9 Kasım 2005 tarihinde Şemdinli Umut Kitap Evi’nde bombalı saldırıya uğrayan kitap evi sahibi Seferi Yılmaz 30 Mart Yerel Seçimlerde BDP tarafından Şemdinli’de Belediye Başkan Adayı gösterildi.
BDP tarafından Şemdinli’de Belediye Başkan Adayı gösterilen Umut Kitap Evi sahibi Seferi Yılmaz ile çözüm süreci, Cenevre 2, belediye ile ilgili projeleri ve gündemdeki gelişmeleri değerlendirdik.
30 Mart Yerel Seçimlerde Şemdinli’de Belediye Başkan Adayı Seçildiniz Böyle Bir beklentiniz var mıydı?
- Seçimler demokratik süreçlerdir. Bu gücü kendinde gören her arkadaş tabi bu halka hizmet etmek ister. Bende bundan dolayı, kendi durumumu, konumumu, halkın durumunu değerlendirdim. Bu şekilde başvuru yaptım. Tabi sonuçta demokratik bir haktır. Seçim komisyonu ve genel merkezimizin de onayıyla aday olarak gösterildim.
Şemdinli biliyorsunuz ki, Kürt tarihinde önemli bir yere sahip. Özellikle Kürt özgürlük mücadelesinde. Buna örnek olarak, 1883 tarihinde Nehrili Şeyh Übeydullah ayaklanması, 15 Ağustos 1984 PKK’nin ilk silahlı eyleminin Şemdinli’de yaşanması, İlk barış adımlarının atılması, ilk barış grubunun burada Türkiye’ye giriş yapması, çözüm sürecinde ilk adımların yaşanması, devrimci halk savaşının ilk başladığı, PKK’nin geri çekilmesinde ilk grupların burada sınır dışına çekilmesinin yaşandığı bir yer. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Tabi ki Şemdinli, coğrafi anlamda önemli bir yer tutmaktadır. Jeopolitik bir konuma sahip olan Şemdinli, üç devletin sınır üçgeninde bulunmaktadır. Hem İran, hem Irak ve Türkiye sınırlarında bulunması nedeniyle, tarihsel bir öneme sahip oluyor. Geçmişte tüm Kürt hareketleri, bu üçgende özellikle dolan her alanında bulunmaktadır. Mutlaka burada konuşlanmışlardır. İran’da Kasıma hareketi, Güney’de Barzani – YNK, yine 80 – 84 sürecinde PKK’nin bu üçgende barınması bunun daha büyük önem arz etmesine neden olmuştur. Tabi ki, Şemdinli’nin tarihi sadece 15 Ağustos 1984 Şemdinli olayı ile başlayan bir değil tabi ki. Bundan önce de1883 tarihinde Nehrili Şeyh Übeydullah ayaklanması var. Hem dini hem de ulusal yönü güçlü olan bu önderin günümüz de sadece dini yönüyle öne sürülmesi yani ulusal niteliklerin arka plana bırakılması acınacak bir durumdur. Tabi bunun tüm halkın ve aydınların bu yöne daha güçlü sahip olmamasına kaynaklı nedenlerden dolayı sürekli tarihi planlarda kalmaktadır. Fakat tüm Kürt aydınlarının bir özelliği de aslında Şeyh Übeydullah Ayaklanması, Şehy Übeydullah Nehri’nin tüm yönüyle bu halka daha güçlü bir şekilde tanıtılması gerekiyor. Günümüzde belli cemaatler, sadece Şeyh Übeydullah’ın belli yönüyle dini yönleriyle içini boşaltarak Seyyid Taha üzerinden kimi yönleri kullanarak dini yönüyle içini boşaltmaya çalışıyorlar. Bizim görevimiz, bu mücadelenin görevi, Şeyh Übeydullah Nehri’nin hem dini yönlerini hem de ulusal motifleri birleştirmesi gerekiyor. Sizinde sorunuz da belirttiğiniz gibi tabi son süreçlerde daha çok gündeme gelinmesi örneğin 30- 40 yıl önceki Şemdinli’de yaşanan ilk olay, ardından barış gruplarının burada Türkiye’ye giriş yapması, PKK’nin ilk sınır dışına çekilmesi burada olması ve hatta günümüzde yargılanan Ergenekon’da yargılanan generallerin ilk Şemdinli Umut Kitap Evi’nin bombalanmasından sonra ortaya çıkan özellikleri ve Şemdinli iddianamesi Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın ortaya koyduğu iddianameyle birlikte yani birçok tarihi nitelikteki olaylara ışık tutuyor. Zaten burada Şemdinli’yi önemli kılan da bu yönleridir. Bundan dolayı, en güçlü savaşların olduğu yerde en güçlü barışlarında yaşandığı yerlerdir. Savaş ve barış ikilemi birbirlerini tamamlayan özelliklerdir. Önümüzdeki günlerde, önümüzdeki süreçlerde Şemdinli’nin daha büyük yani kendi rolünü oynayarak çözüm süreçlerinde daha büyük katkıda bulunacağına inanıyorum.
Sayın Öcalan’ın özellikle tarihi Diyarbakır Newroz’undan sonra yaptığı çağrının ardından PKK geri çekilme sürecine başladı ve son bir yılda herhangi bir çatışma yaşanmadı, ölüm haberleri gelmedi, çözüm sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Tabi son bir yılda hiçbir çatışma ortamının olmaması, insanların sosyal aktiviteleri daha güçlü kullanılabilmesi, özellikle piknik alanları daha iyi kullanması, sosyal etkinlikler vb konulardaki etkinlikler, Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’ın ortaya koymuş olduğu çözüm projesinden kaynaklanıyor. Zaten bugün eğer İmralı’da bu görüşmeler oluyorsa ve bu görüşmeyi yürütenlerin İmralı ayağı, Kandil ayağı ve halk ayağı ile birlikte bu üçgen içerisinde yürüyebilmektedir. Ben inanıyorumki önümüzdeki süreçte, tabi bunu sabote etmeye çalışan mutlaka güçlerde vardır. Bu anlamda çözüm süreci, sadece çözüm süreci ile sınırlı kalmamalıdır. Yani Çözüm süreci anayasal güvence altına alınarak müzakereye dönüştürmesi gerekir. Müzakereye dönüşmeden hiçbir görüşmenin ne sağlıklı bir yönü olabilir nede garantili bir şekilde sürme durumu olabilir. O açıdan yani o kadar zorluğa kemikleşmiş bir sorunun bu şekilde yumuşatılıp, çözüm aranması bile önemlidir. Fakat belirttiğim gibi sadece çözüm süreci ile sınırlı kalması bir yere kadardır. Önemli olan bunu müzakereye dönüştürmektir. Anayasa da var olan kimi değişiklikleri yapmak gerekir. Anadilde eğitimin kabul edilmesi, zindandaki hasta tutsakların ve siyasilerin bırakılması gerekir ki, bu çözüm süreci inandırıcı yönünü ortaya koyabilsin. Bu açıdan en önemlisi bu görüşmelerin, bir anayasal güvencesi, bir alt yapısı olması gerekir. Yoksa herhangi bir iktidar durumun değişmesi durumunda bu süreçte çeşitli aksamalar olabilir. Gümbürtüye de gidebilir.
KONRA-GEL Başkanı Remzi Kartal’ın son açıklamasında Öcalan’ın bahara kadar bir sürenin tanıttığını belirtmişti. Acaba seçimlerden sonra çözüm süreci bir sekteye uğrar mı yada bir değişiklik yaşanır mı?
- Şimdi çözüm süreçleri belirttiğim gibi çeşitli seçimlere alet edilmemesi gerekir. Gerçekten bu konuda çok samimi çok fedakârca yaklaşması gerekir. Yani 3 -5 oyun arttırılması yada birkaç belediye sayısının arttırılmasıyla çözüm süreci bu seçimlerle heba edilmemesi gerekir. Türkiye’deki mevcut durumu göz önünde bulundurması gerekir. İşte cemaat AKP çatışmasının sonu nereye gideceği belli değil. Suriye’deki muhaliflerin durumu, Suriye’nin tutumu, yine Cenevre 2’deki sorunlar, Irak’taki Şii ve Suni çatışmaları, hükümetten geri çekilmeler. Yani bizi çok zorlu bir süreç içerisine itmektedir. Yani bu sorunun çözümü tek temel dayanağı yani Türkiye’deki mevcut iktidarların bir çözüm süreci istiyorlarsa bunun temel aktör Kürtlerdir. Kürtlerin dışında başka dostları ve alternatifleri yoktur. Zaten şimdiye kadar Türkiye’nin başına ne getiriliyorsa Amerika, İngilizler ve Avrupa getirmiştir. Bundan dolayı Türkiye dışarıda çeşitli şeyler araması dışında kendi içine dönmelidir. Kendi demokrasisini gerçekleştirmelidir. Kürtleri gerçekten bir dost olarak görüp Kürtlerin demokratik haklarını tanıması gerekir. Kürtlerde bu haklarını zaten talep ediyorlar, bu hakları için güçlü mücadele veriyorlar. İnanıyoruz ki, önümüzdeki süreçte, bu talepler daha da yükselecektir. Tabi Remzi Kartal’ında söylemi önemlidir. Önemli bir aktör, önemli bir kişidir. Onunda dikkat çektiği nokta gerçekten hükümet samimi yaklaşmasa, sadece geçici bir süreç için seçimleri daha rahat atlatabilmesi için belli oyunlar peşinde koşuyorsa buda gösteriyor ki, çözüm süreci biz müzakere sürecine dönüşmez. Bir iç savaş kaçınılmaz olacaktır. Bugün Rojava’daki durum gibi, yada Suriye, Irak’taki karışıklığı Türkiye’de bekliyor. Olacaktır ve buna hazırlıklı olmalıdır. Bizim temel isteğimiz Türkiye’nin gerçekten samimi davranması ve seçimlere heba edilmemesidir. Bir an önce çok aktif bir şekilde müzakerelere oturulması ve müzakerelerde belirtilen maddeler yerine getirilmelidir.
Suriye’deki işkence ile ilgili görüntüler, fotoğraflar basına sızdı. Bunla ilgili bir değerlendirmeniz var mı?
- Tabi ki, bu korkunç bir durumdur. Bu durum önceden de biliniyordu. Yüzbinlerce insan öldürüldü, katledildi. İç savaşın bulunduğu yerde çok büyük acımasızlıklar, çok büyük çirkinlikler de ortaya gelir. El Nursa ve El Kaideciler de Müslüman adı altında oradaki Kürtleri nasıl katledildiklerini, nasıl kestiklerini gördük. Yani çok korkunç bir durumdur. Ama ne yazık ki günümüz de Türkiye’de hatta görüntüleri destekleyen kesimlerde oldu. Gündemde tutulup teşhir edilmedi. Bunlar hakkında herhangi bir işlem yapılsın denilmedi. Çünkü ve mevcut bu kişiliklerin El Kaide ve El Nusracıların Türkiye’de açık bir şekilde destek sunuluyordu. Bunların yapıldığı her şey göz yumuluyordu. Bugün Cenevre 2’ye gidiliyor. Halkın durumunu daha da diplomasi alandaki kazanımlarını yok etmek için ve Avrupa’nın Suriye’ye karşı daha sert kararlar alabilmesi için bu görüntüler servis ediliyor. Şemdinli’de de daha önceki çatışmalı ortamlarda da gördük. Burada gerilla cenazelerinin ne hale koyulduğunu gördük. Ciğerlerinin söküldüğünü gördük, kalplerinin söküldüğünü gördük, gözlerin oyulduğunu, parmakların kesildiğini gördük. Bunlar görüntülerde mevcuttur. Cenazeler üzerinde nasıl oynandığını gördük. Yani Türkiye’deki askeri güçlerin bu cenazelere karşı tutumu ile Suriye’deki esirlere yapılan tutum aynıdır. Birini görüp birini görmemek adaletsizlik olur. Eğer kazanması gerekecek bir şey varsa hepsini birden kazanması gerekir. Savaşı lanetlemek gerekir. Bundan dolayı diyoruz ki, çözüm süreçleri gerçekten önemlidir. İnsan yaşamı kutsaldır. Bu kutsal yaşam için, insanların ölmemesi için insanlar ellerinden gelen her şeyi yapmalıdır. Yani günümüzde bile insanların katledilmesi diye bir şey yok olmalı. Şiddetle kınamak gerekir. Bu ölümlerin önünde durmamız gerekir.
Cenevre 2’ye Kürtler alınmadı. Bunla ilgili bir değerlendirmeniz var mı?
- Bugün Ortadoğu coğrafyasında dünya coğrafyasında 45 milyona yakın Kürt bulunmaktadır. Bugün eğer Suriye üzerinden, Irak üzerinden yada farklı ülkeler üzerinden belli kararlar alınacaksa, Kürtleri dışarıya atma gibi bir karar alınacaksa bu formül hiçbir şekilde tutmaz. Bugün Libya’da da gördük, Tunus’ta da gördük. Mısır’da da gördük. Suriye’de, Irak’ta ve Rojava’da da görünüyor. Yani Kürtler artık Ortadoğu dengelerinde önemli bir aktördür. Çeşitli diplomatik faaliyetlerle Kürtler Cenevre 2’ye alınmadı. Ama Kürtler eski yüzyıl önceki Kürtler değildir. Lozan’da elde ettikleri başarı bundan sonra bu başarıyı elde edemezler. O zaman da İsmet Önünü Kürtleri oyalayarak, işbirlikçi Kürtleri kandırarak, yanına iki işbirlikçi Kürdi alarak, bugün ki AKP’nin yaptığı gibi alarak Lozan’a gitti ve ben Kürtlerin ve Türklerin temsilcisiyim dedi. O işbirlikçi Kürtler onayladı ve bugün ki sınırlar çizilmiş oldu, belirlenmiş oldu. Artık bu yüzyıl sonra Kürtler bu sınırı tanıyor, zaten o sınırlar işlemez hale gelmiştir. O sınırlar fiili olarak kalkmıştır. Yani Cenevre 2’de Kürtler çağırılsa da çağırılmasa da bu gerçeklik ortadadır. Bu gerçekliği inkar edemezler. Kürtler hiçbir şekilde belirlenen ve alınan kararları kabul etmeyecekler. Fiili olarakta bu kararları çiğneyeceklerdir.
BDP tarafından Şemdinli’de BDP tarafından belediye başkan adayı gösterildiniz. Seçilmeniz durumunda burası için önemli bir projeniz var mı?
- Tabi projelerimiz var. Halk olarak. Parti olarak ve belediye olarak, belirlenen yani halkın, toplumumuzun ihtiyaçlarına göre belirlenen projelerimiz vardır. Başta şunu belirteyim, gerçekten buradaki halkımız dini yönü güçlü olan bir halktır. Bu insanlarımız kendi çocuklarına gerçek bir din eğitimi vermek istiyorlar. Çocukları bu şekilde yetiştirmek istiyorlar. Fakat maddi durumları pek iyi olmadığından dolayı, imkanları kısıtlı olduğundan dolayı çeşitli cemaat eliyle Kayseri gibi, Erzurum, Malatya vb illere göndermektedir. Bunları buradan gönderen insanlarımız çocuklarının başlarına neler geldiğini ve neler geleceğini hesaplayamıyor. Ama biz bunu da gördük, işte Kur-an kursu için hafızlık için giden birçok yerde insanlarımızın çocukları bugün El Kaide saflarındadır. El Nursa’nın saflarındadır. Suriye’de, Irak’ta vb yerlerde ve hatta Afganistan’a gönderilen olmuştur. Yani hesapsız, sınırsız bir savaşın içerisine sürüklenmektedir. Biz bunların önüne geçmek için toplum olarak halk olarak gerçekten tam donanımlı ihtiyaçlarımızı karşılayacak bir Kur-an kursunun açılması, bu Kur-an kursu anadilde kurs alma hem de kendi anadilini geliştirme, kendi kültürünü geliştirme hem de gerçek anlamda bir dini yönünü geliştirme anlamında olacaktır. Çünkü Şemdinli halkı biliyor bu coğrafya da çok büyük alimler ortaya çıkmıştır. İşte Hz. Seyyid Taha örneğini verdik. Bu gelenekten gelen çok büyüm imamlarımız var, seyidalarımız var. Biz isteriz ki bu insanların denetiminde bir eğitim görsün. Yani kendi dilinde kopmak, kendi kültüründe kopmak bir eğitim süreci olmaz ve olmamalıdır. Yani buradaki insanların burada bu defa köklü bir dine sahip olan insanımızın Konya’daki bir imamdan yada Erzurum’daki bir imamdan yada Kayseri’deki bir imamdan alacak çok fazla bir şey yoktur. Hatta oradaki insanlar tamamen bir beyin yıkamadır. Çeşitli örgütler, El Kaide, El Nursa yada Gülen Cemaatlerine eleman kazandırma merkezleridir. Bunu çok iyi görmeleri gerekir. Bunu çok iyi bilmeleri gerekir. Zaten bunun pratik sonuçları ortaya çıkmıştır. Bugünde bu şekilde görülüyor. Bunun önüne geçilmesi için tam teşekküllü bir Kur-an kursunu açmayı düşünüyoruz. Kendi imalarımızla (melalarımızla) gerekli eğitimi vermeyi planlıyoruz.
Son olarak seçmenlerinize iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
- Şemdinli halkının sağduyusuna güveniyor ve inanıyoruz. Gerçekten ortalıklarda gerçeğe dayalı olmayan konuşmalara itibar etmesinler. Bu halk geçmişte olduğu gibi bugünde kendi geleceğine sahip çıkacaktır. Bundan dolayı seçimler önemlidir. Eğer huzurlu bir ortamın sağlanmasını istiyorlarsa oylarımızı ve sağduyumuzu daha da genişletip ona göre hareket etmemiz gerekir. Eğer bu süreç yürümezse seçimlerinde bir anlamı kalmayacaktır. Bir belediye az veya birkaç belediye fazla olması bu sorunun çözümü için fazla bir şey değil. Önemli olan bu çözüm sürecidir. Demokratik anlamda tüm gücüyle güç katıp destek sunulması gerekir. Bunun çözümü de bundan geçiyor. Önemli olan ortaya konulan çizginin güçlendirilmesi ve çözüm sürecinin müzakereye dönüştürülmesi yönünde bu çizginin arkasında olması ve güçlendirilmesi gerekir. Zaten bunu güçlendirildikten sonra yerel yönetimlerde zaten belediyeler ve diğer alanlardaki seçimlerde önemi kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Gücünü ona göre ve programına ona göre ayarlamalıdır. En azında % 90 oy sistemi yükselterek çözüme katkı sunulmalıdır. Bizim kendi insanımız mevcut iktidardan bir beklentisi olmamalıdır. 1997’de bu sistemler bizi yönetiyordu. Fakat bizim gelişmişliğimiz, ekonomi düzeyimiz, halkın refah düzeyi ortadadır. Biz diyoruz bu son 10 yıl içerisinde de bir kere kendisi düşünerek oylarını kendilerine versinler, ardındaki gelişmeleri yakından takip etsinler ve görsünler.
Güncelleme Tarihi: 27 Ocak 2014, 09:31
serkeftinnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn