Türkiyeleşen İsrail, İsrailleşen Türkiye

Dünyanın her tarafından İsrail’e tepkiler yağıyor ama sadece 3 tane Sosyalist devlet bir yaptırım uyguladı.
İsrail, katliam yapıyor...
Vahşet uyguluyor, işkence yapıyor, küstahlık yapıyor, terör uyguluyor, insanları canice  bombalıyor.
Tam 65 yıldır seri katillik yapıyor...
Aklı tankla, topla, mermiyle, vahşetle, bıçakla, üniformayla çalışan bir devlet.
Nefreti, terörü vahşeti ibadet sayan bir devlet.
Henüz oyun çağındaki çocukları, henüz düşleri bile olmayan çocukları katletmeyi ilke edinen bir devlet.
Parçalanan bedenleri seyretmekten zevk alan, kundaktaki bebeklerin cesetlerini görürken kahkaha atan bir devlet.
Peki ya Türkiye?
İsrail’in çok mu gerisinde? 
Okurken ya da seyrederken güya kanımızı donduran ve lanetlediğimiz bir şeyi hatırlatayım: 
Gazze bombalanırken, İsrail vatandaşları yüksek bir tepeye çıkıp, keyifle bombardımanı izliyorlarmış. 
Peki biz de aynı şeyi yapmıyor muyuz? Evlerimizde, koltuklarımıza yaslanarak, çekirdek çıtlayarak bombardımanı izlemiyor muyuz?
Bizim siyasi liderlerimiz, her saat başı ekran başlarında katliamı lanetliyorlar. Ülkenin her tarafında kampanyalar başlatılıyor, protestolar yapılıyor, sloganlar atılıyor.
Peki Türkiye’de durum çok mu farklı? Bu ülkede bombardımandan kaç yüz çocuğun devlet eliyle öldürüldüğünü unuttuk mu? 
Ceylanlar, Uğurlar, Cananlar ve onların yüzlerce arkadaşını kim katletti? 
Roboski’deki katliamın emrini kim verdi? O insanların katledildiği silahlar ve uçaklar, İsrail’in 
Gezi’de öldürülen, sakatlanan ve işkence edilen insanlar, Gazze’dekilerin kardeşi değil miydi? 
Onları İsrail polisleri mi öldürdü?
Bu ülkenin her köyünde, kasabasında, şehrinde toplu mezarlar çıkıyor. Bu mezardakiler kimler, onları kim öldürdü?
Van Depremi’nde terk edilen, Soma’da yetim bırakılan, 30 yıllık kirli savaşta öldürülen insanlar, bu ülkenin insanları değil miydi?
Yıllardır her cumartesi günü, Galatasaray Lisesi önünde nöbet tutan ve ellerindeki fotoğraflarıyla kayıplarını arayan anneler ve bu annelerin katledilen çocuklarını, İsrail mi katletti?
Sivas’ta katledilen 37 aydın nerenin vatandaşlarıydı?
Maraş’ta, Çorum’da katledilenler?
Zilan Deresi, Newala Qasaba, 33 Kurşun, Munzur katliamı... Hangi ülkelerde yapıldı?
Fark ne bayanlar, baylar?
İsrail’in devlet başkanı katliam yapanları kutluyor, bizimkiler “ölmüştür gitmiştir” diyor. Fark ne?
Sosyal devlet diye dünyaya başkaldırıyoruz. Peki Gürpınar’da, köyünün 6 km’lik yolu açılmadığı için hayatını kaybeden Muharrem kimin vatandaşıydı?
Soma’da kömür göçüğünde, Van’da deprem altında kalan devlet mi sosyal devlettir?
Bu ülkenin yöneticilerinin hangi yüreklerinin Gazze çocukları için yandığını söyleyebilirsiniz? 
Buna hangi saftrik inanır? 
İsrail terörist, faşist, katliamcı, vahşi ama biz öyle değiliz, öyle mi?
Oysa insanlık bir bütündür. Ölen, hepimizden gitmiştir. Öldüren de hepimizi öldürmüştür. Kim olursa olsun, öldüren katildir.
E hadi bunlar savaş ortamında olan şeyler! Savaş atmosferinde olabilir! Peki isterseniz işin öbür tarafına bakalım. Sosyal devlet tarafına!
Bu ülkenin gelmiş geçmiş bütün iktidarlarının, yöneticilerinin eserlerini size sıralayacağım. 
Bunları görmeyen, görüp de susanların eserleri. Sosyal politikamızdan istediğiniz gibi övünebilirsiniz. 
Sokaklarda selamladığınız kalabalığı heyecandan ağlatabilirsiniz. Ama geldiğimiz Modern 
Türkiye’sinin çocuk manzaralını bir hatırlayalım.
Bu ülkede yoksulluk sınırında yaşayan 8 milyon çocuk var.
Her yıl 250 bin çocuk tutuklanıyor.
Bu ülkedeki çocukların gördükleri eğitimin kalitesi sıfırın altında. Nitelik denen bir şey yok. 
Dağıtılan kitaplar anlatım bozukluklarıyla dolu, baskısı kötü, grafikleri silik, ciltleri bir iki haftada açılıyor. Okul binalarının % 80’i çöl hapishanelerine benziyor.
Bu ülkede son 10 yılda tam 3.650 çocuk intihar etti.
Bu ülkede her yıl yüzlerce kız zorla evlendiriliyor, “çocuk gelin” diye para karşılığında satılıyor.
Çocukların önemli bir kısmı madde ve sigara bağımlısı. Madde bağımlılığı yaşı 6.
Bu ülkede her yıl onlarca çocuk töre cinayetlerine kurban ediliyor ve katlediliyor.
Bu ülkede her şehirde, adım başı dolaşan dilencilerin kucaklarındaki binlerce çocuk ölüme terk ediliyor. 
Bu ülkede onbinlerce çocuk dilencilik yapıyor, onbinlercesi çocuk işçiliği yapıyor.
Bu ülkede her ay onlarca çocuk tecavüze ve cinsel tacize uğruyor.
Bu ülkede her y onlarca çocuk kaçırılıyor, organ mafyası tarafından hayatları zindana çevriliyor.
Bu ülkede binlerce çocuk, ensest ilişkinin kurbanı.
Yetimhanelerde istismar edilen, yatılı okullarda horlanan, işyerlerinde sömürülen binlerce 
çocuk var.
“Büyümüşsün de adam olmamışsın”, “bizim dönemimizde böyle değildi.” gibi rezil hikayelerle, tehditlerle büyütülen yüzbinlerce çocuk var.
Çocuklarını, şehitler ve teröristler diye ikiye ayıran bir zihniyetin evlatlarıyız.
Ey bu ülkenin yöneticileri, siyasileri!
Bu ülkenin de çocuklarının sevmeye, sevilmeye, şımartılmaya ihtiyaçları var. Onların da bedenleri parçalanıyor. Onlar da yetim kalıyor. Onların da iyi koşullarda yaşamaya hakkı var. Onları da 
Üstelik onları görmek, sizin göreviniz.
Siz, bu ülkenin bebeklerine bir kaldırım bile yapamadınız. Bebek arabalarının sürüleceği bir kaldırım bile yapamadınız.
Siz bu ülkenin yavrularını, okul diye E tipi binalara tıkıyorsunuz ve çağ dışı, hala dağlara yazdığınız sloganlarla, kimsenin inanmayacağı sahte kahramanlık öyküleriyle onları eğitiyorsunuz. 
Unutmayın, bu ülke insanının neredeyse yarısının kalbinde yetimlik duygusu var.
Bu ülkedeki en zeki, en çalışkan çocuklar bile okuldan nefret ediyor.
Evlatlarımızın ölümünü “şehitlik” maskesi altında, “vatan” mitosu altında meşrulaştırıyorsunuz.
Bu ülke gençleri, sistemin yalanlarıyla karşılaşana kadar cesur ve atılgan. Ama büyüdükçe, eğitim yılları ilerledikçe cesaretini yitiriyor. Çünkü sistem ona kokuşmuş bir mantığı, yalakalığı, adam kayırmacılığı, ele etek öpmeyi öğretiyor. 
Sonra da en tanınmış siyasetçilerimizden biri telefonda oğluna “Biz düşmanı dışarıda arıyoruz. 
Meğer içimizdeymiş.” diyor. Bu genç adamın bu tehditten kurtulma, bu psikolojiden çıkma olasılığı var 
Bu ülkede, ne zaman ki “ölen her çocuk, insanlığın ölümüdür” anlayışına inanan yöneticilerimiz olduysa, o zaman samimi olduklarına inanırım.
Bu ülkenin çocuklarını çıkarsız kucaklayan, onların yaşam kalitesini yükseltmeye çalışan, olara koşulsuz ve ayrım yapmadan hizmet verebilen kurumlar açan yöneticiler olduğunda, onların samimiyetlerine inanırım.
Çocuklarını her daim küçümseyen değil, onları önemseyen bir ülke olduğumuzda, başka çocuklara kendi ülkemizi örnek gösterebiliriz.
Çocuklarını öldüren değil, onları yaşatan bir ülke olduğumuzda, başka çocuklara kendi ülkemizi örnek gösterebiliriz. 
Ve dönüp arkamıza, katlettiğimiz, yetim bıraktığımız, sakat bıraktığımız, ölüme terkettiğimiz bunca çocuğu sahiplendiğimizde ve onların ailelerinden özür dilediğimizde, başka çocuklara kendi ülkemizi örnek gösterebiliriz. 
Aksi takdirde bu ülkenin, İsrail’den hiçbir farkı yoktur!
YORUM EKLE