Roboski: Kucağımızda iki yıldır yanan boşluk

Uludere'den sonraki iki yıl, adalet talepleriyle geçti. Ne var ki ne Meclis komisyonlarında, ne adli süreçte tatmin edici bir yere varılabildi.

Roboski: Kucağımızda iki yıldır yanan boşluk
ALi TOPUZ / RADİKAL

Roboski hakkıda konuşmak ilk geceden itibaren zordu. Geçen iki yıl, zorluğu hiç azaltmadı, artırdı bile belki. 

Roboski unutulur mu? Elbette imkansız, ama nasıl hatırlanacağı daha önemli. Hükümet geçen iki yıla ve sonradan gelen barış sürecine rağmen “kaza” diye hatırlamaya kararlı, örneğin. Meclis de adalet teşkilatı da. Hükümet böyle davranınca, muhalefet de onu sıkıştırmak babından, “Açıkla, hesabını ver” yollu salvolara tutuyor, ringin köşesine sıkıştırdığı ya da öyle sandığı zamanlarda. 

“Süreç” var diye “Roboski” denilemez, denilse de az denilir, hatta “Uludere” bile denilemez, denilse de az denilir sananlar yanılıyor. Roboski adaletinin sürece feda edildiğini, edileceğini ya da edilebileceğini sananlar da yanılıyor. “Süreç” Roboski için yoksa, aslında yoktur. Elbette, gideni geri getirmez hiçbir şey, ama gidenin bıraktığı boşluk ve açık ettiği sınırlar kalanlar arasında neler olacağını da gösterir. Roboski sadece sınırda olmuş bir vaka değil, o aşılması gereken sınırları ve doldurulması gereken boşlukları da gösterir. Çünkü Roboski’nin kendisi artık böyle bir sınır ve böyle bir boşluktur. 

Roboski bir sınırdır 
Sadece devletin parsellerini belirleyen sınır çizgisinde gerçekleştiği için değil. O çizgiyi kutsal diye yutturup, kendi topraklarında hareket etmeyi “öldürülebilir suç” diye yazmış aklın gidebileceği sınırlarını gösterdiği için. Öldürmeyi suç olmaktan çıkaran aklın sınırlarını da. 
“Kaçakçılık suçtur” diyenler bu “sınırlı” bakıştan türedi. “Hepsi PKK” diyenler de, “Kaza bu canım” diyenler de. Aralarındaki farklara rağmen, kaçakçı-suçlu-terörist diyenlerle “kaza” diyenler, bu sınır durumda aynı partidendir. 

Roboski sınırdır. Katliamı halka duyurmak için 12 saat bekleyenler ve ancak Genelkurmay’ın açıklamasından sonra haber yapmaya cesaret edenlerin de sınırını gösterir. 

Elbette “baskı” vardı, malum “barış süreci”nden önceydi ve iktidar kendinden evvellerini aratmayacak bir milliyetçi hamasetle iş görüyordu; ama mesele baskıdan çok, o sınırda olan bitenlere bakıştaki sınırlardaydı. Güney Kürdistan’a “Kuzey Irak” demekten mutlu olan, “Batı Kürdistan”ı Kuzey Suriye’ye çeviren ve Başbakan “Kürdistan” demişken akşam haberlerde bunu “Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi” diye vermeyi seçen akıldaki sınırlar. Devlet tedrisatının milliyetçi, asimilasyonist ve güvenlikçi müfredatını pompaladığı toplumun, o pompayla dolan “hassasiyetleri”ni yaptığına bahane eden iş görme tarzını sınırları. 

“Hükümet bunun hesabını versin” diye bağırıp çağırıp, “Roboski acımızdır” yollu ağıt gösterilerine girip, Kürt çocuklarına topraklarının kalbinde ateş salma yetkisini hükümete, oradan da askere veren teskereyi canı gönülden imzalayan “muhalefet”in de sınırlarını gösterir Roboski. MHP’nin tutumu malûm ve açık, fakat CHP’nin sınırları da hiç mi hiç meçhul değil: Roboski’ye yol açan tezkereye onay vermişti. Bir sonraki yıl da aynı tezkereye onay verdi. Bu yıl, Suriye tezekeresine onay vermedi ama “Kuzey Irak” tezkeresine yine onay verdi. 
Bu onayın, bu ortaklığın varacağı sınırı gösterir Roboski işte. Savaşın gideceği yeri. Barış sürecinin niye önemli olduğunu. 

Hakaret’ üstüne hakaret! Ümit Kıvanç’ın çektiği ‘Üzülme Anne Güzel Yerdeyim’ isimli belgeselde konuşan Roboski (Ortasu) ve Bujeh (Gülyazı) köylüleri, yani 34 canı yitiren acılı insanlar, sık sık “Hakaret” sözünü kullanıyorlar. Ellerini açıp dua ediyor ve hem olayın kendisini, hem sonrasındaki hükümet, devlet yetkililerinin sözlerini, tutumlarını, hepsini “Hakaret” diye tanımlıyorlar. 

El açıp dua etmeleri sadece inançlı insanlar oluşlarından değil, kucaklarındaki boşluğun yakıcılığından da olmalı. Sarılacakları kişiler olmadığı için Allah’a açıyorlar kucaklarını. 

İşte Roboski bu boşluktur. Kucaktaki boşluk. Bombaların toprakta açtığı boşluk olduğu gibi. Bombalarla aramızdan alınanların bizde, yaşamımızda, kucağımızda, evimizde, aklımızda, ruhumuzda oluşturduğu boşluk. Dolmayan boşluk. 

“Hakaret” bu boşluğun öylece bırakılmasıdır. Ödetme ya da telafi etme değil (bunlar ufak işler!) o boşluğu anlama çabası… Kucağı, evi, uzayı boş kalanın duymayı umabileceği söz: “Bizim de elimiz, kucağımız, uzayımız boş kaldı.” Ödetme ve telafi, ceza ve tazminat, ancak boşluğun görülmesinden, boşluğun anlaşılmasından sonra işe yarayacak birer basit hukuksal işlem; birer “gösterge” en fazla. O yüzden Kürdistan’ın o yoksul köyleri için çok büyük sayılacak tazminat miktarları reddedildi, reddi bırakın, duyulduğu anda hakaret üstüne gelen hakaret olarak tanımlandı. 

Hakikat ortada
“Adalet” burada, olan biteni ortaya çıkarmayla ilgili değil tek başna, hiç değil: Hakikat gün gibi ortada zaten: Uçaklarınızı yolladınız ve ateş yağdırdınız; adalet burada hakikatle baş etme çabasına girişmek. Yoksa, işin aslını biliyoruz: Meclis yetki verdi, hükümet yetkiyi askerine devretti ve asker de vurdu. Asker, vurur. Hele sen “Vur” dedikten sonra. Hükümeti sıkıştıracağını sanan muhalefet de, tüm “empati” çabasına rağmen niye hiç yüz bulamayacağını anlamaz bir türlü; tezkereye verdiği oyun hakarete uğramış insanlar için anlamını bilemez. 
Adalet, “olan bitenin”in ortaya çıkarılmasıyla ilgili değil demek, sorumluların, suçluların olmadığını söylemek değildir. Maksat şu: Siyasal sorumluluk, savaş konseptini yürüten hükümettedir. Muhalefet de desteği kadar sorumluluğu taşır. Ne olduğu, nasıl olduğu, kimin emriyle ve kimin eliyle neyin etkisiyle o bombaların yağdırıldığının ortaya çıkması önemlidir yine de, bir kabulün başlamasıdır çünkü. Kürtlere, varlıkları, tarihleri, topraklarıyla bakıştaki temel sakatlığın ifşasının başlaması: Bir ulusun, bir ulus devlet tarafından dize getirilmesi projesinin adının ilerleme, çağdaşlaşma, modernleşme, ulusal bütünlüğü koruma, milli birlik ve beraberliği garantiye alma olamayacağının.

Sınırları göremezseniz, boşlukları göremezseniz, sınırları gizleyen, boşlukları gizleyen sistemi ve sistemdeki payınızı göremezsiniz. Bir sistemin cinayetidir Roboski. İktidarı ve muhalefetiyle sistemin tamamı mesuldür: Ankara’dan bakınca o bombalama, sistemin devamı için gerekli işlemlerin bir mecburi sonucundan ibaret görünür ve hükümetin dediğinden başka savunma yoktur: Kaza. 

Bu “kaza” sözü, akçeli işlerdeki “kâr” sözüne benziyor az: Kendisi yolsuz olan, işleyişi yolsuzluğa ayarlı sistemden kazançlı çıkanlar, elindekilere “kâr” diyor. Onun hesabının sorulmasının “iftira” olduğunu öne sürüyor. Can işlerinde elinden çıkan cinayete de “kaza” diyor; Uludere’ye de aynı kalıp, iş cinayetlerine de aynı kalıp. 

Barış şartı mı? 
Roboski, barış şartı değildir. Roboski savaşın ne olduğu, sonuçlarının ne olduğunu gösteren felakettir. Roboski’de adalet talebi, savaşa devam arzusunu değil, barışı garantiye alma arzusunun dillenmesidir. Kendi sınırlarını aşanları öldürüp, benim sınırlarımı görmeyen gözün açılması talebidir. 

Roboski, unutulamaz. “Barış süreci” bu yüzden önemli. Adalet bu yüzden önemli. O gece neler olduğunu bilmek bu yüzden önemli. Unutulmayacak, ama adalet ve yüzleşme, nasıl hatırlanacağını ve hatırlayanların bir arada olup olmayacağını ya da nasıl olacağını belirleyecek.


MİNİ KRONOLOJİ 

28 Aralık 2011: Saat 21.37 ile 22.24 arasında Türk savaş uçakları sınır boyundaki bir grubu bombaladı. İlk bilgilere göre can kaybı 35 idi. Sonradan 34 kişinin yaşamını yitirdiği anlaşıldı. 

29 Aralık 2011: Ana akım medyanın TV kanalları ve gazeteleri olayın üzerinden 12 saat geçtikten sonra ve elbette TSK’dan yapılan açıklamanın ardından haberi verebildi. 

TSK açıklaması şöyleydi: “Bölgenin teröristler tarafından sıkça kullanılan bir yer olması ve geceleyin hududumuza doğru bir hareketin tespit edilmesi üzerine hava kuvvetleri uçakları ile ateş altına alınması gerektiği değerlendirilmiş ve saat 21.37-22.24 arasında hedef ateş altına alınmıştır.” 

Aynı gün AK Parti yetkilisi Hüseyin Çelik, “Uludere bir operasyon kazasıdır” dedi. Çelik’in bir soruya gülerek yanıt vermesi tepki toplamıştı. 
Başbakan Erdoğan ise şu açıklamayı yaptı: “Bir grubun olması daha önce Gediktepe ve Hantepe baskınlarında silahlar katırlarla taşınmasını hatırlatıyor. O zaman da niye bunlara müdahale edilmemişti denilmişti.” 

9 Ocak 2012: Gülyazı Sınır Alay Komutan Vekili Jandarma Albay Hüseyin Onur Güney görevinden alındı. 17 muvazzaf askere de soruşturma açıldı. Bu tasarrufların nedeni “sınır kaçakçılığına göz yumma”ları, yani görevi ihmaldi. 

11 Ocak: TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde Uludere Alt Komisyonu kuruldu. 

16 Ocak: Bombardımandan kurtulan üç kişi, Gülyazı Alay Komutanlığı’nda “pasaport yasasına muhalefet”, “sınırı yasadışı yollarla ihlal” ve “ülkeye sınırdan kaçak mal sokma” suçlarından ifade verdi. 

4-6 Şubat: Komisyon üyeleri Roboski’de incelemeler yaptı. 

16 Şubat: Komisyon üyeleri, katliam öncesinde çekilen Heron görüntülerini izledi. Yorumları: “Görüntüler çok net. Göz göre göre ölmüşler.” 

1 Mart: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Uludere’de kasıt yok” dedi. Zamanla bunu söylemeyen AK Partili kalmadı. 

5 Nisan 2012: Genelkurmay komisyona 7 sayfalık döküman gönderdi. Buna göre her şey kurallara göre olup bitmişti. Zaten, Meclis’e de bilgi veremezlerdi. Malum, devletimizin sırları çoktur. Adaletsizlik hariç. 

16 Mayıs: Wall Street Journal (WSJ) Roboski katliamındaki hava bombardımanı öncesinde ABD’nin insansız hava aracı Predatör’den görüntü alındığını yazdı. 

18 Mayıs: Genelkurmay, WSJ haberini yalanladı, “Olayda grubun ilk görüntü tespiti Türk Silahlı Kuvvetlerine ait İnsansız Hava Aracı tarafından yapılmıştır” dedi. 

Gazete, Erdoğan’ın yalanlaması üzerine haberinin doğru olduğunu vurgulardı. “Kaynağımız, ABD Savunma Bakanlığı” bilgisini verdi. 

22 Mayıs: CHP Milletvekili Mahmut Tanal, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Necdet Özel hakkında Ankara’da suç duyurusunda bulundu. 

23 Mayıs: Dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, bombardımanın emrini, “Ankara’da Hava Kuvvetleri’nde görüntüleri analiz eden komutanların verdiğini” söyledi. 

26 Mayıs: AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ‘’Ben sezaryenle doğuma karşı olan bir Başbakanım ve bunların özellikle planlı yapıldığını biliyorum. Bunun, bu ülke nüfusunun artmaması için atılan adımlar olduğunu biliyorum. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum ve bu ifademe karşı çıkan bazı çevrelere, medya mensuplarına da sesleniyorum; yatıyorsunuz, kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz. Her kürtaj bir Uludere’dir diyorum’’ dedi. 

5 Ağustos: Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı, Wall Street Journal’ın haberini doğruladı, Predatör’lerin de olaydan önce görüntü aldığını ve görüntülerde köylülerin seçildiğini açıkladı. Yani “terörist” yoktu zaten! 

26 Aralık 2012: Meclis Uludere Alt Komisyon Başkanı AKP Ordu Milletvekili İhsan Şener, 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayda Genelkurmay’ın talimat vermiş olabileceğini açıkladı. Şener, olayda “kasıt bulunmadığını” ancak “zincirleme hata” olduğunu dile getirdi.  Şener, soruşturma sırasında Genelkurmay’ın olayla ilgili tüm belgeleri komisyonla paylaşmadığını belirtti. 

28 Mart 2013:TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, “Bu işte kasıt bulunamadığı” şeklindeki alt komisyon raporunu kabul etti. 

12 Haziran: Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 1.5 yıllık süreden sonra Roboski katliamıyla ilgili soruşturma dosyasında kendisini yetkili ve görevli saymadığını ilan etti. Dosyayı da Genelkurmay Askeri Savcılığı’na yolladı.  Savcılığın yorumu, ilk gün hükümet yetkililerinden gelen açıklamayla aynıydı: “Bu bir kaza.” 

27 Haziran: Savcılık, ailelerin avukatlarının itirazlarını reddetti. Özetle, “Yetkisizlik ve görevsizlik kararlarına itiraz hakkınız yok” dedi. 

10 Ekim: BDP’nin Uludere Araştırma Komisyonu kurulması talebi TBMM Genel Kurulu’unda oylandı; yeter sayıya ulaşılamadığı, yani 139 milletvekili olmadığı için komisyon kurulamadı. 

Güncelleme Tarihi: 28 Aralık 2013, 17:53
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER