Melez bir yaz sabahı...
Gökyüzü mavilikler kuşanmış. Evren tümden siyahi. Kalleşlik kokuyor Suruç semaları.
Kızıl bir bulutun saksısına göçüyor yüreğim. Usulca...
Kızıl bir buluta sunuyorum, güldeste düşlerimi. Ve bir kardelenin devrim yürekli sevdasıyla duruyorum Amara önünde, ellerimde BARIŞ işlemeli mendilimle.
Hoşça kalın, pembe düşlü narin gülüşlü çocuklar. Küçücük bakan ama evreni kucaklayan gözlerinizle, gülüşlerinizle gidiyorsunuz. Güneşin üşüyen umutlarını yorgun bakışlarınızla üflediniz ve dağların yüreklerini avucunuzun içine alıp okşadınız.
H O Ş Ç A K A L I N.
Ben, o, hepimiz… Yanı başınızdayız, katledildiğiniz ağacın tam altında…
En güzel akşamın ay ışığını sıkıştırdık avuçlarımıza, Suruç semalarından. Bir de rüzgarın ıslığını… Şarkıların en güzel dizelerini, bulutların senfonisiyle söylettik annelerimize, siz toprağınızla kucaklaşırken.
Daha konuşacaktık. Masal anlatacaktınız çocuklara. Nereden geldi de barışın umudunu deldi o lanet kurşun. O kahpe çıban, o evren kadar düşlerinizi bombaladı.
Çok zamansızdı be çocuklar. Daha çok erkendi. Artık gitme zamanıdediniz ve gittiniz.
Gitmek istemediniz sonra. Ama neyleyim kalleş kurşunu? Yine de gittiniz, kızıl düşlü dostlarım; en güzel rengin en güzel sıcağına.
H O Ş Ç A K A L I N.
Bütün denizler olduğundan daha sakin şimdi. Bütün balıkçılar iş grevinde. Hepsinin sofrasında Suruç var. Bir de evrenin ağlayan çocukları... Biri Somali sokaklarından, biri Angola tenhasından. Yeryüzünün bütün çocukları vardı cenaze töreninizde. Ah görecektiniz be dostlar! Bütün çocukların ellerinde bembeyaz bayraklar vardı ve hafif esen rüzgarda dalgalanıyordu bütün bayraklar. Hepsi BARIŞ şarkısını mırıldanıyordu, sizii uğurlarken. Ve hiçbiri ağlamıyordu. Barış istiyoruz diye söylendi Nagazakili çocuk. Sonra Halepçeli biri ben de dedi. Ardından, görmeliydin narin gülüşlü çocuk, bütün insanlar, evet yeryüzünün üçte ikisinden çoğu bir ağızdan “biz de BARIŞ istiyoruz” diye haykırdılar. En gür ses ise Kobanéli çocuklardan çıktı.
Biz de barış istiyoruz, biz de barış istiyoruz. Biz de, biz de…
Şimdi bilmelisiniz ki, beyaz mendil asla düşmeyecek ellerimizden. Biz bütün insanlık şimdi mırıldanıyoruz, bahar düşlü BARIŞ şarkısını.
Siz gittiniz...
Yolunuz açık olsun, reyhan çiçeğimin kokuları.
H O Ş Ç A K A L I N.
Şimdi bilmelisiniz ki, usulca soludukları güneşi selamlıyor, Rojava’nın devrim şarkıları. Bayraklar daha bir yükseliyor.
Ama yine de siz yoksunuz ya yüreğimiz acı dolu be çocuklar. Gök ile yer arasındaki uzaklık bitiyor sanki. Gittikçe daralıyor uzay kaldırımları. Oysa ne güzel tüterdi sokağımızda, BARIŞ ekmeğinin kokusu. Ne güzel okurdunuz kardeşlik şiirlerini?
Hoşçakalın güneş misafiri melezlerim. Vera gülüşlü dostlarım. Suruç ölümlerinden ölümsüzlük sokaklarına... Gittiniz.
H O Ş Ç A K A L I N.
Melez bir yaz yaprağı yaşam.
Ceylan’ın bahçesindeyim şimdi. Yanı başımda Uğur Kaymaz var.
Bir çiçeğin ölümüyle süslendi dünya! O çiçeğimi koklamak istedi, evrenin bütün çocukları. Şimdi siz gittin ya dik bakışlı çocuklar, sizi hep koklayacak sıcak düşlü dostlarınız. Unutmayın!
Çoğunuzu ilk kez gördüm. Ama söz size, son kez görmeyeceğim!
Ağlıyorum şimdi. Ve gözyaşımda boğulan kelebeğin, ıssız bakışlarına göçüyorum. Sağ başparmağımın boğumunda eriyor, sol tarafımın kutup buzulları.
Saçlarınızla örttüğünüz ateşin içindeyim. Saçlarınızda kayboluyorum önce. Sonra güneşini içtiğim Deniz’in dağlarından, sizleri uğurluyorum. Ve gülümsüyor şarkılarım.
Benden selam söyleyin o uzaklara… Oradaki güzel insanlara… Binlerce onurlu BARIŞ şehitlerine…
Sizleri güneşe gömüyorum mavi düşlü çocuklar.
H O Ş Ç A K A L I N.
lanet olsun bu vahşeti yapanları lanetliyorum