Özgür Özel: Dosta güven, dost olmayana kaygıyı sonuna kadar hissettireceğiz

Kayyım atamalarına karşı tüm belediye başkanlarıyla toplantı yapacaklarını söyleyen Özgür Özel, "CHP’lilik bilinciyle dosta güven, dost olmayana da kaygıyı sonuna kadar hissettireceğiz" dedi.

Özgür Özel: Dosta güven, dost olmayana kaygıyı sonuna kadar hissettireceğiz

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla CHP Kadın Kolları Genel Başkanlığının düzenlediği "Çare Eşitlikte Çalıştayı"nda konuştu. 

Kadın cinayetlerine değinen Özgür Özel, "Kadınların yaşadığı sorunları maalesef tüm dünyada çok yoğun ve gözle görülür bir şekilde artıyor ancak bu durum Türkiye’de özellikle batı ülkelerinden çok daha fazla bir şekilde yaşanıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 2023 Aralık’tan 2024 Ekim sonuna kadar, 10 ay içinde tam 371 kadının erkekler tarafından öldürüldüğünü,  207’sinin ise ölümünün şüpheli olduğunu açıkladı. Yani yılın 10 ayında 600’e yakın bir kadın katlinin ortada olduğunu ifade etti. 2023 yılında 28 kadın koruma kararına rağmen, 2024’ün ilk 6 ayında 16 kadın tedbir kararına rağmen öldürüldü" ifadelerini kullandı.

Dünya Ekonomik Forumu'nun küresel cinsiyet uçurumu endeksinde Türkiye'nin 129. olduğunu söyleyen Özel, "20 yıldır ciddi bir gerileme içinde olduğumuzu biliyordum ama 146 ülke arasında 129. olduğumuzu ben dahi tahmin etmiyordum. Türkiye’nin önündeki ülkelere baktığımda inanamadım. Hemen 3 sıra önümüzde Suudi Arabistan var, bizden iyi 125. sırada. Türkiye’yi 22 yılın sonunda bu noktaya getiren ve hala daha ‘hanımlarımız, hanım kardeşlerimiz’ diye dilini bile Türkiye’deki kadın hareketine dayatmaya çalışan bir iktidar var, bu onların eseri" dedi.

"OECD verilerine göre korkunç bir rakam var" diyen Özel, "Tüm Avrupa’da en kötü rakam, yüzde 38 oranında Türkiye’de kadınlar şiddete maruz kalıyorlar ve maalesef kadınların yüzde 70’i gece sokakta tek başına ilerlerken korktuğunu ifade ediyor" şeklinde konuştu.

Özel'in konuşmasından başlıklar şöyle: 

KABİNEDE MESAJ NET, KADINA BİR ŞEYDEN ANLAMAZSIN DİYORLAR: Ne yapıyorlar ülkeyi yönetenler? Bir kabine kuruyorlar. Bu kabineye 17 bakan. Bir de Cumhurbaşkanı Yardımcısı atıyorlar, kendisi zaten erkek, 19 ve o kabinenin bir tane kadın var. O kadın, Aile Bakanlığı’ndan sorumlu. Mesaj net: Dışişlerinden anlamazsın, İçişleri Bakanlığı senin için değil, kültür-sanat sana ne, Milli Eğitim’i sen mi bileceksin, hele hele ekonomiyi nasıl yönetebilirsin! Sen kadınsın, evdesin, aileden sorumlusun. Bir tane kadın bakan var, o da hepinizin adına aileden sorumlu ve öyle bir düzlemde toplumsal hafızamıza kazınan kadın cinayetlerinden, daha 17 yaşında öldürülen Münevver Karabulut’u, 19 yaşında katledilen Özgecan Aslan’ı, kızının gözünün önünde yaralıyken ‘ölmek istiyorum’ diye yalvaran Emine Bulut’u unutmadık. İstedikleri kadar bu zihniyetle ülkeyi yönetenler ‘azalacak’ desinler, daha son dönemde İstanbul’da canice katledilen Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner’i, Van Gölü kenarında ölü bulunan Rojin Kabaiş’i, Adıyaman’da evladının gözünün önünde vurulan Merve Daşcan’ı isimlerini anmadan ve bu son acıları bir kez daha hatırlatmadan geçmeyeceğim.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NİN ARDINDAN ŞİDDET AZALMIŞTI: Kadınları korumak için yasal düzenlemeler var, uygulamalar var, uygulayıcılar var ama bir şey eksik. Eksik şey, kadın cinayeti işleyenlere cesaret veriyor ve birilerine de diyor ki, ‘Talimat böyle’ uygulayıcılara. Çünkü biz 2011’de bütün dünyanın gözü önünde, haklı olarak övünerek, adına da dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul’umuzun adını vererek, sonra Meclis’e geldiğinde o gün 4 siyasi partinin dördü birden üzerinde en olumlu şekilde konuşarak, el kaldırarak, kararı alkışlayarak İstanbul Sözleşmesi’ni geçirmiştik. O yıl ilk kez kadına karşı şiddet vakalarında azalma görüldü. O yıl ve takip eden yılda katiller bir durdu, dedi ki, ‘Bunlar kafayı bu işe taktı.’ Hatırlayın kapkaçı, bugün Türkiye’nin gündeminde yok. Toplumsal tepki yükseldi, Meclis’te bir kanun çıkardık, dedik ki, ‘Kapkaç, öyle basit bir olay değildir. Cezası 1,5 yıl değil. 11 yıldır üstüne ağırlaştırma, şiddet olmuşsa, zarar görmüşse ve onu nitelikli halini çok da ağır tarif edip kadının kolundan çantayı kapana bunu tatbik edeceksin’ dedik. Bıçak gibi kesildi.

SİNAN ATEŞ’İN KATİLLERİNDEN BİRİ KELEPÇELERİNDEN KURTULUP, 2 KADINI ÖLDÜRDÜ: Ama bugün kadın cinayetleri artıyor, adam İstanbul’da bir yerde bir kadını bir yerde bir kadını öldürüyor. Sinan Ateş’in katillerinden bir tanesi kelepçelerinden kurtuluyor, 2 kadını öldürüyor çünkü İstanbul Sözleşmesi’nden ilk girdiğimiz ve ülkedeki bütün zorluklara rağmen oy verdiğimiz o sözleşmeden bir gece, bir kişi tek başına hukuksuzca ve aslında uluslararası hukuk açısından da geçerliği olmaması gereken bir şekilde tek başına çekiliyor. Aslında o gece Sayın Erdoğan, o sözleşmeden tek başına çekilirken devletin bütün gücünü, desteğini, kararlılığını, parlamentonun duruşunu kadınların arkasından çekti. O yüzden şu anda sokakta yürüyen kadın yüzde 70 arkasından biri saldıracak mı diye korkarak yürüyor.

ERDOĞAN, SEÇİMDEN ÖNCE VERDİĞİ SÖZLERDEN BİRİNİ TUTTU: Seçimde dünya kadar söz verdiler. Emekliye, ‘Sizi asla enflasyona ezdirmeyeceğiz’ dediler. Asgari ücretliye, ‘Yılda iki zam normal, dört de yapabiliriz’ dediler. Çiftçiye, ‘Size Gayrisafi Milli Hasılanın yüzde 1’ini prim olarak vereceğiz’ dediler. Esnafa, öğretmene, gençlere, memura söz verdiler; hiçbir sözü tutmadılar. Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimden önce verip de tuttuğu tek söz var, o söz de HÜDA-PAR’cılara, Hizbullahçılara İstanbul Sözleşmesi'nden çıkma, bir daha dönmeme sözüdür, bir tek bu sözü tutmaktadır.

İKTİDARIMIZDA ÇIKACAK İLK KANUN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ OLACAK: Peki biz ne yapacağız? Bu çalıştayın çıktıları ve sonuç bildirgesi yeni çerçevemiz olacak. Öncelikle ilk olarak önümüzdeki ilk seçimde, seçime giderken toplumsal muhalefeti ayırmadan, birbirine düşmesine izin vermeden, sarayın oyunlarıyla ayrı ayrı durmalarına ve yeni seçim yenilgilerine sebebiyet vermeden, sorumlulukla tüm muhalefetle, omuz omuza, kol kola girerek hep birlikte önce ilk iş bu iktidarı değiştireceğiz ve iktidar olacağız. Ardından bu ülkede, eşitlik gelsin diye atılması gereken ne adım varsa hep birlikte buralarda konuştuğunuz, tartıştığınız, ürettiğiniz tüm çözüm önerilerini hayata geçireceğiz. İlk iş, iktidarımızın cumhurbaşkanının atacağı ilk imza İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden Meclis’e yollamak olacak. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin geçirdiği ilk kanun İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden yürürlüğe koyacak.

CEZA İNDİRİMİ GİBİ SAFSATALAR OLMAYACAK: Kadın cinayetlerinde iyi hal indirimi, haksız tahrik indirimi gibi safsataları gerekli yasal düzenlemeleri yaparak ya da uygulayıcılara gerekli güveni vererek mutlaka ve mutlaka hızla yerine getireceğiz. Adalet sisteminde şiddet mağdurlarının korunması ve haklarının etkin şekilde savunulması için özel birimler kuracağız. Kadın cinayetleri ile mücadele için özel birimler oluşturacağız. 6284 sayılı kanunun etkili şekilde uygulanmasını sağlamak için kolluk kuvvetleri ve yargı mekanizmalarına yönelik özel eğitimler, çalıştaylar düzenleyecek, şiddeti önleyici mekanizmaları güçlendirecek, 6284’ü en sert ve net uygulayanlara teşvik edecek, ödül verecek, orada zayıf davrananlara gerekli işlemleri yapacak, uyarıları yapacak ve devletin hem mevcut kanunları uygulaması hem de yenilerini yapması için ne gerekiyorsa yapacağız.

ÜÇ ADIMLI BİR AŞAMADA EŞİT TEMSİLİ TÜZÜĞÜMÜZDE GETİRDİK: Recep Tayyip Erdoğan’ın 17 bakanı, 1 cumhurbaşkanı yardımcısı, kendi dışında 18 kişiden oluşan bir kabinesi var. 1 kadın var, o da aileden sorumlu. Onu takip etmek için bizim de kurduğumuz bir gölge kabinemiz var. Bizim kabinemizde 18 kişiden 9'u kadın. Tüzükte bütün dirençlere rağmen üç adımlı bir aşamada eşit temsili tüzüğümüzde getirdik. Belki çok daha hızlanması için bir değişikliği de bir başka kurultayda yaparız. Ama Cumhuriyet Halk Partisi gelecekte Türkiye’yi nasıl yönetecekse bugün öyle yönetilmeye çalışılıyor. 

BELEDİYELERİMİZ 653 TANE ÇOCUK BAKIMEVİ AÇTI: Kadına yönelik şiddetle mücadele için hep birlikte olacağız ve o güne giderken aldığımız karar şu: Biz kadını korumak, güçlendirmek için kadını önce ekonomik özgürlüğüne kavuşturmayı düşünüyoruz. Bunun önündeki en büyük engel, kadının işgücüne katılımındaki düşük oran. Bunun sebepleri yoksulluk ve bunun sebepleri çocuğunu bırakacak bir yerin olmaması. Çalışsa asgari ücret 17 bin lira, çocuğuna istenen kreş parası 20 bin lira. CHP’li belediyelerden önce kreş yoktu. CHP, iki şeye çok önem veriyor: Kreş ve öğrenci yurdu. Belediyelerimiz şu ana kadar 653 tane çocuk bakımevi açtılar. Hepsi çok modern, temiz ama hepsi yoksul, düşük gelir seviyesindeki ailelerin çocuklarına bakıyor. Hatta şimdi gece bakımevleri var, vardiyadaki annelerin de yararlanması sağlanıyor. Günün 24 saati hizmet veren çocuk bakımevlerimiz var.

BAKANLIK KREŞLERİN KAPATILMASI İÇİN YAZI GÖNDERDİ: Ankara Valiliği’nden dün ABB’ye, Manisa Valiliği’nden Manisa Büyükşehir’e ve İçişleri, Milli Eğitim ve Çevre bakanlıklarından valiliklere gelen yazılar var. Dedikleri şu: ‘CHP’li belediyeler ışık hızında kreş açıyorlar. Bütün anketlerde CHP belediyeciliğinden müthiş bir memnuniyet var. Biz de biliyoruz, onlar da biliyor ve en çok memnun olunan alanların başında kreşler geliyor.’ Binlerce anne işe gitme imkanı buluyor, çocukların karnı doyuyor, süt içiyor, oyun oynuyor. Bu Sayın Erdoğan’ın karnını ağrıtıyor. İçişleri valiliklere: ‘Kreş eğitim yuvasıdır, eğitim Milli Eğitim’in işidir, yenisini açtırmayın, eskilerini kapatın' diye yazı göndermiş. Hadi gelin kapatın, hodri meydan. Bu uygulamanın sonuna kadar arkasında duracağız.

PROTOKOL YAPIN: Eğer gerçekten iyi niyetliysen, Milli Eğitim olarak gel, protokol yap. Vallahi kabul ederiz, vallahi kabul ederiz. Ya sen tarikata, cemaate eğitimde iş birliği protokolü yapacaksın, efendim dört yaşında çocukları olmadık yerlere yollayacaksın, oralarda ‘Öğretmen yok’ diyenlere, ‘Onların aldığı eğitim daha iyi, daha önemli eğitim. Bilmem ne’ diyeceksin. Bilmem ne protokolüyle sınıfın ortasına mezar getireceksin, çocuklara mezar başında yas tutmayı öğreteceksin. Gülmeyi öğretmek gerekirken ağlamayı öğreteceksin. Ondan sonra çocukların yüzünü güldürenlere ‘Güldürme, anası babası gelecek seçimde sana oy vermesin’ diyeceksin.

ERDOĞAN, NAL TOPLARSIN: Belediyelerimiz su sebili koyuyor, Beyoğlu’ndan başladık. 10 lira, 15 lira su. Kötü suya ağzını dayamasın diye bedava su veriyoruz, ona engel olmaya çalışıyorlar. ‘Okulda üç kap sıcak yemek’ diyoruz, kapıdan sokmuyorlar. Üniversiteliye dağıttığımız çorbaya bile laf etmeye çalışıyorlar. Sen üniversiteliyi düşünme, küçük çocuğu düşünme, asgari ücretlini düşünme, emeklini düşünme. Ondan sonra düşünenler olunca, senin de oyun düşünce, bu hizmetlere engel ol. Tayyip Bey samimiyetle söylüyorum, bizimle mücadele etmenin yolu, doğru yaptığımız işleri durdurmak, açtığımız kreşleri, yurtları kapatmak ya da doğru düzgün belediye başkanlarımızı uydurma gerekçelerle hapse tıkmak, yerine kayyum atamak değildir. Bizimle mücadele edeceksen, senin de belediyelerin var. Sen de kreş yapmaya, yurt açmaya, su dağıtmaya, çorba dağıtmaya, CHP gibi israfa değil hizmete yönelik belediyecilik yapmaya başlarsan o zaman ancak bizimle rekabet edebilirsin. Yoksa nal toplarsın, nal toplarsın.

ETKİ AJANLIĞI YASASIYLA NE YAPMAYA ÇALIŞTIĞINIZ BELLİ: Kadın örgütleri geçtiğimiz hafta bizden bir şey istediler, dediler ki, ‘Etki ajanlığı yasası geliyor, bunu geçirmeyin. Geldiğinde de terk edin, bu suça alet olmayın'. Biz dedik ki, ‘Bunu geçirmemek için elimizden geleni yapacağız ama Meclis’i terk etmek, biz bu suça ortak olamayacağız demek, onlara çok konforlu bir alan bırakır. Biz aksine bunu geçirmemek için elden geleni yapıp kırmızı alarm ilan edeceğiz’. Sonrasında bu etki ajanlığı yasası çekildi, ama tehlike bitmedi. Bu hafta çalışmalarının yapılacağını söylüyorlar. Etki ajanlığı yasasını, dezenformasyon yasası da ortada duruyorken aklınızdan ilk geçtiği haliyle geçirmeye kalkarsanız bu ülkeye ne yapmaya çalıştığınız belli. Öğrenciyi, gazeteciyi, STK’cıyı, muhalifleri, akademisyenleri ajan ilan edip hepsini içeri atmaya kalkarsınız. O yüzden devletin hangi kurumuna ne lazımsa ve gerçekten yabancı devletin ajanlık faaliyetiyle ilgili ispatıyla yap olur. ‘Lehlerine haber yapmak’ diye bir şeyi kabul etmedik, etmeyeceğiz.  

ALTINI KAÇIRANA DEĞİL, HABER YAPANA DAVA AÇIYORLAR: Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz’a ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçundan soruşturma başlattılar. Memleket distopik romana dönüştü. 3 tane MHP’li milletvekili var, AK Parti’den de olduğu söyleniyor. Bunlar altın kaçakçılığı yapmışlar, partilerinden atılıyorlar, yük partiye kalmasın diye haklarında soruşturma yok. Fezleke gelmiyor, ‘dokunulmazlıkları kaldırılsın, hesap verilsin’ denmiyor. Bununla ilgili bir video kaydı olduğunu, bunun da Erdoğan tarafından Bahçeli’ye izletildiğinin iddiası olduğunu söylüyor iki gazeteci. Bunlara dezenformasyon kanunundan işlem yapıyorlar. Altını kaçırana değil, -ki partiden atarken de o sebeple atıyorlar- dava açmıyorlar ama bunu haber yapana dava açıyorlar.

ELEŞTİRDİĞİ İÇİN İÇERİDE TUTULAN HERKESİN ARKASINDAYIZ: Dün, Mine Hanımla -Nasuh Mahruki’nin eşi- konuştum. Nasuh Mahruki YSK’nın seçim sisteminden kaygı duyarak yaptığı paylaşımlar yüzünden tutuklandı. Memlekette en korkulan geceler yaşandığında da hep enkazın başında bir adamdan bahsediyoruz ve bu gece deprem olsa Yılmaz Tunç mu koşacak enkaz başına, Nasuh Mahruki mi koşacak? Yaptığı paylaşımlardan rahatsızlık duymuşlar. Düşünce özgürlüğüdür. Nasuh Mahruki, Beşiktaş Belediye Başkanlığı’nda bizim rakibimizdi. Çok ağır eleştirilerde bulundu. Nasuh Mahruki’nin Silivri zindanından çıkıp Özgür Özel’i özgürce eleştirebilme hakkını savunuyorum. Herkes sizinle aynı fikirde olamaz. Olursa demokrat değilsiniz, otokratsınız. Nasuh Mahruki’nin de düşünce suçları yüzünden hala içeride tutulan kim varsa, hangi partiden olursa olsun şiddete bulaşmadığı sürece, eleştirdiği için içeride tutulan herkesin arkasındayız. 

SEÇİLMİŞ BELEDİYE BAŞKANLARINA KUMPASLAR KURUYORLAR: Muhaliflerin özgürlüğünü hiçe sayan iktidar, kendine oy vermeyen seçmeni de cezalandırıyor. Yani ne söylediğini duyarsa muhalif alıp içeri atıyor ama gizli yapmış. Öylesi bir noktadayız ki yargıyı eline sopa gibi almış, seçilmiş belediye başkanlarına kumpaslar kuruyor. 22 yıl sonra 31 Mart gecesi seçim kaybeden, demokrasiyi sandığa indirgeyen, her seçimden sonra, ‘Öncesinden aklandım, sonrasına şahlandım’ diyen ve ‘Seçimi kazanırsan her şey senindir’ diyen anlayış havalı havalı gezerken 31 Mart akşamı nakavt oldu ya, o çok kutsadığı birinciliği de kaybetti ya; dengesi bozuldu. Demokrasi, dilinden düşürmediği milli irade, milli egemenlik; tamamını terk etti. Önce Esenyurt’ta tamamen hukuksuz bir arama, kötü muamele ve altı tamamen boş gerekçelerle Ahmet Özer başkanımızı tutukladılar. Sonradan tutuklama gerekçesine bir şey bulamayıp bir de gizli tanık peydahladılar. İstanbul’un en hızlı iddianame yazan savcısı, 200 kişiye 4 günde iddianame yazdırmış. Ahmet Özer’e gerekçeleri uyduramadığı bir halde hala daha biz ondan iddianame bekliyoruz.

BELEDİYE BAŞKANIMIZI CENAZE İÇİN SAVCI DOĞRULARI SÖYLESİN: Diğer taraftan Mardin, Halfeti’ye kayyum atamışlardı, eleştirdik. Dün de Tunceli’ye ve Ovacık’a, Ovacık Belediye Başkanı’mız Mustafa Sarıgül’e bir suç icat edip kayyum atadılar. 12 yıl önce bir cenazeye gitmiş ve o cenazenin suç olduğunu 10 yıl sonra devletimiz idrake varmış. O cenazeye gitmek bir terör örgütü faaliyetidir diye geçen hafta 6 yıl ceza verdiler. Milletimizin önünde Sayın Erdoğan’a -bu kararları o veriyor- söylüyorum: Ölüye değil, diriye yapılır taziye. Hiçbir anne-baba yitirdiği çocuğunun işlediği suçtan, örgütsel mensubiyetinden sorumlu değildir, tutulamaz. O anneye taziyeye gidenler terör faaliyeti işlemezler. Kaldı ki o savcıyı bulacağız ve şahit dinleteceğiz. Belediye Başkanı’mız diyor ki, ‘O günler, örgütün Tunceli’de çok güçlü olduğu günlerdi. Beni savcı aradı, dedi ki, ‘Bölge sıkıntılı, güvenlik güçlerini oraya gönderip de onları tehlikeye atmak istemem. Sen belediye başkanı olarak aile ile konuşsan, şu cenazeyi aileye sen teslim etsen de orada terör örgütü bu cenaze götürülürken askere saldırıda bulunur. Boşu boşuna güvenlikli olmayan bölgeye biz gitmeyelim. Rıza gösterirlerse sen al götür cenazeyi.’ Aile kabul etmiş. Belediye başkanımız savcının ve valinin bilgisi dahilinde cenazeyi götürmüş ve törene refakat etmiş. Şimdi terörist cenazesine katılmaktan suçluyorlar. O savcıyı bulacağız. Konuşturacağız. İnsafı, vicdanı varsa bu doğruları Türkiye’nin önünde söyleyecek.

KORKMADIĞIMIZI, SİNMEDİĞİMİZİ GÖSTERECEĞİZ: Milletvekillerimiz bölgedeler, PM adına Saniye Barut bölgede ve kayyumlara hangi partiye atanırsa atansın sonuna kadar karşı olduğumuzu bir kez daha ifade ediyorum ve bu salona 30 Kasım günü, 414 seçilmiş belediye başkanımızı çağırdık. Oturacağız, korkmadığımızı, sinmediğimizi, ayrı ayrı hedef alındığımız zaman diğerini yalnız bırakmayacağımızı hem kayyumlara hem de AK Parti’nin tüm belediye başkanlarımıza karşı giriştiği itibarsızlaştırma faaliyetlerine karşı mücadele içinde omuz omuza olduğumuzu bu salondan dosta ve dost olmayana gösterecek, CHP’lilik bilinciyle dosta güven, dost olmayana da kaygıyı sonuna kadar hissettireceğiz. / DUVAR

YORUM EKLE