istanbul evden eve nakliyat eşya depolama

Yüksekdağ: Saldırıları siyasi iktidar organize ediyor

Partisinin Meclis grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Yüksekdağ, Ankara’da yaşanan bıçaklı saldırıyla ilgili olarak “saldırıların organize edildiği merkez, siyasi iktidarın kendisinden başkası değildir” dedi.

Yüksekdağ: Saldırıları siyasi iktidar organize ediyor

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ partisinin grup toplantısında çözüm süreci, HDP’ye yönelik saldırılar, 1 Kasım Kobani Günü’ne ilişkin açıklamalarda bulundu.

Yüksekdağ’ın konuşmasında satır başları şöyle:

“Güne alçakça saldırıyla başladık. Geliyorum diyen, gelişi ilan edilen saldırıydı. Sabah saatlerinde, parti genel merkezimize gelen saldırgan, PM üyemize bıçaklı saldırı gerçekleştirdi. PM üyemiz hayati tehlikesi devam ediyor.

“Son dönemde geliştirilen siyasi linç ve hedef gösterme saldırısından bağımsız değildir. Öfkeli bir şahın geliştirdiği bir saldırı olarak görmüyoruz. Partimiz üzerine oluşturulan basıncın, hedef gösterilmemizin sonuçlarından biri yaşanmıştır. Saldırganın piyon olmadığını çok iyi biliyoruz. Siyasetteki saldırı dilinin yansımasıdır. Parti binalarımıza dönük, linç güruhlarının saldırılarında gördük. Bu zihniyetin ortaya çıkardığı saldırıları, parti üyelerimizin gözaltına alınması, tutuklanması, siyaset dışı bırakılması operasyonlarında da gördük. Bu saldırgan tutumu eş başkanımıza, parti yöneticilerimize dönük linç kışkırtmalarında gördük.

“Bir aydan beri organize bir saldırı tezgahlanıyor. Ne yazık ki, saldırıların organize edildiği merkez, siyasi iktidarın kendisinden başkası değildir. Biz başka yerde aramıyoruz. AKP hükümeti ve siyasetin baş sorumlusu olduğunu iddia edenler, günlerdir savaş dili, kışkırtma diliyle bu saldırıya zemin hazırladı.

‘İktidar, saldırıyı beklemediklerini iddia etmesin’

“Yandaş medya, bütün dünyanın, Türkiye halklarının gözünün içine baka baka hedef haline getirdi. Bu sonucu açığa çıkarmıştır. Biz bunu beklemiyor değildik. Siyasi iktidar, bu saldırıyı beklemediklerini iddia etmesin.

“Partimize şiddet dili eleştirisi yapanlar, günler boyunca devlet şiddetini, bu şiddete dayanarak karanlık güçlerin şiddetini bizzat örgütlemişlerdir.

“Kobani’yi sahiplenme hareketimiz ve tutumumuz, demokratik direniş yanında, barışın ve çözümün yanında bir dil ve siyaset geliştirmeye çalıştık. Ancak karşımızdaki siyasi anlayış bu dilden anlamıyordu. Bunu çok açık gösterdi. Davutoğlu diyor ki, ‘HDP siyasi parti olarak davransın, şöyle olur böyle olur…’ Bunu takip eden tehditler. Davutoğlu’na sesleniyorum, bize siyasi parti gibi davranmayı öğretmeye başlamadan önce, siz önce bir hükümet gibi davranmayı öğrenin.

‘Çözüm süreci askıda bekletiliyor’

“Yatıp kalkıp HDP’yle uğraşmayı temel kabine görevi, devlet görevi haline getirmişler. Devlet ve hükümet olarak bu halkın bugününü, geleceğini ve yaşam güvencesini sağlamaktır. Bu görevi yerine getirin, hükümet gibi davranın, sonra HDP’nin siyasi sorumluluğunu tartışın. HDP sizin üstlenmediğiniz sorumluluğu üstleniyor, sırtlanıyor. Siz HDP’yle uğraşırken, bu memlekette çözüm süreci askıda bekletiliyor.

“Sayın cumhurbaşkanı iki gün önce, ‘Sabrımızı zorlamasınlar, olabilecekleri hayal bile edemiyorum’ diyordu. Hükümet Sözcüsü ‘artık eleştiriden daha fazlasını hak ediyorsunuz’ dedi. Başbakan’ı dinlediğinizde aynı tehditkar yaklaşımlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bu sözlerin hemen ertesinde parti merkezimize saldırı gerçekleştirildi. Bu saldırıyı kimin azmettirdiğini akıl sahibi vicdan sahibi olanlar için çok açıktır.

“HDP, çözüm sürecinin sonuna kadar arkasında olacağını, barışın sonuna kadar savunacağını ilan ediyor. Hükümet ne yapıyor, aynı süreçte? Bizleri ve bütün Türkiye halklarını masayı sallamayla tehdit ediyor. HDP’yi tehdit ediyor. İçeriye dışarıya karşı, elinizde tutacağınız bir dal kalmış, Siz bu dalı kırmaya çalışıyorsunuz. Bu bütün Türkiye halklarına karşı işlenmiş suç olacaktır. Hükümetin savaş ve gerilim diliyle çözümsüzlük diliyle konuşmaya hakkı yoktur.

1 Kasım Dünya Kobani günü çağrısı

“1 Kasım’da ‘sokağa çıkma’ çağrısı yaptık. 39 ülkede yapıldığı gibi, sayısız kuruluş ve partiyle yaptık, 57 ilde sokağa çıkıldı. Dünyada birçok kentte sokağa çıkıldı. Türkiye hükümeti, HDP’ye yönelik linç kampanyasına dönüştürdü. Ne oldu, halkımız demokratik direnişçi tavrını ortaya koydu. Herhangi bir asker ve polis müdahalesi olmadığı için, demokratik ve dayanışmacı içeriğiyle gerçekleştirildi ve hayata geçti. Demek ki, şiddet enstrümanlarını devreye koymadığınızda, bu halk barış içinde eylem gerçekleştirmeyi çok iyi biliyor.

“Ama 1 Kasım Kobani Dayanışma Günü’ne kadar, siyasi iktidar ve medya kuruluşları tek bir açıklama yapmadılar. En başta partimizden ve sokağa çıkan tüm halkımızdan özür dilemeleri gerekiyordu. 1 Kasım eylemlerini provoke etme söylemlerinden ve yaklaşımlarının ardından yapmaları gereken şey, ‘yanlış öngördük, özür diliyoruz’ olmalıydı. Siyasi iktidarın fıtratında yok. ‘Biz yanlış yaptık’ demeyi beceremiyorlar.

“Bütün dünyada, Türkiye ve Kürdistan’ın dört parçasında sokağa çıkan halkımıza teşekkür ediyorum, onları kutluyorum. Bu siyasi iktidara çok büyük bir demokrasi dersi verdiniz. Kobani halkına verilecek en büyük selam ve eylem budur. Bu eylemden siyasi iktidarın dersler ve sonuçlar çıkarması gerektiğini yeniden ifade ediyorum.

‘Keskin sirke küpüne zarar’

“Davutoğlu’nun bugünkü konuşmasına baktığımızda, yine HDP’yi hedefleyen, halkımızın fiili meşru alanlarını hedefleyen konuşmalarına devam etti. Keskin sirke küpüne zarar. Bunu defalarca söyledik. Bu keskin yaklaşmalara, sizin üzerinde durduğunuz zemini sarsmaya ve sallamaya devam edecek.

“Bizim derdimiz Kobani. Sizin derdiniz neden Kobani değil? Neden HDP, neden Kobani’yi destekleyen halklar. Bu sorulara cevap vermeniz gerekiyor. ‘Kobani’nin dert edilmediğini, bahane edildiğini’ iddia ediyorlar. O direnişin önemini kararttıkları gibi, bu saldırıdaki sorumluluklarını karartacaklarını sanıyorlar. Bu sorumluluğu atamazsınız. ‘Suruç’la Kobani’yi birbirinden ayrı tutmuyoruz’ demeniz, artık bizim için hiçbir şey ifade etmiyor. Eğer Kobani’deki haklı davayı gerçekten görüyorsanız, safınızı netleştirin. IŞİD’e ‘terör örgütü’ dediğiniz gün ‘PKK’nin IŞİD’ten farkı yok’ diyorsunuz. PYD ile IŞİD’i bir görüyorsunuz. Hz. Hüseyin Küfe halkının ihaneti karşısında söylediği bir söz var. Diyor ki Hz. Hüseyin, ‘Onların dili Ali söylese de gözü Muaviye bakar. Sizin de diliniz Kobani’den söylüyor, ama sizin yüzünüz gözünüz IŞİD’ten konuşuyor.

“İnsani yardım ve dayanışma bizim için çok önemli yerde duruyor. Hükümet, Rojava’dan gelen halklarımıza verilen sözleri yerine getirmiyor. Biz bağımsız komisyon kuralım da bu gerçekler de açığa çıksın diyoruz. Hükümete sorarsanız, Rojava’dan gelen halka gani gani yardım veriliyor. Ancak Suruç’a bakarsanız iki kamptan başka bir şey göremiyoruz. Gözümüzle gördüğümüz gerçek, savaş sürgünlerine siyasi iktidarın sahip çıkmadığı gerçeğidir.

‘Hükümet erteleme politikasını otomatiğe bağladı’

“Onlarca krizin ve açmazın yaşandığı bir diğer gelişme, uzun bir koridorda bekletilen çözüm sürecidir. İki yıldan beri çözüm sürecinin geliştirilmesi için çok büyük bir çaba gösterildi. Başta başmüzakereci Sayın Abdullah Öcalan olmak üzere, Kürt halkı ve siyasi tarafı, bizler de parti olarak bu sürece katkı sunmaya çalıştık. Organizeli olarak tek taraflı olarak barış süreci geliştirilmeye çalışıldı.

“Müzakere başlatılmamışken, bu sürecin geleceği için çok önemli çaba sergilendi. Biz yaptıklarımızı saymıyoruz bile, görevdir yerine getirilir, sorundur çözülür. Bizim sorumluluktan anladığımız şey budur. Ama hükümet bizim sorumluluktan anladığımızı anlamıyor. Hükümet, erteledi, geçiştirdi. Erteleme politikasını otomatiğe bağladı. Somut adımlar atılacağı aşamada, hükümet ipe un serme politikasını ortaya koydu.

“Kobani sürecini bir bahane olarak kullanmaya başladılar. Yavuz hırsız misali. ‘Çözüm süreci ayrı Kobani ayrı’ diyorlar. Siyasi iktidar, manipülasyon ve hilenin ustası olmuş. Çözüm sürecini askıda tutmanın gerekçesi haline getirdiler, Kobani’yi sahiplenme eylemlerini. Bugün müzakere masasını tartışma konusu yapıyorlar, ‘çözüm sürecine muhtaç değiliz’ diyorlar. İki yıl sonra masayı devirip devirmemenin tartışmasını yapıyorlar. Peki soruyoruz. Niye iki yıl boyunca çözüm sürecinin ekmeğini yediniz, bunun avantajlarını tepe tepe kullandınız?

‘Barış için umut var’

“Gelinen süreç, sözünden dönmekten başka bir şey değildir. Mert olun, sözünüzde durun, sözünüzün gereğini yerine getirin. Kürt halkı ve halklarımız hala umut var diyor, bu umut yeşertilmeli diyor. Bunu bir kez daha söylüyoruz, Genel merkezimizde Parti Meclisi üyemiz bıçaklanırken, onlarca insanımız kurşunlanırken, yöneticilerimiz yaralanırken, biz halen çözüm diyoruz, barış için umut var bunu gerçeğe dönüştürelim diyoruz. Bu süreç ipoteğiniz değil. Bu süreç sizin rehineniz değil. Barış, halkların barışıdır. Bunun siyasetini yapan herkes barış siyasetine sahip çıkmalıdır.

“Hükümet sanki müzakere yürütecek taraf değil de, müsabaka yürüten taraf gibi davranıyor. Hem oynuyor hem hakimlik yapıyor. Sanıyor ki, bir düdük çaldığında müzakere bitecek, herkes yerine geçecek. Sizin bir sözünüzle yaklaşımla heba edilemeyecek kadar değerli bir süreçtir. Onbinlerce insanın canı kanı, yaşanan onca çile, yaşanan onca karanlık süreç. Kimsenin çözüm süreci karşısında ucuz siyaset ortaya koymaya hakkı yok.

“Bu süreci, garanti altına altına almak için ne olursa olsun, pratik somut adımlar atılmalı. Siyasi iktidarın yapması gereken ortadadır. Müzakere askıda tutulmaktan vazgeçilmelidir, başlamalıdır. Hükümet hedef saptırmaktan vazgeçmelidir. Bizler de barışın dilini ve siyasetini geliştirmeye devam edeceğiz. Hükümetin yaklaşımlarında olduğu gibi gerilim dili kullanılarak geliştirilemez.

‘Kullanılan dil militarist, şiddet dili, gerilim dili’

“Hükümet çözüm sürecini geliştireceğini söylediği süreçte, kullanılan dil militarist, şiddet dili, gerilim dili. Bu süreç içerisinde partimizi şiddet olaylarının önünü açmakla itham edeceksiniz, diğer taraftan demokratik sokak gösterilerine, polis, asker, paramiliter güçleri yönlendireceksiniz. Sonra bu iddiaya halkımızın inanmasını bekleyeceksiniz. İnandırmak için de 40 defa yalan söyleyeceksiniz.

“Şiddet dilinin enstrümanlarını biz kullanmıyoruz. Devletin yasal ve yasadışı şiddet diliyle ortaya çıkıyorsunuz. Bu yöntemle nasıl bir yol açabilirsiniz, gelişim sağlayabilirsiniz. Hükümet bu gerilim dilini terk etmelidir. İkincisi, güvenlik politikası temel politika haline gelmiş durumda. Bütçede polis-asker bütçesine dönüştürülüyor. Güvenlik paketi hazırlıkları sürerken, devlet şiddetinin devreye konulması uygulanması artış gösterdi. Söz, eylem ve gösteri hakkı üzerine ipotek kuruldu. Bu yaklaşımla çözüm süreci geliştiremeyeceğiniz gibi sağlam olduğunuzu da iddia edemezsiniz.” / İMC

Güncelleme Tarihi: 05 Kasım 2014, 11:19
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER