(Eylül ve Leyla için…)
Gülümse…
İlk buluta ve güneşe…
Toprağa, ışığa, yüreklerin mavisine gülümse.
Gidenlere…Mavinin baharına…
Binyılların özlemlerini, acılarını ve umutlarını;
Kırışıklıklarıyla selamlayan yüzlere gülümse.
Seksen gün boyunca sevdasını sırtında taşıyan,
Düşlerini tuzla beslenen Bérivan gibi gülümse.
Julya’nın sevdasına gülümse.
Umuda ve gökkuşağına gülümse.
Hayata…Sol başparmağının sağ boğumuna…
Tarihin utanç suratına bir volkan gibi patlayan dirence,
Sonbaharın damarına gülümse…
Gülümse ki ardı deniz kokan dağlar şenlensin.
Gülümse ki maviler fışkırsın topraktan.
İnadına, inadına gülümse….
Bir düş gördüm dün gece,ülkem gülümsüyordu.
Çook uzun bir yol vardı Eylül’e uzanan.
Bütün çiçekleri Leyla kokuyordu baharın.
Bütün kardelenler, bütün yangın yürekli yiğitler oradaydı.
Ama şafak ağlıyordu...
Dalından koparılan mavi sevdalı rüya gibiydi şarkılar.
Ey ülkemin puslu kentler semahı, kim küstürdü şafağı?
Ey dağlarımın fırtına saçlı çocukları, ışığınızın şarkısını kim çaldı?
Bir düş gördüm, önce bir gelincik uyandı şafağın bahçesinden.
Filizlendi gelincik…
Ülkemin en nazlı gelinlerinin ellerine sürdü kınasını.
Gelinler, kınalı elleriyle okşadı saçlarını.
Gözleri ışıl ışıldı. Gülümsüyordu.
Ey nazlı şafak, şimdi sende gülümse…
Ardın Erciş semalarından yükselen Yunus olsun, gülümse.
Ey Asmin bahçesinde gülistan kokulum,
Ey şarkım, şiirim, beyzade düşüm, gülümse...
Bir düş gördüm, iki kanadı vardı gökkuşağının.
Usulca açıldı tomurcuğu, çocuk bahçelerinin.
Duvağı açılmamış bir gelin gibiydi ülkemin baharı.
Önce halaya durdu gökyüzü, sonra iki el uzandı mavi buluttan.
Bulut gülümsedi…
Gülümseyerek aç kollarını serin esen rüzgarlara.
Dalgalansın düşlerin.
Şarkılarını en masum çocukların kulaklarına fısıldasın sevdan.
Sevdan kavga kuşansın, gülümse.
G ü l ü m s e !