Türkiye’nin yeni yıla 2013’ten devraldığı sert tartışmalı bir ortam içinde ve ağır sorunlarla girdiği bir sır değil.
Türkiye’nin 2014’te iki, belki üç önemli seçimi bir arada yapacağı da sır değil.
Bu kadar yoğun siyasi tercihin aynı yıl içinde yapılacak olması çok sık rastlanan bir durum değil. O nedenle 2014’e Türkiye’nin yakın geleceği için ‘kader yılı’ demek yanlış olmaz.
Neden iki, belki üç seçim?
Yerel seçimler zaten anayasal olarak 30 Mart’ta yapılacak. Bu defa yerel seçimler Türkiye için belediye başkanlıklarına kimin seçileceğinden daha fazla anlam taşıyacak.
Partilerin ülke genelinde aldığı oy oranı, hem 27 Ağustos’a dek tamamlanması gereken Cumhurbaşkanlığı seçimini hem de buna bağlı olarak genel seçimlerinin erkene alınıp alınmayacağını belirleyecek. AK Parti ile ana muhalefet CHP ülke genelindeki oy oranlarını arttırmaya çalışacak. İki partinin İstanbul, Ankara ve İzmir’de çekişmesi var. Kürt seçmenin yoğun olduğu Güneydoğu’da rekabet AK Parti ile BDP arasında. Orta Anadolu, İç Ege ve Karadeniz’de ise MHP, AK Parti’ye kaybettiği oyları geri alma mücadelesinde. Ve hiç kimsenin işi kolay değil.
Genel seçimin normal olarak yapılması gereken zaman Haziran 2015. Ancak 2013 bahar aylarından bu yana meydana gelen bir dizi iç (Gezi, dershaneler, yolsuzluk soruşturması) ve dış (Suriye, Mısır, İsrail) gelişme siyaset dengelerini etkilemekle kalmadı, ekonomik dengeleri de bozmaya başladı.
TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz’ın ekonomik gidişin son tartışmalardan olumsuz etkilenebileceği uyarısı biliniyor. Buna 30 Aralık’ta Güler Sabancı’dan gelen ikaz eklendi. Güncel tartışmalardan ve siyasetten uzak durmasıyla tanınan, Forbes’e göre Türkiye’nin en güçlü kadını Sabancı, çalışanlarına yayımladığı yeni yıl mesajında ‘rüşvet ve yolsuzluk’ tartışmalarının ‘endişeye’ neden olduğunu, gidişten ‘kaygı’ duyduğunu söyledi. Türkiye’ye olumlu bakışıyla tanınan Japon kredi değerlendirme kuruluşu JCR’dan dün gelen açıklamada, ‘yolsuzlukla mücadelede yargıya müdahalenin ekonomiye olumsuz etkisinin, yolsuzluğun kendisinden fazla olduğu’ söyleniyordu. Tercümesi: Yolsuzluk her yerde olur, önemli olan onunla mücadelenin şeffaf olması.
ABD ve AB’den gelen tepkiler de 17 Aralık’ta başlayıp Başbakan Tayyip Erdoğan’a şimdiye dek dört bakana, partisinden beş istifaya ve TL’nin Dolar karşısında iki haftada yüzde 5.5 değer kaybına mal olan yolsuzluk soruşturmasına daha çok yargıya müdahale çerçevesinde bakıldığını gösteriyor.
Fethullah Gülen’i, yakın zamana dek en yakın müttefiki olarak devlet yapısı içindeki sadece maceracı, komplocuların değil, onların yanında laik, modernist unsurların ayıklanmasında yardımcı olduğu Başbakan Erdoğan’a beddua yağdırmaya getiren bir süreç yaşanıyor. İki tarafın birbirine vurmak için ifşa ettikleri, sadece Ergenekon, Balyoz gibi davaların yeniden görülmesi tartışması başlatmadı. Aynı zamanda, CHP ve MHP’nin hükümete daha sert darbeler indirmesine meydan verdi. (BDP ise AK Parti zarar görürse PKK diyaloğu tehlikeye düşer kaygısıyla yolsuzluk konusunu yarım ağız açıklamalarla geçiştirmeyi tercih ediyor gibi.)
Peki, yolsuzluk tartışması daha sonraki seçimleri de etkileyecek, 30 Mart seçiminde ne kadar etkili olacak?
Siyaset bilimci Ersin Kalaycıoğlu, 30 Mart’ta Hürriyet Daily News’ta yayımlanan mülakatında ekonomi genel olarak yolunda ve ‘kendi cüzdanı dolu’ oldukça, AK Parti’nin tabanını oluşturan ‘muhafazakâr seçmenin yolsuzluklara duyarsız’ olduğunu söylüyor. Yolsuzluk tartışması kendi cüzdanını boşaltmaya başladığında otomatik olarak AK Parti’den vazgeçeceği algısı da doğru değil, çünkü Erdoğan kitlesinin büyük kısmını ekmek bulamasa da inancını yaşama ideolojisine ikna etmiş görünüyor.
Yine de bu risk alınacak gibi değil. Çünkü Erdoğan’ın yerel seçimlerde (2011’deki genel seçimlerdeki) yüzde 50’nin altına düşürecek her oy (AK Parti 2009 yerel seçimindeki yüzde 39 ile karşılaştıracak olsa da) destek kaybı olarak algılanacaktır.
Yerel seçimlerde birkaç puanlık düşüş dahi Erdoğan’ı (yüzde 50 + 1 gereken) Cumhurbaşkanlığı hedefinden uzaklaştırır. Oysa AK Parti yüzde 50’nin biraz altında dahi alsa, bu durum Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bir dönem daha Köşk’te kalmasını etkilemez, belki güçlendirir; Gül’ün ılımlı davranışıyla AK Parti seçmeni dışında sempati topladığı bir gerçek.
Dolayısıyla yerel seçimde tam aradığını bulamaz ise ekonomiyi etkileme işaretleri veren yolsuzluk tartışmaları altında, Erdoğan daha fazla zaman ve enerji kaybetmeden (Meclis’teki sandalye üstünlüğüne güvenerek) genel seçimi erkene çekmek ve bu yolla dört yılı daha garantiye almak isteyebilir. Bunun için tek yapması gereken parti tüzüğündeki üç dönem sınırını kaldırmak olur.
Peki, ne kadar erken seçim? Cumhurbaşkanlığı seçiminden hemen sonra ekim-kasım aylarında mı, yoksa öncesinde mayıs-haziran aylarında mı? Ya da başka sürprizler mi bekliyor bizi?
Bu yıl her şey mümkün? Çünkü sadece Türkiye’nin yakın tarihi için değil, Başbakan’ın siyasi geleceği için de bir kader yılı olacak 2014. Herkes neyi varsa kullanacak bu kavgada, şakaya gelir yanı yok.