Cumartesi anneleri: 'Çoğalırsak kayıplarımızın akıbetini öğrenebiliriz'

500. kez Cumartesi Meydanı'nda buluşmaya hazırlanan kayıp yakınlarından Hasan Karakoç ve İrfan Bilgin'in çağrısı halklara: Çoğalırsak, kayıplarımızın akıbetini öğrenebiliriz. Sesimize ses katın.

Cumartesi anneleri: 'Çoğalırsak kayıplarımızın akıbetini öğrenebiliriz'

Komünist devrimci Hasan Ocak'ın 21 Mart 1995 tarihinde gözaltına alınmasının ardından Ocak'ın ailesi ve yoldaşlarının "Sağ aldınız, sağ istiyoruz" sloganıyla başlayan kayıplar mücadelesi, 500. haftaya ulaştı. Kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları, 500. kez Galatasaray'daki Cumartesi Meydanı'nda buluşacak.

Cumartesi Meydanı'nı her Cumartesi günü saat 12.00'de mesken eyleyenlerden Hasan Karakoç ve İrfan Bilgin, ANF'ye konuştu, tüm halkları, seslerine ses katmaya çağırdı.

'HAFTADA BİR GÜN ARAMAZSAM, ÖLDÜRÜLDÜM, DEMEKTİR'

Hasan Karakoç'un kardeşi Rıdvan Karakoç, 20 Şubat 1995 tarihinde ortadan kayboldu. Bu olaydan önce Karakoç'un evini basan polis, Rıdvan'ı bulamayınca, kardeşi Hasan'ı gözaltına aldı. Hasan 14 gün gözaltında kaldı, işkence gördü, mahkemeden bırakıldı. Ardından Rıdvan Karakoç, hakkında gıyabi tutuklama kararı çıktı. Arandığı için eve gelemeyen Rıdvan Karakoç, ailesi ile gizlice dışarıda görüşüyordu.

Avukatına "Ben sizi her hafta arayacağım, eğer aramazsam bilin ki beni gözaltına aldılar ve öldürdüler" dedi.

Ailesi kendisinden en son 20 Şubat 1995'te haber aldı. O gün ağabeyi Abdurrahman'ı aradı, elbise ve harçlık istedi, bırakabileceği yeri söyledi. Ağabeyi istediklerini hazırladı ve söylediği yere bıraktı. Fakat Rıdvan gidip onları almadı. Birkaç gün sonra bir arkadaşını aradı, sesi garipti ve tedirgin konuşuyordu. Randevu için yer ve saat söyledi ancak arkadaşı ve kardeşi randevu yerine gittiğinde polislerle karşılaşınca oradan uzaklaştı. Bir daha da kendisinden haber alınamadı. Ta ki, cansız bedenine ailesi 28 Mayıs'ta ulaşıncaya kadar.

O günlerde Hasan Ocak'ı arayan Ocak ailesi ve yoldaşları, Adli Tıp Kurumu'nun kayıtlarında Rıdvan'ın fotoğrafını buldu ve bunun üzerine savcılık üç ay sonra Karakoç ailesine haber verdi. Adli tıp kayıtlarına göre Beykoz'un Bozane Köyü, Dedeler mevkinde, ormanın içinde köylüler tarafından bulunan beden 26 Mart'ta Adli Tıp Kurumu'na teslim edildi ve ardından Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı'na defnedildi. 28 Mayıs 1995'te Karakoç ailesine haber verildi. 3 Haziran’da ailesi cenazeyi defnedildiği yerden çıkardı ve Gazi Mahallesi'nde toprağa verdi.

'İNSANLAR BİZE GÜÇ VERİRSE KAYIPLARIN AKIBETİNİ ORTAYA ÇIKARTABİLİRİZ'

Rıdvan Karakoç'un ağabeyi Hasan Karakoç, 1995 yılından bu yana Cumartesi eyleminin katılımcılarından. Karakoç, kayıplara karşı mücadelenin 20 yıldır yürütüldüğünü hatırlattı. “İnsanlar bize ses ve güç verirse, kayıpların akıbetini ortaya çıkartabiliriz. Suçluları sanık sandalyesine oturtabiliriz, diye inancımız var. İnsanlardan destek bekliyoruz.”

Eylemin başladığı 1995 yılında kayıpların çok yoğun yaşandığını hatırlatan Karakoç, şöyle konuştu: "O günlerde kayıplar grafiği hızla yükseliyordu. Ancak yaptığımız eylemlerle kayıplar grafiğinin hızla düşmeye başladığını gördük. Geriye dönüp baktığımda vicdanen şöyle bir rahatlık hissediyorum. Bugün eğer senede 200-300 kişi kaybedilmiyorsa, bu insanların hayatının Cumartesi eylemine borçlu olduğunu düşünüyorum. Kürdistan'da özellikle insanlar çok sistematik bir biçimde katlediliyordu. Hiç kimsenin de bundan haberi yoktu. Biz Türkiye'nin bu kirli yüzünü ortaya çıkardık. Bütün dünyaya bu soykırımı, devletin bu kirli politikasını gösterdik, kayıplar ve faili meçhuller gerçeğini anlattık. Bu anlamda insanlığa önemli bir eser bıraktır."

'HÜKÜMET BİZİ ANLAMAK İSTEMİYOR'

AKP hükümetinin Cumartesi eylemleri karşısındaki tutumunu eleştiren Karakoç, "AKP hükümeti bizi ne duymak istiyor ne de anlamak istiyor" dedi.

Karakoç, şunları söyledi: "AKP hükümeti bizim üzerimizden siyasi hesaplar yapmaya kalkıştı. Onu da beceremedi. Dümen suyuna girmedik çünkü. Erdoğan, bizimle görüştü, sözler verdi. Utanmadan da yalan söyledi, 'Bu sorun benim meselemdir' dedi. Ama verdiği sözü yerine getirmedi. Berfo Ana, o söz yerine getirilmeden gözlerini yumdu. Evladına kavuşamadan göçtü bu dünyadan. Çok fazla da umutlu değildik. Siyasi rant olarak kullanmak isteyeceğini tahmin ediyorduk. Temkinli yaklaştık. Baktık ki, gerçekten, hiçbir şey yapmaya niyeti yoktu. İnanmak istiyorum ama bu gidişle hükümet bu konuda hiçbir şey yapmayacağa da benziyor açıkçası."

10 KİŞİ KENAN'I GÖZALTINDA GÖRDÜ

Cumartesi Meydanı'nı mekan eyleyenlerden biri de Kenan Bilgin'in ağabeyi İrfan Bilgin.

Kenan Bilgin, 12 Eylül 1994 sabahı Ankara Dikmen'de bir otobüs durağından sivil polislerce gözaltına alındı. Ailesi gözaltıyla ilgili bilgilendirilmedi ancak kardeşi İrfan Bilgin kimliğini açıklamayan bir kişi tarafından üç defa arandı ve kendisine ağabeyinin üç kişiyle beraber Gölbaşı'nda tutulduğu, gördüğü işkenceler sonrasında durumunun ciddi olduğu söylendi. 15 Kasım 1994'te gelen son telefonda ağabeyinin başka bir yere götürüldüğü bilgisi verildi. Ancak ailenin yaptığı tüm girişimler sonuçsuz kaldı. Aile, 12-27 Eylül tarihleri arasında Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde gözaltında tutulan, Kenan Bilgin'i gözaltında gören ve işkenceye tabi tutulduğuna şahit olan 10 tanığa ulaşarak yazılı ifadelerini topladı, savcılığa başvurdu. Ancak bu girişimler de sonuçsuz kaldı.

ANF'ye konuşan Kenan Bilgin'i ağabeyi İrfan Bilgin, "20 yıldır bu meydanda hikayemizi anlattık, halkımıza çağrılar yaptık. Zaman zaman devlet yetkililerine de çağrılar yaptık, umudumuz olmasa da. 'Failler belli bunları yargılayın' dedik. Ancak bizim orada fail olarak açıkladığımız her isim, devletin askeri ve siyasi kademelerinde görevlendirildi, milletvekili, belediye başkanı, genelkurmay başkanı, komutan oldu" dedi.

'DEVLET KENDİNİ YARGILAMAYACAK'

"Bu 201 yıldan devletin kendini yargılamayacağını çok net gördük" diyen Bilgin, artık devlete değil, halka çağrılar yaptıklarını anlattı.

Bilgin, şöyle konuştu:

"Ben kendi şahsım adıma devlet yetkililerine çağrı yapmayı bıraktım. Çünkü, kaybetmeler, bir devlet politikası olarak uygulandı ve devlet, katilleri ödüllendirdi. Mehmet Ağar'ın bahsettiği o duvardaki tuğlayı, bunların çekemeyeceğini gördük. Umarım halk da anlar. Bu tuğlayı ancak, halkın muhalefeti çekecektir. Halkın örgütleri eylemleri o duvarı yıkacak. Bu örgütlülüğü nasıl yaratacağız? Üzerinde düşünmemiz gereken bu."

Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın "Bir tuğla çekilirse, duvar üzerimize yıkılır" sözünü hatırlatan Bilgin, "Bu 500. haftada halkın bu kez daha duyarlı olmasını diliyorum. 500. hafta sesimizin daha gür çıkmasının başlangıcı olsun ki, Mehmet Ağar'ın bahsettiği duvardaki tuğlayı çekelim" dedi.

"20 yıllık bu mücadeleye dönüp baktığınızda ne hissediyorsunuz?" sorusuna, Bilgin, "Ben o alanda ne hissettiğimi pek anlatamadım. Kayıp yakınları olarak hissettiğimiz o duyguyu anlatmak çok zor gerçekten" dedi.

"Eşyasını kaybeden biri, onu arar, bulamazsa yerine yenisini koyar. Ama bizim böyle şansımız yok" diyen Bilgin, şöyle konuştu: "Eyleme başlarken, 'Sağ aldınız sağ istiyoruz' diyorduk. Ancak şimdi bizi yakınlarımızın kemiklerine razı ettiler. Şimdi onların kemiklerini istiyoruz. Yakınlarımızın mezarları olsun istiyoruz."

Güncelleme Tarihi: 24 Ekim 2014, 23:29
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER