Temelli, seçimi kazanan ancak mazbataları halen verilmeyen HDP’li adaylar için de, “Siz seçilmediniz, seçilmişlerin hakkını gasp etmeyin” dedi.
Temelli’nin açıklamalarından satır başları şöyle:
EKSİKLERİMİZ BAŞARIYI GÖLGELEMEZ: 31 Mart seçimlerinde gösterdiğiniz çabadan, başarıdan dolayı sizin şahsınızda bütün örgütümüzü ve halkımızı kutluyorum. Önemli bir başarıya hep birlikte imza attık. Bu başarı seçim sonuçları aritmetiği ile veya kazanılmış belediye başkanlığının sayısı ile ölçülemez, önemli bir başarıya imza attık. Türkiye siyasetinin kulvarını değiştirdik, buradayız dedik, siyasete hep birlikte müdahale ettik. PM toplantısında tüm ayrıntısı ile seçim sonuçlarını değerlendireceğiz, eksiklerimizi de masaya yatıracağız, cesaretle özeleştirimizi yapacağız. Evet eksiklerimiz, yapamadıklarımız var. Örgütsel eksiklerimiz var ama bu süreçte imza attığımız başarı önemli bir başarıdır, bunu gölgelemek söz konusu olamaz olmamalıdır.
GELİN BU TALEBE CEVAP VERİN: Bugün de aynı konu ile başlayacağım: DTK Eşbaşkanı ve Hakkari milletvekilimiz Sevgili Leyla Güven’i selamlayarak başlayacağım. Leyla Güven açlık grevinin 157’nci gününde, Nasır Yağız 145’inci, Strazburg’daki arkadaşlarımız 118’inci gününde. Cezaevlerindeki yüzlerce arkadaşımız şu anda kritik aşamadadır, açlık grevinin geldiği nokta kritiktir. Biz cezaevinde başka hiç kimsenin yaşamını yitirmesini istemiyoruz. Kampanya süresi boyunca 8 insanımızı cezaevinde yitirdik. Tecrit son bulsun diye yaşamına son veren bu arkadaşlarımızı rahmetle anıyoruz. Hiç kimsenin ölmesini istemiyoruz. Bu ölümlerin olmaması için 157 gündür Leyla Güven bir çağrı yapıyor ve onunla birlikte bu çağrı ve sesi yükseltiyoruz. Adalet Bakanlığı’na çağrı yapıyoruz: Gelin, bu haklı talebe cevap verin, yasaların gereğini yerine getirin. Bu mutlak tecride son verin, Sayın Öcalan ailesi ve avukatlarıyla görüşebilsin. Bu meşru ve yasal bir taleptir. Bunu duymazdan gelmek, Türkiye’deki hukuksuzluğun devamıdır.
İSRAİL VE TÜRKİYE YÖNETİMLERİ BİRBİRİNE BENZİYOR: Bu konu bağlamında İsrail cezaevlerinde 400 Filistinli tutsağın durumuna da dikkat çekmek istiyorum. Dünyada birbirine benzeyen herhalde iki tane devlet yönetimi var. Biri İsrail diğeri Türkiye ve ikisinin de nasıl bir yönetimi olduğunu anlamak istiyorsanız iki ülkedeki cezaevlerine bakabilirsiniz. Türkiye cezaevlerindeki zulmün aynısı İsrail cezaevlerinde de mevcut. Filistin halkının haklı direnişi devam ediyor. Bu direnişin bir parçası olarak Filistinli mahkumların açlık grevleri de giderek yaygınlaşmaktadır. Tecride son verin. Tecride son dememiz Türkiye’nin tecritleşmesine son dememizdir. 4 yıldır yaşananları değerlendirdiğimizde karşımıza çıkan etkiye domino etkisi diyoruz. Küçük bir taşın devrilerek daha büyük taşları da ardından devirdiği bir etkidir. Her geçen gün daha büyük hukuksuzluk ve adaletsizliğe şahit oluyoruz. Bu domino etkisi her yeri kapladı tecrit her yere yayıldı.
SONUÇLAR TECRİDE İTİRAZDIR: 31 Mart seçimleri bununla yüzleşmekti. Tüm Türkiye halkları bir itirazı yükselttiler, tecridi ve baskıyı istemiyoruz dediler. Savaş politikalarını istemiyoruz dediler. Bu zulme karşı demokrasiden, toplumsal barıştan yana bir tercihte bulundular. Çıkarılacak çok ders var. Bu dersler tam da bundan iktidarın çıkaracağı derslerdir. 31 Mart’ta giderken bir seçenek yarattık Türkiye halkları, kadınları, gençleri için. Türkiye emekçileri için bir seçenek yarattık. Türkiye’de siyasetsiz kalmış, siyasetten uzaklaşmış toplum için bir seçenek yarattık. Stratejimiz sadece belediye kazanmak üzerinden yürümedi. Stratejimiz Türkiye’nin tıkanmış olan demokrasi ve barış yolunu açmak içindi.
İKİ TARZ SİYASET VAR: Kampanya döneminde bir şey açıkça ortaya çıkmıştı. Türkiye’de iki tarz siyaset vardır: biri iktidarın siyaseti, diğeri -evet iddialıyız- HDP siyaseti. Bir yanda iktidarın dayattığı baskı şiddet zulüm. Bu süreçte olanca çıplaklığı ile karşımızdaydı, nefret söylemi ile karşımızdaydı. Evet Türkiye bir nefret söylemi ile iki aya yakın süreyi geçirdi. Cumhurbaşkanı başta olmak üzere iktidar mensupları, AKP-MHP bloku sürekli ayrımcı bir dil ile nefret söylemi ve ayrımcı dil ile toplumu böldüler. Kürt halkına defolun gidin diyen, HDP’lileri terörist olarak itham eden, her türlü hakareti kullanan, medya ambargosu ile kalmayıp o medyayı psikolojik savaş aparatına çeviren bir iktidar ile karşı karşıya kaldık. Bunun karşısında HDP barışın diline her zamanki gibi sahip çıktı. Nefret söylemine karşı, bütünlüklü olarak Türkiye toplumun geleceğini savunan bir dil ve üslup ile siyaset yaptı. Barış diliyle tecride ve savaşa karşı çıktı. yerel demokrasi için mücadelesini verdi. Buradan çok önemli sonuçların çıktığına inanıyoruz.
İKİ TÜR SONUÇ VAR: İki tür belediye seçim sonucu ile karşı karşıyayız. 31 Mart seçim sonuçlarında bir seçilenler var. Hangi partiden olursa olsun meşruiyet sorunu olmayan bütün kazananları kutluyoruz. Hepsini kutluyoruz. Bir de gasp edilen belediyeler var. Hem iktidar marifetiyle hem de üzülerek belirtmek isterim ki YSK marifetiyle gasp edilen belediyeler var. Türlü türlü yöntemlerle seçim bitti, 13 günün sonunda yepyeni yöntemlerle karşılaşmaya devam ediyoruz. Kampanya boyunca kolluk güçleri, kaymakamlar, valiler, YSK, AKP-MHP kampanyasının içindeydi. 24 Haziran’da uyguladıkları bütün yöntemlerinin tüm seçim hilelerinin gelişmiş versiyonları ile karşımıza çıktılar. Belediyeleri ve belediye meclislerini gasp etmek için yeni bir kayyım için ellerinden gelen tüm çabayı gösterdiler ama tüm bunlara rağmen başarılı olamadılar. Olamadıkları için de 31 Mart sonrasında yeni yöntemler hayata geçirdiler. Farklı farklı yöntemlerden bahsettik. Aslında birçok il özelinde bunların ne anlam ifade ettiğini ayrıntılı raporlarla ortaya çıkaracağız. Örneğin askeri zorla gasp edilen Şırnak Belediyesi iktisadi zorla gasp edilen Ağrı, başta bir yöntemle Muş. Bütün itirazlarımıza rağmen sayılmadı. Malazgirt 3 oya rağmen sayılmadı. Viranşehir, Tatvan, onlarca böyle yer var.
İSTANBUL’A SAHİP ÇIKIYORUZ: İstanbul seçimleri bir türlü sonuçlanmamıştır, oysa sonuçlar açıktır. Biz her yerde bütün adaletsizliklere müdahale ediyoruz, çünkü yerlerde bizim oylarımız var her yerde seçim sonuçlarının belirlenmesinde, bizim stratejimiz, bizim irademiz var. Oylarımıza irademize sahip çıkıyoruz. Oylarımıza her yere İstanbul’da da Muş’ta da Malazgirt’te de Viranşehir’de de. Buradan tüm Türkiye’ye sesleniyorum siz de sahip çıkın. Türkiye sadece İstanbul’dan ibaret değil, bu ülkenin Ağrı’sı, Muş’u var. O yüzden ya hepsine aynı gözle bakacaksınız Türkiye’nin neresinde ve hepsine karşı sesinizi yükselteceksiniz yada adaletsizlik gelip sizi de yutacak. O yüzden de tüm demokrasi güçleri bu adaletsizliğe karşı yan yana gelmeli, birlikte mücadele etmelidir. Bu seçim sonuçlarına karşı yapılan bu adaletsizliğe karşı da yan yana mücadele etmeliyiz.
SEÇİLMEDİNİZ GASP ETMEYİN: Bugün gasp edilmiş belediyeler var ama bugün buralara oturanlar buraların onlar için hiçbir meşruiyeti yoktur. Halk içinde hiçbir zaman seçilmiş bir belediye başkanı olarak dolaşamayacaksınız, tıpkı kayyımlar gibi o utançla o atanmışlık ve başkalarının hakkını gasp etmiş olmanın ruh haliyle dolaşmak zorunda kalacaksınız. Bir kez daha çağrı yapıyorum: Bu görevleri kabul etmeyin. YSK eliyle yapılan bu atamalara karşı çıkın. Siz seçilmediniz, seçilmişlerin hakkını gasp etmeyin. Hâlâ mazbataları verilmeyen adaylarımız var. Onların da bir an önce mazbataları verilmelidir. KHK ile ihraç edildi diye mazbataları verilmeyen arkadaşlarımız var. Bu arkadaşlarımız başvururken böyle bir kriterle karşılaşmadılar şimdi bu kriterler nedeniyle mazbataları verilmiyor ve göreve başlayamadılar. Onların yerine göreve gelenlerin karşı çıkması gerekirken, mal bulmuş gibi bu koltuklara çöreklenme peşindeler. Dediğim gibi hiçbir meşruiyeti yoktur. Yoktur çünkü KHK ile ihraç edilenler OHAL düzeni yargısı ile ihraç edilmiştir. OHAL düzenini kabul etmiyoruz. OHAL düzeniyle ortaya çıkan tüm hukuksuzluklara son verilmesi gerekiyor. Oysa bugün YSK, şekli olarak ortadan kalkmış olan OHAL’e rağmen OHAL düzenini südürme peşindedir ve çok büyük bir anayasal suç işlemektedir. Bütün bunlar bir yönetememe halinin toplumun tüm kesimlerine sirayet etmesidir. Yönetmiyorlar. Yönetemedikleri için bugün toplum içinden çıkılmaz bu sorunlara sürükleniyor, yönetemedikleri için ekonomi bu halde, siyaset ve toplum krizlerden kurtulamıyor.
ORALARDA DOLAŞIYORLAR: Ekonomideki gelişmelere baktığınızda tablo çok açıktır. Hazine Bakanı IMF kapısında dolaşıyor. Her ne kadar IMF’ye gitmedik deseler de oralarda dolaşmaya devam ediyorlar. Çünkü gelen bu büyük bir krizin ancak ve ancak ya IMF ile ya da ona IMF politikaları ile aşabileceklerine olan inançlarından dolayı IMF’ci bir akıl ile çözüm üretmek peşindeler. Daha fazla halkı yoksullaştırarak daha fazla zamla yani bildiğimiz kemer sıkma politikaları ile yola devam etmek istiyorlar. Diğer taraftan yine toplumu kamplaştırıp kutuplaştırarak bir meşru zemin yaratma peşindeler. Yani savaş politikaları ile Suriye’ye müdahale söylemleri ile iktidarlarını sürdürme peşindeler. Tüm bu çöküntünün içinden ancak ve ancak barış ve demokrasi mücadelesi ile seçimlerde ortaya çıkan itirazın örgütlenmesiyle, toplumsal muhalefetin yan yana gelmesi ile çıkabiliriz.
SİNE-İ MİLLET GÜNDEMİMİZ YOK: (5 ilçede talepleriniz kabul edilmezse, gündeminizde sine-i millet ya da belediye meclis üyelerinizin istifası gündeme gelebilir mi? sorusu üzerine): Belediye meclis üyelerinin istifası ile belediye başkanlığı seçimi arasında bir fark var. Belediye meclis üyeliklerinin yenilenmesi ile belediye başkanlığı seçimi ayrı konular. Sine-i millet diye bir şey gündemimizde yok. Bulunduğumuz her mecrada her zeminde biz barış ve demokrasi mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Zaten halkımızla birlikte o mücadeleyi veriyor ve o zemini yaratıyoruz. Bu zeminleri asla terk etmeyeceğiz. / DUVAR
Güncelleme Tarihi: 15 Nisan 2019, 00:43