HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Diyarbakır’daki Grup Toplantısı’nda konuştu. Yüksekdağ, Cizre, Silopi ve Sur’a askeri sevkiyat yapıldığına dikkati çekerek, “Katliam hazırlığı yapılıyor,” dedi ve “Hangi savaşa hazırlık bu?” diye sordu. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, “Cizre’de, Silopi’de tek bir mahalle kalmamış olsun, tek bir ev olmamış olsun yığınak yapılmış olsun; bu temizlenecek,” sözlerine de yanıt veren Yüksekdağ, “Kime karşı operasyon Başbakan? Mahallelere karşı. ‘Ev ev, mahalle mahalle’ diyor. Davutoğlu! O evlerde insanlar var, insanlar!” dedi.
Sokağa çıkma yasakları ve bölge il ve ilçelerindeki ablukalara dikkat çekmek için Halkların Demokratik Partisi (HDP) Meclis Grubu’nu Diyarbakır’da toplayarak gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen grup toplantısında konuşan Eş Genel Başkan Figen Yüksekdağ, iki gündür HDP grubu olarak Diyarbakır’da olduklarını belirterek, yaşananlara dikkat çekmek, şiddete ve savaşa dur demek için grup toplantılarını Diyarbakır’da yapma kararı aldıklarını söyledi.
Figen Yüksekdağ’ın konuşmasından satır başları şöyle:
“(Diyarbakır’da öldürülen iki gencin fotoğraflarını göstererek) Eğer dün Diyarbakır’da bu vahşet yaşanmasaydı bu iki genç aramızda olacaktı, iki kardeşimiz burada olacaktı. Onların anısı ve mücadelesinin yanındayız. Şerdil ve Şiyar daima bizimlesiniz, mücadelemizin merkezindesiniz. Bu gençler siyasette söz söyleme haklarını kullandılar. Ortaya koydukları direnişin kurşunla yanıtlanmasının tek sebebi buydu. Gençliğin gelecekte ve siyasette söz sahibi olma istekleriydi.
Sur protestosu
“O gün sokağa çıkan her yurttaşımız ve bizler hedef haline getirildik. Siyasi iktidar kendi koyduğu kanunları tanımıyor. Aylardır kanunsuz bir şekilde hiçbir anayasa dayanağı olmadan sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor. Bunlar her yerde eşzamanlı olarak uygulanıyor. Devlete bağlı olan güçler katliam uyguluyor. Sokak infazları halkın yaşam alanlarının tahrip edilmesi, tarihimizin kültürümüzün hedef haline getirilmesi; bütün bunlar hangi kanuna dayanarak gerçekleştirildi. Siyasi iktidarın yazılı olan kanunlarında bu zulmün karşılığı yoktur. Kendi koydukları yasalar bu zulme yetmiyor. Cumhurbaşkanı diyor ya bu anayasa yetmiyor. 82 Darbe Anayasası’nda dahi kısmen tanınan kabul edilen bazı haklar ve alanlar bu siyasi iktidar tarafından tamamen ortadan kaldırıldı ve berhava edildi. Kendi koydukları kanunları dahi delik deşik ederek, hiçbir kanuna sığmayan bir zulüm ve yıkım siyaseti uyguladılar.
“Bu zulme sessiz kalmayacağız”
“Bu zulmü artık hiçbir kelime ile tarif edemiyoruz. Dilin anlatmaya yetmediği bir zulüm ve yıkım siyaseti izleniyor bu topraklarda. Aylar boyunca bu topraklarda sokağa çıkma yasakları ilan edildi, insanlarımız ölümle yaşamın kıyısında tutunmaya mecbur edildi. Türkiye ve Kürdistan’ın bütün demokrasi güçleri olarak bu yıkım ve zulme sessiz kalamazdık, kalmadık da. Bu zulmün karşısında ısrarla ve inatla yine barış diyoruz. Dün katledilen kardeşlerimiz, halkımız da bunları demişti. Barış ve demokrasi… Bu sesi boğamayacaklar bu iradeyi kıramayacaklar. Neye başvururlarsa icat edilmemiş hangi şiddet enstrümanını kullanırlarsa kullansınlar bu iradeyi yıkamayacaklar.
“Kürtlere karşı zulüm ve özel savaş uygulanıyor”
“Bu halka karşı özel bir hukuk uygulanıyor. Siyasi iktidara sorarsanız, bu uygulamaların hiç bir karşılığı ve tanımı yok. OHAL mı ilan ettiniz? Hayır. Sıkıyönetim mi? ‘Hayır’ diyorlar. Memleketi ikiye böldünüz özel bir hukuk uyguluyorsunuz; ‘hayır’ diyor. Ama bugün yaşanan bu zulmü, özel savaş hukukunu tanımlayamıyorlar. Bunu tanımladık diye bizleri linç etmeye kalkıyorlar. Kendi yandaşlarıyla birlikte gerçeğin sözünü linç etmeye çalışıyorlar. Bu sözü Ankara’nın merkezinde söyledik burada da söylüyoruz. Burada Türkiye Cumhuriyeti devleti halkının bir kesimine Kürtlere karşı özel bir hukuk uyguluyor ve özel savaş uyguluyor. Türkiye halkı bu gerçeği sırtını dönerse herkes kaybeder. İstediğiniz kadar bu gerçekten kaçının bu gerçek gelip sizi bulacak yakanıza yapışacak. Bu zulme son verilmeli. Bu halka karşı özel savaş ilan etmiş durumda siyasi iktidar çünkü bu halk onun tekerine çomak sokan bir halktır. İstediği gibi şekillendiremediği bir halktır. Bu halk tek adam ve tek parti dayatmasına karşı çoğulcu siyasetin çizgisinden beslenmiştir. Bu halk savaşla beslenen Mezopotamya ve Anadolu’da barışın ve özgürlüğün programını ortaya koymuş bir halktır.
“Özyönetim, Türkiye’ye açılmış yeni bir kapıdır”
“Bizlere aylardan bu yana tekçi diktatörlük rejimi tesis etmeye yarayacak bir rejim değişikliği dayatılıyor. Zorla baskı ile şiddetle… Bunun karşısında bir demokrasi programı bir yeni yaşam programı var. HDP ve Kürt siyasetinin bir yeni yaşam gücü var. Burada zalimler tarafından tek adam tarafından yönetilmek yok. Bu programda onuruyla başı dik anlı açık halkın doğrudan kendisini yönetebileceği bir siyaset önermesi var. Bugün özyönetim diye ifade edilen tam da budur. Bu Türkiye’ye açılmış yeni bir kapıdır. Artık 2015-16’da bütün dünya devletleri uzayda evrende yaşama arayışı dert etmişken bizler de demokrasiyi dert edinmeyi söyler bu program…
“Bu halk direnerek kazanıyor”
“Bizler yeni yaşamın nereden doğduğunu çok iyi biliyoruz. Gerçeğin peşinde gidiyor. O yeni yaşam Rojava’da doğdu, büyüdü orada filizlendi. Bu program burada da direnecek ve kazanacak. Bu program bütün Türkiye halklarının öncü kılavuzu olacak. Halkın doğrudan kendi kendisini yöneteceği, kendi dilini kültürünü özgürce yaşabileceği, katı merkeziyetçi rejim karşısında yenilenme gücü olabileceği bir program için direniyoruz. Bu bir direniştir aynı zamanda. Özyönetim talep eden halkın direnişinde olduğu gibi bu aynı zamanda direne direne kazanacağımız yeni yaşam formudur. Demokrasinin özgürlüğün galebe çalmasını istiyorsak bunu bize vermeyecekler alacağız! Daha fazla demokrasi mevzilerimizde direneceğiz. Türkiye’nin geleceği ve yeni bir yaşam için bu zulüm ile ölüm karanlığı içinde ışık olmaya çalışan bütün halkımızı selamlıyorum. Özünüzü karartmaya çalışanlara direnen bütün halklarımızı canlarımızı selamlıyorum.
“Bu durumda siyasi iktidar ne yapıyor. Bunu Diyarbakır ve Sur’da görebilirsiniz. Dün aynı zamanda eş zamanlı olarak 5 ilçede sokağa yasağı ilan edildi. Bunun son olacağını da düşünmüyoruz. Halkın demokratik tepkisinin yükseldiği her yerde siyasi iktidar şiddet politikalarını daha da sertleştirerek cevap verecek. Bu baskıların ortadan kalkması için talebimizi her yükselttiğimiz yerde şiddet politikaları kendisini tahkim ederek karşımızda olacak. Bu gerçekten bir güç müdür? Siyasi iktidar bu ölümlerin üzerinde ne kadar güç olduğu yalanını yaşıyor. Büyük bir yalanın yanılsamanın içindedir. Her otoriter iktidar en güçlü oldukları dönemlerde en kırılgan dönemlerini yaşarlar.
“Hitler, en güçlü olduğunu düşündüğü anda yenildi”
“Hitler en güçlü olduğunu düşündüğü anda dünyaya savaş açtı. Dünyayı dize getireceğini düşündü. Ama en güçlü olduğu dönemde yenilgiyi tattı. Hiç kimse bu diktatörlerin arkasından iyi bir çift laf etmedi. Bu siyasi iktidar çatışma ve katliam üzerinden ne kadar büyük bir güç olduğunu anlatmaya çalışıyor. Bizler bu gerçeği onlara anlatmaya çalışıyoruz. Düşündüğünüz ve inandığınız kadar güçlü değilsiniz. Bu güçsüzlüğün ifadesidir. İrtifa kaybediyorsunuz. Siyasi iktidar sokağa çıkma yasaklarını nasıl tarif ediyor? Başbakan hiç utanmadan şunu söylüyor: ‘Son 30 yılın en büyük operasyonları yapılıyor.’ Her büyüklenmenin altında bir aşağılık psikolojisidir. Durmadan bunu yansıtıyorlar. ‘Son 30 yılın en büyük kapsamlı terörle mücadele operasyonunu başlattık?’ Kime karşı başlattınız? Mahallelere yönelik başlattılar. ‘Mahalle mahalle, ev ev terör temizlenene kadar bu operasyon devam edeceğiz.’ Davutoğlu o mahallelerde, o evlerde insanlar var. Kendi yurttaşını temizlenecek ortadan kaldırılacak bir hedef haline getirilmişse siz bitmişsiniz. Bu halkın gözünde sizin bir meşruiyetiniz yoktur. Bu halk 30 yıldır ne büyük operasyonlar gördü. Her gelen hükümet belini kırma, kafasını ezme, silindir gibi ezme operasyonları yürüttü. Hepsinin koca koca isimleri vardı, hiç kimse o operasyonların isimlerini hatırlamaz. Ama 30 yıl o koca operasyonların karşılığı kocaman bir sıfırdır.
“90’lardan bugüne sadece zulmün rengi değişti”
“‘Temizleyeceğiz’ gibi halkın iradesini aşağılayan, ‘tüketeceğiz’ ve ‘bitireceğiz’ gibi düşmanlaştıran kavramlarla bir halkın gücünü kıramazsınız. Aksine inadını bilersiniz. 30 yıldır bunu öğrenemediyseniz size söyleyecek bir şey yoktur. Demek ki kendi yenilginizden öğreneceksiniz. Eğer sözlerle ve siyasetin referansı ile öğrenemiyorsa bir siyasi iktidar kendi yenilgisi ile yenilmeye mahkûmdur. Bu topraklarda temizlenmesi, bitmesi gereken siyasi iktidarın kirlenmiş enstrümanladır. Kirli savaş özel savaş uygulamalarıdır. 30 yıldır bir ölüm timi sokaklarda katliam yapıyor. Dün katledilen iki kardeşimizde bu ölüm timleri tarafından katledildi. Siyasi iktidar temizlik yapacaksa önce bu çeteleri temizlesin. Yoksa yarın onların başına da bela olacaklar. 90’lı yıllarda bunları sokaklara salanların başına bela oldu ölüm timleri. Temizlenecekse sokaklardaki katliam timlerinin temizlenmesi gerekiyor. İki genç kardeşimiz siyah Rangerlarla açılan ateşle katledildi. Halkımızı beyaz Toroslarla tehdit edenler seçildikten siyah Rangerlarla özgürce dolaştırıyorlar. 90’lı yıllar beyaz Toros cumhuriyetiydi, o rejim yenildi. Şimdide siyah Ranger siyaseti yürütülüyor o da yenileyecek. O günden beri zulmün sadece rengi değişti. O beyazdı ölüm ve katliamın rengi şimdi simsiyah bir renge büründü.
Çatışma dönemi boyunca 675 kişi yaşamını yitirdi
“7 Haziran’dan bu yana 309 insanımız kitle katliamları sonucu yaşamanı yitirdi. Çatışma dönemi boyunca 675 kişi yaşamını yitirdi. Yine geride bıraktığımız süreç içerisinde 18 kent merkezinde 54 kez sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Şimdiye kadar 83 sivil yurttaşımız yaşamını yitirdi katledildi. Sokağa çıkma yasakları o mahalledeki halkımızı etkilemiyor. Bir milyon 300 bin insan sokağa çıkma yasaklarının hedefi haline getirildi. Neredeyse bazı Avrupa ülkelerinin nüfusuna yakın bir sayıdır. Bizim araştırmalarımıza göre 200 bin insanımız göç ettirildi. Bu son 7-8 aylık dönemin bilançosudur. Bu yönetimin istikrarsızlıkta ve şiddette bir istikrar yarattığının açık bir tablosudur. Bu rakamlardan bahsetmiyorlar. Bu tabloyu görmezden geliyorlar. Ama bizler bu gerçeğin tam içindeyiz.
“Meşruiyetinizi yitirmişsiniz”
“Siyasi iktidar çıkıp bunların hesabını vermesi gerekirken, ‘Daha fazla operasyonlar yapacağız, sokak sokak, ev ev operasyon yapacağız’ demek dışında bir politika üretmiyor. Dün Davutoğlu’na soru sormuşlar HDP’ye sorun diyorsunuz. Sayın Davutoğlu Başbakan olan sizsiniz. Bizim varlığımızdan haz etmiyorsunuz ama topu bize atıyorsunuz. Yaşanan kaos, kimyalarını bozmuş, sorulan bir soruya verilecek cevapları yok. Sorulan soru şu: Öğretmenleri Cizre’den, Silopi’den niye çağırdınız? Bu sorunun cevabını bilmiyorsa ve vermiyorsa bir Başbakan topu bize atıyorsa, gitsin kalmasın. Zaten kendi görevlerini Erdoğan yapıyor, çok fazla ihtiyaç yok. Tekrar aynı kapıya geliyoruz, bir soruya cevap veremiyorsanız siz bu topraklardaki meşruiyetinizi yitirmişsiniz.
“Bura topraklara başka bir ülke muamelesi yapılıyor”
“Neden çağrılıyor öğretmenler çünkü AKP hükümeti Cizre ve Silopi’de büyük bir katliam yapıyorlar. Bir kitle katliamına hazırlanılıyor. Hani orada uzakta bir yer başka bir ülke vardır. Kontrol edemediğiniz savaşlar var ve siz kendi yurttaşlarınızı çağırırsınız. Türkiye’deki siyasi iktidar bu topraklara zaten başka bir ülkeymiş gibi davranıyor. Ama birileri çıkıp burası başka bir ülke dediğinde kıyamet koparıyorlar. AKP hükümeti buraya başka bir ülke muamelesi yapmıştır. Devlet kendi personelini geri çağırarak buraya başka bir ülke muamelesi yaptı. Burayı Türkiye’nin geri kalanından böldü. Bu açıklamanın başka bir izahatı yok. ‘Sevgili memurlarım siz oradan çekilin ben orada çok şiddetli bir katliam yapacağım’ diyor. Bunu, dünyanın gözü önünde yapıyor. Halk arasında açık bir ayrım koyuyor. Girişeceği bir kırımda ölmemesi gereken ve her koşulda hedef haline getirilmesi gerekenler olarak halkını bölüyor. ‘Ey öğretmenler siz çekilin ama öğrenciler siz kalın, ölebilirsiniz’ diyor. Böyle bir durum karşısında bizim en iyi bildiğimiz tek seçenek direnmektir.
“Siyasi iktidar hangi savaşa hazırlanıyor?”
“Şerafettin Elçi Havaalanı’ndan askeri ekipmanlar gönderiliyor. Ne için bu hazırlık? Hangi savaşa hazırlanıyor siyasi iktidar? Büyük bir güç olduklarını kanıtlamak için büyük bir savaş mı çıkarması gerekiyor? Bu hazırlık sadece Kürt’ü ezmek için yapılmıyor. Buradan İstanbul’a sesleniyoruz. Bu hazırlık çok büyük bir katliamın hazırlığı yapılıyor. Ne için yapılıyor bütün bunlar. En azından soru sorma kabiliyetini yitirmesin bu topraklar. Şu anda bütün iletişim kanalları büyük bir manipülasyon yapıyor. Bu yıkım siyasetinin el ele omuz omuza verilerek durdurulması gerekiyor. Bizler halkımızla birlikte ana muhalefetin görevini de üstlenerek bu gerçeği açıklamaya ve buna dur demeye çalışıyoruz. Ama artık bütün demokrasi güçlerinin buna ses vermesi gerekiyor. Yılmaz Güney’in bir sözü var. Ona dikkatinizi çekmek istiyorum. Bir şeyler oluyor farkında mısınız? Bir birinizi uyarın, ışıklar kesilecek, karanlıkta kalabilir misiniz diye. İşte Türkiye halkının götürüldüğü yer bu karanlıktır.
“Kürtler karanlıkta yürümeye alışkın, ya siz?”
“Eğer bu topraklarda yükselen demokrasi mücadelesine ses verilmezse ışıklar kesilecek, bütün ışıklar kesilecek. Kürt halkı karanlıkta yürümeye alışık, ama sevgili Türkiye halkları, batı toplumu siz karanlıkta ne yapacaksınız? Bu karanlığa dur demezsek, batıdaki halkımızı büyük bir karanlığa boğacaklar. Herkesin Kürt halkı gibi karanlıkta yol alma dirayeti olmayabilir. Bu noktaya gelmemek için, ışığımızı çoğaltmak zorundayız. (Öldürülenlerin fotoğraflarını göstererek) Bu gençler ışığımız sönmesin diye kendi canıyla ışığı büyütmeye çalışanlardır. Hepimizin demokrasi ışığına, barış ve demokrasi ışığına hepimizin sahip çıkması gerekiyor.
“Her şeye rağmen direneceğiz”
“Halk 1 Kasım’da şiddetten kurtulmak için AKP’yi iktidar yaptı. Ama kurtulamadılar. Şimdi bu şiddet ortamında halkın önüne iki sandık koyacak. Yeni anayasa tartışması yapmanın en ufak zemini yok. Siyasi iktidarın bunu oluşturması gerekiyor. Sayın Öcalan’ı tecride aldılar, görüşmeleri kestiler. Bugün yeni anayasa isteniyorsa demokratik anayasa masası kurulmalı. Müzakere masası kurulmadan gerçek bir anayasa çıkmaz. İhtiyaç duyduğumuz şey bir AKP, Saray anayasası değil demokratik Türkiye anayasası istiyoruz. Artık bu halka ölümü göstererek sıtmaya razı edemezsin. Bu halkın taleplerinin çıtasını zulümle, ölümle düşüremezsiniz. Aylardan beri ölümle isteklerin ve taleplerin demokratik ilkelerin çıtasını yerlere kadar düşürelim diyerek bu şiddet ortamı yürütülüyor. Ama kusura bakmayın halkımızı sizin o ilkel ‘demokratik siyaset’ algınıza mecbur ve mahkûm edemezsiniz. İleri demokrasi diyerek geri siyasete mecbur edemezsiniz.
“Hani hendek savaşları var diyorlar ya. Doğru ortada bir savaş var ama bu hendek savaşı değil, sandık savaşıdır. Hükümet şiddetle halkın önüne sandık koyuyor ve bizler buna teslim olmayacağız. Her şeye rağmen direneceğiz.”
Güncelleme Tarihi: 17 Aralık 2015, 09:08