ANAR Başkanı Uslu: HDP seçmeni bir yere gitmiyor, İYİ Parti baraj üstü görünüyor

ANAR Araştırma Şirketi Başkanı İbrahim Uslu: Kürt kimliği duyarlılığı ve etnik asabiye diğer bütün motivlerden ve faktörlerden daha güçlü. Bu sebeple HDP seçmeni kolay kolay bir yere gitmiyor.

ANAR Başkanı Uslu: HDP seçmeni bir yere gitmiyor, İYİ Parti baraj üstü görünüyor
ANAR araştırma şirketinin başkanı İbrahim Uslu MHP’nin telkini ile bir erken seçimin gündeme gelebileceğini iddia etti. Uslu, İYİ Parti ve HDP’nin muhtemel bir seçimde alacakları sonuçlara ilişkin de değerlendirmeler yaptı.

Başbakan Binali Yıldırım’ın başdanışmanı Abdülkadir Özkan’ın genel yayın yönetmenliğinde yayımlanan Yörünge dergisine konuşan İbrahim Uslu’nun açıklamalarından bir bölüm şöyle:

Geçtiğimiz aylarda sizin erken seçimle ilgili bir öngörünüz vardı. Gelinen süreçte Cumhur İttifakı diye tanımlanan ittifak yasalaştı. Artık seçimin önünde herhangi bir engel kalmadı. Cumhur İttifakı’nın yasal bir zemine oturduğu dikkate alınırsa aynı kanaatte misiniz? 2018 sonbaharında bir erken seçim beklentiniz devam ediyor mu?

Son gösterge kaldı. O da AK Parti’nin kongresini öne çekmesi. Bu da zikredilmeye başlandı artık. Parti sözcüleri tarafından en son Sayın Hayati Yazıcı bunu dillendirdi. Dolayısıyla benim öngörüm yine 2018 Kasım ayında, 3. havalimanı açıldıktan sonra bu seçimin yapılacağı yönünde. Tabii bu bir bilgiden çok bir analiz mahiyetinde. Bence doğru olan ve AK Parti açısından rasyonel olan bu. O yüzden ben baştan beri bunun altını çiziyorum. Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimlerinin yerel seçimden önceye alınması gerektiğini ilk zikredenlerden biri benim. AK Parti geleneksel olarak yerel seçimlerde genel seçimdeki oyun altında oy alıyor. Yerel seçimlerde bir iktidar ve istikrar meselesi olmadığı için seçmenler daha merkezkaç tercihlerde bulunabiliyorlar. Daha küçük partilere ya da alternatif partilere yönelebiliyorlar. Bu yüzden AK Parti genel seçimlerde %50’ye yakın oylar alırken, yerel seçimlerde 42-43 aralığında dolaşıyor. Yani 6-7 puanlık, bazen 8 puanlık bir makas açılıyor. Yerel seçim öncesinde, diyelim ki daha önceki seçimlerdeki gibi %42 oy alsa, bu durum tabanı da seçmeni de olumsuz etkiler. Ayrıca muhalefeti çok motive eder. AK Parti %40’lara düştü o zaman haydi bastıralım diye. Oysa ki tersi olacak olursa yani Cumhurbaşkanlığı seçimini öne alıp, ilk turda kazanıldığında bambaşka bir durum ortaya çıkar. Bizim araştırmalarımıza göre cumhurbaşkanlığı seçimleri ilk turda bitiyor. Parlamentoda iki parti bir araya geldiği için büyük bir çoğunluğa ulaştıktan sonra yerel seçimler artık formalite seçimlere dönecek.

AK Parti bu analizleri yapabilecek tecrübeye sahip bir parti. Ben o yüzden yaptığı bütün hazırlığa bakınca tüm bunların genel seçim hazırlığı olduğunu hissediyorum. Bu süreç ilk olarak taşeron düzenlemesi ile başladı. Bundan da önce kongrelerini öne çekti. Kamuoyu belki farketmedi ama AK Parti, kongrelerini olması gerekenden çok öne aldı. Genel kongre tarihini henüz açıklamadılar ama il ve ilçe kongrelerini çok öne çektiler. Arkasından taşeron düzenlemesi geldi. Derken sayın Bahçeli önce baraj tartışmasını başlattı. İttifak sürecine girildi. Bu süreç hızla yasalaştı ve parlamentodan geçti. Hükümetin tavırlarına bakıldığında, aslında seçim için gerekli bütün hazırlığı yaptı ve yapmaya devam ediyor. Normalde AK Parti’nin Kongreyi Eylül ayında yapması gerekiyor. Onu daha önceye mesela yaz başına çekebilirler. Ancak takvim de sıkıştı. Ramazan geliyor. Ramazan’da istemiyorlar. Dolayısıyla Ramazan bayramının sonuna kalabilir. O da Haziran’ın 2. yarısı ya da Temmuz’un ilk haftası gibi görünüyor. Şu an parti içerisinde bunlar konuşuluyor.

Cumhurbaşkanı geçenlerde erken seçim iddialarını net bir biçimde yalanladı. 2019’dan önce seçim yapılmayacağını ilan etti. Bir tür siyasal taktik mi sizce?

Ben böyle olduğunu düşünüyorum. Çünkü erken seçimler bir şekilde ihsas edilecek olursa arkasından piyasaların buna vereceği bir reaksiyon olacak. Şu konjonktürde böyle reaksiyonlarla karşılaşmak istemiyorlar. Kendi pozisyonu açısından doğru davranıyor. Bir de şimdiden elini bağlamak istemiyor. Yani biz erken seçime niyetlendik dediğinde erken seçim kararını ne zaman alacaksınız sorusuyla muhatap olacak. Temmuz’da alacağız denildiğinde peki neden şimdi değil de Temmuz’a kadar bekliyorsunuz? Bunun bir rasyonalitesi yok. MHP açısından da bir an önce artık seçime gidilmesi gerekiyor. Erken seçim AK Parti’ye kıyasla MHP’nin parti politikaları açısından daha elzem. Çünkü şu ana kadar MHP sürekli veren parti konumunda. 15 Temmuz sürecinden beri hükümeti sürekli destekliyor. Ve karşılığında hiçbirşey almıyor. Sadece milli duruş yaklaşımıyla bu pozisyonunu tabanına anlatmaya çalışıyor. Ama tabi “sürekli ver ver nereye kadar” şeklinde soru işaretleri teşkilatların ve tabanın zihninde uyanmaya başlayabilir. Parti tabanında “biz bunu niçinyapıyoruz?” seçim 2 sene sonra. Biz 2 sene boyunca AK Parti’yi desteklemeye devam mı edeceğiz? Biz niçin MHP’liyiz? şeklinde eleştiriler var. Bir süre sonra böyle değerlendirmeler yaygınlaşmaya başlar ve parti içinden birileri bu argümanı kullanabilir.

Bu açıdan bakıldığında MHP için doğru olan ilk önce statünün netleşmesiydi. O yüzden çok hızlı bir biçimde bu ittifaklar yasal çerçeveye kavuşturuldu. Ondan önce böyle bir zemin de yoktu. İttifak yapıyorlar ama bunun ne bir protokolü ne yasal bir zemini vardı. Şimdi son gelişmelerle yasal zemin de oluştu.

O zaman makul olan, erken seçim teklifinin MHP’den gelmesi…

MHP’nin yaz başına doğru artık gelin bu nişanlılık sürecini bitirelim ve resmen bu ittifakı oluşturalım şeklinde bir öneriyle geleceğini düşünüyorum. MHP, parlamentonun artık misyonunu tamamladığını yeni dönemin bir an önce başlaması gerektiğini söyleyip erken seçim talep edebilir. Bu talebi AK Parti’nin reddetmesi için hiçbir neden yoktur. AK Parti de “aslında bizim niyetimiz süreyi sonuna kadar kullanmaktan yana ama ortağımızın da haklı gerekçeleri var, bu sebeple erken seçime gidiyoruz” diyebilir. Temmuz ayında erken seçim kararı alıp, yaz boyunca kampanya yapıp sonbaharda da seçime gidebilir. Rasyonel olan AK Parti açısından bu şekilde hareket etmesi. Daha önlerinde uzun bir zaman varken önümüzdeki sene yapılabilecek bir takım girişimleri şimdiden yapıyor olmaları kanaatimce erken seçimin göstergeleri.

İki partinin oyları yaklaşık %60 bandında değil miydi?

%55 %56 şu an. Biraz oy kaybettiler.

O oylar nereye gitti?

İYİ Parti’ye gitti. Hem MHP’den hem CHP’den hem AK Parti’den.

Bu denklemde İYİ Parti’yi nasıl görüyorsunuz?

İYİ Parti barajı aşıyor bizim gördüğümüz. Saadet Partisi gibi partilerle ittifak olursa daha rahat aşacak gibi görünüyor. Kurulduğu günden beri ben hep baraj civarında ölçtüm İYİ Parti’nin oylarını. 9 ile 11 arasında ölçüyorum. Ne bazılarının söylediği gibi öyle %15’ler %20’ler oldu ne de çok aşağılara düştü.

%3, %4 civarında gösteren kamuoyu araştırmaları var.

Biz hep 9-11 aralığında gördük. Hem de birbiriyle de tutarlı ölçtüğümüz için bulduğumuz sonuçlara güveniyoruz. Eğer dalgalanmalar olsaydı kendimizden şüphe ederdik ama dalgalanma yok.

Peki daha çok hangi tabanda bir kayma gözlemliyorsunuz İYİ Parti’ye? MHP tabanından mı?

Üç partiden de kayma oldu. En az AK Parti’den kaydı. CHP ve MHP’den de benzer oranlarda kaymalar yaşandı. Kabaca 4-4-3 diyebiliriz. Tabii küsuratlar var. Şimdilik %10, %11 aralığına giriyor. Ama üçünden de aşağı yukarı eşit paylar aldı. Zaten Akşener’in durduğu yer de öyle bir yer. CHP’nin sosyal demokrat olmayan ulusalcı seküler kanadından biraz oy alıyor. MHP’nin muhafazakar olmayan sahillerde yaşayan daha milliyetçi tabanından oy alıyor.

AK Parti’nin de liberal tarafından oy alıyor. İYİ Parti şu an biraz muhafazakar olmayan milliyetçi söyleme biraz da liberal söyleme sahip. Fakat söylemlerini çok netleştirmedi. O yüzden de beklediği oranda oylara ulaşamadı. Yani milliyetçi tarafı görünür bir biçimde olmakla beraber siyasal kimliğin diğer taraflarındaki seçmenlerce çok net algılanmış değil. Ama buna rağmen barajı aşacak derecede bir desteğe ulaştığını görüyoruz.

Bu ittifakın Kürt seçmenlerin psikolojisi üzerinde nasıl etki ettiğine bakacak olursak; AK Parti’nin aslında geçtiğimiz seçim dönemlerinde de Güneydoğuda aldığı oylar sayesinde güçlü olduğu görülüyor. MHP ile ittifak Kürt seçmenin psikolojisini nasıl etkiler? Afrin operasyonu, HDP’nin son dönemdeki siyaseten sinmiş duruşu bütün bunlar Kürt seçmen üzerinde nasıl etki etmiştir? Bir de HDP’yi nasıl görüyorsunuz?

HDP başından beri ve özellikle 2014’den bu yana hep %10’lar civarında kaldı. Bir ara 7 Haziran seçimlerinde kurduğu geniş ittifakla %13’ü gördü ama, 1 Kasım’dan bu tarafa %10’lar civarında bir oya sahip. Bu son süreçte yaşanan gelişmelerin HDP’nin oy oranını azaltmış olabileceğine dair değerlendirmeler var. Fakat etnik asabiyet herşeyden güçlü olduğu ve 30, 40 yıllık bir birikimin neticesi olduğu için seçmenler partinin performansına, yerel yönetimlerine, yaptığı ya da yapamadığı hizmetlere ya da parlamentoda bugünkü durumlarına bakmıyorlar. Her şeyden bağımsız olarak Kürt kimliğine duyarlılık var ve o duyarlılık gereği kimlik üzerinden siyaset yapan HDP’ye destek veriyorlar.

Birikmiş bir tepki oyu HDP’de toplanıyor yani.

Evet, evet. Kürt kimliği duyarlılığı ve etnik asabiye diğer bütün motivlerden ve faktörlerden daha güçlü. Bu sebeple HDP seçmeni kolay kolay bir yere gitmiyor. Zaten 7 Haziran’dan 1 Kasım’a giderken gelen ve giden oylar da aslında o geleneksel HDP tabanı değildi. Türk solundan, CHP’den ya da bugüne kadar HDP’ye oy vermemiş muhafazakâr Kürtlerden gelen ödünç oylar, hemen akabinde uyguladığı politikalar ve özellikle terörle ilgili pozisyonunu netleştirememesi sebebiyle geri döndü gitti. Ama onca şeye rağmen yani o hendeklere, çatışmalara, özyönetim ilanlarına rağmen HDP’nin oyu 7 Haziran’dan 1 Kasım’a giderken baraja inecek seviyede etkilenmedi.

Başka bir alternatif Kürt partisinin olmamasının da etkisi var sanırım?

Mutlaka var tabii. Ama başka partiler kurulmasına rağmen Kürt seçmen itibar etmedi. Yani etnik asabiye çok güçlü birşey olduğu için başka bir partiye yönelmenin, sonunda Kürt siyasetinin gücünü kıracağını görüyorlar ve seçmen diğer partilere iltifat etmiyor. Bir de aşağıdan gelen sürekli yeni seçmenler söz konusu HDP açısından. Bölgede doğurganlık yüksek olduğu için her sene 1 milyon 200 bin yeni genç seçmenlik hakkı kazanıyor. Bunların önemli bir kısmı yine HDP’ye gidiyor, etnik nedenlerle. Batıda doğurganlık düşük. Benim 1 tane çocuğum var, o da evet bu sene seçmen vasfını kazandı ama o kadar işte. Yani anne baba olarak 2 kişi sadece 1 tane yeni seçmen üretebildi. Güneydoğuda böyle değil. Çok çocuklu aileler var ve her sene yeni seçmenler ekleniyor. Seçmen sayısı aynı ailede 8’e bile çıkabiliyor. PKK ilk çıktığında doğan çocuklar şuan 35 yaş civarındalar. Düşünebiliyor musunuz? PKK propagandası altında siyasal toplumsallaşmasını tamamlamış insanlardan bahsediyoruz. PKK ilk eylemini yaptığında 5 yaşında olan bir çocuk şuan 40 yaşında. Orta yaş kemaline erişmiş insanlar. Dolayısıyla 40 yaşın altında o bölgede doğmuş büyümüş, Kürt kimliğine duyarlı insanların o hareketten kopması çok da kolay birşey değil. Politikalarını beğenmedim ya da belediyelerdeki hizmetlerini, söylemlerini beğenmedim diye bir yere gitmiyorlar. Bu söylediklerim HDP tabanı için geçerli. Ama muhafazakar Kürtler için durum farklı. Orada şöyle bir matematik var benim gördüğüm: 1 Kasım seçimlerinde Türkiye’de kendini Kürt diye kimliklendiren seçmen sayısı %17, %17.5 civarındadır. Biz yıllardır ölçeriz. Hep bu civarda. 18 de olmaz 15 de olmaz. Etnik olarak kendinizi nasıl tanımlarsınız diye soruyoruz. Kürt, Türk, Çeçen, Gürcü vb. Kendini Kürt ve Zaza diye tanımlayanların toplamı %17 civarındadır. %17 rakamını baz alalım, %10 HDP’ye oy veriyor.

Dolayısıyla yedi puan kalıyor geriye. Bu yedi puanın %2, %3 arası CHP’ye oy veriyor. Bunlar ileri yaşlarda olan uzun zamandır şehirde yaşayan sol gelenekten gelen seçmenler. Bunlar Kürtçü hareketi desteklemiyorlar ama CHP’ye oy veriyorlar. Kaldı dört puan. Bu da AK Parti’ye gidiyor. Arada Hüdapar var diğer Kürt partileri var ancak bunlar küçük rakamlar olduğu için saymıyorum. Şimdi bu dört puanın önemli bir kısmı -tam oranı kestirmek mümkün değil- neredeyse yarısı belki daha fazlası kollektif oylardır. Kollektif oylardan neyi kast ediyorum? Korucu köylerin oyları, aşiret oyları, cemaat oyları, tarikat oyları ya da adayın akrabalarından, büyük ailelerden gelen oylar. Şimdi bu kollektif oylar her şeyden bağımsız olarak alınan kollektif kararlarla yönlerini belirliyorlar. Yani partilerin takip ettiği politikalardan büyük oranda bağımsız olarak bu oyların yönü belli oluyor. Dolayısıyla %4’ün %2’si zaten oy alınabilecek bir kitle. Geriye çok az bir kitle kalıyor. Yani AK Parti’yi terk etmesi muhtemel oy tabanına baktığınızda çok küçük bir kitle kalıyor. İşte bu kitle içerisinden AK Parti’nin oy kaybetme riski var. Ancak ittifak nedeniyle fazladan alması muhtemel oyların oranına baktığınızda gidecek oylardan çok daha fazla. Gelecek oyların oranı 7, 8 puana kadar çıkabiliyor. Şu an MHPnin oyu 7, 8 puan civarında. Dolayısıyla ittifakla gelecek oylar 7, 8 puana kadar çıkabilecekken gidebilecek oylar -tamamını firesiz alsanız bile- maksimum 2 puanda kalacaktır. Dolayısıyla ben bu önümüzdeki seçimde ittifaktan rahatsız olacak Kürt seçmenin iktidar kompozisyonunu etkileyebilme potansiyelini çok yüksek görmüyorum. Çok etkili olacağını zannetmiyorum. AK Parti açısından bakıldığında bir büyük havuz var bir de küçük havuz var. Büyük havuz mu küçük havuz mu diye sorduğunuzda siyasetçiler daima büyük havuzu tercih eder.

Peki Saadet Partisi’ni nasıl görüyorsunuz? Saadet Partisi aslında AK Parti tabanına zihniyet olarak, ideoloji olarak en yakın parti. Ama buna rağmen kendisini dışarıda konumlandırmaya çalışıyor. İttifakın içerisine girmiyor. CHP ile İYİ Parti ile diğer partiler ile ittifak arayışı içerisinde ve kendisine kilit parti rolü verme çabası var sanki? Sizce son dönemde Saadet Partisi’nin kendisini kilit bir parti gibi konumlandırmasını gerektirecek bir durum var mı? Neden böyle davranıyor?

AK Parti’nin bence gereğinden fazla ısrar etmesi nedeniyle bir anda Saadet Partisi önemli bir parti konumuna geldi. Son seçimlerdeki performansına baktığınızda BBP ile ittifak yaptığı seçimler de dahil olmak üzere çok kötü bir performans gösterdi. Partinin güçlü bir teşkilatı, güçlü bir yapısı var. Ama neredeyse sadece ondan ibaret. Toplumsal kesimleri cezbedemiyor. Daha önce -2009 ya da 2004 tam hatırlayamıyorum- %5 – %5,5 oranını gördüğü oldu. Ama artık o taban yok. Şimdi yorumcular Saadet’in gerçek oy tabanının %5 hatta %10 gibi yüksek rakamlarda olduğunu ama baraj riski nedeniyle Saadet Partisi’ne oy verilmediğini düşünüyor. Ben öyle olduğunu düşünmüyorum doğrusu. Artık insanların Saadet Partisi’ni unuttuğunu düşünüyorum. Zaten uzun zamandır sesi soluğu çıkmıyor, siyaset üretemiyor ve bir sosyolojiye yaslanmıyor. İnsanların kırdan kente gelip, kentin çeperlerinde tutunmaya çalıştığı yıllarda Refah Partisi ve Milli Görüş, bu insanların tutunacağı bir dal oldu. Ama bu hareketin zirvede olduğu zamanlarda bile %21’de kaldığını unutmayalım. Sonra AK Parti kurulduğunda %34’le başladı. Şimdi %50’ler civarında. Bu süreç içerisinde Türkiye sadece siyasi partilerini değiştirmedi. Sosyolojik olarak da değişti. Yani o çevrede olan ve merkezden şehre tutunmaya çalışan insanlar şimdi merkeze yerleşti. Uzun zamandır artık merkezdeler. Bu çevre-merkez analizi bile anlamını kaybetti. Büyük şehirler ve nüfusun yoğunlaştığı yerler nedeniyle kır kent ayrımına baktığınızda Türkiye’nin nüfusunun %80’i artık kentsel alanlarda yaşar hale geldi. Evet henüz belki kentleşemediler ama sonunda bir büyük şehirde yaşıyor insanlar. Yani artık öyle şehre geleyim, tutunayım veya hangi dala tutunayım gibi ideolojik bir arayışa ihtiyaç kalmadı. Saadet Partisi dilini de değiştiremedi. Yani hala o yıllarda kaldı. Bir asr-ı saadet yaklaşımı var adeta. Oraya referansla oy toplamaya çalışıyor ama yani yeni seçmen kitlesi o yılları hatırlamıyor bile. 1990’daki o parlak günleri hatırlayan seçmenler bizim yaşımızda. Ben 50 yaşındayım. Benim çocuğum SP’yi de Refah Partisi’ni de Erbakanı’da hatırlamıyor. Bu seçmen kitlesi gün geçtikçe toplam seçmen içerisindeki ağırlığını da artırıyor. O yüzden ben AK Parti’nin gereğinden fazla teveccüh göstermesi nedeniyle SP’nin bu kadar bir anda popüler olduğunu ve dikkat çektiğini düşünüyorum. İYİ Parti ile ittifak yaptığında bu, 1991’de MÇP, Refah ve IDP arasındaki ittifak gibi bir sinerji yaratabilir. Ama bu sinerji iktidar dengelerini değiştirecek ölçüde olmayacaktır. Seçim barajını aşmalarını sağlar. Parlamentoda temsil edilmelerini sağlar ama bu öyle iktidar dengelerini değiştirecek ölçülere ulaşamaz. Çünkü SP bence misyonunu tamamladı ve artık sosyolojik olarak da bir karşılığı olmayan bir parti.

Abdullah Gül ile görüştükleri iddiaları var.

Bunları kendileri açıkça ifade ettiler. Beyanları var artık.

Evet bunu yalanlamıyor artık Temel Karamollaoğlu. Dolayısıyla Abdullah Gül’ün SP üzerinden bir adaylığına ihtimal veriyor musunuz?

Ben Abdullah Bey’in binde 6’lık bir partiye aday olacağına ihtimal vermiyorum. Yani son seçimde binde 6 almış bir partinin adayı olmaz. Ancak muhalefette bir bütünleşme olursa ve Abdullah Gül orada tek aday olursa adaylığı kabul edebilir. Ama onun dışında binde 6’nın ya da %10’un yani İYİ Parti ittifakının adayı olmayı ben çok tercih edebileceğini düşünmüyorum.

Peki CHP’nin düne kadar Abdullah Gül’le ilgili tavrını dikkate aldığımızda CHP’nin içinde olduğu bir ittifakın adayı olmayı Abdullah Gül kendisine zül addetmez mi?

Etmeyebilir. Çünkü CHP’nin adayı olmamış olacak o zaman. Bir uzlaşım adayı olacak.

RÖPORTAJIN TAMAMI

Güncelleme Tarihi: 04 Nisan 2018, 11:11
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER