Seçim Lider(cik)leri

Kızılderililer, kendilerine tehlikeleri haber versinler diye, birer köpek besliyorlarmış. Ancak içlerinden biri, iki köpek besliyormuş. Yaşlı Kızılderili’nin neden herkesten farklı olarak iki köpek beslediğini merak eden torunu, bunun nedenini, üstelik neden köpeklerden birinin siyah, birinin beyaz olduğunu sorar. Yaşlı Kızılderili, büyük bir özenle torunu kucaklar ve şu yanıtı verir: Çünkü hayatı iki şey simgeler iyilik (beyaz) ve kötülük (siyah). Bu iki şey, sürekli içimizde savaşır durur.
        
Bunun üzerine torunu şunu sorar: Peki biz hangisine ulaşırız?
        
Yaşlı Kızılderili şöyle yanıt verir: Hangisini beslersek ona ulaşırız…
         
Hani insanın fikri-zikri meselesi vardır ya, bizimki de öyle bir şey. Bu toplumun liderlerine bakın, toplumun doğru analizini yaparsınız. Ama acı olan şey, liderlerin de halkların da “uyuyor” olmaları!

Seçimler yaklaşıyor…

Her gün yeni seçim anketleri yapılıyor. 

Her gün yapılan seçim anketlerinde, partilerin oy oranları değişip duruyor.

Velhasıl ülke seçim atmosferine yavaş yavaş kendisini kaptırmaya başladı. 

Ancak içlerinden biri, iki köpek besliyormuş. Yaşlı Kızılderili’nin neden herkesten farklı olarak iki köpek beslediğini merak eden torunu, bunun nedenini, üstelik neden köpeklerden birinin siyah, birinin beyaz olduğunu sorar. Yaşlı Kızılderili, büyük bir özenle torunu kucaklar ve şu yanıtı verir: Çünkü hayatı iki şey simgeler iyilik (beyaz) ve kötülük (siyah). Bu iki şey, sürekli içimizde savaşır durur.
       
Bunun üzerine torunu şunu sorar: Peki biz hangisine ulaşırız?
       
Yaşlı Kızılderili şöyle yanıt verir: Hangisini beslersek ona ulaşırız…
         
Hani insanın fikri-zikri meselesi vardır ya, bizimki de öyle bir şey. Bu toplumun liderlerine bakın, toplumun doğru analizini yaparsınız. Ama acı olan şey, liderlerin de halkların da “uyuyor” olmaları!

Seçimler yaklaşıyor…

Her gün yeni seçim anketleri yapılıyor.

Her gün yapılan seçim anketlerinde, partilerin oy oranları değişip duruyor.

Velhasıl ülke seçim atmosferine yavaş yavaş kendisini kaptırmaya başladı.

Ancak ülkenin hassasiyetlerini ve insanların ihtiyaçlarını bilen liderler ortalıkta yok. Kendileri ortada ama onyıllardır papağan gibi tekrar edilen içi boş vaatlerin dışında hiçbir seçim söylemi yok.  

Eskiden liderler seçim otobüslerine bindiklerinde ve seçim meydanlarına çıktıklarında, karizmatik ve önder kimliklerini ön planda tutarlardı. Onları dinleyenler, kendi sorunlarına yanıt olabilecek vaatler ya da düzeyli sözler duyarlardı. Aynı kentte birden fazla lider seçim propagandasını yapar, ama hiçbiri ötekine saygısızlık yapmazdı. Tok, anlaşılır ve yalın bir dil kullanırlardı ve yapmayı amaçladıklarını anlatırlardı. Vaat ettiklerini neye dayandırdıklarını uzun uzun anlatırlardı ve bu ülkeye neler sunabileceklerini dayanaklara oturtmaya çalışırlardı. Kendi partilerinin tüzüklerini anlatırlardı. Siyasi duruşlarının amaçlarını ve ilkelerini anlatırlardı.

Bu ülkenin sorunlarını anlatırlardı.

Seçmen de onların bu tavırlarından ve ikna edici tutumlarından etkilenerek oyunu kullanırdı.

Şimdiki liderlere bakın…

Biri sabah ötekine laf atıyor, öteki öğleden sonra ona yanıt veriyor. Öğleden sonra laf yetiştirene, ertesi sabah öteki yanıt veriyor. Yanıtlarıysa son derece çocuksu, düzeysiz ve laubali…Onları dinleyen kalabalıksa, sloganlarla alkışlayıp duruyor.

Her yer güllük gülistanlık ve her şey çok güzel! Böyle sanıyor bunlar.

İnsanın aklı ermiyor. Bu kadar amaçsız, duyarsız ve sorumsuz insan kalabalığı nasıl olur da bir araya gelebiliyor? Hadi liderleri anladık. Al birini vur ötekine. Cumhuriyet tarihi boyunca, birkaç lider hariç geri kalanının tümü aynı zihniyette. Birbirlerine gündem yaratmaktan başka hiçbir işe yaramıyorlar. Bu ülkenin sorunlarını meydanlarda haykıracaklarına, çıkıp öncekiler gibi birbirlerine laf yetiştirip duruyorlar. Bunu zaten biliyoruz.Peki onları alkışlayan on binlerce insanın hiç mi beyinleri yok?

Eskiden bizler Cuma namazında, Arapça söylenen her şeyin dini doğrular içerdiğini bilirdik. İmam saatlerce Arapça bir şeyler söyler dururdu, bizler kendimizden geçerdik. İmamın söylediği her sözün arkasından da “Amin” derdik. Ta ki bir gün, Erzurum’da bir camide Cuma namazına gidene kadar. İmamın anlattıkları şeyler, şu meşhur “kart-kurt”efsanesiydi. Şöyle diyordu imam: “Efendim şimdi kendilerini Kürt diye ifade edenler, aslında Türk soyundan türemiş, dağ köylülerimizdirler.” Sözünü daha bitirmeden, camideki herkes “amin” demeye başladı. Ortada ne bir dua vardı, ne de bir istek….

Benim aslıma ve ırkıma saygı duymayan o imamdan sonra, anlamadığım hiçbir cümlenin arkasından “amin” demedim. Ve o imama inat, o günden sonra tüm dualarımı Kürtçe ettim.

Şimdi seçim meydanlarında liderleri alkışlayanlar da anlamadıklarını alkışlıyorlar.

Olay bu kadar basit mi ya?

Bu ülkenin güzel insanları bunu mu hak ediyor ya?

Birileri çıkıp şu lider(cik)lerin kulaklarına eğilse ve dese ki, “sevgili liderlerim, bu ülkede yüzlerce önemli sorun var.”

Hayır!..

Bunu kimse yapmıyor. Çünkü kafatasçılık buna izin vermiyor. Çünkü duyarsız bir halk yığınıyla karşı karşıyayız. Okumayan, sorgulamayan, eleştirmeyen, bilmeyen bir yığın. İşte cehalet bunun ta kendisidir.

Bu cehaleti seviyor birileri. Kim mi? On binlerce kişinin anlamsızca alkışladığı o lider(cik)ler.

Bir parti temsilcisi daha ne isteyebilir ki? Hiçbir talebi olmayan ve ufak bir slogan atıldığında kendinden geçen kuru kalabalık onları zaten besliyor.

Oysa şimdi barışı haykırmanın zamanı. Ey Kürt ve Türk halkları; ey bu ülkede yaşayan tüm halklar; ey insanlar; ey dağlar; ey ovalar; ey toprak, gök, yeryüzü, çalı, çırpı, deniz, vadi…

Alkışlamayın o liderleri…

Alkışlamayın savaşa hizmet edenleri…

Alkışlamayın barış için kılını bile kımıldatmayanları…

Çıkın şimdi meydanlara, çıkın dağların doruklarına, çıkın ovalara barışı haykırın.

Bu süreçte hiç kimse “ben ne yapabilirim ki” diye yakınmasın. Barış için herkes bir şeyler yapabilir. Beste yapın, şarkı söyleyin, ıslık çalın, yetkililere mektup yazın, birbirinize barış adında hediyeler verin, dua edin… Hiçbir şey yapamıyorsanız, bir taşla ya da kömür parçasıyla ya da parmağınızla yere barışın adını yazın.

Hiç kimse susmamalı, hiç kimse haykırmaktan geri kalmamalı.

Hadi sen de söyle… Bak ne güzel çıkıyor harfler, b a r ı ş.

Sen de haykır ey rüzgar, durma haykır…    
YORUM EKLE