Savaşa rağmen barış gazeteciliği: Bölgedeki muhabirler anlatıyor

Çatışma bölgesinde gazetecilik yapan üç muhabir, Mahmut Bozarslan, Zehra Doğan ve Azer Demir, bölgede savaşa rağmen barış gazeteciliği yapmanın zorluklarını anlattı.

Savaşa rağmen barış gazeteciliği: Bölgedeki muhabirler anlatıyor

TGS, DİSK Basın İş ve Alternatif Medya Derneği’nden gazetecilerin kurduğu Sansüre Karşı Dayanışma Ağı’nın 1 Eylül’de yayımladığı “Savaşın 40 Günlük Basın Bilançosu” isimli rapor, savaş şartlarında gazetecilerin ödediği bedelleri bir kere daha gözler önüne serdi. Rapora göre, TSK’nın operasyonunun başladığı 24 Temmuz ve 1 Eylül tarihleri arasında 103 internet sitesi kapatıldı. Aralarında gazeteciler ve kapatılan sitelerin hesabının bulunduğu 23 twitter hesabına da erişim engellendi. Başta Milliyet ve Hürriyet gazetelerinden olmak üzere 20 gazeteci işten atıldı. 10 gazetecinin 9’u görevi başında polis tarafından, 1’i ise işinden evine giderken kimliği belirsiz kişiler tarafından saldırıya uğradı. 3 gazeteci görev başında polis tarafından tehdit edildi. 21 gazeteci hakkında toplam 157,5 yıl talebiyle dava açılırken Vice muhabiri iki gazeteci önce tutuklandı, sonra sınır dışı edildi. Bu listeye son olarak ikinci kez gözaltına alınan ve 9 Eylül’de sınır dışı edilen Hollandalı gazeteci Frederike Geerdink ve binası iki kere saldırıya uğrayan Hürriyet Gazetesi eklendi.

Savaş ve katliam çığlıklarının sokaklara, savaş dilinin özellikle ana akım medyaya geri döndüğü bugünlerde, bölgede gazetecilik yapmak ise belki de bıçak sırtında her zamankinden daha fazla olmak anlamına geliyor.

Mahmut Bozarslan: Sosyal medyayı çıkarırsanız gazetecilik imkansız

Diyarbakır’da yaşayan deneyimli gazeteci Mahmut Bozarslan, yaşananlar açısından 90’lardan daha öte bir noktada olunduğunu, gazetecilerin şartlarının da az da olsa iyiye doğru değiştiğini söylüyor:

“90’larda kent içinde çatışmalar, ölümler oluyordu ama Cizre örneğindeki gibi uzun süreli bir sokağa çıkma yasağı uygulanmıyordu. Gazetecilik açısındansa, sosyal medyanın olması avantaj. O zaman de gergin dönemlerde bilgi almak ve aktarmak zordu. Bugün de sosyal medyayı çıkarırsanız gazetecilik yapmak imkansız olur. Çünkü çok kısıtlı bilgi geliyor. Aktarım tarzı açısından o yıllara nazaran daha iyi bir noktadayız, daha fazla şey yazılabiliyor bugün.”

Bozarslan, barış dilini bırakmanın nelere mal olduğunun özellikle son iki yaşanan saldırılarda ortaya çıktığını söylüyor: “Batıda yaşayan bir gazetecinin kendini burada yaşayan insanın yerine koyması gerekiyor. Ömrüm Diyarbakır’da geçti. Bu kenti bu kadar üzgün, ruhsuz, gergin ve bitkin görmemiştim. Geçmişte birçok olay gören bir gazeteci olmama rağmen çok etkilendim. Batıdaki o manşetleri atan insanların, kendilerini buradaki insanların yerine koyup öyle haber yapması gerekir.”

Zehra Doğan: Batıdaki gazeteciler buraya gelip aktarmalı

Cizre’de yaşayan JİNHA muhabiri Zehra Doğan’ın çağrısı da Batı’da çalışan gazetecilere. Cizre’de çatışmaların en yoğun olduğu Nur Mahallesi’nde yaşayan Doğan, temel ihtiyaçtan yoksun geçen 6 günü, bu süre içinde öldürülen, ölen ve gömülemeyenleri, taranma korkusuyla çalıştıklarını anlattıktan sonra Türkiye’nin batısındaki bazı gazetecileri eleştiriyor:

“Birçok gazeteci savaş diline sarılmış durumda. Bölgeye gelmeden bir şeyler karalıyorlar. Burada DİHA’dan bir muhabir arkadaşım ve benim dışında hiçbir gazeteci yok. Hiçbir can güvenliğimiz yok. Çağrım bütün gazetecilere, özellikle özgür basından arkadaşlara: Burada olup sivil katliamın önüne geçebilmeleri gerekiyor. Artık gazeteciliği bıraktık, aklımıza gelebilecek tüm gazetecileri, siyasi aktörleri arayıp durumu aktarıyoruz. 6 gündür hiç uyumadık. Burada silahlar susmuyor ve evler taranıyor çünkü. Ben bir gazetecinin büyük bir güce sahip olduğunu düşünüyorum. Lütfen artık barış dilini yaratsınlar. Haber yazarken ‘bu insanlar neden bunu yapıyor’ diye düşünmeleri, empati kurmaları gerekiyor.”

Azer Demir: Tehdit altındayız

DHA Şemdinli muhabiri ve “Şemdinli haber” sitesinin sahibi Azer Demir’se bir yerel muhabirin karşı karşıya kaldığı tehdit ve saldırıları anlatıyor: “Bölgede çalışıyorsanız, özellikle kendi halkının diliyle, kültürüyle özdeşleşen bir haber sitesinin sahibiyseniz işiniz çok zor. Sürekli tehdit alıyorum, telefonda küfürlü konuşmalara, hakaretlere maruz kalıyorum.” Demir, gazetecinin iş güvenliğinin nasıl pamuk ipliğine bağlı olduğuyla ilgili de şunları söylüyor: “Haber büromuz, Hükümet Konağı, Emniyet Müdürlüğü’nün ve hastanenin bulunduğu bir caddede. Balkonumuz var. Gözaltına alınan biri Şemdinli Devlet Hastanesi’ne götürülürken “cama çıkan varsa, vur, indir” emrini verdikleri yönünde bir iddia vardı. Hastane personelleri tarafından duyulduğu söylendi, doğruluğunu tespit edemedik ama endişeliyiz. Bu, tehdit altında çalışıyoruz demektir.”  / AGOS

Güncelleme Tarihi: 11 Eylül 2015, 11:08
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER