Yargı düzenlemelerinin telaşından tablo net görünmüyor ama polisteki bölünmenin tek ilacı var: Sürgün değil, reform.
Mehmet Ali, bir yıldır yoksun. Seni gerçekten çok özledim. Keşke bugünlerde aramızda olsaydın.
Umarım, hiçbir insan başkalarının kararıyla ölmez.
Bir muhalif olarak ben, mecbur değiliz deme hakkına sahibim. İktidarın niteliği ne olursa olsun, muhalefetin her zaman böyle bir hakkı vardır.
28 Şubat dönemindeki ‘irticacı’nın yerini şimdilerde Cemaatçi almış durumda.
Savaşın taraflarından bağımsız gazetecilik istisnaları olan bir lükstür. Yayıncı kuruluşun çatışma bölgesinden gelen “tertemiz” haberi nasıl bir biçime sokacağını belirleyen ise etik değil maalesef politikadır.
Metin'in kafasından polis karakoluna uzanan darp, hepimize bir şeyler hatırlatmalı. Hala bir şeyler karalıyors
"Tehditler, baskı ve gözaltılar, tutuklanma ve hakkımda açılan onlarca davanın karşılığında hep yeni şarkıların konusu oluştu. Suya sabuna dokunmadan 'sanat' yapanların zaten toplumda kalıcı bir karşılıkları olamaz".
Uludere'de ölen 34 kişinin hayaletleri de bu soruşturmayı göz göre göre kapatanların peşini hiçbir zaman bırakmayacaktır.
Haber verme ve alma, toplumsal yaşamın ilklerinden ve vazgeçilmezlerindendir. Bu durum; kendini anlatma kaygısı, toplumu bir arada tutma çabası, ortak gündemi yakalama ve ortak hareket etme gibi birçok nedenden kaynaklanabilir.
Oğullar gider annelerine bütün masallarda, türkülerde, ninnilerde… Darda kaldığında oğullar, sevdalara düştüğünde, sırtı üşüdüğünde ayazlarda ve canı çektiğinde her şeyin en sıcağını; oğullar gider annelerine... Dillerim annem, dillerim, çok öksüz…
Bir gün, mesela yarın, çocuklarımız, kardeşlerimiz, öğrencilerimiz, komşumuzun meraklı oğulları, kızları, "Roboski de neresi? Orada ne oldu?" diye soracak olursa vereceğimiz cevapları şimdiden düşünmekte yarar var.
Şimdi başka bir safhaya geçildi; muhafazakâr kesimin güçlü cemaati ve güçlü siyasi partisinin oluşturduğu iktidar koalisyonu içinde kavga çıktı.
Dünya yepyeni bir iletişim fırtınasının içine dalmış, biz cemaat mi AK Parti'yi yenecek Ak Parti mi cemaati tar-tışmasına sıkışıp kalmışız.
Ne Gezi eylemcilerini hapislerde çürütmeye ant içmiş, bildiri okuyan kahraman savcı, ne Roboski katliamına bir oh çekmediği kalan Başbakan bizim müttefikimiz olabilir. Yarın öbür gün barışırlar. Başka da bir çareleri ufukta görünmüyor.
Varlığı inkar edilen, insanca yaşama olanağı bulamayan, talepleri her seferinde şiddetle bastırılan Kürtler, yürüttüğü ısrarlı mücadele ve ödediği bedeller ile gelinen aşamada, insanlık ailesinin saygın ve de kabul edilir bir halkı olma yolunda ciddi mesafeler kat etmiş durumda.
Yeni yıl hüzünle geldi. Boğaz'a bakan çam ağaçlarının arasına hatıraların salıncağını kurdum. Bütün dünyanın avucumuzun içinde olduğunu sandığımız o yılları düşündüm
Önce şunu kabul edelim; kolay çıkış yok! Kavga içindeki iki güç olan iktidar ve Gülen çevresi dışına bir göz atacak olursak, öncelikle laiklere, muhalefet partilerine ve hatta her çeşit muhalif çevreye bel bağlamak imkânsız, zira AK Parti iktidarının muazzam bir şekilde sallanması, daha iyi bir geleceğe dair bir umut vadetmiyor.
Korkularımızdan kurtulacağız. Her şey bu korku cumhuriyetini yıkmakla başlayacak. Duyuyor musunuz beni?
İki, belki üç seçim bu yıl yapılacak. Herkes elinde ne varsa kullanacak, şaka değil.
2013 iyi geçmedi. Neden böyle, sorusuna tek bir yanıtım var: Bir ülkede örneğin ihale, yatırım, medya düzeni deyince son söz başbakandan bekleniyorsa, o ülkede güven ve istikrar olmaz.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da belediye başkanlığı için aday adaylıkta rekor başvuru oldu.
Şemdinli Savcısı'ndan İstanbul Savcısı'na bir memleket hikâyesi..
Uzun bir yolculuğun ardından varıyoruz Roboskî’ye. Minübüs şöförü köyün girişindeki benzinlikte duruyor. Benzinliktekiler bir bardak çayla karşılıyor bizi. Çayımızı içerken gözümüzü karşımızda duran ve sınıra doğru uzanan dağlardan alamıyoruz.
Aralık ayının şu günlerinde aklımıza sağanak yağmurlar misali bir soru düşmekte: ‘Senin hiç yüreğin bombalandı mı?’