Bak Fehmi!
Önce sana şunu belirteyim;
Öyle bir yalan söylüyorsun ki!…
Bu yalanın hiçbir dayanağı olmadığı gibi, akıl alacak gibi de değil…
Be! Fehmi…
İnsan önce bir düşünür…
Burak Akbay’ın İsviçre’de okuduğu yıllar 1990-1994 yılları arası…
(Okuduğu üniversitenin adını ve diploma törenini daha önce açıklamıştık. Şimdi de, ikamet ettiği iki yerin de resmi kontrat adreslerini belirten belgenin fotokopisini ekte yayınlıyoruz…)
25 yıl kadar önce, hem de İsviçre’de cemaat evleri ne gezer ki…
Türkiye’de bile, o yıllar cemaat evleri var mıydı, yok muydu onu ben bilemem.
Ancak, FETÖ’yü ilah yapan sen ve senin gibiler bilir…
Zira, Zaman Gazetesi’nin kurucularındansın.
Daha düne kadar, Fetullah’ın Türkiye-Pensilvanya arasında postacılığını yapıyordun.
Amerika’ya her gittiğinde de Fetullah’ın evinde kaldığını, bilmeyen yok.
Şimdi, kalkmışsın, benim ağzımdan çıkması imkansız olan, kuyruklu bir yalanla oğluma iftira atmaya kalkıyorsun.
Bunu takma adınla yazdığında sana telefon edip iftiranı düzeltmeni istedim.
Ama sen oralı bile olmadın.
Bunun üzerine, seni mahkemeye verdik…
Sana söyleyecek kelime bulamıyorum.
Çünkü ağzımdan çıkacak!!! Her…… yeterli olmaz.
Böyle bir…….olmaz.
Demek, içinde öyle büyük bir korku taşıyorsun ki!
Hedef şaşırtıp masum insanlara çamur atmaya kalkıyorsun.
Sende, kenarda köşede kalmış hiç vicdan da yokmuş meğer…
Bunu da bırak…
FETÖ davalarını sulandırıp ülkeye, iktidara zarar veriyorsun.
Türk adaletini yanıltmaya çalışıyorsun…
Benim en çok üzüntüm de bu…
ŞİMDİ GELELİM, BU İFTİRANIN NASIL ÇIKTIĞINA…
Yıl 1996…
Günlerden 12 Aralık…
O zaman başbakan olan Tansu Çiller’le birlikte Brüksel’deyiz.
Fehmi Koru da var.
Zaten, Fehmi ile birçok seyahate birlikte gittiğimiz için eski yıllara dayalı bir arkadaşlığımız bulunuyor.
O gece de…
Brüksel’in en lüks lokantalarının, barlarının bulunduğu Grande Place meydanında bulunan bir mekana Fehmi Koru ile birlikte gitmiştik.
Garson bizi yan masadaki iki güzel kızın bulunduğu bir masaya oturttu.
Boyuna, posuna bakmayın!
Meğer, Fehmi benim diyen çapkınlara taş çıkartacak kadar çapkın ve centilmenmiş…
Bunu da o gece öğrendim.
Adamda bir İngilizce var ki, sormayın. İngiliz sanırsınız.
Hemen kızlara aksanlı İngilizcesiyle iyi akşamlar, dedi…
Kızlar gülümseyince de Fehmi hemen atağa geçip, bir sakıncası yoksa birlikte otursak nasıl olur, dedi.
Kızlar da;
-Why not, deyince ilk golü atmış olduk.
Kızlar gerçekten çok güzeldi…
Hele, Fehmi’nin üzerine çalıştığı Annette bir içim suydu.
Fehmi kızlara ne içersiniz, diye sorunca;
-Kırmızı şarap, dediler.
-Fehmi ben de şarabın kırmızısını çok severim, deyip garsona bir şişe şarap getirmesini söyledi.
Garson getirdiği büyük bir şarap şişesini kızların ve Fehmi’nin bardağına döktükten sonra…
Benim bardağıma da dökmek isteyince;
-İçki içmiyorum. Bana su koyun, dedim.
Bu arada Fehmi kızlarla kadeh tokuşturduktan sonra, kadehini bir yudumda boşalttı.
Gözlerime inanamıyordum.
Şaşırıp kalmıştım.
Fehmi’ye;
-Sen ne biçim dindarsın. Nasıl şarap içersin, deyince…
-Bu üzüm suyu, ne var bunda, dedi. Sonra da, esprili bir şekilde gülerek…
Bunu yurt dışında içiyoruz. Yurt içinde içersek günah olur.
Yurt dışında da bunu içmezsek gazımızı! çıkartamayız.
Ne var bunda?..
Arap şeyhleri de ülkelerinde içmiyorlar, dış ülkelere çıkınca içiyorlar.
Bunun günahı olsa! onlar içmez…
-Peki sen neden içmiyorsun?
Gençliğimde tek, tük içtim. Ama, bağımlı olmadım.
İçkiye de bir türlü alışamadım. Sevemedim.
40 yıldır da hiç içki içmiyorum. Çevremde herkes hiç içki içmediğimi bilir.
Spora düşkünüm. İyi bir sporcu da vücuda zarar verdiğinden, benim gibi içki, sigara içmez. Ondan böylesine genç kaldım.
-Ya oğlun, dedi?
Sigara hiç içmez… Ama, ancak sosyal yerlerde içki içtiğini biliyorum.
Ama, oğlum benim ve annesi gibi orucunu tutar…
Ailece de dini vecibelerimizi elimizden geldiği kadar yerine getirmeye çalışırız.
Bu arada şunu da belirteyim oğlum küçüklüğünden beri Atatürk hayranıdır.
İşte!
Tüm gece Fehmi ile aramızda oğlumla ilgili geçen konuşma anlattığım şekilde bir-iki cümleyi geçmedi.
Peki!
Fehmi neden olayı saptırdı?
Anlatayım;
-Sanıyorum, Fehmi o gece çok efkarlıydı.
Kızlar da çok güzel olunca Fehmi coştukça coştu…
İçtikçe içti… Şişeler boşaldıkça yenileri geldi.
Meğer Fehmi büyük bir şairmiş…
İngilizce bir şiirler okudu ki, kızları mest etti.
Ne yalan söyleyeyim Fehmi’nin İngilizcesine, şiir okumasına ve kültürüne hayran kaldım.
Gece yarısı olmuştu…
Kızlar hadi diskoteğe gidelim, dediler…
Fehmi de;
OK, dedi.
Bardan yürüyerek 5 dakika uzaklıktaki “Drug Kulüp” adlı diskoteğe gittik.
Henüz bir masaya oturmadan Fehmi Annette’i dansa kaldırdı…
Baktım Fehmi çalan hızlı müziğin temposunda kızı döndürmeye başladı…
Gözlerime inanamadım.
Ne yalan söyleyeyim Fehmi’nin dansına hem hayran kaldım, hem de kıskandım…
Hızlı müzik bitmiş…
Slow dans başlamıştı.
Ben de dansa kalkmıştım. Aradan, 5 dakika geçmemişti, Annette Fehmi’ye öyle bir tokat attı ki…
Ne oluyor demeye bile kalmadan kız koşarak diskoteği terk etti.
Arkadaşı Françoise ile birlikte arkasından koştuk…
Kız hüngür hüngür ağlayarak, bize Fehmi’nin kendisini taciz ettiğini anlattı.
Olacak şey değildi.
Ama, ben Fehmi’yi ikaz edip;
-Bak Fehmi çok içiyorsun…
İçme yeter artık… Sarhoş oldun. Bir olay çıkartırsın, diye de kendisini ikaz etmiştim.
Ama dinlemedi, içtikçe içti.
Sonunda da…
Güzel bir gece Fehmi’nin tacizi yüzünden rezil oldu…
* * *
Fehmi’yi sempatik bulurdum.
Her gördüğümde de birbirimize hatır sorardık,
Çevrem bilir…
Şaka yapmayı, takılmayı çok severim.
Bu olaydan sonra da Fehmi’yi her gördüğümde bu Brüksel hatırasını hatırlatıp ona takıldım.
-Bak Fehmi! Yazarım ha, diyordum.
Böyle deyince de Fehmi’nin suratı kıpkırmızı oluyordu.
Ve bana;
-Yaz da görelim…
Sana ve çocuğuna öyle bir çamur atarım ki, altından kalkamazsınız, diyordu.
SÖZCÜ Gazetesi çıkıp yükselişe geçince…
Fehmi, şaka takılmamı gerçek sanıp kendini korumaya almak istedi…
Bir bakıma;
-Bak yazarsan ben neler yaparım, diye gözdağı vermek istedi.
Bence oğluma yaptığı bu ………! İftirasının nedeni budur.
Bakın!
53 yıllık gazetecilik hayatımda bir tek tekzip bile almadım.
Gölge Adam adıyla ünüme ün kattım.
Bugüne kadar kimsenin özel hayatına girmedim.
Şahit olduklarımı da yazmadım.
Bu nedenle, Fehmi’nin bu yaptıklarına gazetecilik prensibim nedeniyle değinmedim.
Yuvasını yıkmak…
Dindar çevresinde onu küçük düşürmek istemedim.
Ama her şeyim olan, her baba gibi uğruna canımı bile seve seve vereceğim…
Oğlum Burak’a böylesine iğrenç bir iftirayı neden attığını da sonunda açıklamak zorunda kaldım.
Bu zorunlu açıklamam nedeniyle de, eşinden ve çocuklarından çok özür diliyorum. / DUVAR
Akbay, oğlu Burak Akbay’ın öğrenciliğinde kaldığı
evlerin kontratı olduğunu belirttiği belgeler de yayınladı.