Amed Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Gültan Kışanak, kendisine veda ziyaretine gelen Vali Mustafa Cahit Kıraç’ı uğurladıktan sonra gazetecilerin sorularını yanıtladı. Kürtçe anadilde eğitim veren ilkokulun mühürlenmesiyle ilgili olarak İçişleri Bakanı’nın “başvuru yapılsaydı yasal olarak izin verilirdi” şeklindeki değerlendirmesinin sorulması üzerine Kışanak bu konunun bir manipülasyona dönüştürüldüğünü söyledi.
BİR PROSEDÜR SORUNU DEĞİL
Konunun açık bir şekilde ortaya konulması gerektiğine işaret eden Kışanak, “Ortaya koymazsak gerçekten sanki böyle bir prosedür, ihmali var da sorun bundan kaynaklanıyormuş gibi gösteriliyor ama durum böyle değil” dedi. Kışanak anadilde ilkokul açılması konusunda şunları söyledi:
“Halk özel okul statüsünde çocuklarını paralı bir okula göndererek, kendi anadilinde eğitim yaptırmayı doğru bulmuyor. Diğer bütün okullar gibi Kürtçe eğitim veren okulların da kamusal hizmet olarak, ücretsiz hizmet vermesini arzuluyor. Ve gerilim konusu budur. Kürtçede eğitim, anadilde eğitim ‘ücretli özel eğitim konusu mu’ olacak, yoksa ‘kamusal ücretsiz hizmet sunumu mu’ olacak? Tartışma budur. Bunu bütün açıklığıyla ortaya koymak lazımdır. Sayın bakanın kast ettiği özel okul statüsüdür. Özel okul açmak istiyorum diye birisi başvurursa tabi ki özel okul açılmasıyla ilgili bir yasal mevzuat var. Ona uygun olarak özel okul açılabilir. Açılacak o özel okulda da çocuklar kendi anadillerinde eğitim görme bedelini para olarak öderler.”
UYGULAMA AYNI ZAMANDA SOSYAL AYRIMCILIK
Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Kışanak bunun birçok açıdan yanlış olduğunu belirterek şöyle devam etti: “Bir bu ülkede anadilleri Türkçe olan çocuklar eğitimi bir kamusal hizmet olarak alırken, anadili Türkçe olmayan çocuklar neden bu hizmeti ancak ücretle satın alabiliyorlar. Bu bir ayrımcılıktır, yanlıştır. Kamusal haklar konusunda eşit haklara sahip olması gereken yurttaşları anadili Türkçe olanları ve olmayanlar diye ikiye ayırmak... Anadili Türkçe olanlara ücretsiz kamu hizmeti sunmak, anadili Türkçe olmayanlara ‘sen hizmet istiyorsan ancak parayla gidip satın alabilirsin’ demek yanlıştır, ayrımcılıktır. İkinci boyutu da şudur. Bu aynı zamanda sınıfsal bir ayrımda yaratacaktır. Parası olan ancak bu hizmetten yararlanacaktır. Anadili Türkçe olmayan çocukların annesi, babası zenginse bu hizmetten yararlanabilecek. Parası varsa götürecek paralı özel bir okulda çocuğuna kendi anadilinde eğitim aldırabilecek. Ama yoksul aileler bunu yapamayacaklar. Bu aynı zamanda sosyal bir ayrımcılıktır.”
Özel okullarla ilgili yasal düzenleme yapıldığında bunu açık bir şekilde izah ettiklerini belirten Kışanak, “Bu hem etnik ayrımcılıktır, hem sosyal statü olarak ayrımcılıktır, yanlıştır. Eğitim gibi en temel hak konusunda böyle bir ayrımcı yasal düzenleme olamaz, ayrımcı bir politika olamaz. Şu anda bu gerilimin konusu budur.”
YA YASAYI DÜZENLE YA DA TOLERE ET!
Sorunu yasal düzenleme ve halkın imece usulü ile oluşturduğu okulları tolere ederek aşılabileceğini belirten Kışanak bunu şu şekilde anlattı: “Bu konuyla ilgili yasal düzenleme yapabilirler. İkicisi bu tür sivil inisiyatifleri tolere edebilirler. Vatandaş diyor ki ‘madem sen bana kamusal hizmet olarak anadilimde eğitim vermiyorsun, ben burada açıyorum. Kendi imkanlarımla imece usulü ile herkes birbirine destek olarak ücretsiz eğitim hizmeti sunacağım’ diyor. O zaman devletin bunu da engellememesi lazım. Yani mühürlenmesi, halkın bu sorumluluğu üzerine almış olmasına rağmen devletin buna tutum alması son derece yanlıştır. Yani devletin yapması gereken bir görevi vatandaş, sivil inisiyatif, halk, sivil toplum örgütleri kendi çabalarıyla yerine getirmeye gayret ediyorlar. Bunu da yasaklıyorlar. Ve çok daha vahimi dün akşam o okulun önünde yapılan saldırıdır. İnsanların kendi anadillerinde eğitim görme talebinin üzerine TOMA’larla, tazyikli suyla, copla gidilebilir mi? Bunu hangi hukuk devletiyle, hani demokrasi anlayışıyla izah edecekler. Bundan daha saçma bir şey olabilir mi?”
EN YOKSUL SEMTE NASIL PARAYLA ÖĞREN DİYEBİLİRSİN?
Çocuğunu Kürtçe okula göndermek isteyen ve ücretsiz eğitim görmek isteyen çocuklar bulunduğunu belirten Kışanak, “Bağlar bu kentin en yoksul semti. Orada nasıl diyebilirsin ki ‘Gel izin başvurusu yap özel okul aç, çocuklar gelsin parayla eğitim alsın’. Bunu nasıl diyebilsin. Bunun demokraside, vicdanda, akılda, mantıkta yeri yoktur. Hele hele Kürt sorununu çözeceğim, çok büyük çözüm süreçleri içerisindeyim diyen bir devletin, bir hükümetin asla izah edemeyeceği bir durumdur. Derhal bu gerilime son verilmelidir. Bu sivil inisiyatifi geliştiren kurumlar, sivil toplum örgütleri çağrılarak Milli Eğitim’de bir toplantı yapılmalı ve halkın bu talebini karşılan bir yaklaşım ortaya konulmalıdır” şeklinde konuştu.
YEREL YÖNETİMLER ÖRGÜTLEYEBİLİR
Bir başka soru üzerine Kışanak, demokratik özerklik ve anadil sorunu tartışıldığında politik bir önerme olarak hükümetle ve kamuoyuna önerilerde bulunduklarını belirterek şunları söyledi:
“Türkiye'nin anadil sorunu merkezi eğitim politikaları ile çözülemez. Bu nedenle eğitim konusunda yerel yönetimlere bir rol verilmesi, yerel yönetimlere bazı yetkilerin devredilmesi, sorumluluk verilmesi gerekiyor. Her yerel yönetim kendi kentindeki halkın ihtiyacına uygun -ama tabi ki ana ilkelere, ana çerçevesi merkezi olarak belirlenmiş- eğitim politikası çerçevesinde daha toplumsal ihtiyaca cevap veren bir eğitim süreci planlayabilir, örgütleyebilir. Bu da genel olarak Kürt sorunu çözümünde, anadil sorunu çözümünde kolaylaştırıcı bir yöntemdir. Türkiye'nin her yerinde zorunlu Kürtçe okul hizmeti sunmak bir sıkıntı olabilir. Ama yerelde halkın istekleri, ihtiyaçları doğrultusunda bugün Kurmanci lehçesinde talep oluyor Kurmanci lehçesinde eğitim hizmeti veren bir okul açılabilir. Yarın Zazaki lehçesinde talep olur o lehçeyle eğitim veren bir okul açılabilir. Lazca eğitim talep eden olursa Karadeniz’de ona uygun okullar açılabilir. Yani eğitim bir toplumsal ihtiyaçtır ve kamusal haktır. Bunu düzenleme konusunda bu kadar merkezi politikalarla bir cendereye almak sorun ve sıkıntı üretiyor. Bu yerele devredilse daha kolay olabilir. Merkezi hükümet anadilde eğitim konusunda kamusal hizmet sunma sorumluluğunda kaçınıyorsa, görevini yerine getirmiyorsa bu görevi yerel yönetime kaynaklarıyla, imkanlarıyla birlikte devretsin. Biz bunu çok iyi bir şekilde planlayıp hayata geçirebiliriz. Halkın ihtiyaçları, talepleri, beklentileri doğrultusunda en kaliteli eğitim hizmetini sunabiliriz.”
AVRUPA BU YÖNTEMİ UYGULUYOR
Bu önerilerin çok uç şeyler olmadığını bütün dünyanın uyguladığı yöntemler olduğuna işaret eden Kışanak, “Gidin Avrupa ülkelerinde bütün Avrupa ülkelerinin yönetim biçimi ne olursa olsun eğitim politikası yerel yönetimler eliyle yürütülür. Merkezi hükümetin belirlediği bazı kriterler vardır. Genel bir çerçeve vardır. O genel çerçeve içerisinde o hizmet sunulmasından yerel yönetimler sorumludur. Bu da bir kolaylık gösteren yöntemdir, Türkiye'nin de bunu yapması lazımdır” şeklinde konuştu.
ÇÖZÜM SÜRECİNİN EN TEMEL KONUSU ANADİLDİR
Kürtçe anadilde eğitim veren ilkokul açmanın “çözüm sürecine karşı olma” şeklindeki değerlendirmelere de Kışanak, “Artık böyle ezbere şeylerle kamuoyunda bir algı yaratmak mümkün değil” dedi. Kışanak şöyle konuştu: “Çözüm sürecinin en temel konularından birisi anadil. Anadilde kamusal hizmet sunulması, anadilde eğitim yapılması, anadilde kültürel faaliyetler önünde varsa eksikler bunların giderilmesi. Yani anadilin temel bir hak olarak teslim edilmesi ve bu hakkın kullanılabilmesi için de kamusal imkanlar yaratılması. Şuan çözüm sürecinin en önemli tartışma başlıklarından birisidir. O nedenle bu böyle çözüm sürecini sekteye uğratmak falan değil, tam tersine katkı sunan bir yaklaşımdır ve somut pratiğini ortaya koyan bir yaklaşımdır. Sivil toplum örgütleri, vatandaş ‘Bu bir kamusal hizmet olmalı, siz eğer sunamıyorsanız biz bu hizmeti sunmaya talibiz’ diyor. Hükümetin yapması gereken ya kendisi bu hizmeti sunacak, ya yerel yönetime bu görevi verecek, ya bırakacak halk kendi ihtiyacını kendisi karşılayacak. Ama bu ben de yapmam, yerel yönetimlere de yaptırmam, halka da yaptırmam. Yani anadiliniz yasaktır. Bu kabul edilebilir bir durum değildir.”
CEZAEVİ BELEDİYEYE DEVREDİLSİN
Bir başka gazetecinin E Tipi Cezaevi’nin müzeye dönüştürülmesi konusunda ise Kışanak bu konuda hızlı bir şekilde artık pratik adımların atılması gerektiğine inandığını söyledi. 12 Eylül darbesinin üzerinden 34 yıl geçtiğini yaşanan acılar, sorunlar, sıkıntıların az da olsa konuşulup tartışıldığını anlatan Kışanak, “Darbeyi yapanlar yargılandı, darbeyi yapmaktan suçlu bulundu. Darbenin suç olduğu ve yasalarla korunamayacağı tartışmaları yapıldı. Anayasa’da bu yargılanmaları engelleyen maddeler kaldırıldı, yani epeyce yol aldık. Artık yapılması gereken hızlı bir şekilde Diyarbakır Cezaevi’nin bir insan hakları ve yüzleşme müzesi olarak projelendirilip hayata geçirilmesidir” şeklinde konuştu.
HÜKÜMETTEN SOMUT ADIM BEKLİYORUZ
Bu konuda çalışmalarını sürdürdüklerini belirten Kışanak, duyarlılık gösteren bütün sivil toplum örgütleriyle, meslek örgütleriyle ve insan hakları kuruluşlarıyla tartışmalarını sürdürdüklerini söyledi. Hem Türkiye’deki deneyimleri incelediklerini hem de dünyadaki benzer deneyimleri incelediklerini belirten Kışanak, yürüttükleri çalışmaları yakında kamuoyu ile paylaşacaklarını söyledi. Kışanak, “Artık bu konuda adım atma zamanı geldi. Adalet Bakanlığını ilgilendiren boyutu da buranın bir an önce sivil bir kuruma, yerel bir kuruma yani Büyükşehir Belediyesine tahsis edilmesidir” dedi. Cezaevinin tüm altyapısının çöktüğünü orada tutukluların ve hükümlülerin kalmasının doğru olmadığını ifade eden Kışanak, “Şimdiye kadar bu konuda hükümetten genellikle pozitif sözler duyduk. Umarım pratik uygulamaya da geldiğinde bu pozitif yaklaşım devam eder” şeklinde konuştu.
Güncelleme Tarihi: 18 Eylül 2014, 09:20