Yerel seçimler yaklaşıyor…
Partiler hummalı bir çalışmayla adaylarını belirlemeye çalışıyor. Her gün onlarca kişi basın aracılığıyla boy gösteriyor.
Ancak adaylarla ilgili yanlış ya da ters giden bir şeyler var: Neredeyse hiçbir aday projelerini, yapacaklarını, seçilmek istediği kent prestijini anlatmıyor. Yani adaylar hizmet eksenli seçilmiyor. Tamamen birbirine boy gösterme yarışı. Meclisteki üç büyük parti de bu şekilde aday gösteriyor. Bu işi daha hassasiyetle yürütmeye çalışan tek parti BDP / HDP’dir.
Tabi bu durum son derece üzücü. Neredeyse her gün özgürlük taleplerinin dalga dalga yayıldığı günümüzde, üç büyük partiden neredeyse hiçbir aday ya da aday adayı “demokratikleşme”den söz etmiyor. Sanki hiçbiri bu ülkede yaşamıyor.
Neredeyse hiçbiri, Türkiye’nin büyük bir umudu olan Çözüm Sürecini pekiştirici ya da destekleyici bir söylemde bulunmuyor.
Neredeyse hiçbir işsizlikten, yolsuzluktan, emekten, ekonomiden, kadınlardan, öğrencilerden, işçilerden, eğitimden, sağlıktan söz etmiyor.
Neredeyse hiçbiri, bu ülkede yaşamıyor. Varları yokları birbirlerini suçlamak, birbirlerini yalancı çıkarmak, birbirlerini kötülemek. Tabi bu arada hepsi de birbirinin işini kolaylaştırıyor.
Halk mı? Her zamanki gibi tepkisiz, eleştiriden uzak ve kandırılmakta. Hepsi akşamları tv başında haberleri seyrederken, kendisine dünyalar verilmiş gibi mutlu oluyor. Oysa ne güzel söylemişti Nazım: “İnsanlar, aah benim insanlarım / Yalanla besliyorlar sizi!”
Peki ne yapmak lazım? Bu ülke için hayırlı olabilecek sistem ne olmalıdır?
Tabi bu konuda çokça şey söylenebilir. Ama gelin hep beraber, yerel seçimlerden önce atılması gereken en önemli adıma bakalım. Yerel seçimlerle birlikte artık bu ülke siyasetinde ve hizmet anlayışında bir farklılık olmalıdır. Artık yerel yönetimler, genel idari sistemlere köle olmaktan çıkarılmalıdır. Yerel yönetimler yetki ve görevleriyle; hizmet anlayışı ve uygulamalarıyla yarı özerk ya da özerk olmalıdır.
Çünkü her bir yerel yönetim, küçük çaplı bir devlettir.
Türkiye büyümek, modern demokrasi hareketiyle barışmak, ekonomide güçlenmek, işsizliği azaltmak için, yani kısacası yaşam kalitesini yükseltmek için bu adımı atmak zorundadır.
Öncelikle bilinmelidir ki, yerel yönetimlerin özerkliği, tam demokratik sistemlerin vazgeçilmez bir parçasıdır. Ancak olaya tersten bakılırsa, demokrasi olmadan, yerel özerkliklerin de olamayacağı bilinmelidir. Yani yerel özerklik, bir bakıma demokratikleşme adımıdır.
O halde işe nereden bakmak ve nereden başlamak gerekir?
Bilindiği gibi on yıllardır Türkiye"de “demokratikleşme” sorunu var. Demokratikleşme, Cumhuriyet tarihi boyunca belki de en çok çözülmeyi bekleyen ve Türkiye’nin en önemli sorunudur. Bu sorunun içinde neler var? Türban sorunu, Ermeni sorunu, Kıbrıs sorunu, eğitim, sağlık, gençlik, hak ihlalleri gibi sorunlar var. Ancak bu sorunun içinde en başta Kürt sorunu var.
Yerel özerklik, yukarıda saydığımız sorunların çözümünü kolaylaştırır, hızlandırır ya da pekiştirir. Şöyle ki…
Yerel özerklik, farklılıkları kabul etmeyi, farklı kimlikleri tanımayı, sorunların tartışılarak ve hoşgörü metoduyla çözülmesini, etnik zenginliklerin tanınmasını kabul eder.
Yerel özerklik, ülkedeki her kesimden insana yetki vermek ve yetkilerin sorumluluklarını tanımaktır. Peki bu beraberinde ne getirecektir? Kısaca sayalım…
Yerel ekonomi güçlenir. Çünkü ekonomik kaynaklar yerelin içinde eritilir ve yerelin hizmetine sunulur. Ekonomik kalkınma ve ekonomik hareketlilik önemlidir. Özerk bölgenin zenginlik kaynakları, barajlar, sular, tarım, hayvancılık gibi önemli geçim alanları uygulanabilir bir zemine oturtulur ve özerk bölgenin güvencesine alınır.
Çiftçi, küçük esnaf gibi ekonomik atılım yapmak isteyen tüm yurttaşlara kredi imkanı sağlanır.
Yerel özerklik, asla bir bölünme sistemi değildir, aksine birleştirme sistemidir. En basit ve yalın tanımıyla, her yerel özerk bölgenin kendi kendini yönetmesidir.
Hak ihlalleri, cinsel, sınıfsal, ulusal ayrımcılık ve asimilasyon azalır. Sömürgecilik, başkasına zulmetmek ve tekdüzelik zayıflar. Yerel özerklik sistemi sivil toplum kuruluşlarını destekler ve sendikal hakları toplumun tüm kesimlerine tanır. Yönetimde şeffaflığı savunur ve örtülü bir yönetim modelini engeller. Sanatı, bilimi ve teknolojiyi destekler ve bu alanlarda çalışma yapanları bağrına basar. Çağdaş bir eğitim modelini savunur ve toplumun hiçbir kesimini eğitimin dışında tutmaz.
Yerel yönetim özerklik modeli, merkezi sistemi dağıtır ve yerel yöneticilerin yetkilerini güçlendirir. Böylece yerelin içinde de küçük “özerk” birimler oluşur. Her küçük özerk birimin yöneticileri ayrıdır. Böylece ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan birbirinden farklı olan birimlerin, aynı zihniyetle yönetilmesi engellenir. Her bölgenin yaşam koşullarına göre, o bölgenin yaşamı şekillendirilir.
Bununla birlikte, yerel özerklik modelinde, bir “halk kongresi” ya da “halk meclisi” bulunur. Özerk bölgenin kendi kendini yönetme kararları, bu mecliste alınır. Ancak bu meclis, yönetimde olmayan halk kitlelerinden bağımsız çalışmaz. Anayasal hakların tümü, halkoylamasıyla güvence altına alınır. Yani halk meclisi, halka danışmadan, onunla ilgili herhangi bir anayasal değişiklik yapmaz.
Yerel özerklik modelinde tüm etnik kimlikler, insan hakları, kişi hak ve özgürlükler, merkezi hukuk sistemi tarafından güvence altına alınır. Hukuk sistemi, bağımsız ve tarafsızdır.
Yerel özerklik modeli, günümüz koşullarında Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bir modeldir. Belki de en güzel sistemdir. Bu yüzden özellikle politikacıların birinci derecede önemsemeleri gereken bir modeldir.
Yerel özerklik modeli barışın, kardeşliğin ve birlikteliğin çağrısıdır.
Yerel özerklik modeli aydınlık geleceğin çağrısıdır.
Yerel Özerklik, on yıllardır özlediğimiz yönetim modelidir.
can can xoce can