Cenevre'nin ilk turunda laf çok icraat yok

Defalarca ertelenen ve toplanması için aylarca uğraşılan Cenevre 2 görüşmelerinin Suriye krizinin çözümünde ne kadar etkili olacağı merak edilen gelişmelerin başında yer aldı. Hemen belirtelim bu konferansta katılanlar kadar, katılmayanlar da önemliydi.

Cenevre'nin ilk turunda laf çok icraat yok
Defalarca ertelenen ve toplanması için aylarca uğraşılan Cenevre 2 görüşmelerinin Suriye krizinin çözümünde ne kadar etkili olacağı merak edilen gelişmelerin başında yer aldı. Hemen belirtelim bu konferansta katılanlar kadar, katılmayanlar da önemliydi. 

Birleşmiş Milletler’in konferansa davet ettiği İran’ın katılımı, Suriye muhalefetinin itirazları üzerine son anda engellendi. Ancak krizin bir numaralı müdahillerinden İran’ın katılmaması, zaten birçok çözülmesi zor düğüme sahip konferansa bir düğüm daha ekledi. Eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan önderliğindeki heyet geçtiğimiz hafta Tahran’a yaptıkları iki günlük ziyaretin ardından Perşembe günü İran’ın Suriye sorununun çözümüne dâhil edilmesi için çağrı yaptı.
Konferansa katılmayan diğer bir kesim ise dahili muhalefet olarak da bilinen “Ulusal Koordinasyon Kurulu”. Kurul, kriz başladığından bu yana krizin dış müdahale olmadan barışçıl yöntemlerle çözülmesini savunuyor. Koordinasyon kurulunun basın ofisi müdürü Munzer Haddam Al Ahbar gazetesine konferansa katılmama gerekçelerini açıklayan bir makale kaleme aldı. Haddam, Suriye için lazım olan “siyasi çözüm” projesinin Ulusal Koordinasyon Kurulu’nun projesi olduğunu belirtti. Fakat bütün muhalif grupları ve bütün kesimleri kapsayacak bir temsil heyetinin oluşturulamaması nedeniyle konferansa katılmadıklarını ifade etti. Yazar, Cenevre 2 görüşmelerini horoz dövüşüne benzetti ve bu noktada konferansın başarıya ulaşmasının imkansız olduğunu yazdı.

TÜRKİYE POLİTİKA MI DEĞİŞTİRDİ?
Gelelim konferansa katılanlara. Al Monitor gazetesi Erdoğan’ın İran ziyaretini Suriye siyasetinin değişimi olarak değerlendirdi. Gazetede yer alan haber yorumda Erdoğan tarafından gerçekleştirilen İran ziyaretinin tümünün Suriye ile ilgili olduğu ifade edildi. Al Monitor ismini vermediği bir kaynağa dayandırarak farklılıkların önceden olduğu kadar fazla olmadığını belirtti. Yazının devamında şu satırlar yer aldı; “Yaklaşık iki yıl önce Erdoğan İran’a geldi ve ona Esad konusunda bahse girmenin anlamsız olduğunu söylemek için Ayetullah Ali Hamaney’le bir araya gelmek için ısrar etti. O zaman, ruhani lider Türk misafirlere politikalarınızı, stratejilerinizi değiştirin ve ondan sonra geri gelin dedi. Erdoğan geri geldi. O hala Esad’ın devrilmesinden yana. Ama kaynağa göre hemen hemen bunun sadece bir dilek olduğuna ikna olmuş gibi.”
Bu görüşlerin tam aksine Türkiye’yi çok yakından takip eden Assafir gazetesinden Muhammed Nureddin, Türkiye’nin konferansa katılım nedeninin konferansı başarısız kılmak olduğunu yazdı.

ÇÖZÜM MÜ HAMASET Mİ?
Görüşmelerden umutlu olanlar olduğu kadar umutsuz olanlar da var. Yine Assafir gazetesinden Muhammed Ballut, konferansın başarısını tarafların takınacağı tutuma bağladı. Ballut; “Eğer Ulusal Konsey, silahlı grupları kontrol edemez ve kendi kararlarını onlara dayatamazsa, görüşmelerin devam etmesi mümkün olmayacak.  Çünkü taraflardan biri, alınan kararları ve kendisinden bekleneni yerine getiremeyecek ve dolayısıyla inandırıcılığı kalmayacak” dedi. 
Arap dünyasının tanımış yazarı Abdel Bari Atwan ise konferansta yapılan konuşmaları Londra’da yer alan ve Pazar konuşmalarıyla meşhur Hyde Park konuşmalarına benzetti. Atwan konferanstan umutsuzluğunu;  “Benim duyduklarım ve gördüklerime göre konferans, daha çok herhangi bir kişinin kendi kürsüsünü kurabildiği ve abartılı jestleri ve sesi ile kendi fantezilerine göre belirledikleri herhangi bir konuda istediği kadar konuşabildiği Londra’daki meşhur Hyde Park köşesine benzedi” satırlarıyla ifade etti.


BARIŞ GÖRÜŞMESİ Mİ, HYDE PARK KÖŞESİ Mİ?

Abdel Bari ATWAN
Rai Alyoum

SURİYE ile ilgili Cenevre 2 Konferansı Çarşamba sabahı başladı. Benim duyduklarım ve gördüklerime göre konferans, daha çok herhangi bir kişinin kendi kürsüsünü kurabildiği ve abartılı jestleri ve sesi ile kendi fantezilerine göre belirledikleri herhangi bir konuda istediği kadar konuşabildiği Londra’daki meşhur Hyde Park köşesine benzedi.
Bütün gözler iki resmi Suriye delegasyonunda ve onları destekleyen ülkelerin üzerindeydi: Amerika, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar resmi Suriye Ulusal Koalisyonu’nun (SNC) yanında dururken Rusya Esad rejiminin temsilcilerinin yanında durdu.
“Kâr ve zarar” bakımından Cenevre 2’deki bir günü değerlendirecek olursak, çekinmeden Suriye rejiminin en büyük galip olduğunu söylememiz gerekir. Davet edilerek ve gerçekten konferansa katılarak Suriye rejimi üstü örtük olarak BM tarafından tanınmış oldu. Hatırlayın, BM İran’ı katılması için davet etti ve sonra sadece 24 saat içinde hızla “davetini geri çekti”. 
Cenevre Konferansı, etkili konuşma sanatı ve görsel vizyon bakımından bir halkla ilişkiler çalışması –veya belki savaşı- oldu hepsi bu.
Aylar önce söylediğimiz gibi, bütün ana bölgesel aktörler –en önemlisi İran- katılmaksızın Suriye sorunu için siyasi bir karar olasılığı yoktur.


BAŞARI TARAFLARIN TUTUMUNA BAĞLI

Muhammed BALLUT 
Assafir

EN önemlisi, görüşmelerin , ‘’geçici hükümet’’ konusundan önce siyasi merhalenin başlaması için ortam sağlanmasının tartışılacağının’’ netleşmeye başlaması. 
Sefir gazetesinin batılı ve doğulu kaynaklarına göre; haftanın ortasından itibaren, ateşkesin sağlanıp sağlanmayacağının sınanması üzerinde durulacak.  Kaynaklara göre de ateşkes denemesi, Suriye ordusunun 400 savaşçı muhalifi kıstırdığı - ki orada yüzlerce sivil de var- eski Humus bölgesinde başlayacak. Bu önerinin de muhalefet tarafından dile getirildiği ifade ediliyor. Humus’un seçilmesinin nedeni de küçük bir bölge olmasından ve orada yabancı savaşçıların olmamasından kaynaklanıyor.  Bu da anlaşmanın uygulanabilmesini kolaylaştırıyor. Velid Muallim, Rusların da desteğini alarak ateşkes denemesinin Halep’ten başlamasını önerdi. Halep’te bir ateşkes için gereken hazırlıkların yapılması ise kentin doğusunda faaliyet gösteren 20 farklı silahlı grup ile anlaşmayı gerektiriyor. 
Kaynağa göre, Humus’tan sonra ikinci konu, kaçırılanlar ve karşılıklı olarak tutukluların serbest bırakılması olacak.  Suriye yönetimi heyetine göre yüzlerce asker ve subay ile birçok aile, muhalefetin kontrol ettiği bölgelerde kaçırılmış durumda. 
Görüşmelerin ise 31 Ocakta bitmesi gerekiyor.  Eğer işler rayında yürümezse, tarafların 10 gün sonra tekrar Cenevre’ye dönmesi planlanıyor. Eğer Ulusal Konsey, silahlı grupları kontrol edemez ve kendi kararlarını onlara dayatamazsa, görüşmelerin devam etmesi mümkün olmayacak.  Çünkü taraflardan biri, alınan kararları ve kendisinden bekleneni yerine getiremeyecek ve dolayısıyla inandırıcılığı kalmayacak...


TÜRKİYE, KONFERANSI BAŞARISIZ KILMAK İÇİN ORADA

Muhammed NUREDDIN
Assafir


TÜRKİYE’nin Cenevre-2 Konferansına katılması, bu ülkenin konferansı desteklediği anlamına gelmiyor.  Bu konferans, Rusya ve ABD arasında Suriye’nin kimyasal silahları üzerinde anlaşmaya varmasının bir sonucudur. Bu anlaşma da Türkiye’yi rahatsız etmiştir. Çünkü Türkiye,  kimyasallar konusundaki anlaşmadan sonra olası bir askeri operasyon ile Suriye lideri Esad’tan kurtulma fırsatını da kaybetti. 
Türkiye ve Suudi Arabistan, Cenevre 2 konferansına zayıf bir şekilde gitmek istemiyordu. Burada destekledikleri muhalefetin durumu ve ABD-İran yakınlaşmasının güç dengelerini değiştirmesi onları zayıf kıldı. 
Türkiye konferansa, Suriye’deki kriz için gereken çıkış yolu bulunması umuduyla katılmadı. Aksine eğer Esad’ın görevini bırakması öngörülmüyorsa çözümü engellemek ve Suriye yönetimi aleyhinde kışkırtmalarda bulunmak için katıldı. 
Türkiye’nin Cenevre 2’ye katılması, çok açıktır ki bu konferansı başarısız kılma amacıyladır.  Bu, Türkiye’nin konferansa katılacak heyetin tamamını kapsayacak kesimlerden  (PYD-Kürt Demokratik Birlik Partisi- ve Yerel Koordinasyon Komitelerinin heyette yer almasını engelleyerek) oluşmasını engellemesinden görülebilir.


KOORDİNASYON KURULUNUN CENEVRE 2’YE KATILMAYI REDDETMESİNİN NEDENLERİ

Munzer HADDAM*
Al Ahbar


ULUSAL Koordinasyon Kurulu, 2011 yılında kurulduğundan bu yana, ülke içindeki en büyük muhalif yapılanma olmuş ve stratejisini, ‘’Suriye halkının meşru talepleri doğrultusunda barışçıl gösteri yapma hakkını destekleme’’ üzerine inşa etmiştir.
Arap Birliği Girişimi, Kofi Annan’ın çalışmaları ve Cenevre 1 gibi girişimler SMDK tarafından reddedilirken bile, Koordinasyon Kurulu bunları destekliyordu. Kurul, Cenevre-2 Konferansına katılmayı reddetse dahi Suriye’de siyasi çözümden başka çözüm yolu olmadığı fikrini savunmaya devam etmektedir. Ancak bu siyasi çözümü başarıya götürecek şartlar doğrultusunda.
Bu şartların başında da, konferansa katılım için bütün muhalif grupları ve bütün kesimleri kapsayacak bir temsil heyetinin oluşturulması geliyordu. Bu temsil heyetinin içinde de, Ulusal Koordinasyon Kurulu, SMDK, Yüksek Kürt Konseyi ve bazı şahsiyetlerin bulunması öngörülüyordu.
Ulusal Koordinasyon Kurulu’nun Cenevre-2 Konferansını boykot kararı alması, başından beri savunduğu şartların aksinin gerçekleşmesinin sonucudur. Koordinasyon Kurulu Cenevre 2 için tarihin açıklanmasından hemen sonra, bütün muhalif yapılarla ve en başında SMDK ve Yüksek Kürt Konseyi ile konferansa katılacak heyetin hazırlanması için temaslara başlamıştır. Bu çerçevede Koordinasyon Kurulu, SMDK Başkanı Ahmet Carba ile Kahire’de bir araya gelmiş ve konferansa gidecek heyetin hazırlanması, bu heyetin izleyeceği stratejinin oluşturulması gibi konuların belirlenmesi için görüşmelere başlanması hususunda anlaşmaya varılmıştır. Buna rağmen SMDK, dışarıdan gelen baskılar ve uluslararası güçlerin müdahil olması sonucu, konferansa katılma konusunu son ana kadar sürüncemede bıraktı. Ve kararını açıkladıktan sonra, koalisyonda yaşanan kopmalar nedeniyle temsil gücünün büyük bir bölümünü yitirdi. Ahmet Carba, daha sonra Ulusal Koordinasyon Kurulu’nun Başkanı Hüseyin Abdülazim’i konferansa katılmak için şahsi olarak davet etti. Tabii, ülke içindeki en büyük muhalif yapı olan Koordinasyon Kurulunun, bu tutumdan sonra daveti reddetmesi çok doğaldır. Bilakis Kuzey ve Kuzeydoğu Suriye’de başlıca güç konumundaki Yüksek Kürt Konseyi de görmezden gelindi.
Bir diğer nokta da Ulusal Koordinasyon Kurulu başından beri, rejimin konferansta ‘’terörle mücadele’’, SMDK’nın ise Esad’ın görevi bırakması konularına yoğunlaşacağını biliyordu ve bu tutumları, konferansın başarılı olmasının önünde bir engel teşkil etmektedir. Ulusal Koordinasyon Kurulu ise, öncelikle bütün ülkede ateşkesin sağlanması ve bunun için BM Güvenlik Konseyi kararının çıkarılması üzerinde anlaşmaya varılmasını ve ardından demokratik bir Suriye’nin inşası için görüşmelere başlanmasını ve bununla ilgili de BM Güvenlik Konseyi kararı çıkarılmasını tercih etmekteydi. Bu adımlardan sonra bir geçiş hükümeti ve yetkileri meselesi tartışılmaya başlanırdı. Bugün şahit olduğumuz ise, Suriye’yi kurtarmak için görüşmeler değil aksine bir horoz dövüşüdür. Bu da, maalesef  Cenevre-2 Konferansını kesin bir başarısızlığa götürmektedir.  / Evrensel

Güncelleme Tarihi: 03 Şubat 2014, 12:35
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER