HDP'nin meclisteki grup toplantısına Soma'dan madenci aileleri, madenciler ve Soma İçin Adalet Platformu temsilcilerinden oluşan yaklaşık 20 kişilik heyet de katılması bekleniyordu. Ancak Soma'dan hareket eden heyetin durdurularak gelişi engellendi. Grup toplantısına Çerkes İnisiyatifi de katıldı. Gündemdeki gelişmeleri ele alan HDP Eş Genel Başkanı Soma'da yaşamını yitiren maden emekçilerinin kitle halinde yok edilmelerine yol açan tüm şartlar karşısında uğradıkları felaket karşısında hem paylaşıcısı hem de hesap sormak için mecliste olduklarını söyledi.
HDP'nin işçi katliamlarını, sermayenin emeğe kaşı soykırımında takipçisi olacağını belirten Kürkçü, kimsenin hesabının yerde kalmayacağını ifade etti. Madencilerden ve ailelerden bir grubu ağırlayacaklarını belirten Kürkçü, "Hareket ettiklerinde telkinler ve tehditlerle seyahatleri yarıda kaldı. Hiç merak etmesinler. Dile getirmede alıkonuldukları hakikatleri HDP, işçi sınıfının davasını savunanlar, sosyalistler, devrimciler, Türkiye, Kürdistan ve dünyanın her yerinde savunacak" diye konuştu.
Kürkçü, tarihin mecbur bıraktığı yüzleşmeleri birlikte yürütmek için var olduklarını söyleyerek, "Bugün bir tek gündemimiz var. Emek soykırımında işçi katliamı. Hükümet, yaygın medya, ana ve yavru muhalefet tarafından gösterilmeyen nedenlerini konuşacağız. Bundan iki gün önce Türkiye devrimci hareketinin en önemli simalarından biri İbrahim Kaypakkaya'yı Diyarbakır zindanında kaybettik. Kaypakkaya, sosyalist, işçi hareketinin en değerli öncülerinden biriydi. Devletle bağlarını kopartmış işçi hareketi için hayatını feda etti. Kaypakkaya hiçbir zaman unutulmadı. Kendilerini siyasete çağırdığı Kürt gençlerinin sözcüsü oldu. Her yerde Kaypakkaya adıyla anılan devrimci hareketler var. 1971 devrimci hareketlerinin bize yol gösteren başımızın tacı adlediyoruz, hatırası karşısında saygıyla eğiliyoruz" dedi.
Kürdistan devrimci hareketinin kadrolarından Haki Karer, bir pusuda hayatını kaybettiğini ifade eden Kürkçü, Türkiye'nin en hakiki devrimci hakikat olduğunu söyledi. "Bugün anmamız gereken 4 insan daha var. Diyarbakır işkencehanesinde devrimci tutsaklara yönelen faşist saldırıları ve bunlara eşlik eden aşağılayıcı muamele karşısında boyun eğmeyen ve rıza göstermeyen kendini ateşe vererek Kürdistan devrimini aydınlatan buradan anıyoruz" diyen Kürkçü, "Kürdistan ve Türkiye devrim mücadelesinde tüm devrimciler gibi yerlerini aldılar. Onların ayak izlerine basarak yürümeye devam edeceğiz" ifadelerinde bulundu.
İRAN'A 'İDAMLARI DURDURUN' ÇAĞRISI
İran sınırının hemen ötesinde gerçekleşmekte süren mücadelenin militanlarının, Molla rejimine karşı mücadele eden devrimciler sistematik idam kampanyasıyla hayatlarını kaybettiğini belirten Kürkçü, "En son 59 devrimci için idam kararı verildi. Kendilerine söylediğimizde sadece Kürtleri değil herkesi idam ediyoruz, adiliz dediler. Böyle adalet yerin dibine batsın. İdamlara, Kürtlere yaptığınız baskılara son verin. Türkiye'deki siyasilere sesleniyoruz; böyle bir ülkeyle dostluk ilişkilerinizi gözden geçirin. İran'da idamlar son bulsun. Devrimcilere özgürlük" dedi.
İran'ı eleştirdiklerini ancak Türkiye'yi yönetenlerin ve askerlerin Rojava'daki devrime karşı silahlı mücadele yürüttüklerine dikkat çeken Kürkçü, "Derik'ten Türkiye'ye geçmeye çalışan silahsız iki çocuğu ve eşiyle birlikte ailesini kurtarmak için pasaportsuz Saada Darwich’i kurşunlayarak öldürdüler. İran'dan adalet bekliyoruz ama Türkiye bunu temsil ediyor mu? Etmediğini söylüyoruz. Rojava devrimine karşı Türkiye'nin güneyde, batıda, muhafazakarlar, gericiler, saldırgan çetelerle işbirliğine son vermesini, devrimi ve halkın özgürlüğünü tanıyarak, sınırları geçişe açmasını istiyoruz. Dirbesiye'den Kızıltepe'ye geçmeye çalışan bir çocuk da gözlerini kaybetti. Bu tabloda neresinden baksanız özgürlüğe karşı esaretin, barışa karşı şiddetin kutsandığı ülke haline geldi. Böyle bir ülkede yaşamak, hayatımızı sürdürmek zorunda değiliz. O yüzden ülkeyi değiştirmek kaçınılmaz bir sorumluluk bizim için" dedi.
BARIŞ SÜRECİ VE KALEKOLLAR
Barış ve müzakere sürecine değinen Kürkçü, "Daha barışın eşiğine gelmedik. Kürdistan özgürlük hareketinin, Sayın Öcalan'ın, BDP ve HDP'nin çabalarına rağmen askıda sallanıyor bu süreç. Bu sürece Türkiye hükümeti, TSK, Savunma Bakanlığı, sınırın Türkiye tarafından bir zincir gibi ilerleyen 300'ü aşkın kalekol yaparak katkıda bulunuyor. Bir barış süreci düşünün ki geçici üsler ve kalekollar yapımı olsun. Halk buna itiraz ediyor. Bu çatışmaya son vermiş, barışa bir fırsat vermiş devrimciler buna karşı itiraz ediyor. Devlet şiddeti ilk zehirli meyvesini verdi. Ve bir devrimci hayatını Meskan dağlarındaki bir çatışmadan sonra hayatını kaybetti. Barış süreci başladığından beri verilen ilk kayıptır. Ama ilk işaret değildir sürecin aksamakta olduğuna dair" diye konuştu.
HDP adına hükümeti uyaran Kürkçü, şunları söyledi: "Çözüm sürecini hakiki bir barış sürecine çevirmek istiyorsanız güvenlik değil özgürlük önlemleri alın. Şiddetle, zulümle bu süreci sürdürebileceğinizi düşünüyorsanız yanıldığınızı söylemek isterim. Halk da öncüsü de mücadeleden vazgeçmedi. Çözüm olanağı istismar edildikçe başa dönülüyor. Pamuk ipliğine bağlı hale gelmektedir. Barıştan, çözümden yana önlemler alın. Cemaatle çatışmanızı güvence altına almak için barıştan yana olmayan kliklere sığındıkça bu olacak. Askerden, polisten dost olmaz. Ancak halklar dost olur. Ancak halklarla barış yapabilirsiniz" dedi.
'GERİCİLİĞİ YENECEĞİZ'
Kürkçü, Bosna Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan'daki selden ötürü yaşamlarını yitirenlerin yakınlarına başsağlığı dileyerek, gerekli önlemlerin alınabilmesini ve kalplerinin kendileriyle birlikte olduğunun bilinmesini istediklerini söyledi. Yerel seçimler sonucunda Yunanistan'da Syriza'nın birinci olduğunu kaydeden Kürkçü, "Devrimci programınız yoksa felaketiniz de olabilir. Syriza'nın bu süreçten kalkacağını biliyoruz. Omuz omuzayız yoldaşlar. Yunanistan ve Türkiye'de gericiliği yeneceğiz. Kapitalizme karşı zaferler bizi bekliyor" dedi.
Soma'da gerçekleşen işçi katliamı ve arkasındaki nedenlere değinen Kürkçü, "Önce aydınlanalım. Soma'da tam ne olduğunu bilmiyoruz. Tam gerçek soruşturmalardan, araştırmalardan, uzun süren unutturma, silme, karartma çabalarından sonra gerçeğe ulaşacağız. Bu gerçek hakikat değil iktidar gerçeği olacak. Hükümet birinci günden beri bağımsız gözlem yapılması koşullarını ortadan kaldırdı. Sıkıyönetim ile el koydu. Görülmemiş yasaklar, Somalı olmayanların giremeyeceği, yabancıların bir an önce çıkarılması için polislerin, AKP'nin eli sopalı milisleri sokaklarda gezerek bu insanlara, Soma'ya dayanışma için gelenlere güç gösterdiler. Ocaklara yaklaştırmadılar ve bilgi alınmasını engellediler. Hükümetten gelirse doğru olacağına yemin ettiler" diye konuştu.
BAĞIMSIZ HABERCİLER BİLGİ ALABİLDİ
Hükümetin verdiği bilgilere göre 301 madencinin hayatını kaybettiğini belirten Kürkçü, şunları söyledi: "Partili arkadaşlarımız gitti. Ben de gittim. Halkla konuştuk, dinledik. Bize verilen bilgi, halkın söylediği; AFAD'ın verdiği bilgilerin doğru olmadığı yönünde. Bizzat Bakan Taner Yıldız'ın verdiği rakamları göz önüne getirin, ocaktaki insan sayısı her gün değişti. Kaç kişinin bulunduğundan emin olunamadı. Madende çıkarılmayı bekleyen 120 madencinin daha olduğuydu. Ancak hiçbir madencinin sağ olarak çıkarılmadığı bütün basının gözü önünde tek kapıdan kimse çıkarılmadığı halde sağ olarak çıkarıldığını söylediler. Bu kadar tanıklığı inkar eden bilgi kafaları karıştırır. Soma'da, köylerde hayatlarını kaybettikleri halde ortaya çıkarılmamış madenciler olduğu yönünde inanç var. Bunun giderilmesi için hakikati ortaya koymak gerekirdi. Cenazeler basın önünde ailelere teslim edilmedi. Herhangi bir işleme medya tanık olamadı. Bağımsız haberciler bilgi alabildiler."
Ortada bir devlet gerçeği olduğunu ifade eden Kürkçü, "Soma'da sivil kriz masası var. Sivil toplum örgütleri, avukatlar, öğrenciler araştırıyor. Buradaki bilgileri yayınladıktan sonra gerçeğe ulaşacağız. Sivil kriz masasının anlamlı iş yaptığı uğradığı baskıyla ortada. Hiçbir yasal gerekçe, ihbar olmaksızın kendilerini polis olarak tanıtanlar tarafından darp edilip, meydan dayağından geçirildiler. Savcı ben gözaltı emri vermedim diyerek bıraktı. Ama kırılmış burunlar, parmaklarla, örselenmiş bedenlerle oradan çıktılar. Resmi hakikatin dışında halkın hakikatini arayıp bulmaya çalışmaktı. Bu sivil kriz masasının verdiği bilgi dışında hiçbir bilgi gerçek değildir" diye konuştu.
'OLAYIN BÜYÜKLÜĞÜ GİZLENMEYE ÇALIŞILDI'
Kürkçü, birinci günden itibaren hükümetin "kaza" dediğini, katliam olduğunu gizlemek için önce sağlık ve kurtarma ekiplerini değil, jandarma ve polis birliklerini gönderdiğine işaret ederek, "Yüzlerce insanın karbonmonoksit gazına maruz kaldığını biliyorsunuz. Ocağı işletenler buna karşı kendilerince önlem aldılar. Bu da yanlış çıktı. Ertesi güne kadar ne olduğu madende, hükümet tarafından açıklanmadı? Kaç kişinin hayatını kaybetmiş olacağına dair açıklama yapılamadı. Olayın büyüklüğü gizlenmeye çalışıldı. Büyük fotoğrafı bir seferde vermemek, halkın itirazlarını dilimlemek için hakikat paramparça edildi" dedi.
Başbakanın maden sahipleri yanında konuşarak "kazadır, kaderde var, madende ölüm olabilir, fıtratında vardır" sözlerine işaret eden Kürkçü, "Bu başbakanın karnesine son derece büyük bir leke ve çarpı işareti olarak yer aldı. İşçilere sizi bekleyen sadece ölümdür diyebilen bir Başbakan işçilerin hayatına ilişkin hiçbir söz söyleme hakkı yoktur. Ancak din görevlileri gönderebilir. Acil kurtarma ekiplerinin gönderilmesiydi ilk yapılması gereken. 8.5 saat sonra kimsenin hayatta kalamayacağı aşikardır. Bu gerçeklerin ortaya çıkarılması halktan yana tutum alan insanların sayesinde olabilirdi. O sayede bugün aydınlanıyoruz" diye belirtti.
ROBOSKÎ GERÇEĞİNDE OLDUĞU GİBİ
Hükümetin kendi istikbali dışındaki hiçbir şeyi önemsemediğini ifade eden Kürkçü, "Her kıpırtıyı kendine karşı tehdit olarak görüyor. Güvenlik esası değildir. İşçileri, çalışanları, tüm toplumu gelecekte kendileri için layık gördüler. 1800'lerde ölüyorlardı, sizde 2014'de buna layıksınız dediler. Biz bu fıtratı değiştireceğiz. Boynumuza borçtur. Karbonmonoksit zehirlenmesinden için için yanan ocağın çökmesinden insanlar öldüler. Sermaye sahipleri, ocak sahipleri birinci dereceden sorumlular. İşçiler bize anlattılar. Gelebilselerdi anlatacaklardı. Ocağın içinde ısının arttığını, havanın kötüleştiğini biliyorlardı. Nereden çökeceğini bilemezlerdi. Teknisyenler, ocak yetkilileri bilecekti. Her kürekle birlikte kasasına altın dolduran ocak sahipleri çalışmayı durdurmadılar. Ocak çöktükten, karbonmonoksit yayıldıktan sonra işçilerin söyledikleri yaşandı. Kaza süsü verilmiş olan bu cinayeti örtbas etmeye giriştiler. Başbakan sorumlular ortaya çıkacak diyor. Biz diyoruz ki; en önce siz sorumlusunuz. Araştırmaya lüzum yok. Roboskî'de araştırmaya gerek olmadığı gibi. Şimdiden biliyoruz. Araştıracağız demeyin. İstifa denilen bir müessese var. Edebilir misiniz? Dünyada yapıldığı yapabilir misiniz? Edemezsiniz. Yolsuzluklarını gizlemek için bir yere gidemezsiniz. Daha çok iktidar, daha çok zor sarmalına sarıldınız. İktidarınız kırılganlaştıkça sarıldınız" dedi.
'BAŞBAKAN VE SERMAYEDARLARLA HESAPLAŞACAĞIZ'
Kürkçü, "kader" sözünü Müslümanların kabul etmeyeceğini söyleyerek, "Elinizde olmayan şeylerden ötürü kadere bağlarsınız. Ocağı çalıştırmak usulüne göre kader midir? Bunların hepsi siyasi meseledir. Siyasetle gelen siyasetle gidecektir. Biz bir ocaktan söz ediyoruz. Türkiye'deki tüm madenler aynı durumdadır. Daha çok kardan başka gözetilen bir amaç yok. Devletin de bu kar işleminde birinci derecede sorumluluğu var. Türkiye kömür işletmeleri işçiye yatırım yapma derdinden kurtulmuş, kara geçmiş. Devlet ve sermaye açık biçimde iç içe geçmiştir. O yüzden işçilerin cinayetlerden kurtulmak için tüm tezler asılsızdır. Kapitalizmden kurtulmadıkça işçi cinayetleri son bulmayacak. O nedenle Başbakanın taşıdığı sorumluluk, maden yasasının değiştirilmesi, özelleştirmelere imkan verecek şekilde yeniden düzenlenmesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği yasalarının temin etmeyecek şekilde düzenlenmesinden, taşeronlaşmanın taşıdığı sorumluluk, gösterdiği basiretsizliği ilahi kadere bağlama karşısında bu hafta içinde gensorumuz gündeme gelecektir. Başbakan ve onların sermayedarlarıyla hesaplaşacağız. Hakikatleri göreceğiz" diye belirtti.
SÖMÜRÜ İÇİNDE SÖMÜRÜ
Sendikaların, işçilerin, devrimcilerin on yıllardır haykırdığı hakikatleri birlikte gündeme getireceklerini dile getiren Kürkçü, "Şirketi çalıştıran sermayedar başından beri sorumlu. Onu denetlemeyen, ocağını ziyaret ettiğinde 'mükemmel' diyen bakan, sömürü çarkının yeni farkında olduğunu söyleyen çalışma bakanı hakkında gensorumuz gündeme gelecektir. Hesap verecekler. Devlet yalan söyledi. Taşeron çalışma yok dedi. Bu şirket devletin teşeronudur. Buradan doğan karın yüzde 25 kar dışında hepsinin cebe indirilmesi söz konusu. Katmerli taşeronlaşma var. Soma'da en antik çalışma modeli devreye sokulmuştur. Köylerden işçi toplayıp, işçi başına ücret alma dayıbaşılığı var. Doğrudan yerel taşeronlar eliyle yapılmaktadır. Bu dayıbaşları işçi olarak görülüyor. Her işçiden kesilen paylar bunlara veriliyor. Sömürü içinde sömürü var. Asgari ücretin bin 200 olduğu ülkede madenciler bin 400 liraya çalıştırılarak kölelik düzeninde dertlenen, gözü yaşlanan şefkatle devlet adamı olarak bize anlatılıyor. Acılar ve kayıpları parçalara bölerek, saldırgan lisan kullanmayarak, öfkeyi dağıtmak, sadece ve sadece ocak sahibinin üzerine doğru sevk etmekti" dedi.
Meselenin hükümetin olaydaki sorumluluğunun örtbas edilmesi mi halkın gerçeklerinin ortaya çıkarılması mı olduğu sorusunu soran Kürkçü, "Şirket kurtarıldı. Yarından itibaren işçileri çalışmaya çağırıyor işletme sahipleri. Hükümete çağrıda bulunuyoruz; tüm madenler ILO'nun normlarına uygun hale getirilene kadar işletilmemeli. Birkaç ay içinde yapılabilecek şeylerdir. İşçilerin üzerinden elde ettikleri karlar, içtikleri kandan 6 ay mahrum kalabilecekler" diye belirtti.
ÇIKIŞ İŞÇİLERİN KENDİ ELLERİNDE
"Eğer işçiler çalışma koşullarına itiraz etmezlerse, köleliğe boyun eğerlerse onları kurtaracak olan kendi kolları bile değildir" diyen Kürkçü, şunlara dikkat çekti: "İtiraz etmek, kendi sesini işitmek ve harekete geçmek pekala mümkündür. Kapitalizmin en karanlık yüzünü verir bize madenler. Madenler yok olmadan kapitalizm yok olmamış demektir. Ölüm koşullarında çalıştırma söz konusu. Hiçbir işçi ölümü göze almamalıdır. Hiçbir çocuk babasını madene gömmeye razı olmamalıdır. Kapitalizmin kaderinden söz edeceksek tarihsel olarak yok olmaktır. Biz yaşarken kapitalizmi gömdüğümüzü göreceğiz. Elbette kapitalizm koşullarında çalıştırma koşullarını iyileştirmek mümkün. Ancak mantık kar mantığıdır. İşçiler tarafından denetlenmedikçe, kuşatılmadıkça kar mantığından fedakarlık etmez. ABD'de, Almanya, İtalya, Fransa, Japonya'da meydana gelen tüm iyileşmeler, işçilerin mücadeleleriyle gerçekleşti. 1920'lerde, 1940'larda, 1950'lerde verilen mücadelelerle çok az ölümle işler yapılıyor. Sıra bizde. Bizim şöyle avantajımız var. Orada kazanılan haklar uluslararası haklar olmuş durumda. İşçi hareketimizin kendi kaderini Tayyip Erdoğan'ın ellerine bırakmaması gerekiyor. Başka türlü bir çıkış yoktur."
SENDİKA ELEŞTİRİSİ
Denetimlerin usullerine göre yapılmadığını söyleyen Kürkçü, "Bürokrasi ve devlet tarafından kuşatılıyor müfettişler. Çalışma Bakanlığının verdiği talimatı biliyoruz; işverenin canını yakmayın. O yüzden işçilerin işyerlerini denetlemesi, işçi hareketinin vazgeçilmesi sloganı olmalı. HDP bu hedefin gerçekleşmesi çabası içinde olacaktır. İşçilerin söz ve hak sahibi olması, üretimin bilgisine katılması, denetimin içinde olması, çalışma saatlerinin belirlenmesi konusunda hak ve söz sahibi olmasından daha değerli bir şey yoktur. Ne yazık ki bugün işçi örgütleri olan sendikaların ne kadar yetersiz olduğunu hepimiz görüyoruz. Soma madenindeki sendikanın sözcüsünün tutumunu görüyoruz. Bu şekilde işçilerin güvence altına alınabileceğini görebiliyor musunuz? Patronun olduğu yerden bakan bir sendika işçinin baktığı yerden bakamaz. İşçiler sendikalara değil kendi ellerine almalıdırlar. İşçiler girişimde bulunduğunda hakikatin sözcüsü olabileceksiniz" dedi.
Yaygın medyanın hakikati ne kadar saklarsa saklasın yalanlarının gırtlaklarına dayanacağını vurgulayan Kürkçü, gerçeğin şimşeğinden güçlü bir şey olmadığını onun da bu medya kuruluşlarını bir gün aydınlatacağının altını çizdi.
'KORUMALAR OLMADAN KIZILAY'DA DOLAŞABİLİR MİSİN?'
İdeolojik aygıtlarla dini öne sürerek birbiriyle bağdaştırmaya çalışıldığını kaydeden Kürkçü, "Zalim patronla mazlum emekçiyi barıştıracak din yok. Tüm dinler emekçinin yanında yer almalıdır. Patronu korumak için dini gösterenlere, 'peygamberimiz patrondan değil emekçiden yanadır' diyebilmelidirler. Oraya kadar gitmeye gerek yok. Bu dünya işi, ahiret işi değil. Adalet bu dünyada halledilmesi, gerçekleşmesi lazım gelir. Aslında Tayyip Erdoğan ile El Kaide arasında bir fark kalmamış gibi. El Kaide öte dünyaya göndermeye çalışıyor. Tayyip Erdoğan'dan işçileri öte dünyaya göndermeye çalışıp kendisi bu dünyanın nimetlerinden faydalanma peşinde. Bu dünyada bir cennet kurmak mümkün. HDP, işçilerin en çok bunu söylüyor. Biz halklarımıza kendilerine her mağduriyetlerinde bu Allah'ın takdiridir diyenlere söylüyoruz; bin 500 korumayla değil de benim gibi şu Kızılay'da bir yürü göreyim. Alnını karışlayıyım senin" dedi.
'HALKIN KURTULUŞU İÇİN HALKIN İÇİNDE OLACAĞIZ'
"Çok isterdik ki Somalı madenciler burada olsun. Başlarından geçeni anlatabilsinler" diyen Kürkçü, konuşmasını şöyle tamamladı: "Aslında her bir madenci, başına neyin geldiğini, hayatına neyin hükmettiğini biliyorlar. Başlarına çökmüş olan bu devlet-sermaye ittifakından nasıl kurtulacağı noktasında yol göstermek. Her gün bıkmadan usanmadan çalışmalıyız. Bize Gladio kapıyı gösterdi: Karadeniz'e giremezsiniz dedi. Biz birinci andan itibaren halkın yanındaydık, işçilerin yanındaydık. Bize saldıranlar halk değil Gladio'ydu. Halkın arasında çalışmaya ve kurtuluş mücadelesi için örgütlemektir. En önemli görev budur. Onların yaşadığı koşullarda yaşamaktır. Bunu yaparsak hak ettiğimizi alacağız. Erdoğan ölümü reva görüyor biz ise yaşasın hayat, yaşasın özgürlük diyoruz." / anf
Güncelleme Tarihi: 21 Mayıs 2014, 10:20