Özlem Akarsu Çelik / GAZETEDUVAR
HDP Ankara Milletvekili, TBMM İdare Amiri Sırrı Süreyya Önder, 4 Kasım 2016’nın ilk saatlerinde HDP’ye yönelik operasyonda gözaltına alınan isimler arasındaydı. HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ ile Sırrı Süreyya Önder’in götürüldüğü Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne yönelik bir intihar saldırısı gerçekleşti. Saldırıda aralarında sivillerin de bulunduğu 11 kişi yaşamını yitirdi. Diyarbakır Valiliği’nden yapılan ilk açıklamada eylemin PKK tarafından gerçekleştirildiği belirtildi. Daha sonra Reuters haber ajansı saldırıyı IŞİD’in üstlendiğini duyurdu. HDP milletvekilleri kendileri içerideyken gerçekleşen bu saldırıyla ilgili IŞİD’i işaret eden açıklamalar yaparken saldırıyı TAK (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) üstlendi. Akılları karıştıran bu saldırıyı ve HDP’ye yönelik operasyonu Sırrı Süreyya Önder’e sorduk.
‘PATLAMA BENİ DUVARA FIRLATTI, FİGEN HANIM TOZ TOPRAK İÇİNDEYDİ’
Diyarbakır’ın Bağlar ilçesindeki Emniyet Müdürlüğü 4 Kasım 2016 günü siz içerideyken saldırıya uğradı. Neler yaşadınız o patlamada?
Biz Ankara’dan Diyarbakır’a ben, Figen Hanım (Yüksekdağ), İdris Bey (Baluken) ve Abdullah Zeydan, dördümüz götürüldük. Diyarbakır Havaalanına indiğimizde İdris Bey ve Abdullah Zeydan’ı ayırdılar. Onların il dışına götürüleceği söylendi. Ben ve Figen Hanım bu patlamanın olduğu Emniyet binasına götürüldük.
Sonradan öğrendiğim kadarıyla biz girerken Selahattin Bey (Demirtaş) ve diğer arkadaşları binadan çıkartıp adliyeye götürüyorlarmış. Bize binada doktor muayenesi yapıldı. Daha sonra biz hiçbir tutanak ve evrak imzalamayacağımızı söyleyince Figen Hanım’la bizi yan yana iki odaya yerleştirdiler ve bir müddet sonra büyük bir patlamayla bulunduğum yerin camı doğraması içeriye savruldu. Patlamanın şiddeti beni de oturduğum sandalyeden duvara fırlattı.
Bütün asma tavanlar yere inmiş durumdaydı. Duvardaki her şey ortalığa saçılmıştı. Cam ya da taş mı, ne olduğundan emin olmadığım bir şey boynuma isabet etti. Daha sonra polisler bizi ara koridora çıkarttılar. Figen Hanım’ın toz toprak içinde olduğunu gördüm. Bir müddet orada bekledik. Müthiş bir çatışma sesi duyuyorduk. Sonra öğrendik ki polis ateş ediyormuş.
‘PATLAMADAN SONRA POLİS BİZE KÜFÜR VE HAKARET ETTİ’
Çatışma mı yaşandı? Saldırıyı gerçekleştiren kişi hayatını kaybetmemiş miydi?
Yaklaşık on dakika kadar bir atış yapıldı. Kime ateş edildiğini görmedik ama yaklaşık 10 dakika sürdü bu silah sıkma işi. Binanın, Emniyet’in içinde yaralılar vardı. Muazzam bir panik ve öfke havası vardı. Bu öfkenin bir kısmı bize yöneldi. Küfürler hakaretler başladı. Biz cevap verdik Figen Hanım’la beraber. Daha sıkıntılı bir duruma doğru giderken amir olduğunu düşündüğüm bir rütbeli geldi ve bizim bulunduğumuz yere 4 polis koyarak hiçbir polisin bizim yanımıza yaklaştırılmamasını istedi. Ona rağmen küfürler, hakaretler devam edince bizi oradan apar topar çıkartıp adliyeye götürdüler. Olayın oluş safhası bu. Gülser Yıldırım’ı (HDP Mardin Milletvekili) adliyeye giderken uzaktan gördüm. Onun da Emniyet’te olduğunu anladım o zaman.
‘IŞİD’E DÖNÜK DEĞERLENDİRMEM TAK İÇİN DE GEÇERLİDİR’
Ne düşündünüz o an?
O an bir panikten çok derin bir üzüntü yaşadığımı söylemeliyim. Kim yaparsa yapsın bunu, büyük olumsuzlukları tetikleyeceğini düşünerek içimden geçen en temel duygu ‘eyvah!’ duygusuydu. Daha sonra Adliyedeyken önce Diyarbakır Valiliği’nin 20-25 dakika bunun bir PKK eylemi olduğunu açıkladığını gördük.
Size bu saldırının IŞİD tarafından yapıldığını düşündürten neydi? Serbest bırakıldığınızda bu yönde bir açıklama yaptınız.
Valiliğin bu kadar hızlı açıklama yapıp hemen PKK demesi alışılagelmiş değildi. Normalde ‘emareler bu örgüte işaret ediyor’ gibi daha temkinli açıklamalar yapılır, delillendirmenin ardından kesin açıklama yapılırdı. Hemen yapılması bizde şüphe uyandırdı. Daha sonra saldırıyı IŞİD’in üstlendiğine dair Reuters haberi ortaya çıktı. Ben bu bilgi üzerine salıverildikten sonra buna ilişkin bir değerlendirme yapmıştım. Sonra da TAK denilen yapı üstlendiğini belirtti. Değerlendirmem, failinin değişmesi sonucu değişecek değildir. IŞİD’e dönük yaptığım değerlendirmenin aynısı TAK için de geçerlidir.
‘BU EYLEM BİÇİMLERİNİN SOL VİCDANIMIZDA YERİ YOK’
TAK (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) adlı örgütün açıklamasında, saldırıda hayatını kaybeden DBP Çüngüş ilçe Eşbaşkanı Recai Altay’ın hedefte olmadığı, orada olacağının bilinemeyeceği vurgusuyla “yaşamını yitirmesinden dolayı üzüntülerimizi belirtiyoruz” ifadesi vardı. Sizin orada olduğunuz bilinmiyor muydu gerçekten? Hedefte kim vardı?
Bunlar bilinemez. Ne söylesek spekülasyon olur ama bildiğim bir şey var ki, biz orada ölümden kıl payı kurtulduk. Hedef bizdik, başkalarıydı, bunun fazla bir önemi yok. Yapılan iş vahimdir, kabul edilemez. Bu konuda da Ertuğrul Kürkçü’nün değerlendirmesine aynen katılıyorum.(HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Diyarbakır’da 11 kişinin hayatını kaybettiği bombalı saldırıyı üstlendiğini duyuran TAK’ın açıklamasına tepkisini twitter hesabından şu sözlerle göstermişti: Hiçbir söz, vekillerimiz, eşbaşkanlarımız, yöneticilerimiz ve sivil halkı hedef alan kör şiddeti haklılaştıramaz. Hiçbir kurtuluş hareketi IŞİD’le aynı hat üzerine düşmeyi, yaşam hakkını hoyratça çiğnemeyi bir kuru özür ile geçiştiremez. Duvar)
TAK’ın sivilleri de hedef alan saldırılarının amacı ne o zaman?
Daha önce TAK’ın, bu ve benzeri eylemlerine dönük, mağdurunun doğrudan biz olmadığımız zamanlarda da bu tarz eylem biçimlerinin bizim sol vicdanımızda kabul edilebilir ya da anlaşılabilir bir yeri olmadığını çok net ifade etmiştik. O değerlendirmenin üstüne söyleyecek bir şey yok.
‘PARTİYİ KAPATABİLİRLER VEYA VARLIKLARINA TEDBİR KOYABİLİRLER’
Serbest bırakılmanıza şaşırdınız mı ve neden serbest bırakıldınız sizce?
Doğrusu beni de bir miktar şaşırttı. Fakat sistem böyle çalışıyor. Zannediyorum bakın işte toplu tutuklama yapmıyoruz, bir kısmını bırakıyoruz algısı yaratmak için yaptılar diye düşünüyorum çünkü hiçbirimizin dosyaları bir diğerinden hafif ya da ağır değil. Hepsi aynı saçma zihniyetin bir tezahürü. Ben burada da durmayacaklarını düşünüyorum. Bütün vekil arkadaşlarımızın aynı yöntemle alınıp bir kısmının tutulup bir kısmının bırakılacağını düşünüyorum. Giderek genel merkezimize ve partimizin tüzel kişiliğine dönük bir hamlenin gelişeceğinin bütün ipuçlarını görüyoruz, genel merkeze yönelik ablukadan.
Partinin tüzel kişiliğine dönük hamleden kastınız nedir?
Doğrusu onların mantığıyla bakmakta zorlanacağımız için nasıl bir pervasızlık yapacaklarını düşünemiyorum. Partiyi kapatabilirler süratle. Vekilliklerimizi düşürebilirler. Başsavcılık bütün parti varlıklarına tedbir ve blokaj uygulayabilir, bakalım.
‘KORKTUKLARI İÇİN CAN HAVLİYLE BİZE SALDIRDILAR’
‘HDP’lilerin tutuklanacağı belliydi hatta 30 Kasım’a kadar Ankara’da ilan edilen gösteri, yürüyüş, basın açıklaması vb. her türlü eylemin yasaklanmasının asıl sebebi de buydu’ yorumuna katılıyor musunuz?
Ben bu konuda bir kısmı partililerimiz tarafından da paylaşılan değerlendirmelerden daha farklı düşünüyorum. Bunların yapacakları tüm işleri planladıkları ve uyguladıkları şeklinde bir algı var. Ben böyle düşünmüyorum. Bunların tamamen selde kütük misali, yaşadıkları büyük korku ve güven kaybıyla bu zulüm yöntemlerini her gün daha fazla arttırdıklarını ve can havliyle bize saldırdıklarını düşünüyorum.
‘CHP’NİN YENİKAPI KOALİSYONUNDAN ÇEKİLMESİ İSABETLİ’
Adına ‘Yenikapı ruhu’ dedikleri tamamen darbe dönemi jargonlarıyla oluşturulmuş koalisyon giderek dağılmaktadır. CHP’nin buradan çekilmesi isabetli bir iş olmuştur. Şu an MHP’nin bir kısmıyla baş başa kalınmış bir koalisyondan söz edebiliriz. AKP’nin kendi bileşenleri içinde buna dönük endişe ve kaygı taşıyan kesimler olduğunu ve orada bir kazanın kaynamakta olduğunu biliyorum. Fakat bunlar henüz bir araya gelip toplu ve örgütlü bir refleks gösterecek durumda değiller. Bu pervasızlığın bir müddet sonra tolumun biat etmeyen her kesimine yöneleceğinin farkındalar. Zulüm mekaniği böyle bir şeydir. Her gün daha fazlasına ihtiyaç duyar ama bunun bir üst limiti vardır. Oraya geldiğinde toplumun değişik kesimlerinden beklenmedik tepki ve direnişler hasıl olur.
‘İNSANLAR YENİ VE YARATICI YOLLAR BULACAKTIR’
Şu an yaydıkları korku, bir yandan kullandıkları yöntemlere dayanıyor bu doğru ama öte yandan gözden kaçırılmaması gereken ve en az bunun kadar önemli olan şudur, iletişim kanallarının tümünü neredeyse kendi tekellerine almış olmanın avantajıyla algı oluşturma operasyonları yürütmekteler ama 21’inci yüzyılda yaşıyoruz. İnsanlar birbirlerinden haberdar olabilmek ve bu kötü gidişe bir dur diyebilmek için yeni ve yaratıcı yollar bulacaklardır. Hayatın diyalektiği hep böyle çalışmıştır. Beri yandan Hükümet uluslararası kurumlardan ve ülkelerden gelen tepkileri başka bir konfor olarak algılamıştır çünkü bağlı olduğumuz uluslararası angajmanlar setini parçalayıp atmak onlara yapmayı düşündükleri şey için büyük bir kolaylık teşkil edecektir.
‘KABİNENİN BİR BÖLÜMÜNDE YALPALAMA BAŞLADI’
Ne yaptıklarını bilmiyorlar demiştim. Onun göstergelerinden birisi de şu, bunlar uluslararası denklemin sadece siyaseten çalışıp ekonomik olarak yansıma ve sonuç üretmeyeceği gibi bir ham düşünce içindeydiler. Ancak şu an ülke parasının ve borç denkleminin eksponansiyel yani çok katlanarak artışı karşısında Cumhurbaşkanı hariç kabinenin belli bir bölümünde bir yalpalamanın başladığını görmek mümkün.
Bir de bölgesel denklemlerden hızla tecrit edilmeleri ve batının bunu yapış biçiminin ülke onurumuzu rencide edici bir pervasızlıkla gelişmesini de bir yere kaydetmek gerekir. Bunun da önemli sonuçları olacaktır diye düşünüyorum.
‘BİZİM BAŞIMIZA GELENİN BEŞ BETERİ CHP’NİN BAŞINA GELEBİLİR’
HDP Meclis grubu olarak yasama faaliyetlerine katılmama kararı aldınız. Meclis İç Tüzüğü gereği milletvekillikleri düşürülebilir. Sizce bu olabilir mi?
Açıkçası artık umurumuzda olmadığını söyleyerek başlayayım. Yapabilirler mi? Bu sorunun cevabı koca bir ‘evet’tir çünkü Anayasanın ilgi ve kapsama alanı içindeki konularda bile kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarıp defakto durumlar yaratan bir anlayışın, mevcut İç Tüzük ve yasalarla kendini bağlı sayabileceğini düşünemiyorum. Bütün bunlar son tahlilde tüzük ya da yasa meselesi olmaktan çok bunların siyasi tercihleri ve kararları neticesinde gelişecektir.
Burada büyük sorumluluk CHP’ye düşmektedir. Savaş tezkerelerini onaylamak, başlangıçta KHK rejimine yeterli tepkiyi oluşturmamış olmak, tepkiden imtina etmek, tam tersine destek anlamına gelecek yaklaşımlar sergilemek bunları daha da pervasız davranmaya itmiştir. Onun için CHP’nin her türlü kaygıdan azade ‘ben Kürtlerle yan yana görünürsem eyvah, ne olur!’ duygusundan süratle uzaklaşarak meseleyi demokratik hak ve özgürlükler meselesi olarak cesurca sahiplenmesi gerekir. Aksi durumda bizim başımıza gelenin beş beterinin onların başına geleceğini görebilmek için kâhin olmaya gerek yoktur.
‘BAŞKANLIK’I HALKA GÖTÜRMEYE CESARET EDEMEYECEKLER’
Başkanlık teklifinin her an Meclis’e gelmesi beklenirken şimdi HDP grubunun düşme ihtimali ve erken seçim senaryoları konuşuluyor. Peki başkanlık ne olacak?
Ben bunu halka götürmeye cesaret edebileceklerini düşünmüyorum. Hani diyorlar ya, ‘sonuç ne çıkarsa çıksın halka gideceğiz’. Eğer sonuç evet çıkarsa bir provokasyonla fiili durum yaratıp ‘Ülke ne halde! Zaten Meclis de bunu onaylamış, her şey Anayasaya uygun’ mavalı altında süratle fiili bir durum yaratacaklarını düşünüyorum.
Neden?
Niye halka götürmeyecekler? Çünkü şu an işinden, aşından ettikleri, sudan bahanelerle mağdur ettikleri, özellikle batıdaki insanların yarattığı tepkinin dalga boyunu ölçebilecek durumda değiller. Birçok AKP seçmeni bu yakınmaların ve isyanın doğrudan muhatabı olmaktan kaynaklı derin endişeler taşımaktadır. Bu toprakların orta dönem siyasi tarihine baktığımızda halk tercihi, bu kadar güç temerküz eden ve pervasızlaşan yapılara karşı daima ayar çekici bir refleks göstermiştir. Bunu yeterince bilmeyen muhalefettir. En iyi bilen iktidardır. Çünkü bir kez yüzde 40’a düştüler ve bunun yeniden olmaması için hiçbir sebep olmadığını hatta yüzde 30’lara inebileceklerini en derinden kendileri hissediyorlar. 40’tan 50’ye çıkmış olmaları bir siyasi başarının eseri olmaktan çok halkın güvenlik ve istikrar duygusunu rehin alma gerçekliğinden kaynaklanmıştır. Yine bunu en iyi kendileri biliyor. Bu yüzden halka gitmenin hiçbir şekilde onlar açısından seçenekler arasında olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla Meclis’ten bunu geri göndermenin tarihsel bir belirleyiciliği olacaktır.
‘HALKIN ARASINDA OLACAĞIZ’
HDP Meclis’in yasama faaliyetlerine katılmadan nasıl muhalefet yapacak?
Gelinen nokta, Meclis’in tamamen demokratik siyaset mekânı olma hüviyetini kaybetmesinin sonucudur. Dolayısıyla ‘siyaset eşittir sadece Meclis’ olarak algılanamaz. Öyle de değildir çünkü. Biz en iyi bildiğimiz işi yapmaya devam edeceğiz yani halkın arasında olacağız. Tüm alanlarda, tüm kesimlerle ortaklaşmanın, bir demokrasi ve barış blokunu genişletme faaliyetinin içinde olacağız.
‘HÜKÜMET BİLE ‘TESLİM OLDULAR’ DİYE YORUMLAMIYOR’
Kürt halkı belediyelere kayyum atanmasına, belediye başkanlarının tutuklanmasına ve hatta HDP milletvekillerinin tutuklanmasına sessiz kaldı çünkü hendekler, o süreç halkı çok yordu deniyor. Siz bu sessizliği neye bağlıyorsunuz
Avcının ne kadar tuzağı varsa avın da o kadar karşı hamlesi gelişecektir. Şu an birçok toplum kesimi işini, aşını ve özgürlüğünü hatta canını kaybetmenin somut endişesini taşımaktadır. Bunun böyle olması bu tepkilerin gösterilemeyeceği anlamına gelmez. Ben Sayın Ahmet Türk’ten dinlediğim bir şeyi hiç unutamıyorum. “90’lı yıllarda Diyarbakır Havaalanı’na indiğimizde taksicisinden memuruna, havaalanı çalışanından esnafına kadar bizle göz teması bile kurmaya korkulan bir iklim vardı. Havaalanından şehir merkezine bin bir meşakkatle giderdik” diye anlattığı o dönemi unutmuyorum. Sadece bir Newroz’da Cizre’de 1992 yılında kaç insanı katlettiklerinin sayısını açıklayamadılar bile. Gazeteci İzzet Kezer’in de hayatını kaybettiği 21 Mart 1992’den bahsediyorum. O günlerde gazeteleri dükkânında, büfesinde satan herkesi öldürüyorlardı. İnsanlar gazeteleri yaya olarak dağıtıyorlardı. Onları da öldürüyorlardı. Oradan bu halk müthiş bir siyasi toplam çıkarabildi. O yüzden bu yaratılan korku ve sessizliği, Hükümet bile bunlar teslim oldular olarak yorumlamıyor çünkü bu tarihselliği en iyi farkında olan devlet hafızasıdır.
‘BU ZULÜM KARŞISINDA HATAYI HDP’YE YÜKLEMEK VİCDANSIZLIKTIR’
‘HDP süreci iyi yönetemedi, iyi siyaset yapamadı’ eleştirilerine ne diyorsunuz?
Biz bu tür yakınma, serzeniş ve itirazların tümünü saygıyla karşıladık ve bunlara her muhatap olduğumuzda kendimizi gözden geçirdik. Bizim siyaset tarzımız budur. Mutlaka eksiklerimiz ve yetmezliklerimiz olmuştur ama bir hatadan bahsetmek, bu kadar ince hazırlanmış bir zulüm silsilesi karşısında hatayı HDP’nin bagajına yüklemek çok vicdansız bir yaklaşım olur.
Unutmayalım ki bugün mahkemesi olan o insanlar, barış isteyen binlerce kişi, bir araya geldiklerinde büyük bir katliamın muhatabı olmuştu. Ankara Garı’na gelenler de hendek mi açmıştı? Suruç’ta katledilen gençler hendek mücadelesinin içinde miydi? Değildi. Bu tamamen devlet argümanıydı ve bir dönem insanlar üzerinde etkili oldu. Ancak bunu söyleyenlerin de artık gerçekleri görmeye başladığını görüyoruz.
Şırnak diye bir kent haritadan silinmiş. Bunun HDP bakımından bir vebali olabilir mi? Bir kent askeri yöntemlerle komple imha edilecek, kentin neredeyse yüzde 80’inde taş üstüne taş bırakılmayacak ve bu halk dönüp HDP’yi suçlayacak öyle mi? Böyle düşünenler ne kadar yanıldıklarını ilk seçim ya da referandumda görecekler.
‘CUMHURİYET GAZETESİ DİRENİŞİ TARİHSELDİR’
Cumhuriyet gazetesini de ziyaret etmiştiniz Selahattin Demirtaş’la. Gazetenin yazarlarının ve yöneticilerinin tutuklanmalarını bekliyor muydunuz?
Selahattin Bey’le beraber burada olduğu son gün Cumhuriyet gazetesini ziyaret etmiştik. Bunun büyük bir ihtimalle tutuklanmayla sonuçlanacağını ve Cumhuriyet yönetiminin gasp edileceğini değerlendiriyordu. Bu vesileyle oradaki gazeteci arkadaşlara hem geçmiş olsun dileklerimi tekrar iletiyorum hem de bu direnişin tarihsel olduğunu vurgulamak istiyorum. Çok önemli ve kıymetli bir mücadeleyi yürüttüklerini düşünüyorum.
‘KARAMSAR DEĞİLİM’
Gelecekle ilgili karamsar mısınız?
Bu memlekette gelinen noktada artık sadece HDP ve bileşenlerinden ya da Kürt halkından beklenen tepkilere odaklanılmaması gerektiğini, çalınmakta olanın müşterek geleceğimiz olduğunu ve bu yangın dalgasına sessiz kalmakla bundan muaf olunamayacağını herkesin anlaması gerektiğini düşünüyorum. Karamsar değilim, gecenin en karanlık anı sabaha en yakın zamanıdır.