Duran Kalkan, şu noktalara dikkat çekti:
“Bir kere biz AKP’nin seçim sürecinden de yararlanarak yürüttüğü askeri faaliyetleri değerlendirdik. Özellikle Newroz ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın süreç karşıtı tutumuyla birlikte hareket ve halk olarak bir saldırı altındayız. Yeni bir sürecin başlangıcı olduğunu ifade ediyoruz. Bu saldırıların seçim sürecinde ve seçim sonrasında giderek daha fazla yoğunlaşacağını düşünüyoruz. Gözaltılar var. Neredeyse 2009’daki siyasi soykırım operasyonları yeniden başladı gibi. Bir de Genelkurmay’ın bizzat planlayıp yürüttüğü askeri operasyonlar var. Kuzey Kürdistan’ın hemen her alanında ciddi bir askeri hareketlilik var. Operasyonlar yapılıyor, provokatif girişimler var.
AKP ve Türk ordusu, ordu ve polis saldırılarıyla, askeri hareketlilikle ortada ateşkes bırakmadı. 2013 Newrozu’nun hemen ertesi günü ilan ettiğimiz ateşkes konumu fiilen AKP tarafından, Türk Genelkurmayı tarafından ortadan kaldırılmıştır. Kamuoyu bunu bilmeli ki, bugün fazla çatışmalar olmuyorsa bu, gerillanın tutumundan, ateşkese bağlılığından dolayıdır. Yönetimimizin savaşı geliştirmek, körüklemek istememesinden kaynaklanıyor. Çatışmaları AKP değil PKK önlüyor. AKP ateşkesi çoktan sona erdirdi, ama Önder Apo’nun tutumunu gözeterek Hareketimizin, gerillanın tutumuyla çatışmalar olmuyor. Ama bu hep böyle gitmez, yarın ne olur belli değil.
Bu noktada herkes şu gerçeği görmeli: AKP ateşkesi bitirdi. O halde AKP’ye karşı tutum almak gerekiyor. Tüm Türkiye toplumunu, demokratik güçlerini ateşkese, çatışmasızlığa sahip çıkmaya çağırıyoruz. Yani AKP’ye karşı durulmalı, AKP’nin polis terörüne ve askeri operasyonlarına karşı durulmalı.
Tayyip Erdoğan ve AKP’nin demokratikleşme ve çözüm süreci karşıtı tutumu nedeniyle müzakere sürecini geliştirmeyen tavrı nedeniyle biz kongre yapma yönündeki önemli bir düzeye getirdiğimiz hazırlık çalışmalarını dondurmuş durumdayız. Bu durumda kongre olmaz, o tür tartışmalar, kararlar ortaya çıkmaz.”
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan MED NÛÇE’de yayınlanan Politik Alan programında Ersin Çelik'in sorularını yanıtladı.
Yoğun bir gündem var ve bu gündem içerisinde Türkiye’de seçimler öne çıkıyor, ama seçim sürecine paralel çözüm sürecine ilişkin tartışmalar var. Son süreçte hem AKP’nin saldırgan açıklamaları ve politikaları var, özellikle de demokratik siyaset alanına dönük hem de çözüm sürecine ilişkin farklı tartışmalar var. Müzakere masası var mı yok mu, PKK kongre toplayacak mı toplamayacak mı, bu konuda cevap bekleyen hususlar var. İçinde bulunduğumuz süreci ve gelişmeleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, oldukça kritik ve ciddi siyasi ve askeri gelişmelerin yaşandığı bir dönemde bulunuyoruz, tartışmalar da oluyor. Fakat kamuoyu gerçekten de doğru ve yeterli bilgilendirmeye muhtaç. Bilgi adına söylenen bazı şeyler çarpıtmadır. HDP İmralı heyetinin bu konuda yaptığı bazı açıklamalar olumlu oldu. Önemli bir görevi yerine getirmek oldu. Sorumluluk altındaydılar, kamuoyunu, Türkiye toplumunu, Türk ve Kürt halklarını yeterince bilgilendirmemiz gerekiyor. Önemli bir açıklama yaptılar, sorumluluklarını yerine getirdiler. Çünkü AKP cephesinde ciddi çarpıtmalar var, tehlikeli girişimler de var. Bu doğrultuda PKK ne yapıyor ne yapmıyor, diye basına yansıyan tartışmalar da oluyor. Bu konulara ilişkin bu programda açıklamalar yapmak istiyorum.
Biz bu konuları parti yönetimi olarak değerlendirdik, PKK Yürütme Komitesi birkaç gün önce, 5-6-7 Mayıs günlerinde toplandı. Bütün bu tartışmaları, süreçteki gelişmeleri, seçim durumunun tamamını değerlendirdi. İlgili konuları, siyasi ve askeri çalışmaları yürüten, bu işten sorumlu yönetimlerimiz yeterince açıklayacaklar, kamuoyunu daha fazla bilgilendirecekler. Soru işareti oluşturan konularda açıklık getirecekler, var olan soruları cevaplayacaklar. Fakat burada ön bir bilgilendirme olarak benim de yönetim toplantımızın sonuçlarına ilişkin, PKK tutumumun ne olduğunu kamuoyunca bilinmesine dair bazı hususları kısaca belirtmem yararlı olacaktır.
‘YENİ BİR SÜRECİN BAŞLANGICI’
Bir kere biz AKP’nin seçim sürecinden de yararlanarak yürüttüğü askeri faaliyetleri değerlendirdik. Özellikle Newroz ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın süreç karşıtı tutumuyla birlikte hareket ve halk olarak bir saldırı altındayız. Bu tutumu iktidar ve devletin yeni bir tutumu olarak değerlendiriyoruz. Yeni bir sürecin başlangıcı olduğunu ifade ediyoruz. Yeni süreçten kastımız da şu: 30 Ekim 2014 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısı karar almıştı, açıkça da ifade ettiler. Savaş kararı aldılar ve “ezeceğiz” dediler. Yeniden topyekûn saldırı konsepti temelinde yaklaşım içinde olacaklarını belirttiler. Son MGK toplantısında da Kırmızı Kitab’ın yeniden yazıldığı belirtildi. Biz şu kanıya vardık: Kırmızı Kitap’taki değişiklikte bizi de paralel yapı içerisine koyup yeni bir saldırı sürecini başlattıkları konusunda bir düşünce durumumuz ortaya çıktı.
Tayyip Erdoğan’ın saldırılarını bu temelde ele alıyoruz. Bu saldırıların seçim sürecinde ve seçim sonrasında giderek daha fazla yoğunlaşacağını düşünüyoruz. Zaten Newroz’dan bu yana artan oranda bir propaganda saldırısı, psikolojik savaşla yüz yüzeyiz, hareketimize dönük, demokratik siyasete dönük, halkalarımıza dönük hakaret hamis açıklamalar var. Hainlikten başlıyorlar ağızlarına gelen her şeyi söylüyorlar. Sadece bu da değil, aynı zamanda bir de polis terörü var. 40-50 HDP bürosuna saldırı oldu, bombalandı, çalışmaları engellendi. HDP’ye miting yaptırılmıyor. Gözaltılar var. Neredeyse 2009’daki siyasi soykırım operasyonları yeniden başladı gibi.
Bir de Genelkurmay’ın bizzat planlayıp yürüttüğü askeri operasyonlar var. Hemen her gün çatışmalı durum söz konusu. Kuzey Kürdistan’ın hemen her alanında ciddi bir askeri hareketlilik var. Operasyonlar yapılıyor, provokatif girişimler var. Gerilla bölgelerine dönük, Medya Savunma Alanlarına dönük topçu atışları sürekli oluyor, keşif uçuşları, savaş uçaklarının hazırlık uçuşları çok yoğun, ciddi bir askeri sevkiyat da var. Bir yandan bir savaş yürütülüyor bir yandan da daha büyük savaş için hazırlıklar var. Bütün bunları değerlendirdik. Bunu seçimde AKP’yi kazandırmak için yürütülen bir faaliyet olarak değerlendiriyoruz. Diyorlar ki, “HDP silah zoruyla oy almaya çalışıyor.” Bu yalandır, kesinlikle böyle bir durum yok. Aslında kendi durumlarının bize yüklenmesi oluyor. AKP ordunun ve polisin askeri hareketliliğiyle, tehdidiyle, baskısıyla oy almaya çalışıyor. HDP mitinglerinin engellenmesi, bürolarının basılması bu anlama geliyor. Mevcut askeri hareketlilik de Kürt toplumunu tehdit ederek, baskı altına alarak HDP’ye oy vermekten caydırmaya, korkutmaya çalışıyorlar. Bu anlamda kendi durumlarını bize mal etmeye çalışıyorlar. AKP orduyu ve polisi kullanarak 7 Haziran’da oy almaya çalışıyor.
Kamuoyu ve herkes bu durumu bilmeli ki, bu biçimde demokratik yarış olmaz, demokratik seçim olmaz. Bunun böyle bir boyutu var, ama diğer yandan sadece böyle değerlendirmek tam doğru ve yeterli olmuyor. Bu, sadece seçime yönelik bir girişim değildir, yeni bir saldırının başlatılmasıdır. Topyekün savaş konseptinin başlatılmasıdır. Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla, devletin kararıyla çözüm süreci durduruldu. Yeni bir saldırı süreci başlatıldı. Kürt halkı Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Türkiye demokrasisi AKP eliyle yürütülen yeni bir devlet saldırısıyla yüz yüzedir. Seçimden sonra bunun daha da artacağını düşünüyoruz. Eski süreç kalmadı, bunu HDP heyeti de “masa vardı, ama boştur” dedi. Artık bu durumuyla çözüm sürecinden söz edilemez. AKP’nin zaman zaman çözüm süreci adına söyledikleri kesinlikle doğru değildir.
‘AKP VE TÜRK ORDUSU ATEŞKESİ ORTADAN KALDIRDI’
Biz bu noktada parti yönetimi olarak şunu da değerlendirdik: AKP ve Türk ordusu, ordu ve polis saldırılarıyla, askeri hareketlilikle ortada ateşkes bırakmadı. 2013 Newrozu’nun hemen ertesi günü ilan ettiğimiz ateşkes konumu fiilen AKP tarafından, Türk Genelkurmayı tarafından ortadan kaldırılmıştır. Kamuoyu bunu bilmeli ki, bugün fazla çatışmalar olmuyorsa bu, gerillanın tutumundan, ateşkese bağlılığından dolayıdır. Yönetimimizin savaşı geliştirmek, körüklemek istememesinden kaynaklanıyor. Çatışmaları AKP değil PKK önlüyor. AKP ateşkesi çoktan sona erdirdi, ama Önder Apo’nun tutumunu gözeterek Hareketimizin, gerillanın tutumuyla çatışmalar olmuyor. Ama bu hep böyle gitmez, yarın ne olur belli değil.
Bu noktada herkes şu gerçeği görmeli: AKP ateşkesi bitirdi. O halde AKP’ye karşı tutum almak gerekiyor. Tüm Türkiye toplumunu, demokratik güçlerini ateşkese, çatışmasızlığa sahip çıkmaya çağırıyoruz. Yani AKP’ye karşı durulmalı, AKP’nin polis terörüne ve askeri operasyonlarına karşı durulmalı. Bu konuda herkes sorumluluk duyar, el birliğiyle durdurulursa süreç devam edebilir. AKP’nin saldırıları da önlenebilir, ama böyle olmazsa, bir kamuoyu tutumuyla AKP önlenmezse artık yeni bir çatışmalı sürece girilmiş olduğunu herkes bilsin. Bu noktada ileride çatışmalı durumlar ortaya çıkarsa “bunu PKK başlattı,” “PKK şunu bunu yapıyor” diye kimse söylemesin. Uyarıyoruz, bilgi veriyoruz, kamuoyuna çağrı yapıyoruz: Sürece sahip çıkılmalı! Sahip çıkanlar yarın bir çatışmalı durumda “niye böyle oldu?” diyebilirler. Ama bugüne sahip çıkmayanlar, yarın bir şey söylemezler. Buna hakları da olmaz, söyleseler de anlamı olmaz.
‘AKP’DEN KURTULMAK İÇİN HDP DESTEKLENMELİ’
Bu konuda somut bir tutuma ulaştık. AKP seçim için yapıyor. Seçimde AKP’yi başarısız kılmak için gerçekten demokrasi isteyen, gerçekten Kürt sorununun çözümünü isteyen, Türkiye’nin sorunlarının çözümlenmesi isteyen, AKP’den kurtulmak isteyen herkes AKP’yi başarısız kılacak bir tutumun sahibi olmalılar. Bu noktada da bunu ancak HDP’nin önleyeceği söyleniyor. Bizim de kanaatimiz odur. CHP ve MHP’nin yapacağı bir şey yok. Zaten AKP onları marjinalleştirdi. AKP, CHP ve MHP Kürt sorununda, milliyetçilikte birdirler. Aralarındaki farklılıklar temel sorunlarda yoktur. O nedenle bir ve bütünler. Tek alternatif güç kaldı, o da HDP’dir. HDP önemli bir blok da ortaya çıkardı. Gelişme de sağlıyor. Bu anlamda tutarlı demokratların, gerçek AKP karşıtlarının, Türkiye’de seçimle değişiklik olsun, demokrasi gelsin, diyenlerin AKP’den kurtulmak için HDP’yi desteklemeleri önemlidir.
Bu konuyla ve yine toplantı sonuçlarımızla bağlantılı bir diğer boyut ise, bazı yazılar üzerinde de kamuoyunda tartışmalar oldu. Önder Apo’nun kamuoyuna “niyet beyanı olarak yapıyorum” dediği bir deklarasyonu oldu.” Eğer Dolmabahçe’de yapılan açıklamadaki 10 madde temelinde müzakere süreci başlar ve müzakerelerde bir mutabakata ulaşılırsa, Nisan ayında PKK’yi kongreyi toplamaya ve Türkiye dönük 30 yılı aşkın süren silahlı mücadeleyi durdurarak, onun yerine siyasi mücadeleyi geçirmeyi çağırıyorum” dedi. “Bunu bir niyet beyanı olarak belirtiyorum, şartları var” dedi. Şartları ise, AKP’nin belirlenen 10 madde üzerinde müzakereyi geliştirecek tavır, tutum içine girmesi, bunun için gerekli kurumların, organların oluşturulması, başta İzleme Kurulu olmak üzere heyetlerin oluşturulması, zaten tartışma yapmak üzere müzakere masası hazırlanmıştı. O temelde müzakerelerin başlatılıp yürütülmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlayacak bir yeni Anayasayı yapmak, yasal değişiklikleri gerçekleştirmek üzere gerekli demokratik reformları belirleneceği, sisteme kavuşturulacağı bir müzakere süreciydi.
‘ERDOĞAN ve AKP YÖNETİMİ ÇÖZÜM SÜRECİNİ YOK ETTİ’
Bu yönüyle 28 Şubat Dolmabahçe açıklaması önemliydi. Yazılı deklare edildi, ardından Amed’te milyonlarca insanın huzurunda Önder Apo yeni bir demokrasi manifestosu yayınladı, orada da bu niyet beyanını deklare etti. Biz bunu sürecin ilerlemesi için, Önder Apo’nun ifade ettiği şartlar oluştuğunda gerekli tartışmaları yapıp kararlar almak, bir kongreye ulaşmak için çalışmalar başlattık. Bunu kamuoyuna şimdi açıkça ifade edebiliriz. Gerektiği an, siyasi durum bunu gerektirdiğinde anında kongreyi toplayıp gerekli tartışmaları yapma ve kararları almaya hazır olmak için kendimizi yeterli duruma getirecek bir hazırlık çalışması başlattık ve bu konuda önemli bir düzeye de geldik. Yönetim toplantısında da değerlendirdik. Ben parti yönetimi adına da konuşuyorum. Gerektiği noktada anında kongre yapıp gerekli kararlar almaya hazırız. Böyle bir hazırlık noktasına geldik. Fakat AKP’den ortaya çıkan gelişmeler, özellikle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Dolmabahçe açıklamasını reddeden, Önder Apo’nun Newroz açıklamasını küçümseyen, sürece karşıt olan, “Kürt yoktur diyen”, “kim Kürt sorunu vardır derse bölücüdür” diyen, “Kürt sorunu yoktur” diyerek aslında Kürt halkının yokluğunu ifade eden açıklamaları süreci altüst etti. Önder Apo’nun ortaya koyduğu şartların gerçekleşmesi bir yana ona karşıt bir tutum Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP yönetiminde ortaya çıktı. Süreci altüst ettiler, yok ettiler.
PKK KONGRE HAZIRLIKLARINI DURDURDU
Biz bu durumu parti yönetimi olarak değerlendirdik ve kongre çalışmalarını dondurma, durdurma kararı aldık. Bunu kamuoyuna ifade etmek istiyoruz. Neden aldık, daha fazla neler söylenebilir, bunları ilgili yönetimlerimiz kamuoyuna daha çok ifade ederler, ama kamuoyu şunu bilmeli: Tayyip Erdoğan ve AKP’nin demokratikleşme ve çözüm süreci karşıtı tutumu nedeniyle müzakere sürecini geliştirmeyen tavrı nedeniyle biz kongre yapma yönündeki önemli bir düzeye getirdiğimiz hazırlık çalışmalarını dondurmuş durumdayız. Bu durumda kongre olmaz, o tür tartışmalar, kararlar ortaya çıkmaz. Bu anlamda Önder Apo’nun yürüttüğü çalışmalara sonuna kadar bağlı kaldık, Kürt tarafı bir bütündü ve destekledik, hazırlıklı da olduk, ama bu AKP’nin tutumuyla ortadan kaldırılmış, yok edilmiştir.
‘PKK SALDIRILAR KARŞISINDA GÜÇLÜ VE HAZIRLIKLIDIR’
Bizzat Tayyip Erdoğan’ın tutumu ve talimatları temelinde içine girdiği süreç Türkiye’yi yeni bir çatışmaya ve savaşa götüren süreçtir. Bunu herkes bilmeli. Böyle bir durumda bizden de kimse farklı bir şey beklenemez, buna boyun eğmemiz mümkün değildir. Buna karşı PKK 40 yıldır nasıl direnmiş ve bütün saldırganlıkları boşa çıkarmışsa bundan sonraki bütün saldırıları direnişle karşılayıp boşa çıkartma gücüne de hazırlığına da sahiptir. Biz öyle zayıf bir konumda değiliz, saldırılar karşısında direnemeyecek bir durumda değiliz.
Önder Apo’nun düşünceleri ve onları anlama durumumuz gereği eğer gerçekten de demokratik siyaset temelinde Türkiye demokratikleşecekse, demokratik reform yaşayacaksa biz öyle olmasından yanaydık. İnancımız da buydu, bunu doğru bulduğumuz için Önder Apo çağrı yaptı, kamuoyuna deklarasyonda bulundu, ona biz de evet dedik. Ama öyle olmayacaksa kimse bizim mevcut yaklaşımımızı zayıflık olarak değerlendirmemeli. Tam tersine PKK, Kürdistan Özgürlük Hareketi, Kürt toplumu en güçlü konumunu yaşıyor. Ortadoğu'da birinci derecede aktördür. Demokratik Ortadoğu’yu temsil eden güç konumundadır. Ortadoğu'da mevcut ulus devletin ortaya çıkardığı bütün soruları, küresel Kapitalist Modernite sisteminin yarattığı bütün sorunları, devletçi-iktidarcı sistemin yarattığı bütün sorunları çözmeye aday, çözecek bir güçtür. Önder Apo’nun Demokratik Modernite kuramı bunları ifade ediyor, içeriyor. Hareket ve halk olarak biz bu kuramla donanmışız.
Dolayısıyla başta Kürt sorununun çözümü ve bu temelde Ortadoğu’daki şoven milliyetçilikten ve iktidarcı-devletçi zihniyetten kaynaklı bütün sorunları çözmek üzere Ortadoğu’nun demokratik devrimini, halkların kardeşçe demokratik birlik içerisinde yaşayacakları bir yeni demokratik Ortadoğu’yu, Demokratik Ortadoğu Konfederalizmi temelinde yaratma mücadelesini veriyoruz. Kürtler bu konuda oldukça öncü güçler, hazırlıklılar, Ortadoğu’yu bu düzeyde etkiliyorlar.
Son DAİŞ faşist saldırıları karşısında Başur’da, Şengal’de, Rojava’da yürüttükleri direniş bunu net olarak ortaya koydu. Kürdün stratejik konumunu bilinçlilik ve örgütlülüğünü, gücünü herkes gördü. Bütün Kürt hareketleri oldukça dikkatli ve duyarlı, Kürt birliğinin demokratik birlikten geçtiğini biliyorlar, dolayısıyla demokratik Kürt birliğini yaratmada mevcut gelişmeler ortamında Kürtlerin yarattığı kazandığı stratejik konumu uygun politikalar ve taktiklerle pratiğe dönüştürerek hem Kürt özgürlüğünü sağlamada hem de Ortadoğu demokrasini yaratmada sonuna kadar kararlılar.
Değerlendirilmeleriniz içerisinde sormak istediğim iki konu ortaya çıktı. Birincisi, Türkiye’de bu konu tartılışılırken diğer taraftan da Suriye’ye müdahale tartışması var. İddia düzeyinde de olsa bunun reel politikada bunun karşılığı nedir? Siz bu tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu tartışma bahsettiğiniz genel saldırı konseptiyle ilgisi olabilir mi? Çünkü Suriye’ye müdahale derken aslında Rojava’ya müdahale tartışılmış oluyor. Bir diğeri ise artık Tayyip Erdoğan ve AKP yönetimiyle dile gelen ve MGK toplantısında da bu kırmızı kitaba girecekse yeni konseptin artık bir devlet politikasına dönüşeceği söylenebilir mi?
İkinci sorudan başlayayım, karşıtlık doğrudan AKP’den, AKP’nin mevcut resmi yönetiminden gelmedi. Fiili yönetiminden geldi. Zaten dikkat edilirse Ahmet Davutoğlu, Tayyip Erdoğan’ın yardımcısı gibi hareket ediyor. Fiili başkanlıktan bu tutum geldi. Resmi yönetim Dolmabahçe’de açıklama yaptı, Newroz açıklamasını olumlu olarak değerlendi. Tayyip Erdoğan, AKP’ye müdahalede bulundu. Bunu kişisel olarak yaptığı kanaatinde değiliz. Tayyip Erdoğan’ın kişisel tutumudur, demiyoruz. Bu, bir devlet tutumudur, rejim tutumudur. Devletin bir numaralı görevlisi olarak devlet adına açıkladı. Bu bakımdan yapılanları devlet açıklaması olarak görüyoruz. Sadece bir seçim yaklaşımı olarak görmüyoruz, yeni bir sürecin başlangıcı, yeni bir çatışmanın başlangıcı olarak görüyoruz. Bazı AKP ve Tayyip Erdoğan yandaşları böyle göstermeye çalışıyorlar…
Taktik bir politika gibi mi yansıtılıyor?
Yani, “seçime kadardır, sonra değişecek” gibi kamuoyunu yumuşatmaya çalışıyorlar. Bu görüşler doğru değildir. Bu Tayyip Erdoğan ve AKP’yi aklama görüşüdür. Bunun seçime hizmet eden yönü de var ama esas olan ise yeni bir sürecin başlangıcıdır. Dolayısıyla AKP yeni bir çatışma süreci başlattı. Demokratik güçler, Kürt halkı, özgürlük kuvvetleri buna hazır olmalı, bu gerçeği görmeliler. Yeni bir süreçtir, Tayyip Erdoğan’la sadece bağlı değil devletle ilişkilidir. Bunun devletle bağlı olduğunu rahatlıkla söylenebilir.
‘AKP IRAK’TAKİ SAVAŞA KATILMAK İÇİN HAZIRLIK YAPIYOR’
Diğer yandan ise AKP tam bir çatışma ve savaş konumuna girdi. Şimdi Bakur’da askeri hazırlık yapıyorlar. Seçimden sonra çatışma gelişebilir. Bu, AKP’nin tutumuna bağlıdır. Fakat AKP sadece Bakur’da değil sınır dışında da askeri hareketlilik içindedir. Ben de bir bilgi vereyim: Sadece Rojava’ya dönük hazırlık değil, AKP’nin Irak’a dönük de askeri hazırlıklarının olduğu yönünde bilgiler geliyor. Askeri sevkiyatlarının olduğu, silah ve cephane sevkiyatlarının olduğu, Irak iç savaşına karışmaya, katılmaya dönük girişimlerin, hazırlıkların olduğu yönünde bilgiler var.
Türk ordusu ve devleti içeride hazırlık yaptığı gibi Suriye ve Irak’a dönük de hazırlıkları var. Bu da her an gündeme gelebilir. Bir zamanlar neredeyse orduyu Suriye’ye girmek için hazırlıklı oldu. Tanklarını sınıra getirdi, önemli bir gücü Suriye sınırına kaydırdı. Fakat Suriye’deki durum ile bölgesel ve küresel konjonktür buna izin vermedi. Bir baktı ki, direniş var. Kürtler direniyor, Suriye’nin içi karışık; “girersem çıkamayabilirim!” ondan korktular. Bir de konjonktür buna fırsat vermedi. Bir tarafta Rusya bir tarafta ABD var. Türkiye öyle bir askeri müdahalelerde bulunsaydı birbirine karşıt olan güçlerin hepsi buna karşı çıkarlardı. Ne ABD’den ne Avrupa’dan ne Rusya’dan buna açık kapı göremedi. O nedenle doğrudan müdahale yerine geçen dönemlerde hep örgütleri destekleyerek müdahale etme, savaşa katılma politikası izledi.
‘AFRİN’E ERDOĞAN’IN TALİMATIYLA SALDIRI OLABİLİR’
Kobanê savaşı, Rojava’ya dönük DAİŞ saldırılarının arkasında önemli ölçüde destekleyeni oldu. El Nusra’yı destekleyen en önemli güç olduğunu biliyoruz. Yemen’e de Suudi ile birlikte destek verdi. Aynı ittifakla Suriye içinde de özellikle bazı örgütleri destekleyerek bu tür müdahalelerde bulunuyor. Bu anlamda seçim sonrasında mevcut AKP politikaları önlenmezse neler gelişir belli değildir. Türkiye sınırları içerisinde, Kuzey Kürdistan’da bir çatışmalı durum gelişebileceği gibi, bunu dışarıya taşırmak üzere AKP’nin Suriye ve Irak’a müdahaleleri, Rojava’ya müdahalesi, Irak’ın bazı kesimlerine, yine Güney Kürdistan’a dönük müdahaleleri gündeme gelebilir. Bu ihtimaller vardır. Bu yönlü birçok örgütle ilişki içerisinde ve siyasi-askeri destek veriyor. Onlar üzerinden saldırılar geliştirebilir.
Tayyip Erdoğan Kobanê çatışması olurken “Kobanê’den sonra sıra Afrin’e gelecek” dedi. Eğer Afrin’e dönük bir saldırı olursa bunun Tayyip Erdoğan’ın karar ve talimatı doğrultusunda olacağı konusunda şimdiden netiz. Bunu herkes de bilsin, Ankara yönetimi de bilsin. Bazı örgütleri destekleyerek Afrin’i daha fazla kuşatmaya almaya çalışıyor. Rojava halkı özgürlük kuvvetleri, PYD, YPG-YPJ bunları izliyorlardır ve gerekli tedbirlerini oluşturuyorlardır. Öyle kolay lokma olacağını kimse sanmamalı. Kobanê’yi öyle olmadığını gördüler ve yenilgi aldılar. Kobanê’de Kürt halkı, Kürt özgürlük kuvvetleri tarihi bir zafer kazandı. Afrin de onu yapar, bu konuda kimse yanlış hesap yapmasın, ama bizzat o sözler bir tehditti. Sadece söz tehdidiyle kalmayabilir, pratiğe dönüşebilir. O tür tehlikeler var. Biz bunları hesaba katıyoruz. Türkiye’nin o bölgedeki örgütleri güçlendirme yönünde hem Suriye hem Irak’ta bir askeri faaliyeti var. Bunu biliyoruz.
Diğer siyasi partilerin yanında HDP daha fazla meydanlara inmeye başladı. HDP’nin seçim kampanyasını ve ilk kent mitinglerine ilişkin izleniminiz ne oldu?
Seçim süreci kızışıyor, meydanlar hareketlendi. Partiler ve başkanları meydanlara indi. Fakat bir kısır dövüş vardır. AKP, CHP ve MHP arasındaki atışmalar tamamen böyle. Türkiye’yi kurtaracak, sorunlarını çözecek bir şey yok. Sadece birbirlerini kötülüyorlar ya da ucuz vaatler veriyorlar. HDP bu konuda olgun, ciddi bir tutum gösteriyor. Yeni bir politika tarzı var, bizce HDP bunu daha da geliştirmeli, derinleştirmelidir. HDP’nin seçim çalışmaları dikkat çekiyor, ilgi topluyor. Toplumda bir coşku ve katılma var. Türkiye’de bütün kentlerinde engelleme ve baskılara rağmen bu görülüyor. Kürdistan’da da önemli bir hareketlilik var. Kürt kentleri seçim ortamına daha çok girmeliler. Seçimde demokratik siyasetin başarısı için öncülük etmeliler. Seçimde hava önemli ve Türkiye’ye bir demokrasi havası, demokratik devrim havası verilmeli. Siyasette hava önemlidir.
HDP demokratik Türkiye’nin temsilcisi olduğunu kamuoyuna çok iyi taşımalı. Özgür yaşam demokratik sistem! Demokratik Türkiye, demokratik cumhuriyet! Demokratik ve kardeşçe birlik! Demokratik çözüm sloganlarını, şiarlarını daha güçlü temsil edebilmeli. Üslupları daha anlaşılır olmalı. Topluma birebir gidebilmek gerekiyor. Bir de böyle bazı kişilerle sınırlı kalmış bir kampanya değil de toplumu, herkesi katan bir kampanya olabilmeli. Mevcut milletvekilleri, belediye başkanları, parti örgütleri… Aday olmuşlar, aday olup da listeye giremeyenlerin hepsi katılmalı. Ben özellikle listeye girmek isteyip de HDP listesinde yer alamayan herkese çağrı yapıyorum: Listede yer almış olmak iyi olurdu. Gelecek sefer onlar da olurlar. Önemli olan o çalışmaya katılmak, heyecana katılmak. Herkes adaymış gibi çalışmalı. Demokratik siyaseten yana olan herkes katılabilmeli. Denizler, Mahirler, İbrahimler bu direnişi başlattılar, Kürtler bu noktaya getirdiler, şimdi bütün Türkiye halkları birleşerek bunu 7 Haziran’da bir demokratik devrime taşıyacaklardır.
Avrupa’da seçim hazırlıklarını önceki bir programda tartışmıştık. Heyecanlı bir seçim çalışması yürütüldüğü de yansıyor. Avrupa’da oy verme başladı. Avrupa’da kullanılacak her oy kritik bir öneme sahip. Bu konudaki düşünce ve izlenimlerinizi alabilir miyiz?
Avrupa’da bir gayret gördük. Avrupa geçmişte direnişe de öncülük etti. Gerilla direnişine de büyük destek verdi, özgürlük mücadelesine büyük destek verdi. Özgürlük bilincini, örgütü ve eylemi Avrupa, Kuzey Kürdistan’a ve Türkiye’ye taşıdı. Yeri büyüktür. Önder Apo her zaman minnetle andı, Avrupa’daki Kürt toplumun ve demokratik güçlerinin bu mücadeleye desteğini. Şükranla anıyorum, dedi, hep memnuniyetini ifade etti. Çünkü büyük değer, güç verdiler ve öncülük ettiler. Aynı şey şimdi seçimde de gözüküyor. Bir gayretleri var ve bu oldukça anlamlıdır. Bu anlamda da bütün yurtsever, demokratik güçlere bunu zafere taşıma çağrısını da yapıyorum. Bir oydan ne olur, dememeliler, diğer her işten önemli görmeliler. Herkes oy kullanmalı. Her yurtsever ve demokrat kendisi kullanırken bir kişiyle dostluk kurarak bir oy arttırmak üzere iki kişi olarak sandığa gitmeli.
Avrupa’daki Kürtler ve demokratik güçler direnişte önemli bir yer tuttuğu gibi şimdi seçimle bunu sonuca götürmede de yer tutarlar, öncülük ederler. Ben başarılı olacaklarına inanıyor, başarmaları dileğimi ve çağrımı da yineliyorum.
Seçim gündemini kapatmadan önce, seçim söylemlerinden söz açıldı. Meydanlarda din üzerinden yürütülen bir tartışma var ve özellikle AKP bunu HDP’ye karşı bir kara propaganda aracı olarak kullanıyor. Bu tartışmalara ilişkin ne diyorsunuz?
Aslında dinin seçim siyasetine hiç katılmaması gerekiyor. Biz Önder Apo ifade etti kültürel İslam, demokratik İslam’dan yanayız. Demokratik İslam Kongresi de oldu. Bunlar çok değerli çalışmalar olarak görüyoruz. AKP sanki dinin temsilcisi gibi, sadece kendisi Müslümanlığı bilenmiş gibi hareket ediyor. AKP’nin bildiği Müslümanlık Muaviye Müslümanlığıdır. O Müslümanlıktan Yezidler çıktı. Biz Müslümanlığın ne olduğunu da, Medine İslam’ını da, Hz. Peygamberin nasıl bir özgürlük, eşitlik savaşçısı olduğunu, İslamiyet’in nasıl bir hak, adalet dini olduğunu biliyoruz ve bunun toplumla bağlı olduğunu biliyoruz. İslam’ı iktidar ve devletle özdeşleştirenler kimlerdir? Şam’dan çıktı, Bağdat savaşına dönüştü. Yoksa Mekke-Medine İslam’ında bunlar yoktu. O İslam toplumcu İslam’dı. Toplumla bağlıydı. Dolayısıyla kültürel İslam’dı. Bunu aslim alimleri açıklayabilirler, biz de açıklayabiliriz. AKP’nin ki ucuz oy avcılığıdır. Nasıl ki, İslam iktidara alet edildiyse şimdi de iktidarın seçimine alet edilmek isteniyor. Bu oyuna gelinmemelidir.
Diğer önemli bir gelişme Kürdistan’ın Rojhılat parçasında oldu. Mahabad’ta Ferinaz Qosravani’nin İran Devlet rejimine bağlı güçlerin Kürdistan’daki uygulamalarına karşı bir tavrı oldu. Bu gelişme sonrası Mahabad başta olmak üzere Doğu Kürdistan’ın tamamına yayılan bir serhildana dönüştü. Bu gelişme karşısında hareket olarak tutumunuz nedir? Bir de bu olay İran rejimi açısından lokal bir olay olarak değerlendirmek mümkün mü?
İran doğu düşüncesinin, özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik, demokrasi, kardeşlik, dayanışma düşüncesinin merkezidir. Dolayısıyla toplumun merkezidir. Buna iktidar dayatıldı. Sümer’den, Mısır’dan sonra oraya kaydırıldı. Bu toplumsallığı ele geçirmek için iktidar ve devlet dayatmasında bulundu ve bu bugüne kadar sürüyor. Bu toplumsallık yok edilmeye çalışıldı ama yok edilemedi. İran’da toplumsallık, ahlaki-politik toplum değerleri çok yüksektir. İran Ortadoğu’nun önemli bir kesimi. Avrupa’da da Fransa bu örneğe benzer. Avrupa’da devlet gelişirken Fransa’da toplumculuk öne çıktı ve devrimler geliştirdi. İran’da da bunlar gelişti.
İslam devleti, İslam cumhuriyeti oluştu. İslam’ın da toplumsallığını ifade ettim. İran’ın doğu düşüncesinin özgürlükçü, toplumculuğu İslam’ın toplumculuğu ile birleştirilip demokratik toplum geliştirilmesine çok açık bir alandır. Fakat ne yazık ki Muaviye’nin devletçi İslam’ına karşıyız, derken, aynı iktidarcı ve devletçi İslam İran’dan da geliştirildi. İran toplumu bu konuda gerçekleri görebilmeli. Dinin ahlaki ve toplumsal değerlerine sahip çıkabilmeli. Fakat öyle anlaşılıyor ki, önceki devletlere tepki olarak bu devrim oldu, İslam cumhuriyeti kuruldu, ama geçen süreçte onlara benzediği, yozlaştığı ortaya çıkıyor. Ahlaki değerlere saldırı var. Kürtler bu konuda devlete karşı bir toplumdur, dolayısıyla ahlaki ve kültürel değerlere çok bağlılar. Orada bir Kürt kadının buna tepki göstermesi en soylu tutumdur. Özgürlüğü ve toplumculuğu temsil ediyor. Devlet sisteminin kadının köleliği üzerinde ortaya çıkardığı egemenliğini, tecavüz-taciz kültürüne karşı özgürlük kültürünü, toplumsal ahlakı temsil ediyor. Kürt toplumunun da bundan dolayı ayağa kalkmış olmasından daha doğal bir durum yok. O tepkilerin hepsi demokratiktir, özgürlükçüdür, kadın özgürlüğünü savunuyor ve tecavüze-tacize, katliama karşıdır. Kapitalist modernite sisteminin etkileriyle devletçi iktidar birleşiyor ve bunu yaratıyor. Kadının köleliği üzerinden kuruldular, kadın katliamları üzerinde de kendi iktidarlarını sürdürmek istiyorlar. Buna karşı Kürt kadını direniyor, Kürt kadını özgürlük mücadelesi yürütüyor. Kürt kadın özgürlük mücadelesi Kürt özgürlüğünün, devriminin öncüsü ve bu bütün Kürdistan böyledir. Bu yönlü Önder Apo’nun geliştirdiği çok önemli bir bilinç, örgütlülük ve direniş. Bu, bütün kadınları etkiliyor. Rojhilat kadını ve Rojhilat toplumu da bu tacizci-tecavüzcü kültüre, devlet iktidarından kaynaklı bu saldırıya karşı da direniyor. Bu oldukça soylu, doğru, özgürlükçü bir direniştir. Direnişçileri de selamlıyorum, başarı dileklerimi iletiyorum.
‘İRAN TOPLUMUN ÜZERİNE GİDERSE TEHLİKELİ GELİŞMELER OLABİLİR’
Hiçbir baskı ve zorbalığa, özellikle de kadına karşı taciz, tecavüz, katliam girişimlerine sessiz kalmalılar. Nerede olursa tepki göstermek, sonuna kadar kadın özgürlüğü temelindeki bir toplumsal özgürlüğe ve toplumsallığa sahip çıkmak lazım. İran devleti kesinlikle baskı ve şiddetle toplumun üzerine gitmemeli, giderse tehlikeli gelişmeler olabilir. Ben bir uyarı olarak belirtebilirim. Devlet topluma hesap vermeli, toplumun isteklerini dikkate almalı. Kürt kadının taleplerini dikkate almalı. İran toplumu da buna açıktır. Devlette yozlaşma olmuş; baskı, sindirme, tecavüz, fuhuş, rüşvet vb. var. İran bunlardan arınacak bir tutum içinde olmalıdır. Biz İran devlet yönetimini, doğru tutum alarak, toplumsal sorunların demokratik siyasi yöntemle çözümüne açık olmaya çağırıyoruz. Kürt halkının mücadelesini de selamlıyoruz. / Firatnews
Güncelleme Tarihi: 12 Mayıs 2015, 17:45