Halk Savunma Merkez Karargah Komutanı Karayılan, DAİŞ’e karşı yürütelen savaşa ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı.
Öncelikle Rojava’da yaşanan çok önemli gelişmeler var. Son olarak YPG/YPJ güçleri tarafından hem Türkiye’nin DAİŞ’e lojistik desteği hem de kantonlar arası oynadığı rol bakımından oldukça stratejik olan Til Ebyad (Girê Spî)’a yönelik bir hamle başladı. Buranın YPG’nin eline geçmiş olduğu haberleri geliyor. Siz bu gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz? YPG’nin bu hamlelerinin siyasi sonuçları neler olacaktır?
Cezire Kantonu’ndan Şehit Komutan Rûbar Qamişlo adına başlatılan hamle, yine Kobanê Kantonu’ndan da Şehit Komutan Gelhat adına başlatılan hamle ile bugün itibarıyla Girê Spî’nin özgürleştirilmiş olması çok önemli bir gelişmedir. Büyük bir başarıdır. Öncelikle hareketimiz adına YPG, YPJ ve Burkan El Fırat Güçleri’ni kutluyor, bu başarıdan dolayı kendilerini takdirle selamlıyorum. Bu başarıda büyük emeği olan tüm Rojava halklarını, Kürtleri, Arapları, Asuri-Süryani halklarını kutluyor, kendilerini saygıyla selamlıyorum. Bu uğurda direnerek şehit düşen, Kobanê direniş ruhuyla halkların özgürlüğü ve kardeşliği yolunda kendini feda eden başta Rûbar Qamişlo ve Gelhatlar olmak üzere tüm kahraman şehitleri saygıyla anıyorum. Onların anıları, halkımızın ve bölge halklarının özgürlük mücadelesinde yaşatılacaktır.
Açık ki iki kantonun birleştirilmiş olması ve Girê Spî alanının faşist DAİŞ çetelerinden temizlenmiş olması yeni bir durumdur. Bu yeni durum beraberinde yeni gelişmelere de yol açacaktır. Çünkü DAİŞ önemli bir vakadır. DAİŞ, tüm Suriye ve Arap halkı için bir bela olduğu gibi, İslamiyet için bir leke ve Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı tetikçi olarak kullanılan bir çete güruhudur. Tüm insanlık için büyük bir tehlikedir. Bu açıdan DAİŞ’e karşı YPG’nin öncülüğünde sağlanan bu başarılar tüm insanlık adına kat edilen başarılardır. Bugün Girê Spî’nin özgürleştirilmiş olması sadece o yöre halkı için değil, tüm insanlık için önemli bir durum ve başarıdır. Özellikle YPG ve YPJ’nin tüm dünya kamuoyunu hayranlıklar içerisinde bırakan ve gerek Kürdistan halkı, gerekse de bölge demokrasi güçleri açısından bir onur kaynağı olan tarihi Kobanê direnişinin büyük zaferi ardından, yine YPG öncülüğünde gelişen Til Hemîs - Til Berak alanlarının özgürleştirilmesi, Abdülaziz (Kezwan) Dağı ve tüm civar bölgeleri özgürleştirme harekatının başarıyla sonuçlanması ve son olarak da Girê Spî Harekatı’nın yüksek bir performansla bu başarılı sonucu elde etmesi, hem Rojava halkları, hem tüm Suriye halkları ve hem de insanlık için önemli gelişmelere yol açabilecek güçlü bir zemini yaratmıştır.
Öncelikle iki kantonun birleştirilmesi açısından Rojava Kürdistanı için büyük bir gelişme ve değerli bir kazanımdır. Bu zafer sadece Girê Spî’nin özgürleştirilmesi değil, aynı zamanda Kobanê’de kazanılan zaferin pekiştirilmesi ve Kobanê’nin gerçek anlamda özgürleştirilmesi olmuştur. Bu zafer, Kobanê’yi kıskaçtan ve kuşatmadan tümüyle kurtararak, değişik güçlerin hesaplarını da boşa çıkaran önemli bir sonuçtur. Bu açıdan bu hamlenin başarısı, Rojava Kürdistanı için önemli ve yeni bir gelişme anlamına gelmektedir.
‘SURİYE DEVRİMİ AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR ÇIKIŞIN İLK ADIMIDIR’
Ama onunla birlikte tüm Suriye Devrimi açısından da önemli bir çıkışın ilk adımı durumundadır. Bu, Kürt, Arap, Asuri-Süryani ve Suriye’deki tüm halkların demokratik devrimi açısından önemli bir kazanımdır. Bilindiği gibi Rojava Devrimi Önder Apo’nun Demokratik Ulus Perspektifi’ni esas alan ve o perspektife uygun bir sistemi geliştiren bir devrimdir. Bu Demokratik Ulus Perspektifi temelinde, özellikle Cezire Kantonu’nda önemli bir prototip yaratılmıştır. Şimdi bu giderek diğer halklara açılmakta ve Suriye’deki tüm kesimler için çözümde örnek olabilecek bir çerçeveyi oluşturmaktadır. Cezire Kantonu’nda iki yıldan beri uygulanan Demokratik Ulus formülü Arap halkı için de çok çekici gelmiştir. Dolayısıyla açılma ve tüm Suriye için bir çözüm formülü olmanın zeminini yakalamış olmaktadır.
Suriye topraklarının yarısına hakim olmuş olan DAİŞ’e karşı başarılı bir performansla savaşabilen bir güç ortaya çıkarılmıştır. Bu gücün giderek Arap, Kürt ve diğer halkların büyük desteğiyle güçlenmesi ve DAİŞ’e karşı direniş mücadelesini yükseltmesi Suriye Devrimi’ni hedefleyen bir eksende büyük gelişmelere yol açabilecek bir gücü açığa çıkaracaktır. Zaten Rojava Devrimi’nin bu hamleyle artık yeni bir aşamaya geçtiği, sadece Rojava’yla kendini sınırlama değil Demokratik Suriye’yi kurma sürecini başlattığı açıkça görülüyor. Yani artık Rojava Devrimi daha üst bir aşamaya geçmiştir. Suriye Demokratik Devrimi’ni hedefleyen, bu hedef temelinde gerekli ilişki ve ittifaklarını oluşturan ve oluşturmayı arzulayan yeni bir hamlesel çıkışa yönelmiştir. Bu açıdan tüm Suriye’nin demokratik devrimi açısından bu yeni ve önemli bir gelişmedir.
YENİ BİR AŞAMAYA GEÇİLMİŞTİR
Suriye kozmopolit bir toplumsal yapıya sahiptir. Suriye’de en uygun çözüm formülü Demokratik Ulus çözümüdür. Demokratik özerkliği esas alan, Suriye’nin birliğini bütünlüğünü hedefleyen çözüm formülü Suriye’yi kurtaracak tek çözüm formülüdür. Bu anlamda bu Girê Spî harekatı bunun zeminini yarattığı için gerçekten de tüm Suriye ve Rojava Devrimi açısından önemli bir kazanım durumundadır.
İkincisi ise, Rojava Kürdistanı’nda, Girê Spî’nin özgürleştirilmesi hamlesinin zaferi, tüm Kürtler için de önemli bir kazanımdır. Yani Suriye için önemli bir kazanım olduğu kadar, tüm Kürdistan halkları için de bir kazanım durumundadır. Özellikle de Türkiye’de gerçekleşen 7 Haziran seçimlerinde Kuzey Kürdistan halkının ve Türkiye demokrasi güçlerinin birlikte kazandığı seçim zaferi ardından elde edilen Girê Spî’nin özgürleştirilme zaferi önemli bir sonuçtur. Hem Kuzey Kürdistan’daki halkımızın seçimlerde iradesini güçlü bir biçimde ortaya koymuş olması ve hem de Rojava halkının da böylesi güçlü bir hamleyle zafer elde etmiş olması, Ortadoğu bölgesinde Kürt sorununu önemli bir aşamaya taşımıştır. Artık Kürt sorunu bundan bir ay önceki aşamada değildir; yeni bir aşamaya geçmiştir. Yeni aşama, Ortadoğu Bölgesi’nde Kürt halkının da bu topraklarda kendi öz iradesi, kültürü, dili ve gelenekleriyle birlikte yaşamayı hak eden bir halk olarak iradesini ortaya koyması aşamasıdır. Bu, tüm parçalarda Kürt sorununun çözümünü olmazsa olmaz bir biçimde dayatan bir durumdur. Bu bakımdan yaklaşıldığında elde edilen Girê Spî başarısı hem tüm Kürdistan için, hem tüm Suriye için, dolayısıyla da tüm Ortadoğu için önemli bir kazanım olmuş, yeni bir durum yaratmıştır. Bu yeni duruma dayanarak önemli gelişmelerin yaşanacağı da açıkça görülmektedir.
YPG güçlerinin bölgede bir etnik temizlik yaptığı, bölgedeki Arap halkına dönük şiddet kullandığını iddia eden çevreler var. Siz bu iddialara ne dersiniz?
Bu tür iddialar tümüyle kasıtlı, gerçeğe dayanmayan, masa başında oluşturulmuş yalan iddialar durumundadır. Çünkü biz biliyoruz ki Rojava Devrimi’nin ve YPG güçlerinin stratejisi Demokratik Ulus stratejisidir. Yani tüm halkları ve etnik kesimleri kucaklayan bir stratejidir. Tek ulus, tek devlet stratejisine alternatif olan çoğulcu, tüm halkların, kültürlerin ve inançların bir arada bir demokratik ulus olarak yaşama felsefesine dayanan bir stratejidir. Böylesine bir felsefeye dayanan bir gücün, herhangi bir yerde, herhangi bir kesime karşı etnik bir temizlik yapması ya da şiddet kullanması durumu söz konusu olamaz. Bakın bu tür iddiaları ortaya atan kesimler, “işte şu köyde şöyle bir katliam yapılmıştır, bir temizlik yapılmıştır” gibisinden somut bir örnek veya belge sunabildiler mi? Hayır. Çünkü böyle bir şey yok. Kaldı ki basından izliyoruz; YPG Komutanlığı Girê Spî civarındaki halka, “Türkiye’ye gitmeyin, Cezire Kantonu’na gelin, burada sizin tüm ihtiyaçlarınız karşılanacaktır” biçiminde çağrı yaptı.
Doğal olarak halk savaş ortamından zarar görmemek için çıkmak istemiştir. Hatta DAİŞ çeteleri halkı kalkan olarak kullanmak için çoğunlukla bırakmak istememişlerdir. Ama halk can havliyle kendisini sınıra vurarak çıkmak istemiştir. Bildiğimiz kadarıyla bir kısmı Cezire Kantonu’na gitmiştir. Burada savaş atmosferinden kendini savunma refleksi ön plandadır. Ama YPG ve Burkan el Fırat güçleri hakimiyet sağladığında herhalde tüm toplumsal kesimlere kapısını açacak ve herkese gereken ilgiyi göstereceklerdir. Çünkü üzerinde yürüdükleri ve anlaştıkları çerçeve bu temeldedir. Kaldı ki Burkan El Fırat bir ittifaktır ve bu ittifakın içerisinde 5-6 örgüt vardır. Bunların çoğu Arap kökenli örgütlerdir. Yani burada Arap halkına dönük herhangi bir tavır durumu söz konusu değildir. DAİŞ’çilere karşı tabii ki bir tutum, bir savaş vardır ama herhangi bir toplumsal kesime karşı bir durum söz konusu değildir. Tersine bu harekat onların kurtuluş harekatı olduğu belirtilmektedir.
Bölgede Dedeler isimli bir Türkmen aşireti de vardır. Bildiğimiz kadarıyla bu aşiretin önemli bir kısmı zaten önceden Türkiye tarafına geçmişlerdi. Az bir kısmı da şimdi geçmiş olabilir. Bu aşiret kitlesi aşırı örgütlenmelere tabi olmayan bir yapıya sahiptir. Doğal olarak kendi yerlerine tekrardan dönmeleri mümkündür. Döndüklerinde kimse onlara herhangi bir şey de yapmaz. Bulundukları yerde Türkiye’nin ya da değişik istihbarat teşkilatlarının aracı olmadan, onlara kendini kullandırtmadan kendi topraklarına dönebilirler. Çünkü bölgenin en özgür toprakları olarak Rojava, tüm kültürlerin, dillerin ve inançların özgürce yaşadığı bir alan haline gelmek durumundadır. Biz Rojava Devrimi’nin, YPG güçlerinin ve yine onunla birlikte hareket eden diğer yapıların bu eksen üzerinden hareket ettiklerini biliyoruz. Bu açıdan özellikle Türk devletinin, esas olarak da AKP çevresinin bu konuya ilişkin yaydıkları dezenformasyona aldırış etmeden herkesin gerçekleri görmesi ve buna göre davranması daha doğru olacaktır. Aslında AKP basın çevrelerinin ve onların yönlendirdiği bir takım Suriyeli kesimlerin bu propagandalarıyla DAİŞ’i aklama çabaları vardır. DAİŞ’e doğrudan sahip çıkamamaktadırlar; bu biçimde anti propaganda yaparak sahip çıkmaktadırlar. Erdoğan niye, El Nusra ve DAİŞ güçleri Girê Spî’den 10 bin Kürdü zorla sürgün ettiğinde, onlarcasını kurşuna dizdiğinde ve ibret olsun diye evlerini de bombayla havaya uçurduğunda hiç ses çıkarmadı?
Açık ki bugün Rojava Devrimi’nin yarattığı gelişmeler Demokratik Suriye’nin temelini atan ve güçlendiren gelişmelerdir. Tüm Suriye halkları buna dahil olarak daha da güçlendirebilirler.
Gerçekleşen bu harekata uluslararası güçlerin de desteği oldu. Verilen bu destek konusunda çeşitli çevrelerin ileri sürdüğü iddialar var. Bu güçlerin destek vermesini nasıl değerlendirirsiniz?
Her şeyden önce DAİŞ çete gücü uluslararası düzeyde korkulan bir güçtür, bir tehlikedir. Taşıdığı düşünce yapısı, zihniyeti ve faşist zorba uygulamaları, Arap halkı ve bölge halkları için tehlike olduğu kadar uluslararası güçler açısından da büyük bir tehlikedir. Şimdi Suriye’de DAİŞ’e karşı durabilen tek güç YPG’dir. Tabii ki uluslararası güçler de hem bunu görüyor, hem de DAİŞ’in zayıflatılması için yoğun bir çaba gösteriyorlar. Çünkü DAİŞ için nefes borusu olan ve Reqqa’dan Akçakale’ye uzanan yol hattı olan Girê Spî koridoru kapatılmadan DAİŞ’in zayıflatılmasının mümkün olmadığını uluslararası koalisyon güçleri de tespit etmişlerdir. Dikkat edelim AKP’nin bütün inkar çabalarına rağmen DAİŞ ile ilişkisinin halen sürdürüldüğünü ispatlayan bir çok belge ortaya çıkıyor. En son YPG’lilerin bir DAİŞ emirinin üzerinde yakaladığı bu yılın Nisan ayına ait yeni bir belge var. Bu belgeden de anlaşılıyor ki, bu hattan DAİŞ’e cephane, silah ve her türlü yardım akıyor. Bu gerçekliği artık dünya alem herkes biliyor. Bunun için de Türkiye’nin ve daha bir çok gücün itirazına rağmen YPG’nin ve Burkan El Fırat’ın bu operasyonuna havadan destek sunmuşlardır. Çünkü onların da çıkarı burada kesişiyor. Onlar da Suriye’de DAİŞ’i zayıflatmak istiyorlar. DAİŞ’in bu önemli nefes borusu kesilmeden DAİŞ’in zayıflamayacağını onlar çok iyi biliyorlar. Bu yüzden onlar da destek sundular ve kuşkusuz elde edilen başarıda rol ve pay sahibi oldular.
Evet hava desteğinin bu başarıda rolü olmuştur ama bu başarının temel aktörleri tarihi Kobanê direniş ruhuyla fedaice ev ev, köy köy, göğüs göğse çarpışarak ilerleme yapan kahramanlardır. Burada herkes kendi çıkarına ve amaçlarına göre hareket etmek durumundadır. Rojava Devrimi’nin ve oradaki diğer devrimci güçlerin iki kantonun birleştirilmesinde çıkarı varken, uluslararası koalisyon güçlerinin ise DAİŞ’in bu stratejik nefes borusunun kesilmesinde çıkarı vardır. Bunun için bu destekleme durumu gelişmiştir.
GİRÊ SPÎ’NİN KURTULMASINDAN ERDOĞAN VE AKP HÜKÜMETİ ÇOK RAHATSIZDIR
Bu başarıdan rahatsız olanlar da vardır...
İyi biliyoruz ki, Girê Spî’nin kurtarılmasından başta Erdoğan olmak üzere AKP hükümeti çok rahatsızdır. Yine Suriye Devleti ve daha değişik kimi güçlerin de ciddi anlamda rahatsızlığı söz konusudur. Hatırlanırsa DAİŞ güçleri geçen yıl Kobanê’ye saldırdıktan bir hafta sonra Erdoğan, ‘Kobanê düştü, düşecek’ dedi. O zaman biz de, ‘Kobanê değil Til Ebyad düştü düşecek’ demiştik. Şimdi bizim söylediğimiz gerçekleşiyor. Bunun nedeni, Erdoğan ve AKP hükümeti bölge gerçeğini ve Kürt halkının özgürlük potansiyelini doğru okuyamamalarıdır. Bunun için hep yanlış tespitlerde bulundular. Biz ise bölge gerçeğini doğru okuyan ve Kürt halkının her parçadaki özgürlük dinamiklerini iyi bilen bir hareketiz. Ayrıca biz PKK olarak olmayacak şeyleri söylemeyiz. Olacak olan şeyleri söyleriz.
Burada şunu da vurgulamak gerekiyor: YPG, YPJ ve beraberlerinde olan Burkan El Fırat güçleri bizim ve tüm Kürt halkı ile demokratik-sol güçlerin dışarıdan destek sunduğu güçlerdir. Biz, onların başarısının tüm bölge halklarının hanesine kazanç olarak geçtiğine inanıyoruz. Bu açıdan bizimki dışarıdan bir destektir. Ama esas rolü oynayan, bu gelişmelere imzasını atan, orada düşmanla göğüs göğse çatışan kahramanlardır; verilen şehitlerdir. Burada bizim tutumumuz onların bu büyük başarılarına sahip çıkmak ve dayanışma görevimizi yapmaktır.
DAİŞ’e karşı mücadelede HPG olarak Kerkük, Maxmur ve Şengal alanlarında da direniş halindesiniz. Buralardaki askeri durum nedir? Gerillanın buralardaki varlığını nasıl anlamak gerekir?
DAİŞ çeteleri 11 Haziran 2014’te Musul’a girip ele geçirdiklerinde çok ciddi bir güç kazanmış oldular. Hem maddi açıdan, hem askeri teknik açısından, hem de artık bir iktidar ve otorite olma olanaklarını yakalamaları bağlamında yoğun bir güç kazandılar. Aslında DAİŞ, bu temelde büyütüldü ve güçlendi. Esas olarak temel kadrolarının belli bir savaş tecrübesi vardır. Çünkü bunlar daha önceden Pakistan’da, Afganistan’da, Çeçenistan’da ve Kafkasya’nın birçok ülkesi ile Irak’ta savaşmış kesimlerdir. Hatta Saddam’ın eski komutanlarının da katılmış oldukları biliniyor. Dolayısıyla bir savaş tecrübeleri vardır. Ama ondan da daha fazla, uyguladıkları vahşi yöntemler ve bu yöntemlere ilişkin geliştirdikleri çok yaygın psikolojik savaş propagandası onları oldukça heybetli göstermiştir. Birçok yere gittiklerinde savaşmadan zafer kazanma durumunu yaşadılar. Bir mermi bile patlatmadan ele geçirdikleri şehirler oldu. Yani bir nevi Moğol askerleri gibi gittikleri her yeri alan bir konum kazandılar. Bu yüzden bunlara karşı Suriye rejim güçleri, ÖSO güçleri, Irak ordu güçleri, hatta başlangıçta peşmerge gücü çok fazla dayanamadı.
Ancak güçlerimizin dayandığı ideolojik kararlılık, Apocu fedai ruh ve askeri tecrübe ile DAİŞ durdurulmuştur. HPG’nin Şengal’de bunlara dur demesi, bu gerçekliğin ilk somut ifadesidir. Yine Maxmûr ve Kerkük’te HPG güçlerinin bu DAİŞ çetelerine karşı durma yeteneği ve performansı, peşmerge güçlerine de, diğer güçlere de ilham kaynağı oldu; onların da kendilerini toparlamasına yol açtı. Böylece Güney Kürdistan’da da DAİŞ’e karşı genel bir direniş düzeyi gelişti.
Ancak bugün baktığımızda bir takım Güneyli çevrelerin, güçlerinizin oynamış olduğu bu rolü göz ardı etme tutumu sergilediklerini görüyoruz.
Bu tutum, doğru bir tutum değildir. Halbuki güçlerimiz Güney Kürdistan’daki halkımızın kazanımlarını savunmada ve pêşmergeye destek sunmada önemli bir rol oynamıştır. Eğer güçlerimiz hızlı ve tam da zamanında Şengal’e müdahale etmemiş olsaydı, Şengal’de 21. yüzyılın en büyük katliamı ve soykırımı yaşanırdı. Oradaki Êzîdî halkımızın büyük çoğunluğu katliama tabi tutulurdu. Böyle büyük bir katliam Güney Kürdistan hükümeti ve siyaseti üzerinde çok büyük bir ağırlık oluştururdu. Eğer bugün böyle bir ağırlık yoksa, bunun nedeni gerillanın oraya zamanında yetişmiş olmasıdır. Doğru; buna rağmen Êzîdî halkımızın yaşadığı bir katliam ve esir düşen insanlarımızın, kadınlarımızın olması durumu söz konusudur ama bu belli bir düzeydedir. Ancak gerillanın müdahalesi olmasaydı, şimdi binlerle ifade edilen rakamlar on binleri, belki de yüz binleri bulurdu. Gerillanın burada yurtsever, ulusal, demokratik, ahlaki ve insani bir görevi yerine getirme durumu açıkça ortadayken bunun göz ardı edilmesi ve görülmemesi ahlaki değer yargılarıyla bağdaştırılamaz.
Bugün Güney Kürdistan’da, özellikle de Tikrit’in DAİŞ’in elinden alınmasından sonra Kerkük ve Maxmûr hattında DAİŞ tehlikesi azalmıştır. O yüzden şu an itibarıyla yoğun bir çatışma durumu o hatta söz konusu değildir. Tehlike tümden aşılmamıştır fakat azalmıştır. Ama Şengal’de durum daha farklıdır: DAİŞ çeteleri halen Şengal’in önemli bir kısmını işgal altında tutmaktadırlar. Kürt güçleri sadece şehrin girişindeki 1-2 mahallede bulunmaktadır. Yani Şengal’in kurtarılması görevi halen önümüzde duran bir görevdir. Aslında biz kendi gücümüzü takviye ederek Şengal’i kurtarabiliriz. Fakat biz PKK olarak yalnız değil, pêşmerge gücüyle ortaklaşarak bu planı gerçekleştirmek istiyoruz. Bu konuda başta PDK olmak üzere pêşmergesi olan Güneyli güçlere defalarca, ‘gelin Şengal’i kurtarma planını geliştirelim’ biçiminde önerilerimiz olmuştur. Şimdiye kadar bu önerilerimize olumlu cevap verme durumu gelişmedi. Oysa bu bir ulusal-demokratik görevdir. Belirttiğim gibi biz tek başımıza böyle bir şeye yönelebiliriz ama, ‘bu durum beraberinde bir takım siyasal sorunları getirebilir; daha ciddi sorunlar yaratabilir’ diye öncelikli amacımız pêşmergeyle ortaklaşa bir biçimde Şengal’in geri kalan kısmını kurtarma planını hayata geçirmektir. Aracılığınızla bunu bir kez daha tüm ilgili güçlere öneriyoruz.
Peki, bu ortaklaşmama durumunun ulusal birlik ve dayanışmaya dönük etkisi ne düzeyde?
Açık ki Kürdistan halkının özgürlük davası bugün tarihinin çok önemli bir aşamasında seyretmektedir. Bu aşamada her dönemden daha fazla ulusal birlik, dayanışma ve ortaklaşmaya ihtiyaç vardır. Gerçekten de Ortadoğu Bölgesi’nde bugün DAİŞ’e karşı direnebilen, mücadele yürüten bir tek Kürt halkı vardır. Kürt halkının Rojava’da ve Güney’de yürüttüğü mücadele açık ortadadır. Kürt halkı, bunun yarattığı avantajları da arkasına alarak bölgede daha güçlü ve etkili bir aktör haline gelebilir. Bunun için ulusal bir platforma ihtiyaç olduğu açık ortadadır. En azından pratikte dayanışma, ortaklaşma ve birlikte hareket etme durumu kendisini bize dayatmaktadır.
Ancak bu konuda bir paradoks söz konusudur: Öyle ki mevcut bütün cephelerde gerilla ile peşmerge yan yana, omuz omuza mevzilerdedir ve ortaklaşmaktadırlar. Yani tabanda bir birlik kurulmuştur ve bu konuda bir sorun yoktur. Ama üstte bırakın birlik olmayı, ilişkiler bile kesilmiştir. Yolları kesme, olanakları kısıtlama, vb. adeta bir öğrenciyi hizaya getirmek için yaptırım uygularcasına basit uygulamalarla birbirlerine karşı yaptırım uygulama durumları gelişmektedir. Bu, sürecin ruhuna ters bir şeydir. Sürecin bize dayattığı, ulusal bir perspektif ve ulusal birlik tutumudur ama pratikte askeri güçlerin bir ortaklaşması olmasına rağmen üst düzeyde ve siyasi planda bunun tersi bir durumun, yani bir ilişkisizliğin gelişmesi ve tartışma ortamının dondurulması durumu var ki bu doğru bir şey değildir. Bunun mutlaka aşılması gerekmektedir. Halkımızın bizlerden ve tüm siyasi güçlerden beklentisi bu tarihi ve önemli dönemde ortaklaşmadır; en azından normal bir dayanışma ve yardımlaşma durumudur. Birbirine karşı sorun çıkarma, engel olma veya dıştalama değildir. Bunun olmaması gerekir. Bu dönemde Kürt siyasetinin mutlaka bu sorunları aşması gerekir diye düşünüyoruz. Bunun yapılmaması halinde bu muazzam olanakların yeterince değerlendirilmeme durumu yaşanır ki, bunun da sorumluluğu herkes için ağır olacaktır. Bu yüzden mutlaka bu durumu aşmak gerekmektedir. / Firatnews
Güncelleme Tarihi: 17 Haziran 2015, 08:38