Temelli’nin konuşmasındaki bazı satır başlıkları şöyle:
LEYLA GÜVEN’İN TUTUKLANMASI HUKUKSUZLUKTU: DTK Eş Başkanımız ve Hakkari Milletvekilimiz sevgili Leyla Güven bugün açlık grevinin 81’inci gününde. Leyla Güven tahliye edildi. Leyla Güven zaten bir yıl önce hukuk tanımaz bir şekilde, yasa tanımaz bir şekilde tutuklanmıştı. 24 Haziran seçimleri ile Hakkari milletvekili olmasına rağmen tutuklanmasına son verilmedi. 24 Haziran’dan bugüne kadar yargı anayasayı tanımazlıktan geldi. Tahliyesi ile hukuksuzluğun bir kısmı kalkmış olabilir ama hukuksuzluk yargı eliyle bizzat sürdürülmektedir. Dokunulmazlığın kaldırılması nasıl ki bir anayasa ihlali ise dokunulmazlıkların kaldırılmasından sonra vekillerin yargılanmasının devam etmesi ve bugün cezaevinde olmaları hukuk tanımaz bir zihniyeti önümüze çıkarmaktadır.
LEYLE GÜVEN AÇLIK GREVİNİ SÜRDÜRÜYOR: Leyla Güven, 24 Haziran’da milletvekili seçilir seçilmez tahliye edilmesi gerekirken, uzun bir süre cezaevinde tutulmuş ve hukuksuzluk devam etmiştir. Hâlâ, cezaevinde tutuklu milletvekillerimiz vardır ve bu hukuk tanımaz durumu teşhir etmek istiyorum. Kendisini (Leyla Güven) ziyaret ettik. Kendisinin tüm topluma ve halkımıza selamları var. Açlık grevini kararlı bir şekilde sürdüreceğini dile getirdi. Tahliyesi ile açlık grevi arasında bir bağ, bir rabıta kurmaya çalışanlar bir yanılgıyı dillendirmektedir. Çünkü sevgili Leyla Güven’in açlık grevi eylemi, tecride karşı yapılan ve sürdürülen bir eylemdir. Hem Leyla Güven’in açlık grevi hem de 230’dan fazla tutsağın sürdürdüğü açlık grevi, süresiz-dönüşümsüz eylemlerdir. Bunun dışında dönüşümlü olarak Türkiye cezaevlerinde 1000’den fazla tutsak açlık grevinde. Yine hem Türkiye’de hem de dünyanın birçok yerinde açlık grevi sürdürülmektedir. Erbil’de Nasır Yağız arkadaşımız 64’üncü günündedir. Strazburg’daki arkadaşlarımızın eylemi 41’inci günündedir. Açlık grevleri tecridin sonlanmasına yönelik bir eylemdir.
AÇLIK GREVLERİ ANCAK TECRİT SONLANDIĞINDA SONLANACAK: Tecrit sürüyor, bu tecrit sürdüğü sürece de açlık grevinin yaygınlaşarak devam edeceği görülüyor. Biz bir an önce tecridin sonlanmasını istiyoruz. Açlık grevi ancak tecrit sonlandığında sonlanacaktır. Bu açlık grevinin daha kötü sonuçlara ve ölümlere neden olmaması ve arkadaşlarımızı yitirmememiz için iktidara sesleniyoruz. Tecridi sonlandırın! Bu konuda talepler çok nettir. 20 yıldır süren tecrit ile süren bu infaz hukuku kabul edilemez. 5 Nisan 2015’ten bugüne süren ağırlaştırılmış tecrit meselesi ciddi bir insan hakları ihlalidir. Aile görüşü yoktur, avukatlar ve hukukçular ile görüşü yoktur, Sayın Öcalan’ın bütün hakları gasp edilmiştir. Tecridin sonlanması için açlık grevi yürüten arkadaşlarımız ve başta sevgili Leyla Güven’in talebi çok nettir. Bir kere “düzenli aile görüşü” en temel insan haklarından biridir. Bunun gasp edilmesi yahut yok sayılması kabul edilemez. Tüm hükümlülerin sahip olduğu haklardan Sayın Öcalan’ın yararlanması kadar doğal bir hak olamaz.
TÜRKİYE TECRİTLEŞTİRİLİYOR: Bugün tecrit bir sistem haline gelmiştir. Türkiye’yi tecritleştirmektedir. Türkiye’nin tecritleştirilmesi, demokrasi, insan hakları ve barış konusunda Türkiye’nin yolunun tıkanmasıdır. Bu tıkanmanın Ortadoğu’da nasıl sonuçlar yarattığını görmek lazım. Tecride karşı tüm Türkiye’nin, tüm demokrasi güçlerinin, STK’lerin Leyla Güven’in sesine ses vermeleri gerekiyor. Eğer tecrit sonlanmazsa, bu ülke bugün içinde bulunduğu koşullardan çok daha kötü koşullara sürüklenecektir. İktidarın arzusu budur. İktidar bütün ülkeyi tecrit ile sarıp sarmalayarak, hakları gasp etmeye çalışmaktadır. Farklı seslere ve muhalefete olan tahammülsüzlüğünü ortaya koymaktadır.
AKPM KARARLARI GÖRMEZDEN GELİNEMEZ: Bakın AKPM’de de bu yönde bir karar aldı. Bu önemli bir karardır. Hem tecrit konusunda, hem de Türkiye’deki yasa tanımazlık ve hukuk tanımazlık konusunda çok önemli bir karar AKPM’de gündeme geldi ve ortaklaştı. Bu karar Türkiye’nin geldiği hukuk düzenini tarif etmektedir. Türkiye’nin demokratik siyasetten ne kadar uzaklaştığını tarif etmektedir. Türkiye’de yaşanan bu ihlalleri tek tek ortaya koymaktadır. Meclislerin hukuku öncelikli hukuktur, demokrasilerin vazgeçilmez en önemli zemini meclislerdir. İşte yerel meclis ve işte AKPM. Bütün bu meclislerde varız. Biz her yerde demokrasiyi, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü savunmaya devam edeceğiz. Kaldı ki Türkiye AKPM’nin kurucu üyesidir. Dolayısıyla işinize geldiğinde bu meclisin kararlarını kabul edip işinize gelmediği zaman kabul etmemezlik olamaz. Bu kararlar Türkiye açısından bağlayıcıdır. “AİHM’in Demirtaş ile ilgili aldığı kararını tanımıyorum” diyemezsiniz. CPT bu meclise bağlı olarak çalışan bir kurumdur. “CPT’nin İmralı’ya ilişkin aldığı kararları tanımıyorum” diyemezsiniz.
SEÇİM YEREL DEMOKRASİ MÜCADELESİ OLACAK: Yerel seçim çalışmalarımız da sürüyor. Biz yerel seçimlere yaklaşırken bunun sadece bir seçim olmayacağını, yerel demokrasi mücadelesi olduğunu, bunun bütünlüklü demokrasi mücadelemizin önemli bir parçası olduğunu defalarca dile getirdik. Bir kez daha dile getirmek istiyoruz. Bütünlüklü demokrasi mücadelemiz bir yanıyla tecride karşıdır, bir yanıyla savaşa karşı barış mücadelesidir; bir yanıyla da Türkiye rejiminin içine sürüklendiği tarifi mümkün olmayan bu sisteme karşı bir mücadeledir.
BÜTÜNLÜKLÜ BİR MÜCADELEYİ ÖNEMSİYORUZ: Amed’de Kürt illerindeki adaylarımızı tanıttık, coşkulu bir toplantıydı. Orada irademiz çok net bir şekilde ortaya çıktı. Amed’deki tanıtımından başlayarak Kürt illerimizde adayların tanıtımları sürüyor, coşku ile devam ediyor. Bu kayyumcu zihniyete ve ceberrut devlete karşı bütün iller de ayakta, coşku ile seçimlere hazırlanıyor. Şimdi batı illerinde de çalışmalarımız sürüyor. Bir çok il ve ilçeden gelen raporlar, fizibilite çalışmalarımız sonucunda yakında batı adaylarımızın tanıtımını yapacağız. Her yerde aday gösterme kararımızın yanında, belli istisnaları gözeteceğimizi dile getirmiştik. Radikal demokrasi anlayışı gereği bütünlüklü bir mücadeleyi önemsiyoruz. Demokratik kamuoyunun, STK’ler, ve demokratik çevrelerin görüşleri çerçevesinde cesaretle adım atacağımızı ve sorumluluk alacağımızı ifade ettik. Ama takdir edersiniz ki bu tek ayak üzerinde yürüyecek bir mücadele hattı değildir. Bu konuda bütün toplumsal kesimlerin sorumluluk alması önemlidir. Bunun ötesinde diğer muhalefet partilerin gerçek bir muhalefeti büyütmek ve demokrasi safında yer almaları yönünde bir iradeleri söz konusu ise bunun gereğini görmek istiyoruz. Ancak bu şekilde yol alabiliriz. HDP olarak bu konuda dayanışma göstereceğimizi ifade ederken, diğer muhalefet partilerinden bu konuda bir gelişme yaşanmamıştır. Seçimlere az bir süre kaldı. Aday başvuruları hızla yaklaşıyor, biz de çalışmalarımızı hızlandırmış durumdayız. En kısa sürede adaylarımızı açıklayacağız. Seçim bildirgemiz hazırlanmak üzere, hem kadın seçim bildirgemizin hem de karma seçim bildirgemizin tanıtımı yapılacak.
ÇOCUKLARIMIZI KORUYAMIYORUZ: İçinde bulunduğumuz faşizm koşullarının nasıl bir ülke yarattığını, nasıl bir ülke manzarası ile karşı karşıya olduğumuzu betimlemesi açısından birkaç vurgu yapacağım. Mücadelemiz bir demokrasi ve barış mücadelesi. Bunu bütünlüklü bir şekilde ele almanın neden önemli olduğunu gösteren birkaç örnek. Öykü Arin, donör arayışı uzun süredir devam ediyor. Bu konuda iktidardan, Sağlık Bakanlığı’ndan hiçbir adım atılmıyor. Öykü’nün şahsında donör bekleyen o kadar çok hasta var ki, bu vaka bize bu ülkenin sürüklendiği sağlık şiddeti girdabını gösteriyor. Sağlık hakkının nasıl yok edildiği tablosunu gösteriyor. Bu ülkeye savaşı dayatıyorsanız, bütçenizin kaynaklarımızın bir çoğunu İHA üretmeye ve tank üretmeye ayırıyorsanız, çocuklarınızı yitirmekle karşı karşıyasınız demektir. Savaşa hayır demediğimiz sürece bu sağlık şiddeti bütün çocuklarımızı, insanlarımızı yakalar. Bir başka manzara ise Bêrîvan. Antalya’daki hortum faciası sonucu yaşamını yitirdi. Bêrîvan Viranşehirli bir çocuk, sömestr tatilinde ailesine yardıma gidiyor. Günlük yevmiyesi birkaç kilo portakaldır ve Bêrîvan orada yaşamını yitirdi. Bu ülkenin sürüklendiği adaletsizliğin, yoksulluğun ve adaletsizliğin bir göstergesidir, bu çocuklarımızı koruyamamamızın bir göstergesidir. Bu denli yaygın yoksulluk şiddeti ve bir ayrımcılıkla karşı karşıyayız. Yoksulluk, Kürt çocuklarına daha büyük bir hızla ulaşıyor. Onların tatillerini çocukluk haklarını ellerinden alıyor. İşte savaşa ve bütün ülkenin tecritleştirilmesine karşı çıkmadığınızda, çocuklarınızı yitirmekten alıkoyamazsınız. (DUVAR)