1- PİYASALARI KONUŞARAK RAHATLATMAK
Bu, en basit ve nihayetinde en az etkili olacak seçeneklerden biri. Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya veya Hazine Bakanı Berat Albayrak, piyasaları kamuoyuna açıklamalar yaparak rahatlatabilir.
Bu taktik politika belirleyiciler tarafından fırtınalı dönemlerde sık sık kullanılsa da, ekonomistlere göre TL’nin değerini bu yolla yükseltmek en iyi ihtimalle kısa süreli bir artış sağlar. Capital Economics şirketinden William Jackson, “Mevcut durum sözlü müdahaleden daha fazlasını gerektirecektir” diyor.
2- SESSİZ KALIP DEVAM ETMEK
Politika belirleyiciler, Merkez Bankası’nın 13 Eylül’de düzenlenecek bir sonraki para politikası toplantısına kadar bir şey yapmamayı deneyebilir. Fakat son birkaç gün bir şeylerin göstergesiyse, bu seçenek TL’nin çok daha fazla zorlanması ve Banka’nın yatırımcılar nezdindeki kredibilitesinin daha da erozyona uğraması anlamına gelecektir.
Manidar bir biçimde, hem Erdoğan hem de damadı Albayrak son günlerde sessiz kaldı. Bu, Erdoğan’ın TL elden çıkarıldığında genelde sergilediği sert duruşla keskin bir tezat içeriyor.
Faiz oranlarını ‘bütün kötülüklerin anası’ diye nitelemiş olan cumhurbaşkanı, TL satmayı geçmişte Batı’nın Türkiye’ye diz çöktürme girişimi olarak tanımlamıştı. Bu, yatırımcıların sakinleşmesine yardımcı olmayan bir söylemdi.
3- GEVŞETMEK
Bütün bankaların TL ve döviz depozitolarının bir kısmını rezerv olarak tutması gerekiyor. Merkez Bankası bu kuralları gevşetebilir, böylece döviz likiditesini özgürleştirebilir. Bu hamle, piyasada yeterli ya da artık likidite bulunmasını garanti ederek, TL’nin oynaklığını azaltabilir.
Banka mayıstaki satışta bunu yapmaya çalıştı; nihayetinde faiz oranlarını dramatik biçimde 300 baz puan artırmak zorunda kalsa da, 10 milyar dolar değerinde likidite tedarik etti.
Aynı taktiği pazartesi günü de, yaklaşık 2.2 milyar doları serbest bırakarak denedi. Bu adım geri tepmiş görünüyor; ekonomistler bu hamlenin, Merkez Bankası’nın bağımsız olmadığı yönündeki algıyı güçlendirdiğini söylüyor.
Tanınmış Türk ekonomist Mahfi Eğilmez Twitter’da, “Piyasanın faiz artışı beklediği bir ortamda MB, ROM değişikliğiyle yetindi. Bu durumda piyasalar MB’nin faizi artırmakta sorun yaşadığı izlenimine kapıldığı için Dolar kuru aldı başını gitti. ROM değişikliği yapmasa daha iyiydi” dedi.
Sözlü müdahale gibi, bu da, genellikle faiz artırımı öncesinde uygulanan bir taktik.
4- YÜKLÜ FAİZ ARTIRIMI, GÜÇLÜ MESAJ
Yatırımcılar için en iyi senaryo bu ve TL’deki değer kaybını durdurmak açısından uzun süreli bir etki sağlar. [Bu senaryoda], Merkez Bankası ciddi ölçüde faiz artırır; buna, bağımsız olduğu ve enflasyonla mücadele etmek için faizleri uzun bir süre boyunca yüksek tutabileceğine dair bir mesaj eşlik eder.
Capital Economics’den Jackson, yatırımcıların muhtemelen yüzde 5-10 oranında bir reel faiz oranı görmek istediğini söylüyor. Bu, enflasyon şu an neredeyse yüzde 16 oranındayken, yatırımcıların yüzde 20 oranından yüksek bir faiz oranı görmeye ihtiyacı olduğu anlamına geliyor. Gösterge repo oranı şu an yüzde 17.75 oranında.
Fakat Jackson, faiz artışının ‘ona neyin eşik edeceğinden daha az önemli olduğunu’ söylüyor, “Faiz oranlarının çok uzun bir zaman boyunca yüksek kalacağını görmek istiyorlar” diye ekliyor.
Merkez Bankası, ‘uzun bir süre boyunca’ katı bir para politikası uygulayacağını ve gerekirse bunu daha da katılaştıracağını söylemiş durumda.
Son enflasyon raporunda, TL’deki değer kaybının enflasyon üzerinde yaratacağı etkinin, daha sıkı bir para politikasının ‘daha uzun bir süre boyunca’ zorunlu kılacağının sinyali veriliyordu.
5- İŞLER (BİR KEZ DAHA) KARMAŞIK HALE GELİR
Merkez Bankası, politika belirlemek için çoklu faiz oranları kullanma yönündeki karmaşık sistemine dönebilir; gösterge oranı sabit tutarken, geç likidite penceresi aracılığıyla, daha yüksek bir faizden para sağlayabilir.
Bu pek muhtemel bir seçenek olarak görülmüyor; zira bu seçenek, tek faiz oranına yakın zamanda yapılan dönüşü tersine çevirecektir. Kısa süreli bir erteleme sağlayabilir ama uzun vadede piyasaya güvenin altını oyacaktır.
6- DOLAR SATMAK
Merkez Bankası’nın düşük döviz rezervleri – şu an TL satın almak için kullanabileceği miktar 21 milyar dolar- göz önünde bulundurulduğunda, en düşük ihtimal bu. Merkez Bankası, rezerv zorunlulukları ve hükümet hesaplarının hepsi dahil edildiğinde, 100 milyar dolara sahip.
Merkez Bankası, küresel merkez bankacılığında doğrudan müdahalenin artık geçerli bir politika seçeneği olmadığını belirtmişti. Diğer yükselen piyasalardaki merkez bankaları gibi, kendisinin net rezervlerini doğrudan azaltmayacak olan takasları ya da ‘uzlaşmalı vadeli sözleşme (non-deliverable forward – NDF)’ benzeri döviz likiditesi önlemlerini tercih ediyor.
7- SERMAYE KONTROLÜ
Hem siyasetçiler hem de Merkez Bankası bu seçeneğin masada olmadığını açıkça beyan etti. Sermaye kontrolü, bir zamanlar yıldız bir yükselen piyasa olarak görülen Türkiye’de yatırımcıların güveninin altını oyar. (Dış Haberler)
Güncelleme Tarihi: 09 Ağustos 2018, 16:44