"Bizim şehirlerimiz, sosyal ve iktisadi durumuna bakmadan, her insanı kuşatan, kucaklayan mekanlar olmuştur. Bizim şehirlerimiz medeniyetimizin özüyle şekillenirken, içinde yaşayan insanı da, medeniyetimizin özüne, ruhuna uygun biçimde potasında eriten şehirler olmuştur."
Bu ifadeler, 62. Hükümet programında "Yaşanabilir Mekanlar ve Çevre" başlığıyla alıyor. Çevre ve kent politikasında başarılı olduğunu düşünen AKP'nin şehircilikteki performans ve hedeflerini, Mimar-Akademisyen Mükremin Barut ile konuştuk...
İNSAN ODAKLI KENT!
Barut, 'AKP hükümetinin şehir politikasının insanları yalnızlaştırdığına'; çevreye, yöreye uymayan şekilde yapılaşmanın hızlandığına, komşuluk ilişkilerinin böylece tüketildiğine dikkat çekti. Barut, "Örneğin TOKİ konutları acele ve özenmeden yapıldığından teknik olarak patlamaya başladı" dedi.
"AKP hükümeti Nazım İmar Plan Bürolarını kapattı ve kent için olmazsa olmaz olan yerleşim alanlarını, yeşili yok etti. Nazım Plan Büroları rantın önünde engeldi. Önce bu engeli ortadan kaldırdı. Şimdi diledikleri yere dilediklerini konduruyorlar. AKP'nin politikalarıyla ortaya çıkan tabloda, kesinlikle insan odaklı kente yer yok. Yaptıkları binalarda su borularına kadar her şey insana zararlı; sular kokuyor. Kaldırımlarında hamile kadınlar, yaşlılar yürüyemiyorsa, cadde ve sokaklar geceleri kadınlar için güvenli değilse o kent nasıl insan odaklı olur? Mesela Ankara'da, Kavaklıdere semtinde kaldırımlar 50 cm. Bu kaldırımlarda normal insanlar bile yürüyemiyor. İnsan odaklı kentlerde kişi başına düşen yeşil alana bakılır. İnsan odaklı kentlerde insanların işlerine ulaşım için harcadıkları zamana bakılır."
"Ayrıca meslektaşlarımız TOKİ yüzünden iş yapamaz durumda. Ben üniversite hocasıyım. O kadar öğrenci yetiştiriyoruz ama TOKİ cami yapmaya kadar, her şeye soyunuyor. Belediyeler de al gülüm ver gülüm diyerek yaptırıyorlar. Yöresel iklim, kimlik gözetmiyorlar; devlet yapısı sonuçta. Bir devletin bir kurumu bizlerin yapacağı her işi yapıyor."
'HIZLANDIRILMIŞ ARAÇ TRAFİĞİ: ÖLÜM VE KARMAŞA'
AKP'nin kentlerdeki politikasının trafik sorununu da derinleştirdiğine değinen Barut, şöyle konuştu:
"Hızlandırılmış araç trafiğine göre şehir planlaması yapıyorlar. Trafik kazası sonucu ölümler bu nedenle artıyor. İstanbul Avcılar'daki olayda gördük; kent içindeki trafiği düzenli hale getirecek projelerle kazalar önlenebilir ya da en azından kazaların sonucu böyle olmaz. Melih Gökçek Ankara'ya geldiğinden beri kazaları kaydediyordum; kaydetmeye yoruldum. Her kaza sonucunda neredeyse bir ceset çıkıyor. AKP iktidara geldiği günden bu yana kentleri hızlandırılmış araç trafiğine göre tasarlıyor. Yaşanan kent içi ölümlü kazalar ve karmaşanın temelinde bu yatmaktadır. Damper açılan kamyonun sebep olduğu kaza. Saatlerce ilerlemeyen trafik yüzünden kaybedilen milli servetten bahseden yok. Büyük kentlerde katlı kavşakların alternatifi, düzgün bir trafik planlaması ile hemzemin yollarla yapılan çözümlerdir. Katlı kavşaklar bir sonraki ya da önceki kavşaklarda yeni katlı kavşak inşaatlarını tetikler."
'KENTE CAZİBE MERKEZİ DİYE DEĞİL; İŞ İÇİN GELİNİYOR'
Hükümetin programında “olumlu kent politikaları yüzünden kentlerin nüfusunun yüzde yetmişlere çıktığının" belirtilmesine itiraz eden Barut, kentlerde yaşayan nüfusun artmasının sosyolojik bir gerçeklik olduğunu ifade etti. 'Şehir plancıları, sosyologlar ve bu alanda çalışan bilim insanlarının tamamının öngörüsünün önümüzdeki yüzyıl içinde kentlerde yaşayan insanların kırsala oranın yüzde seksenlere varacağı' olduğunu ifade eden Barut, "Bu sadece bizim ülkemiz için değil, tüm dünya ülkeleri için geçerli bir olgudur" dedi.
"Kentliyi karşılayan projeler yok. İstanbul'un nüfusunun artmayacağı söyleniyor, kent yaşanmaz hale geliyor. Kentin cazibe merkezi olması bunlarla ilgili bir mesele değil. İnsanlar çocuklarına gelecek sağlamak için göç ediyor; ama bunun için kente gelen bir işçi iki araç değiştirerek işine gidebiliyor. Bu anlamda hükümet ne yapmış? İşyerlerine yakın konutlar mı yaptı? Sabahın köründe yarı uykulu halde 2 saatlik yol gidiyor insanlar. Kent planlaması açısından ciddi bir sıkıntı."
'10 İŞÇİNİN ÖLÜMÜNDEN AKP SORUMLU'
Barut, İstanbul Mecidiyeköy’deki Torun Center inşaatında 10 işçinin yaşamını yitirmesinin sorumlusu olarak da hükümet politikalarını işaret etti: "Her şeyi rant olarak ele aldıklarından işçi ölümleri arttı. İnşaat sektörünü anlamsız bir şekilde, plansız-programsız teşvik ettiler. İngiltere'deki merkantilist uygulamalarını hatırlatıyor. Bacalara küçücük çocukları sokuyorlardı; üç kere nefes alsa dumanıyla ölüyordu. AKP de kontrolsüz, denetimsiz uygulamalarıyla işçi ölümlerine sebep oluyor."
NEDEN YATAY YAPILAŞMA?
Barut, hükümetin yeni dönem için dikey değil yatay bir yapılaşmayı hedeflemesini ise şöyle yorumladı: "Burada ifade edilen kavram doğrudur. Ancak yandaşları üzerinden yarattıkları yeni zengin sınıflara süper lüks villalar yapacaklar. Bunu hep birlikte göreceğiz. Özellikle 5393 sayılı Yerel Yönetimler Yasası köyleri büyük kentlere bağlı mahallelere çevirdi. Bu alanlarda yaşayanların arsaları ellerinden ucuz bir şekilde alınacak ve buralarda yatay yapılaşmaya gidilecektir. Elbette villa olarak. Yatay planlamanın arkasında bu var."
'AKP'NİN MARKA ŞEHİR POTANSİYELİ YOK'
Hükümetin sıklıkla "marka şehir" vurgusunda bulunduğunu ancak Türkiye'de marka şehir niteliğinde bir örneğin olmadığını ifade eden Barut, şunları kaydetti: "Amsterdam, Hollanda için bir marka şehir olabilir. Çünkü tarihi güzel korunmuş, ulaşımı iyi, trafik problemi yok. Marka Şehir özellikleri itibarı ile Dünya ölçeğinde cazibe merkezi olmuş kentlere denir. Bu özellikler herhangi bir ya da birkaç şey olabilir. Ama o şehirle özdeşleşmiş ve akla geldiğinde kenti çağrıştıran bir özellik olmalı. Amsterdam tarihi ve kültürel mirası çok iyi korumuş bir kent olarak markalaşmıştır. Las Vegas bir kumar kenti olarak markalaşmıştır. Kimi başkentler sadece başkent olma niteliğinden dolayı cazibe merkezidirler. Lakin Ankara için bunu söyleyemeyiz. AKP’li belediyeler alt yapı konusunda hiçbir yenileme yapmamışlardır. Bir kentin piss u drenajları ile yağmur drenajları aynı olamaz. Şiddetli yağmurlarda alçak kotlarda yer alan konutlara tuvaletlerinden su basmaktadır. AKP'nin marka şehir yaratma potansiyeli yok. Böyle bir şehir için, turistin geldiğinde TOMA'larla karşılaşmaması gerekir. Örneğin böyle bir şehirde herkesin bildiği bir nehir vs. olmalı. Şehir, rüştünü ispatlamalı; nitelikleri ve farklı özellikleriyle. AKP birçok şehirde kültürel ve endüstriyel mirası yıktı, kent belleklerini temsil eden mahalle ve sokakları yok etti."
AKP'nin devam etmeyi planladığı Kentsel Dönüşüm politikasını da eleştiren Barut, "Kentsel Dönüşüm eski konut bölgelerindeki çöküntü alanlarının ya da gecekonduların yerine beton loklar dikmek değildir. Bir parçası budur ama tamamı bu değildir. Kentsel Dönüşüm çöküntü alanlarının ya da gecekonduların yıkılıp yerine yeşil alanların, park ve bahçelerin yapılmasıdır. AKP'nin kentsel dönüşümden anladığı ise konut yapmak. Bu, mimari yapılaşmadır. Kentsel Dönüşümde yeşil alan yaratma var, oradaki insanları gözetmek var" dedi.
"AKP yeşili yok ediyor ama bir yandan da 'ağaç dikiyoruz' diyor. Bir ağacın ekosisteme entegre olması 20 sene istiyor. İstediğiniz kadar ağaç dikin. Recep Tayyip Erdoğan yeşili yok ederek, hukuksuzluk üzerine kendisine saray yaptı."
AKP, şehirlerde kamu arazilerinin imarlı yapılaşma temelinde daha aktif kullanımını da gündemine aldı. Barut, bu konuda, kent içlerinde imara açılacak kamunun arazileri ya da arsa stokları kalmadığını belirterek, şöyle devam etti:
"Kastedilen araziler şehirler ve onların periferinde kalan ve yeni yerel yönetimler yasasıyla mahalleye dönüşmüş köyler arasında kalan bölgelerdir. Beklenen; on iki yıldır sürdürülen inşaat üzerinden geliştirilen rant ekonomisidir. Oysa kendi bakanları Babacan bu gidişin tehlikesi üzerinden vurgu yaparak üretim ekonomisinden bahsetti. Birçok kentte konut açığı yoktur. Ankara’da 3 milyon üzerinde konut vardır. Her evde üç kişinin yaşadığı düşünüldüğünde ortaya çıkan rakam Ankara merkez nüfusunu misliyle geçmektedir."
AFET YÖNETİMİ
AKP'yi Afet ve Risk Yönetimi konusunda da başarısız bulan Barut, "Afet Yönetimi kentlerin dağal afetlerle karşılaşması halinde alıncak tedbirlerin organizasyonudur. Ama afet olmadan önce örneğin bir kentte deprem olması halinde insanlar nerelere taşınacaklar, nerelerde yaşamlarını sürdürecekler; bunlara dair planlar olması gerekir. Basit bir yağmurda kent içinde insanlar boğularak ölüyorsa ne yağmura tedbir alınmış ne de insanların kurtarılmasına dair bir plan vardır."
'YERİNDEN YÖNETİM KALİTENİN ESASIDIR'
"Yerel yönetimler hangi parti ve bölgede olurlarsa olsunlar, merkez vesayetine dayalı eski alışkanlıklardan vazgeçmeli ve yeni yönetim anlayışlarına sarılmalıdır. Siyasi partiler yerel yönetimler konusunda uzman olmayan adaylarla halkın karşısına çıkmakta ve oy almaktadırlar. Bu geleneği temsil eden başkanlar ise yerel yönetim gibi ihtisas gerektiren bir alanda verimli olamamaktadırlar. Dünyada başarılı kent örnekleri çoktur. Bunların görüntüsünden çok neyi nasıl başardıklarını incelemek sorunu çözecektir."
"Daha çok halkı esas alan ve yerinden yönetim birçok sorunun çözümünün alt yapısını oluşturacaktır. Yerinden Yönetim; şeffaflığın, demokrasinin ve hizmette kalitenin esasıdır. Bunların bir neticesi olarak bölgesi ve partisi ne olursa olsun, şehirlerin yıldızı parlar."
Güncelleme Tarihi: 10 Eylül 2014, 10:18