Kuramsal tartışmanın yapıldığı panelin ilk oturumunda Dr. Çetin Gürer, DBP MYK Üyesi Demir Çelik, Av. Pınar Bayram ve Yazar Mehmet Sezgin sunum yaptı. İkinci oturumda ise Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Fırat Anlı, Yazar Metin Yeğin ve Evrensel Gazetesi Yazarı Yusuf Karataş konuştu.
'AB’YE UYGUN'
Panelin ilk sunumunu Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) MYK Üyesi Demir Çelik gerçekleştirirken, Kürt siyasal hareketinin özyönetim konusuna nasıl baktığını anlattı. “İnsan çokluğun yansımasıdır, tek değildir. Binlerce kültür ve inanç vardır. Ulus üniter devletin tekçi yaklaşımına karşı özerkliği savunuyoruz. Sadece bizim için değil evrensel hukuka, AB’ye uygun olduğu için savunuyoruz. BM’nin devletsiz halklar hukuku bunu içeriyor. İlk defa özerkliği biz dile getirmiyoruz. Dünyada bir çok örneği var. Demokratikleşmiş ortak vatana saygılıyız ama biz kendi kendimizi devletsiz olarak yönetmek istiyoruz. Demokratik özerklikte, biz Türkiye devleti içerisinde devletsiz yaşamak istiyoruz. Devletten beklemiyoruz, ondan icazet istemiyoruz, gasp edilen haklarımızı almak istiyoruz. Devlet artı devlet formüllü özerklik değil devlet artı demokrasi formülünü benimsiyoruz. Katılımcılık, egemenliğin paylaşılması ve demokratik idari siyasi yapılanma budur.”
‘DENEMEK LAZIM’
Demokratik Özerklik kitabının Yazarı Dr. Çetin Gürer ise, demokratik özerklik projesini Kürt sorununun çözümü açısından işlevli olup olamayacağı konusunu ele aldı. Gürer’e göre; “Net bir cevap vermek zor. Ama görmek için denemekten başka yöntem yok. Teorik olarak Kürt sorununu çözmeye dönük bir takım potansiyeller var. Siyasi özerklik ve Türkiye’nin tamamında bir ademi merkezileşme öngörüyor.” Gürer, ayrıca özerkliğin devlet için de mantıklı bir çözüm olduğunu, hem devlet hem de Kürt hareketinin kaybı olmadan sorunun çözülebileceğini ifade etti: “Devletin bölünme korkusu bertaraf ediliyor. Kürtler kendi kendini yönetiyor. Her iki taraf da taleplerini karşılamış oluyor, iki tarafından da kaybetmediği bir model bu.”
'AVRUPA ŞARTI ÇÖZMEZ'
Demokratik özerklik tartışmalarının, anarşist federasyonlar önerisi ile AB Yerel Yönetim Özerklik Şartı arasında salındığını belirten Evrensel Gazetesi Yazarı Yusuf Karataş, “Demokratik özerklikte sıkıntı, ulusal sorunun sınırlarından ötesinde önerilmesidir. Özerklik, Kürdistan’da bir ulusun kendi kaderini belirlemesi yönünde savunulabilir, ama bunu genel bir ideolojik platformun savunulması olarak değerlendirildiğinde, ülkenin sorunlarını çözecek bir model olarak sunulduğunda eleştiriyoruz.” dedi. Karataş, Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı’ndaki hükümet çekincelerinin kaldırılmasının kimi haklar sağlayabileceğini, ancak şarta neoliberal yerelleşmeci bir mantığın egemen olduğunu kaydetti. “Özerklik şartı idari ve mali özerklik öngörür. Ama bu Kürt sorunun çözümü anlamına gelmez. Kürdistan sorunu siyasi statü sorunudur, idari ve mali özerklik bu sorunu karşılamaz. Çözüm; ulusların kaderlerini tayin hakkı ve bugün bir birlikte yaşam biçimi olarak bölgesel özerkliktir.”
'DEVLET GEÇİCİ OLARAK LAZIM MI DEĞİL Mİ?'
Panelin, hatta demokratik özerklik tartışmasının merkezinde devlet tartışmasının olduğu söylenebilir. DBP MYK Üyesi Demir Çelik, devletin inkarcı ve tekçi ‘doğa’sını vurgularken; “Devletin kapitalist, proleter ya da feodal olması fark etmiyor, devletin özünü değiştirmiyor. Devlet artı-değeri gasp ederek büyük çoğalır, özerk fonksiyonlarından alıkonulan toplum hiçleşir. Rus devrimi göstermiştir ki, devletin ele geçirilmesi toplumu özgürleştirmiyor. Kürt siyasal hareketi de devlet merkezli bir mücadele ile ortaya çıktı, ancak 1999’dan beri devleti aşan bir mücadele yürütüyor.” diye konuştu.
Demokratik Modernite Dergisi Editörü Mehmet Sezgin de, aynı platformda durarak, “Devlet sorunların çözümü değil sorunların ağırlaşmasının peşindedir. Lenin’in Ekim Devrimi’nde devletin korunması, kapitalizmin devletçi hegemonyasının solunu oluşturdu. Öcalan bize politikayı ve demokrasiyi, devletsiz düşünmeyi önerdi.” dedi. Rojava devriminde devletsiz bir kurucu süreç yaşandığını ifade eden Sezgin’e göre; “Çoktan devlet olarak ilan edilebilirdi, ama bunu yapmadı. ABD ve Rusya devletçi düzlemin sürdürülmesinde uzlaşacaklardır. Artık demokratik özerklik modern siyaset felsefesinde yer etmiştir.”
Panele farklı bir ses olarak çağrıldığını belirten Yusuf Karataş ise, eleştirel bir biçimde devlet ile kapitalizm arasındaki ilişki üzerinde durdu. “Kapitalizminin esas çelişkisi sınıf çelişkisi. Bu diğer kimliklerin mücadelesinin ya da çelişkilerin yok sayılması anlamına gelmez. Irkçı rejim yıkıldığında Güney Afrika’nın, emperyalist kapitalist sistemin içindeki yeri ve karakteri değişmiş midir? Irkçılığın ortadan kalkması çok önemli ama devletin kapitalist ve baskıcı niteliği değişmedi. Yani devletin ulusal politikası önemli olmakla birlikte, sınıfsal özü belirleyicidir. Sosyalistler devlete sevdalı olduğundan iktidar olmayı savunmuyor, bu kapitalizmi yıkmak için geçici bir aşamadır. İktidar fikri geçersizleşmiştir denildiğinde sistem içi otonom alanlarla yetinir bir noktaya geliyoruz.”
Bu arada bir de ek: Demokratik özerklik tartışmasında, devletsiz yönetim modeli önerilirken, mevcut ulus devletin varlığının korunması öngörülüyor.
ÖZYÖNETİM DENEYİMLERİ NEYİ GÖSTERİYOR?
Oldukça hararetli ve heyecanlı bir konuşma yapan Yazar Metin Yeğin, Latin Amerika ve Avrupa’dan ayrıntılı özyönetim gözlemlerini aktardı: “Brezilya’da topraksızlar hareketinin toprak sahiplerinden el koyduğu toprak miktarı Belçika ve Danimarka’dan büyüktür. 3 milyon insan başka bir demokrasi ile yaşıyor. Sadece Latin Amerika’da değil. Galler’de işgal madencileri örneğini verebiliriz, madenler kar ediyor, bütün kasabayı geçindiriyor. İspanya’da çok önemli örnekler var. Arjantin’de, Brezilya’da, Uruguay’da fabrikalara işçiler el koydular, her fabrika kendi başına özyönetimdir. Bir fabrikanın ele geçirilmesi başka bir insanın yaratılmasıdır. Patronsuz çalışmak nasıl diye sorduğumda bir genç kadın işçi, ‘Patronlu çalışmak neden var ki, bu soru garip’ dedi. Çünkü hep patronsuz fabrikada çalışmış. Bu devrimi yok saymak değildir. Ya bekleyeceksiniz bir yerde devrim gelecek, ya da Chavez gelecek. Bu iyidir, karşı çıkmıyorum ama beklemeden devrimi inşa etmemiz lazım.”
Demokratik özerkliğin ekonomik boyutunun çokça tartışıldığını belirten Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Fırat Anlı da, “30 yıldır Kürt siyasal hareketinin ekonomiye dair atacağı her adım ağır yaptırımlarla karşılaştı. Küçük örnekler yapmaya çalıştık. Bismil’de 300 dönüm alanı göçmen tarım işçilerine verdik. Satımında size yardımcı olacağız dedik ve bin kişi bu sene mevsimlik işçi olarak gitmedi. Kooperatiflerin alt yapısını hazırlamaya çalışıyoruz. 8 okulda ilk okul seviyesinde anadilde eğitim yapılıyor. Bunlar devlet baskısında. Anadilde eğitim veren çok sayıda kreşimiz var.” diye konuştu.
Yusuf Karataş ise bütün özyönetim deneyimlerinin, kapitalizm ve neoliberal saldırılar karşısında çok önemli mücadeleler olduğu ifade ederken; bir model olarak önerilmemesi konusunda özel bir vurgu yaptı: “Bunlar tek tek önemlidir ama sorun olan onların yeterli görülmesi ve bize bunlara dayanan model olarak önerilmesidir. Mesela; Arjantin’deki seramik fabrikası.. Ücretler artıyor ama kapitalist pazara üretim yapan bir fabrikadan bahsediyoruz. Topraksızlar hareketi ürettiklerini kapitalist tekellere satmaktadır. İktidar olmadan ‘dönüştürme’ fikri, iç işleyişi ne kadar demokratik olursa olsun, sizi kuşatan sistemi değiştirmeyi hedeflemiyorsa, ona tabi oluyor. Özyönetim ilanları da benzerdir. Sistemi parça parça dönüştürmek üzere bir model öneriliyor. Bunun çeşitli açmazları vardır.”
ANTİKAPİTALİST Mİ?
Paneldeki diğer bir önemli tartışma demokratik özerkliğin ekonomik yönü oldu. Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomi Bölümünden Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu’nun sorusu tartışmanın bu yönünü özetliyordu: “Devlet üretim ilişkilerinden bağımsız değildir. Devleti demokratikleştirmek dediğimiz zaman üretim ilişkilerindeki çelişkiler ne olacak?” Bu soruya ilişkin Demir Çelik, “Üretim ilişkileri ve ekonomi önemli. Ancak devlete bağlı ekonomi, ekonomi değildir. Ekonomi, insanın özgücüne dayanarak kendi ihtiyaçlarını karşılamasıdır. Piyasayı sınırlandırabiliriz, özel mülkiyete giden hırs ve iktidarı sınırlandırabiliriz. Komünal değerleri çoğaltabiliriz. Anti-neoliberal ve anti-kapitalizmin ötesinde üretim tüketim kooperatifler ve konseylerle gerçekleştirilebilir.” dedi.
Çetin Gürer ise bu “piyasayı sınırlandırma” yaklaşımına atıf yaparken bu sefer tersi bir sonuca varıyordu: “Demokratik özerklik anti-kapitalist mi? Ekonomik alanda radikal bir eleştiri yapıyor olmasıyla anti-kapitalist olarak tanımlamak ne kadar doğru olur, bunu bilmiyorum. Daha çok anti-kapitalist nüveleri içinde barındıran, kapitalizmi ehlileştirmeyi öngören dayanışmacı ekonomi modeli olarak görüyorum.” Yani anti-kapitalizm değil kapitalizmi ehlileştirme, anti-piyasacı değil piyasayı sınırlama, sosyalizm değil kapitalizm içi kooperatifçilik.
Güncelleme Tarihi: 23 Kasım 2015, 12:34