Seçim meydanları, Türkiye tarihinin en seviyesiz konuşmalarına tanıklık ediyor. En laçka, en basit, en vurdumduymaz konuşmalarına…
Biri ötekini suçluyor, öteki ertesi gün ona hakaret ediyor, öteki ertesi gün hakaretlere küfürle cevap veriyor. Hepsi birbirini suçluyor, hepsi birbirini tehdit ediyor.
Hepsi halinden çok memnun.
Hiçbiri bir vaatte bulunmuyor, hiçbiri seçimde kazandığında yapacaklarını anlatmıyor, hiçbiri bu ülkedeki insanların refahından, huzurundan, sağlığından, eğitiminden bahsetmiyor.
Hiçbiri, gerçek bir lidere yakışır bir tutum sergilemiyor, hiçbiri yol gösterici bir söylemde bulunmuyor.
Konuşmaları son derece basit, estetik ruhtan uzak ve son derece laçka.
Tabi burada bilinmesi gereken en önemli şey şu: Bu tutumlarıyla birbirlerini besliyorlar. Siyasi liderlerin bu tutumları ve söylemleri çürümüş, kokuşmuş bir sistemin yansımasından başka bir şey değil.
Oysa bir seçim arifesindeyiz. Türkiye, belki de tarihinin en önemli sınavlarından birini, belki de en önemli sınavını veriyor. Ama siyasi liderlerin çizdikleri çizgi, ülke sorunlarından uzak, duyarsız ve samimiyetsiz.
Biri, hakkında çıkan haberlerin, montajların derdinde. Bütün mitinglerinde, hakkında çıkanları konuşuyor. Dili ve karizması tamamen bozulmuş. Bir dönem Ortadoğu liderliğine oynadığını iddia eden, dünyanın en karizmatik liderlerinden biri olarak gösterilen kişi, bu günlerde seçim meydanlarındaki tavırlarıyla ve söylemleriyle ufalmış, ufalmış. Her gittiği yerde birinci parti olmazsa istifa edeceğini söylüyor. Oysa birkaç önce kükreyerek, % 55’lerden bahsediyordu.
Başka bir lider, slogan atmaktan başka bir şey yapmıyor. Sindirme, korkutma, kokuşmuş milliyetçilik, başka etnik kültürlere saldırı, tarihi çoktan geçmiş basit söylemler…
Ötekisi ise bunu bile yapamıyor. Ne slogan atabiliyor, ne dediğinin arkasında durabiliyor, ne vaatlerde bulunabiliyor…Sağı solu belli değil. Sağcı mıdır, solcu mudur, milliyetçi midir, ulusalcı mıdır, Alevi midir, Kürt müdür, yurtsever midir belli değil. Hepsi olmaya çalışıyor ama hiçbiri olamıyor. Kürtçe’de böyle durumlara “tırşık” deriz. İşte o. Ya Allah aşkına, bu partiye gönül vermiş insanlar bu çaresizliği, acizliği, karizmadan yoksun titreyen sesi hiç mi görmüyorlar?
Kabul etmek gerekir ki, seçim meydanlarında lidere yakışır bir tutum sergileyen tek siyasi lider, Demirtaş’tır. Bugünkü Türkiye ruhuna yakışır bir tutum sergiliyor ve ülke çıkarını her şeyden üstün görüyor.
Şimdi gelelim asıl meseleye…
Ya hakkaten bizim bir mevzumuz vardı. Adı Seçim Süreciydi…Ne oldu ona? Neden hiçbir lider konuşmuyor, hiçbirinin gündeminde yok?
Söyleyeyim…
Demek ki insanların ölümleri, sakatlanmaları, dul kalmaları, sürgün edilmeleri, işkenceye maruz kalmaları bizim siyasi liderlerimizin umurlarında değilmiş.
Demek ki bunca yıldır dökülen kan, sıkılan kurşun, patlayan mayın hiçbirini etkilemiyormuş.
Demek ki yakılan köyler, yetim kalan çocuklar, dul kalan kadınlar, panzer altlarında ezilen çocuklar bunların umurlarında değilmiş.
Demek ki onyıllardır ülke gelirinin büyük çoğunluğunun harcandığı savaş, vahşet bunların umurlarında değilmiş.
Demek ki bu ülkede açlıktan ölen insanlar, sağlık rezaletlerinden katledilen insanlar bunların umurlarında değilmiş.
Sadece liderlerin de değil, bu ülkedeki sivil toplum kuruluşlarının, ileri gelenlerin, bürokratların, belediye başkanlarının da umurlarında değilmiş.
Seçim mitinglerinde liderlerin, ne söyledikleri belli olmadığı halde bile, onların saçma sapan konuşmalarını alkışlayıp kendinden geçen kalabalık “koyun”larında umurunda değilmiş.
Umurlarında olsaydı, bunca zamandır bu konuda bir tek cümle söylerlerdi. Sürecin bozulmaması için kıllarını kımıldatırlardı. Seçim meydanlarında azıcık da olsa barış ruhundan söz ederlerdi. Umurlarında olsaydı, ortak bir çıkar gözetip, bu ülkenin hasret kaldığı barış ellerini uzatırlardı.
Umurlarında olsaydı, savaşın vahşiliğini ve acımasızlığını bu kadar kısa sürede unutmazlardı.
Daha birkaç gün önce, en ilkel topluluklarda bile eşine rastlanmayan, tamamen sistemin acizliğinin katlettiği Muharrem’i hatırlarlardı.
Evet seçim sarhoşluğu büyüktür. Ama barışın sarhoşluğunu yaşamak istiyoruz. Bu ülkenin her karış toprağı barış sancısı dolu. Her ırmağının damlası barış, her çiçeğinin tohumu, her yağmurunun tanesi, her yazı, her kışı, her yıldızı, her günü barışı haykırmanızı istiyor.
Ey bu ülkenin bütün insanları, haydi sarılın barış düşlerine…Düşlerim ışıldasın!