Makale özetle şöyle:
‘İLK RESMİ BÖLME AÇIKLAMASI’
“Batı’nın Suriye’yi etnik-mezhepsel temellerde bölme yönündeki ilk resmi girişimini açıklama konusundaki pek de kıskanılmayacak görev, Albay Thomas Veale’e düştü. Birkaç gün önce yaptığı sıradışı açıklamanın etkilerini idrak ediyor olsa da olmasa da, Veale, teoride Suriye’nin on binlerce kilometrekaresini kontrol edecek, büyük ölçüde de Kürtlerden oluşacak yeni bir gücün kurulacağı konusunda gayet netti. 30 bin kişilik ‘Sınır Güvenlik Gücü’nün Arap üyeleri, Fırat Nehri Vadisi’nin daha güneyindeki kontrol noktalarında duracak.
Albaydan alıntı yaparsak, “üye alımları, hem cinsiyet hem etnisite açısından, hizmet edecekleri nüfusları yansıtacak bir güç inşa edecek şekilde yapılıyor.” Kürtler Kürtleri koruyacak; Araplar, kuzeyde tam da Türkiye sınırı boyunca uzanan bu yeni bölgenin Kürt olmayan küçük parçalarını yönetecek. Bu, bir iç savaş vardıysa eğer, daha fazla iç savaşa davetiye çıkaracak.
‘TÜRKİYE ŞÜPHELERİNDE HAKLI’
Amerikan kararının ne kadar tartışmalı olduğunu anlamak için Suriye rejimi ile Türkiye arasında yarattığı kısa süreli ittifaka bakmak yeterli (Suriye son yedi yıldır, IŞİD, El Kaide ve Batı ile ABD destekli silahlı militanların saldırdığı ülkenin her bir metrekaresini geri almaya kararlı; Türkiye ise aynı zaman diliminde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmeye çalışıyordu.) Tayyip Erdoğan, ABD’nin bu son ‘terör ordusu’nu boğma vaadinde bulundu. Esad’ın hükümeti, yeni milislerin oluşturulmasını egemenliğine karşı ‘açık bir saldırı’ olarak niteledi.
Albay Veale için talihsiz bir biçimde, Türkiye, yerel Kürt savaşçıları PKK’nin kontrol ettiğinden şüphelenmekte haklı. Esad ‘Sınır Güvenlik Gücü’nü egemenliğine saldırı olarak nitelemekte haklı ve Ukrayna’nın bölünmesine pek de yabancı olmayan Rusya, benzer Amerikan aldatmacalarını gördüğü yerde tanır.
SDG’NİN TEMELLERİNİ ESAD ATTI
Bu gücün temelleri savaşın başına, YPG’nin Şam’daki yetkililer tarafından Suriye devletini ele geçirmeye çalışan IŞİD, El Kaide ve diğer cihatçı gruplara karşı teşvik edilmesine dayanıyor. Suriye devleti YPG’ye, kendilerini korumaları için binlerce silah verdi. Hatta Esad ilk günlerde, Kürtleri IŞİD ve El Kaide’nin terörist gruplarına direndiği için övdü.
Sadece üç yıl önce, Türkiye sınırındaki Kamışlı’da hem Suriye askerleriyle hem de onların daha doğudaki Kürt müttefikleriyle konuşmuştum. Kürtler her zamanki gibi kuzeyde bir ‘federal’ bölge arzusunu dile getirmiş ve Suriye rejiminin elinde maruz kaldıkları işkenceleri hiçbir zaman unutmayacaklarına yemin etmişti. Suriye ordusu da Kürtlere ‘hiçbir zaman’ toprak vermeyeceklerinde ısrarlıydı. Fakat sonra ABD’nin IŞİD’i yok etme kararı, Irak’ta Musul ablukası ve IŞİD’in kalesi Rakka’ya yönelik saldırı geldi.
Washington sonra ilk IŞİD ve Esad karşıtı milis gücünü oluşturdu ve onlara, Suriye Demokratik Güçleri adını verdi. Bu tür grupların hepsinde olduğu gibi, etnik açıdan ‘Suriyeli’ değildi -çünkü büyük ölçüde Kürtlerden oluşuyordu- ve bir devlet olarak Suriye’yi ‘savunmakta’ bir çıkarı yoktu. Ve, Amerikan hava desteğinin yokluğunda, bir ‘gücü’ de yoktu. Saatler içinde ‘SDG’ kısaltmasıortaya çıktı ve medya hızla adını tırmak içine almaktan vazgeçerek onu yapay bir yasallıkla ödüllendirdi. Kısa süre içinde ‘ABD destekli SDG’ye dönüştüler, cesurca güneye ilerleyip nihayetinde büyük bir Suriye kenti olan Rakka’yı ekimde aldılar.
ŞAM’IN RAKKA PLANI HAZIRDI
Fakat Suriye ordusu Rakka’nın öbür yakasının sadece 12 mil uzağındaydı ve Fırat’ın yakınlarında kerpiç evlerin olduğu bir köyde, Suriyeli subayların, Amerikalılar tarafından silahlandırılan Kürt savaşçıların ve bir Rus hava kuvvetleri albayının düzenli olarak buluştuğu bir koordinasyon merkezi kurmuştu. Rakka’nın ele geçirilmesinden hemen önce onlarla karargahlarında biraraya gelmiştim. Suriyeli yetkililer, Rakka’nın batısında Esad yanlısı bir yerel yönetimi yeniden tesis etmekteydi; Suriye ağından elektriğin gelmesi, yaşlılar için emekli maaşları, kanalizasyon ve diğer hizmetlerin geri getirilmesi için çalışıyorlardı. Diğer bir deyişle, çok sayıda Amerikan silahlı Kürt sokaklarını işgal etse de, Suriye Rakka üzerindeki egemenliğini sürdürecekti.
Bölgede tabii ki başkaları da yaşıyor; Sünni Müslümanlar, Çerkes Hıristiyanlar, Ermeniler, Türkmenler ve hatta Çeçenler. Dolayısıyla Albay Veale’in bölgenin gelecekte etnik, yani mezhepsel temelde kontrol edileceği vaadi bundan kaynaklanıyor. Fakat ‘Suriye Demokratik Güçleri’nin son kullanma tarihi geçti. ABD’nin sahadaki askerleri rolünü oynadıktan sonra, bir diğer tuhaf isimle, bu kez ‘Sınır Kontrol Gücü’, reenkarnasyon geçirmeleri gerekiyordu. Bu güç, SDG gibi tamamen Amerikan silahlarına, hava korumasına ve gerekirse hava saldırılarına bağımlı olacak.
KÜRTLER YİNE İHANETE UĞRAYACAK
Şundan emin olun ki, Kürtler yine her zamanki gibi ihanete uğrayacak. Yeni güç, sadece Amerikalılar gerekli gördükçe var olacak; sonrasında, ikisi de onu hegemonyalarına karşı bir tehdit olarak algılayan Suriyeliler ile Türklerin merhametine terk edilecek. Hem Erdoğan hem Esad devletlerinin her düşmanını uzun zamandır ‘terörist’ (etimolojisi Çarlık Rusyası’na ve 2. Dünya Savaşı’na uzanan, yükselişi ise Amerikalılar ile dünya muhabirlerinin desteğini gerektiren bir sözcük bu) olarak görüyor ve Kürtlere de Ankara ve Şam tarafından dize gelene kadar bu şekilde davranılacaktır. (Haklı gerekçelerle iddia ettiği gibi) Ne kadar laik, liberal ve sosyalist olursa olsun, Suriye topraklarında bir Kürt mini-devletine göz yummaz ve Türkiye de güney sınırında bir Kürt mini devletini hoş görmez.
Şu an Sınır Güvenlik Gücü’nün sadece 230 milisi var ve 29 bin 770’i gelecek… Ve bu savaşçılar sadakatlerini bir Amerikan yanlısı silahlı gruptan bir diğerine transfer etmeye hazırlanırken, Bay Erdoğan ve Bay Esad, Bay Putin’le birlikte, ortak bir çıkarı konuşacaktır: ABD’nin Suriye’deki siyasi hedefleri.”
Güncelleme Tarihi: 19 Ocak 2018, 15:20