Meral Çiçek, Kürt kadın hareketinin dünyanın diğer kadın hareketlerinden farkını ise, sorunların tarihsel ve toplumsal köklerine inerek buna paralel çözüm yöntemlerini sadece teorik olarak değil, pratik olarak da geliştirmesi şeklinde, değerlendirdi. ANF’ye konuşan Çiçek, hem REPAK’ın kuruluş perspektifi ve amacı hem de Kürt kadınlarının dünya kadın örgütleri içindeki konumuna ilişkin sorularımızı yanıtladı.
REPAK ne zaman kuruldu? Birçok değişik Kürt kadın örgütü varken neden böyle bir örgütlenmeye ihtiyaç duyuldu?
REPAK geçen yılın Mart ayında Hewler’de kuruldu. REPAK’ın kuruluş amacı Kürdistan’ın değişik parçalarında bulunan kadın örgütleri arasında diyalog ve ilişkiyi güçlendirmektir. Mevcut kadın örgütleri daha çok kuruldukları Kürdistan parçalarıyla sınırlı kalıyordu. REPAK bu örgütler arası iletişimi güçlendirme ihtiyacından dolayı oluşan bir örgütlenmedir.
Yapılan birinci ve ikinci ulusal kadın konferansları bu ihtiyacı gidermeyi de hedeflemişti. Çalışmaların, projelerin ortaklaştırılmasına dönüktü. Ancak bunu da tam olarak yerine getiremedi. Bizim kurumumuz ulusal düzeyde kadın örgütleri arası iletişim ihtiyacından ortaya çıktı ama sadece bununla da sınırlı değil. Çalışma ayaklarından biri bu ise de, diğer bir çalışma misyonu da Kürdistan’da yapılan çalışmaları dünya kadın örgütlerine taşırma, onlarla tanıştırma ve ortaklaştırma misyonu var.
Pratikte bunu nasıl yapıyorsunuz? Ya da bu ihtiyacı gidermeye dönük neler yaptınız?
Biz Güney Kürdistan’da bulunduğumuzdan dolayı bu çalışmayı daha çok buradan başlattık. Ama tüm Kürdistan parçalarındaki kadın örgütleriyle bir diyalog ve ortaklaşmayı da kısmen geliştirdik. Yine Ortadoğu’daki diğer kadın örgütlerine ulaşma, onlarla ortak mücadele zeminlerini oluşturma yönünde de girişimlerimiz oldu ve bundan sonra da bu tür girişimlerimiz devam edecek.
Kürdistan’ın diğer parçalarında REPAK’ın birebir örgütlenmesi, şubeler düzeyinde temsili bir durumu var mı?
Hayır, öyle bir örgütlenmemiz yok. Aslında öyle bir kurumlaşma perspektifimiz de yok. Biz belirttiğim gibi mevcut kurumların çalışmalarının ortaklaştırılmasını esas alıyoruz. Parça seksiyonlarını oluşturmayı da bu aşamada çok gerekli görmüyoruz. Ancak ilerde çalışmaların gelişmesiyle böyle bir ihtiyaç ortaya çıkarsa o yeniden tartışırız.
ÜÇÜNCÜ KADIN KONFERANSI TOPLANMALI
Kürt ulusal kadın konferansı sizin kurum olarak üstlendiğiniz misyonu üstlenemez mi ya da bu durumda bir rol karışıklığı olmaz mı?
Biz bu çalışmamızla ulusal kadın konferansının misyonunu almış olmuyoruz. Kısmen görevler üsleniyoruz ancak konferansın misyonunu üslenme durumumuz yok. Biliyorsunuz, iki kez ulusal kadın konferansı yapıldı. Birincisi Amed’de ikincisi Hewler’de yapıldı. Şimdiye kadar üçüncüsünün yapılması gerekiyordu. Üçüncü konferansın Qamışlo’da yapılması kararı vardı ancak bu halen gerçekleşmedi.
Geçen yıldan beri konferansın toplanması için çalışmalar yürütüyoruz. Kuşkusuz ulusal kadın konferansının hazırlık komitesi de değiliz, ancak konferansın yapılması yönünde de çeşitli çalışmalar da yürütüyoruz. En azından Güney Kürdistan kadın örgütleriyle bu yönlü diyaloglarımız, çalışmalarımız oluyor. Tabi konferansın toplanmaması bazı zorlanmalar da yaratıyor. Onun için bizce üçüncü kadın konferansı hemen toplanmalı.
Kadınlar olarak Kürt ulusal kongre çalışmasında da yer alıyor musunuz?
Evet, gayet tabi, biz kadınlar olarak bu kongrenin yapılması yönünde üzerimize düşen görevi yerine getirmeye çalışıyoruz. REPAK olarak Ocak-Mart ayları arasında güney Kürdistan’da bu yönlü 18 değişik kadın örgütü, partilere bağlı kadın yapılarıyla görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşmelerde kadınların ulusal kongre talepleri ne temelde olmalı? Kadınların ortak tutumu nasıl olmalı ve kadınlar ulusal kongrenin toplanması için neler yapabilir, yönünde tartışmalarımız, görüşmelerimiz oldu. Çünkü biz ulusal kongrenin toplanması konusunda kadınlara stratejik bir misyon biçiyoruz. Ancak takdir edersiniz ki bu bizim tek başımıza yapabileceğimiz bir çalışma değil.
DAİŞ Şengal saldırısından sonra binlerce Kürt kadınını esir aldı. Bu kadınların kurtarılması için ne tür girişimleriniz oldu?
Bizim özellikle yurt dışında çalışmalarımız oldu. Dünya kadınlarının gündemine ve kadının her yerde bunu sahiplenmesi için çalışmalar yaptık. Yine bu yönlü kadın örgüt temsilcilerini Kürdistan’da ağırladık. Birlikte çeşitli çalışmalar yaptık. Örneğin geçen ay Guatemala, Avrupa ve Türkiye’den hukukçulardan oluşan bir heyet gelmişti. Tabi onlar ağırlıklı olarak mülteci kamplarında kalan Êzîdî kadınlarına dönük bir çalışma yaptılar. Tabi bunun gibi çok sayıda heyet Kürdistan’a geliyor. Onlara görüşmeler ayarlama, görüşmelerde yer alma, bilgilendirme çalışmaları yürütüyoruz. Örneğin İngiltere’den gelen bir kadın heyeti vardı. Rojava’daki kampları dolaşıp kadınların durumuna ilişkin rapor hazırladılar.
Dünya kadınlarıyla ortak platformlarda kadın sorunlarını tartışma imkanınız oldu mu şimdiye kadar?
Kürt hareketi olarak dünya kadın konferansının koordinasyonunda yer alıyoruz. İlki 2011 yılında Venezuela’da yapılmıştı. İkincisi önümüzdeki yılın Mart ayında Nepal’de yapılacak. Bu konferans kendisini kıta koordinasyonları biçiminde örgütlüyor. Ortadoğu da bu konferansın içinde bir kıta olarak kabul ediliyor. Bizim kurumumuz (REPAK), Kuzey Kürdistan’dan KJA ayrıca Tunus ve Filistin kadınları bu dört kişilik koordinasyonda yer alıyor. Biz kuzeydeki arkadaşlarımızla geçen yılın Eylül ayında Ortadoğu kadın konferansını yaptık. Aslında bu konferansı Süleymaniye’de yapmayı planlamıştık, ancak DAİŞ’in saldırıları gelişince Amed’de bu konferansı yapmak durumunda kaldık.
Bu konferansın kapsamı neydi?
Bu konferansa Ortadoğu’nun on ülkesinden kadın örgütleri katıldı. Dünya kadınları olarak 6 ayda bir hazırlık toplantılarımız oluyor. Geçen yılın Ekim ayında Almanya’da yapmıştık bu toplantıyı, bu yılın Mart ayında da Nepal’de yapıldı. Ağustos ayında tekrar Nepal’de yapılacak ve önümüzdeki yılın Mart ayında ise konferansı yapacağız. Bir nevi dünya kadın konferansının Ortadoğu çalışmalarını biz yürütüyoruz. Tabi bunlar Ortadoğu kadın örgütleriyle yaptığımız bir çalışma olduğundan bizim için önemli çalışmalardır.
Geçen Şubat ayının sonunda Tunus’ta düzenlenen 12. Dünya Sosyal Forumu’na katıldık. Kürt kadınları olarak Rojava, Kuzey, Güney ve Avrupa’dan toplam 12 kişilik bir heyet olarak bu foruma katıldık. Dünya Sosyal Forumu olduğu için bu heyette 6 kadın ve 6 erkek arkadaş katıldık.
Bu forumda kadınlar olarak çeşitli panel ve seminerlerle Kürt kadını ve mücadelesini tanıtmaya çalıştık. Örneğin Rojava’daki kadının yürüttüğü mücadele, sağlanan kazanımlar, Türkiye’deki belediyecilik deneyimi vb. konularda sunumlar yaptık.
Bu platformlarda nasıl karşılandınız? Dünyanın değişik kadın hareketleri Kürt kadınının sosyal, siyasal, askeri alandaki mücadelesini nasıl görüyor?
Aslında dünya kadın hareketlerinin uzun yıllardan beri Kürt kadınının mücadelesine yakın ilgisi ve merakı var. Çünkü farklı ülkelere baktığınızda Kürt kadın hareketi hem kitleselliği hem de örgütlülüğü, askeri, siyasi mücadelesiyle farklı bir mücadele tarzına sahip. Bundan dolayı daha önce de önemli bir ilgi vardı. Ancak geçen yıl Şengal, Maxmur, Kobanê’de DAİŞ saldırıları karşısında kadının gelişen aktif direnişi bu ilgiyi daha da büyüttü. Bu silahlı direniş birçok tabuyu kırdı. Kapitalist modernist sistemin ideolojik hegemonyasını birçok açıdan kırdı.
Ne gibi?
Mesela kadının savaşta ancak mağdur olacağı ya da fail olacağı algısı var. Tırnak içinde suçlu addediliyor. Genelde kadının kullanıldığı yönünde bir algı var. Yani kadının mücadelede bir aktör, öncü olacağı var sayılmıyor. İkincisi savaşın kadının doğasına aykırı olduğu kabulü var. Kadın hep barışı simgeler. Fakat silahlı direnişte yer alan kadın çoğu zaman tabulaştırılıyordu. Özellikle batılı feministlerde böyle bir algı var. Bizim hareketimize karşı da bu algı hep güçlüydü. Kürt kadınının elde silah mücadele etmesi bir terslik olarak kabul ediliyordu.
Kürt kadını dağlarda da yıllardır mücadele yürütüyor. Sözünü ettiğiniz yaklaşım özellikle neden Kobanê’yle ancak kırılmaya başlandı?
Dünya kadınları, Kürt kadınlarının dağlarda yürüttüğü mücadeleyi kendi mücadeleleri olarak görme duygusu çok zayıftı. Kimisine göre silahlı bir hareket, kimisine göre gerilla ama kimisine göre de terörist bir mücadeleydi. Kimisi Türk devletine karşı savaşan bir örgüt, kimisi sol açıdan bakıyordu, kimisi destekliyordu, kimisi anti kolonyal olarak değerlendiriyordu. Ama kendi cinsinin mücadelesi, kendi mücadelesi olarak görme durumu çok zayıftı.
Kobanê ile birlikte kendi direnişleri olarak görüp sahiplendiler. Bir şekilde kendilerini orada savaşan kadınların yerine koymaya başladılar. Orada YPJ ve YPG savaşı verilmedi, orada insanlık savaşı verildi. DAİŞ’in orada yaptığı aynı zamanda bir kadın kırımıydı da. Dolayısıyla Çin’den tutalım dünyanın birçok yerine kadar kadınlar bu direnişi kendi savunmaları olarak gördüler. Çünkü orada hedef durumuna getirilen kadın değeriydi, savaşın kendisi anti kadın savaşıydı. Oradaki savaşın bir de bu yönü vardı. İşte Kobanê’deki savaşta kendilerini gördükleri için bu sempati gelişti.
Kürt kadın hareketi aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesine yeni bir bakış açısı kazandırdığını söylüyor. Demokratik ekolojik bir paradigmayla çıkış yaptırma mücadelesi veriyor. Bu tür konferanslarda, forumlarda dünya kadınlarının Kürt kadınının ideolojik çizgisine yaklaşımı, merakı nasıldı? İzlenimleriniz ne oldu?
İşin doğrusu Kürt kadınının silahlı mücadeledeki öncülüğüne bir merak vardı ancak asıl merak edilen Kürt kadının ideolojik yönüydü. Bunu Nepal’de daha çok fark ettik. Oraya sadece dünya kadın konferansının hazırlığı için gitmedik. Kürt kadın hareketi olarak orada kendimizi tanıtmak, bunun için bazı çalışmalar yapmak, ilişkiler kurmak için de girişimlerde bulunduk ki Nepal’de de bundan önce bir gerilla savaşı verilmişti ve kadınlar da bu savaşta ayrı tugaylar düzeyinde yer almışlardı.
Aslında onlar Kürt kadınını, gerillayı, Kürdistan’ı çok fazla bilmiyorlardı. Fakat biz anlatınca deneyimlerimizden, kazanımlarımızdan çok etkilendiler. Anlatımlarımızı büyük bir merakla dinliyorlardı. Bizim artık çok normal hatta basit gördüğümüz bazı şeyler dışarıda, bilmeyen insanlarda çok büyük etki yaratabiliyor. Örneğin biz artık genel katılımlarda kota tanımıyoruz. Yine eş başkanlık sistemi geliştirdik. Bu tür şeyler onlar açısından muazzam olarak görülüyordu. Sordukları temel soru şu, bu kadar kısa sürede bunları nasıl başardınız?
Dünya kadınları aslında Kobanê’deki kazanımdan öte bu kazanımı sağlayan fikre, inanca merak sarıyorlar. Bunu sorgulayıp, öğrenmek istiyorlar.
Dünya Sosyal Forumu’nda ise daha farklı bir şey oldu. Çünkü orada olan hareketler Kobanê’yi biliyorlardı. Kürt kadının mücadelesini kısmen biliyorlardı ve ilgi ile sempatileri çok yüksekti. Yaptığımız panellerin dışında kimse gelip bize bu kısa sürede YPJ nasıl kuruldu, diye sormadı. Ya da komutanların, savaşçıların nasıl eğitim aldığına dönük soru sormadı. Sordukları temel sorular sosyal devrim, kadın hareketinin temel ilkeleri, Kürt özgürlük hareketinin iktidar ve devlet yaklaşımı, özellikle Güney Kürdistan’daki oluşumun nasıl ele alındığı. Marksizm, Leninizm, sosyalizme yaklaşımımız, Kürt özgürlük hareketinin halen sosyalist bir hareket olup olmadığı, şeklinde sorular soruluyordu.
Bize yöneltilen sorulara baktığınızda Kobanê direnişi, YPJ’ye ilişkin sorular değil. Tamamıyla hareketin ideolojisi, paradigmasıyla, mücadele ilkeleriyle ilgili sorular. Dolayısıyla Kobanê direnişiyle birlikte ortaya çıkan ilginin bunu doğuran asıl gerçeğe yöneldiğini fark ediyorsunuz. Bu mücadelenin ideolojik gıdasını merak ediyorlar.
Siz değişik platformlarda dünyanın değişik yerlerindeki kadın hareketleriyle bir araya geliyorsunuz. Buralarda Kürt kadın hareketiyle diğer kadın hareketleri arasındaki temel fark ne sizce?
Bence en temel fark Kürt kadın hareketinin daha ideolojik olmasıdır. Kapitalizmin özellikle 90’lardan sonra en büyük başarısı insanları ideolojisiz kılmak oldu. İdeolojileri uzak durulması gereken, demode bir şey olarak gösterdi. Biz kadın hareketlerinde bunun etkisini çok fazla görebiliyoruz. Sistem içileşme, radikalizmden kopuş, daha liberal bir çizgiye girilme durumu oldu. Bu bakımdan bence Kürt kadın hareketinin diğer kadın hareketlerinden ayrışan yönü ideolojik derinliğidir. İdeolojide radikalizm beraberinde sürekli bir yenilenmeyi de beraberinde getiriyor. Ulusal kurtuluş hareketleri, çevreciler, feministler vs. tüm bu hareketlerin en fazla ihtiyaç duydukları şey ideolojik yenilenmedir. İşte o noktada bir tıkanma yaşanıyor.
Kürt kadın hareketi ideolojinin teorisi kadar pratiğini de geliştiriyor. İkisi arasında önemli bir denge kurmuş durumda. Fakat bazı hareketlerde teorik olarak gelişim sağlansa da bunun pratik karşılığı geliştirilemiyor.
Kürt kadın hareketi olarak sizin kadının sosyal, siyasal alanlarda yaşadığı sorunlara getirdiğiniz çözüm ile diğer kadın hareketlerinin ön gördüğü çözüm yöntemlerini kıyasladığınızda benzer ya da ayrışan yönler nelerdir?
Örneğin biz kadının siyasal alandaki temsilini ele aldığımızda bunu nitel ve nicel olarak ayrıştırmıyoruz. Ama işte bunun için bizim güçlü mekanizmalarımız var. Ama biz bir karar alıp uygularken bunu toplumdan kopuk ele almıyoruz. Biz önce toplumu değiştirerek paralel şekilde dönüşüm yönünde adımlar atıyoruz. Tabi bu konuda sadece kadını ikna etme, bilinçlendirme çalışması yürütmüyoruz. Aynı zamanda erkeği de değişime tabi tutuyoruz. Erkek de bu değişime ikna oluyor. Dolayısıyla toplumsal karşılığı olan siyasal, sosyal kararlar alıyoruz. Ancak diğer kadın hareketlerine baktığımızda bunu çok fazla gördüğümüzü söyleyemeyiz.
Bir de bence Kürt kadın hareketi sorunları tespit etmede, kaynağına inmede diğer kadın hareketleri bir derece adım atarken Kürt kadın hareketi üç adım atıyor. Sorunu tarihsel ve toplumsal boyutlarıyla, zihniyet boyutlarıyla ele alıyor. Dolayısıyla güçlü analizlerle doğru çözüm yollarını daha iyi geliştirebiliyor. / Firatnews
Güncelleme Tarihi: 29 Nisan 2015, 16:50