Bahçeli'nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
SINIFLI TOPLUM YAPISINI TAMAMIYLA REDDEDİYORUZ: Biz siyaseti; Duvarger’in ifade ettiği üzere, bir savaş biçimi olarak ele almıyoruz. Biz siyaseti; Weber’in söylediği gibi, insanların birbiri üzerine egemenlik kurması olarak değerlendirmiyoruz. Biz siyaseti; Makyavel’in ileri sürdüğü şekliyle, pragmatik, olması gereken gerçekliği değil olan gerçekliği öne alan ve çıkara dayalı ilişkiler ağı halinde görmüyoruz. Biz siyaseti; teorik ve retorik arka planı Batı’nın sınıf çatışmalarına dayanan, bundan mülhem toplumun düşman kamplara bölünmesine çanak tutan kriz ve gerilim süreci olarak tanımlamıyoruz ve kabul etmiyoruz. Çünkü sınıflı bir toplum yapısını tamamıyla reddediyoruz, fikriyatımıza, tarih ve kültür müktesebatımıza yabancı addediyoruz.
HİÇBİR PARTİYLE ÇÖZEMEYECEĞİMİZ BİR ŞEY YOK: Siyasette hiç kimseyle, hiçbir partiyle kategorik olarak alıp veremeyeceğimiz, konuşup çözemeyeceğimiz bir şey yoktur. Siyasi alakamız, sert veya yumuşak tarzımız tek tek fertlerin şahsiyet kalibreleri değil fikir ve düşünce kapasiteleriyle sınırlıdır. Muhataplarımızın kim olduğundan, özel hayatlarının nasıl oluştuğundan ziyade, ne söylediklerine, neyi hedeflediklerine bakıyor, siyasi bağlantı hatlarımızı buna muvafık kuruyoruz.
İLK MECLİS'TE BİRBİRLERİNİN ETNİK VE MEZHEBİ AİDİYETİNİ SORGULAMADILAR: İlk Meclis’te görev alan ve rahmetle andığım her mebusun fikri mazisi, siyasi menşei, şahsi mizacı başka başka olsa da, inançları birdi, hedefleri birdi, emelleri birdi, sevdaları birdi, istiklal ve istikbal özlemleri tıpkının aynısıydı. Bu aynılık bütün aykırılıkları, bütün ayrılıkları, deyim yerindeyse çekiç ile örs arasında köreltmiş, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’ni dünya sahnesine taşımış ve taçlandırmıştır. Gazi Meclis’te o dönem görev alan merhum ve muhterem mebuslar birbirlerinin kökenine, yöresine, anasının diline bakmadılar. Birbirlerinin siyasi meşrebini, etnik ve mezhebi aidiyetini sorgulamadılar. Birbirlerinin giyimini, kuşamını, fesini, sarığını, şapkasını, şivesini dert etmediler. Polatlı’dan top sesleri duyuluyorken hesap yapmadılar, makam düşünmediler, servet düşlemediler, şöhret istemediler, çetele tutmadılar, çeteciliğe özenmediler, uzlaşmaya karşı ve kapalı durmadılar. Yumruklarını birbirlerine değil müstevlilere sıktılar. Kaşlarını birbirlerine değil muhasım güçlere çattılar. Türk dediler, Türkiye dediler, vatan dediler, millet dediler, ya istiklal ya ölüm haykırışının canlı ve civanmert timsali oldular. İlk Meclis ne yapmışsa, bölgesel ve küresel cari tehditler karşısında bizim de yapmamız, bizim de başarmamız gereken odur.
TÜRKİYE'YE YÖNELİK AZGIN İŞTAHLARI NASIL GÖRMEZDEN GELELİM: İçinde bulunduğumuz coğrafyalar kırbaç üstüne kırbaç yerken, mazlumlar toplu şekilde boğazlanırken, her taşın altı zehirli yılanlarla, bin bir türlü nifakla dolup taşarken, Türkiye’ye yönelik azgın ihtiras ve iştahları nasıl görmezden gelelim? Kale duvarlarımızın önünde mevzi kazan Siyonist ve emperyalist caniliği hangi hakla yok sayalım? Günden güne körüklenen bölgesel yangının cümle kapımıza dayandığı besbelli ortadayken, hala birbirimizin ayağına basmakla, ensesine tokat atmakla, açığını aramakla vakit mi kaybedelim? Bu hakikatlere sırtımızı dönemeyiz, yüzümüzü çeviremeyiz, dudak bükemeyiz. Hızla akan tarih nehrinin kıyısına fütursuzca çıkıp, hayatın ve hadiselerin geçişini gafilce, atıl vaziyette, hiçbir şey yokmuş gibi seyredemeyiz.
UZATTIĞIM EL 'GELİN TÜRKİYE PARTİSİ OLUN' TEKLİFİDİR: Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı olarak, Cumhur İttifakı’nın bu duruş ve engin duyuşuna müzahir şekilde DEM sıralarına giderek elimi uzattım. Doğaçlama olmayan bu iyi niyetli tutumumu siyasi nezaketten öte önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı çarpışması ve yeni anayasa için cephe genişletme çabası olarak görenler mayın tarlasında söğüt gölgesi arayan zavallı biçarelerdir. Uzattığım el, milli birlik ve kardeşliğimizin mesajıdır. Uzattığım el, İlk Meclis’in ve Sayın Cumhurbaşkanımızın isabetli sözlerinin meşale gibi yanan aydınlığıdır. Uzattığım el, gelin Türkiye partisi olun, gelin teröre cephe alın, gelin bin yıllık kardeşliğimizde kenetlenenin temenni ve teklifidir.
BİZ DURDUK YERE EL VERMEYİZ: Biz, gelişigüzel, keyfe keder, can sıkıntısından, anlık dürtülerle, dümenden ve düzenden el uzatmayız. Biz durduk yere el vermeyiz, öylesine yerimizden kalkıp da el sıkmanın merakına tevessül ve teşebbüs etmeyiz. DEM’e evvela düşen sorumluluk, uzanan bu samimi elin kıymet hükmünü anlaması, dahası Türkiye partisi olması yönünde bir eşik olarak algılayıp değerlendirmesidir.
ÖZGÜR BEY'LE İLGİLİ İFTİRALAR SİYASETİMİZİN KONUSU OLAMAZ: Türk ve Türkiye Yüzyılında sıfırlanmış terör ve bölücülük melanetinden sonra, aşımızı beraber taşıralım, işimizi birlikte artıralım, huzur ve güvenliğimizi el ele çoğaltalım, nitekim dünya genelinde Türkiye Cumhuriyeti’nin yer yüzü cenneti olmasını sağlayalım. Aynı şey CHP Genel Başkanı için de geçerlidir. Bizim siyaseten söylem ve eylemimiz yalan, dolan veya günü kurtarma telaşı değildir. Siyaseten demek, siyasi mücadelenin gereği ve gerçeği demektir. Mesela Özgür Bey’in özel hayatıyla ilgili servis edilen iddia ve iftiraların hiçbirisi siyasetimizin konusu olmaz, olamaz, olmayacaktır. Özel hayatları ihlal ve istila eden FETÖ taktiklerinin, bundan mülhem şerefsiz hamlelerin, provokatif sosyal medya ifşalarının tamamıyla karşısındayız. Türkiye böylesine karanlık ve karmaşık dönemleri vahim bedeller ödeyerek geride bırakmıştır. Eski çamlar şimdi bardak olmuştur. Köprünün altında çok sular akmıştır.
BİZ CHP'NİN GAYELERİYLE İLGİLİYİZ: Biz CHP’nin siyasetiyle, siyaseten ihsas, ibra ve ifade ettiği gayeleriyle ilgiliyiz, bunun dışında ne söylenirse söylensin, ne yapılırsa yapılsın kulaklarımızı kapatmış haldeyiz. Bel atlı vuruşlar, itibar suikastları, izansız isnatlar bizim ne işimize gelir, ne de gündemimize girer. Siyaset müessesini sarıp sarmalayan kumpaslar, kara kampanyalar, çirkin dedikodular, gerçek olup olmadığını tefrik etmeden ayağımızın altındadır ve bizim için yok hükmündedir. Bizim düşüncelerimizin söylem kalıbına dökülmüş hali elbette siyasetendir. Başka türlüsünü akla getirmek, ihtimal olarak hesaba katmak hem insani hem de ahlaki değildir. Bu kapsamda sağduyuyla perçinlenmiş duruşumuzdan başka anlamlar çıkarmak beyhude zorlama ve zırvalıktır.
ÖZGÜR BEY'İN GENE YANLIŞA KAPILDIĞI ORTADADIR: Özgür Bey’in düne kadar, aslı astarı olmayan, ipe sapa gelmeyen, eften püften konularla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi’ne saldırması, siyasetin dışına savrulması, şuur kaybına uğrayıp bizimle ilgili atıp tutması hakkaniyet ve haysiyet ölçüleriyle bağdaşmayan seviyesizlikti. Halbuki biz siyaseti centilmence, mertçe, adam gibi yapmanın tarafındayız. Biz siyaseti, yalan ipinde cambazlık olarak değil, hakikat ve haysiyet ikliminde millete hasredilmiş hadim bir yüreğin mücadele kulvarı olarak tanımlarız. İşin doğrusunu isterseniz, bizim el sıkışmamızı normalleşmeye bağlayan Özgür Bey’in gene yanıldığı ve yanlışa kapıldığı ortadadır.
BÜYÜK RESME ODAKLANMALIYIZ, KİMSEYLE TARLA KAVGAMIZ YOK: Bu kadar kaotik, kırılgan ve kritik bir dönemde, iç siyasetin polemik dehlizinde boşuna çırpınacak, göz göre göre enerji ve zaman israfına katlanacak halimiz, hasenatımız ve hevesimiz yoktur. Büyük resme odaklanmalıyız. Gizli senaryoların yavaş yavaş nasıl tezahür ettiğine kafa yormalıyız. Hiç kimseyle tarla davamız yoktur. Küresel ve bölgesel mahiyetli sıcak gelişmelerin hafife alınır, yabana atılır, kenara itilir bir yanı ciddiyet ve celadetle dile getiriyorum ki, kalmamıştır. Çünkü Türkiye’miz sınırların haricinden aşırı ve anormal tehdit sarmalındadır. Milli güvenlik sorunlarımız kabarmış ve katlanmıştır. Şayet kısır çekişmelerle meşgul olursak, basit ve bayağı tartışmalara esir düşersek, sorarım sizlere, mahşer günü ne yapacağız? / DUVAR