Prof. Dr. Baskın Oran, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlıklı bildiriye imza atan akademisyenlere yönelik söz ve eylemleri nedeniyle dava açtı.
“Kişilik haklarına saldırı”
Kendisi de bildirinin imzacılarından olan Oran, açtığı “hakaret davası”nın dilekçesinde, söz konusu bildiriye binlerce akademisyen ve araştırmacının destek verdiğini anımsatarak; bildirinin yayınlanması ardından Erdoğan’ın akademisyenlere yönelik ağır hakaretlerde bulunduğunu, akademisyenleri aşağıladığını ve kişilik haklarına saldırdığını savundu.
Dilekçede, Erdoğan’ın “milleti göreve çağırarak destekçilerinin de saldırılarına zemin hazırladığı, idari ve yargısal yetkileri kullanan kamu görevlilerine, imzacılar hakkında soruşturma başlatılması talimatları vererek ifade özgürlüğü hakkını ihlal ettiği” ifade edildi.
“Akademisyenler hedef haline getirildi”
Erdoğan’ın “alçak, zalim, kapkaranlık, cahil, tiksinti verici, vatan haini, lümpen, güruh, terör örgütünün maşası, ahlaksız, mandacı artığı, ruhu kirlenmiş” sözleri ise akademisyenlere yapılan hakaretlere örnek olarak gösterildi ve akademisyenlerin, “terör destekçisi” olarak hedef haline getirildiği vurgulandı.
Dilekçede, Erdoğan’ın “millet bunlara gereken yanıtı verir” şeklindeki konuşmasından sonra söz konusu akademisyenleri hedef gösteren yayınlar yapıldığı, akademisyenlerin tehdit edildiği ve Baskın Oran’ın mail yoluyla tehdit edilen akademisyenler arasında yer aldığı belirtildi.
Ayrıca gönderilen tehditler de dava dosyasına eklendi.
Sedat Paker’in tehditleri de dilekçede
Dava dilekçesinde ayrıca Erdoğan’ın sözlerinden sonra organize suç örgütü liderliğinden hüküm giymiş olan Sedat Peker’in de harekete geçtiği belirtilerek, Peker’in akademisyenlere yönelik, “Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve akan kanlarınızla duş alacağız,” şeklindeki sözleri de örnek gösterildi.
Akademisyenlerin bildirisi
“Bu suça ortak olmayacağız” bildirisinin de savunulduğu dilekçede, bildirinin aslında “katliamlara ve ölümlere dur demek ve devleti çözüm masasına çağırmak için yapılmış bir çağrı olduğu” belirtildi.
Ayrıca kimi insan hakları kurumları, CHP ve Yar-Sav’ın da benzer eleştirilerde bulunduğu hatırlatılarak, Yar-Sav’ın bölgede yaşananlar için “insanlığa karşı suç” tanımında bulunduğu hatırlatıldı.
Dava dilekçesinde ‘Erdoğan’ın müdahalesi’
Erdoğan’ın açıklamalarının demokratik tartışma olanağını ortadan kaldırdığı belirtilen dilekçede, özetle şu ifadelere yer verildi:
“Benzer açıklamaları yapan diğer kişiler herhangi bir yaptırımla karşılaşmadığı halde Cumhurbaşkanı’nın suçlayıcı, aşağılayıcı ve hedef gösterici söz ve eylemleri sonucu müvekkilin de diğer akademisyenler gibi tehdit ve cezai soruşturmalara maruz kalması, ifade özgürlüğüne meşru olmayan bir müdahalenin varlığını göstermektedir.
“Bu müdahale davalı Erdoğan’ın görevinden ve siyasal konumundan kaynaklanan özel bir ağırlığa sahiptir. Zira davalının her sözü, kamu makamlarınca emir telakki edilmektedir. Cumhurbaşkanı sıfatına sahip davalı Erdoğan’ın siyasal konumu ve görevi dikkate alınarak hukuk davasının kabulü, ifade özgürlüğünün gerekleri açısından özel bir öneme sahiptir.
“Sarfedilen galiz sözlerin davacının kişisel itibarı ve saygınlığını zedeleyici nitelikte olduğu açıktır. Yukarıda sergilenen bu sözler, imzacıları terör destekçisi gibi göstermek, kendilerini alenen terör örgütü yanında saf tutmakla, terör örgütünün propagandasını yapmakla, teröre destek vermekle itham etmek ve ülkemizde yaşanan ağır katliamların sorumluluğunu onlara yüklemek açıkça haksız eylem niteliğindedir. Sadece “hain” kelimesi bile Yargıtay tarafından onur ve saygınlığa aykırı olarak değerlendirilmektedir.
“Davalı, görüşlerini, hakaret ve aşağılama kelimelerine başvurmadan dile getirebilirdi. Ancak böyle yapmamış, her seferinde, bir cumhurbaşkanından beklenmeyecek biçimde aynı rahatsız edici dili kullanmayı sürdürmüştür.
“Davalının sözleri sonrasında yaşanan toplumsal, siyasal ve cezai yaptırımlar nedeniyle, davacı açısından düşünce ve vicdani kanaatlerini özgürce ifade edebilmek çok zorlaşmıştır.
“Erdoğan’ın, hukuka aykırı olarak kullandığı sözler ve imzacı akademisyenlere yönelik idari ve cezai yaptırımlar uygulanması konusundaki talimatları neticesinde; davacının ifade özgürlüğü ve bununla bağlantılı olarak kişisel özerklik hakkının ihlal edildiğinin tespitine, söz konusu söz ve eylemlerin kişilik haklarına haksız saldırı niteliğinde olduğunun tespitine, 4 ayrı konuşma nedeniyle her bir haksız eylem için 2.500TL olmak üzere toplam 10.000 TL manevi tazminatın eylem tarihinden itibaren yasal faiziyle ödenmesine, kararın ulusal düzeyde yayın yapan yayın organlarında yayınlanmasına karar verilmelidir.
Oran: Onur diye bir şey var
Konuya ilişkin bilgi veren Oran, “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atan akademisyenlerin çoğunun “öğrencilerinin öğrencileri” olduğunu söyleyerek, dava açma gerekçesini şöyle ifade etti:
“Bu gençlerin bir kısmını üniversiteleri işten atarak, açlıkla baş başa bıraktı. Bir kısmı, kendi fakültelerinde bazı öğrencilerin odalarını işaretlediği bir tehdit ortamında direniyor. Bir kısmı hakkında savcılar yıllarca hapis isteyen davalar açtılar. Bir kısmı şu anda tecrit hücrelerinde tutuklu. Kitap bile verilmeyerek, havalandırılmaya çıkarılmayarak.
“Fakat ben, üstelik genç asistanken faşist 12 Eylül döneminde önce YÖK sonra da 1402 s. kanun kullanılarak 8 yıl boyunca fakültem Mülkiye’den ve memuriyetten atılmış 70’lik bir hoca olarak, gençlere reva görülen bu hakaretleri ve baskıları görmezden gelemem. Onur diye bir şey var.”
Erdoğan’ın şimdiye kadar binlerce kişiye hakaret davaları açtığını da hatırlatan Oran, “Ben de ona bu ülkede yönetenlerin de hukuka tabii olduğunu göstermek için dava açtım” dedi.
Güncelleme Tarihi: 28 Mart 2016, 16:36