İsveç’in Sigtuna Belediyesi’nin davetlisi olarak İsveç’te bulunan Mardin Büyükşehir Eşbaşkanı Ahmet Türk, Stockholm’de düzenlenen bir seminerde 1915 yılında yapılan soykırımı sırasında bazı Kürt aşiretlerinin soykırım suçuna ortak olmalarından duyduğu üzüntüyü dile getirdikten sonra Süryani, Ermeni ve Ezidilerden özür diledi.
Stockholm dışındaki Märsta semtinde moderatörlüğünü Feyyaz Kerimo’nun yaptığı panelde, Mardin Büyükşehir Eşbaşkanları Februniye Akyol ve Ahmet Türk’ün yanı sıra Sigtuna Belediyesi Başkanı Gun Eriksson, Belediye Meclisi Başkanı Lars Bryntesson, Sosyal Demokrat İşçi Partisi Milletvekili Yılmaz Kerimo ve 1 yıldan bu yana Sigtuna’da misafir yazar olarak yaşamını sürdüren Yayıncı Ragıp Zarakolu da birer konuşma yaptılar.
Seminerin açış konuşmasında Gun Eriksson, Sigtuma Belediyesi’nde Mardin-Midyat’tan gelen çok sayıda Asuri-Süryaninin yaşadığını, Sigtuna’nın ekonomik ve kültürel gelişmesine önemli katkılar bulunduklarını söyledi.
Sigtuna’da yaşayan her üç kişiden birinin başka ülkeden geldiğine dikkat çeken Eriksson, “Çok kültürlülüğü toplumumuzu geliştiren ve zenginleştiren bir unsur olarak görüyoruz” şeklinde konuştu.
CİHADİZMİN BİR DİĞER ADI DA SOYKIRIMI
Ragıp Zarakolu, 1914 yılında yapılan tehcir, 1915 yılında yapılan soykırımla hala yüzleşilmediğini ve soykırımının unutulan bir sayfası olan cihadizmin günümüzde yeniden gündeme geldiğini söyledi. Cihadizmin bir diğer adının soykırım olduğu, 1914 yılında Türkiye’de resmi bir “Cihad” kararı alındığını söyleyen Zarakolu, bu kararın Alman ve Türk militarizminin ortak kararı olduğu değerlendirmesinde bulundu.
1915 yılında yapılan soykırımını somut örnekler vererek aktaran Zarakolu, aynı yıllarda Ezidilere yönelik tehcir ve soykırımının yapıldığına ve bir kaç yıl sonra da soykırım esnasında devletle işbirliği yapmayı reddeden Kürt aşiretlerinin de topraklarından sürüldüklerine dikkat çekti.
Tüm bunların soykırımcı devletin kurbanlarının zaman içinde değiştiğini ve değişebileceğini gösterdiğini söyledikten sonra, soykırımından 99 yıl sonra cihadcıların soykırım tehditi altındaki Ezidilerin Şengal Dağı’na sığınmak zorunda kaldıklarını söyledi.
Tarihten nasıl ders alınabileceğini Kürt Özgürlük Hareketi’nin gösterdiğini, Kamışlı, Kobanê ve Afrin’de oluşturulan komünal yönetim ve halk meclislerinin bütün inançlar ve milletleri bünyesine kattığını söyledikten sonra konuşmasını “1915’de umut yoktu ama şimdi umut var. Kobanê direnişi aynı Stalingrad direnişi gibi faşizm karşısında umudun var olduğunu, yeni bir dünyayı yaratmanın mümkün olduğunu kanıtladı” diyerek sonlandırdı.
ASURİ, ERMENİ VE EZİDİLER KÜRDİSTAN’IN GERÇEK SAHİPLERİ
Katılımcılara değerli Kürdistanlılar ve dostları olarak hitap eden Türk, özellikle Asuri, Ermeni ve Ezidileri ayrıca belirtmeye gerek duymadığını, bu halkların Kürdistan’ın gerçek sahipleri olduklarını ve Kürdistan’ın Kürtler kadar onların toprakları olduğunu vurguladı.
Mezopotomya ve Anadolu’nun değişik etnik köken ve inançlara mensup halkların bir arada yaşadıkları dünyanın en zengin bölgelerinden biri olduğuna dikkat çeken Türk, ancak burada yaşayan hakların kültürlerini, inançlarını inkar eden, asimilasyon ve soykırımına tabi tutan anlayışı tüm dünyanın bildiğini söyledi.
1911 yılında İttihat ve Terakki Partisi’nin üç liderinin bir araya gelerek tarihi kararlar aldıklarını belirten Türk, alınan kararları gayrı Müslümlerin azaltılması, Alevilerin Sunnileştirilmesi ve Kürtlerin asimile edilmeleri olarak sıraladı.
KARDEŞ HAKLARIMIZA ÇEKTİRDİĞİMİZ ACILARI UNUTMAYACAĞIZ
Türk, 1911 yılında alınan kararların tüm Cumhuriyet tarihi boyunca uygulandığını ve aynı anlayışın bugün hala sürmekte olduğunu ifade etti. Tüm halkların inkarı temeline dayanan ulus devleti yaratma çabalarının günümüzde sürmekte olduğuna dikkat çeken Türk, “1914-15 yıllarında devletin bu kararlarını yerine getirirken, gerçekleştirirken maalesef Kürt Halkı da İslamiyet adına açık bir şekilde kullanıldı. Dedelerimizin, babalarımızın o katliama katılmalarının acısını biz bugün torunları ve çocukları yaşamaktayız. Asla ve asla bu kardeş halklarımıza çektirdiğimiz acıları unutmayacağız. Hiç bir zaman da unutmamak da gerekir. Süryani, Ermeni Halklarından ve Ezidi kardeşlerimizden bizleri bağışlamalarını diliyoruz” şeklinde konuştu.
KÜRTLERİN MÜCADELESİ ORTADOĞU HALKLARINI ÖZGÜRLEŞTİRME MÜCADELESİDİR
Türk, Ortadoğu ve Mezopotamya’da yeni bir dönemin kapısının aralandığını, Kürt Halkı ve Mezopotamya Halklarının özgür bir gelecek için büyük bedeller ödeyerek direndiklerini ve 30 yıldan beri sürmekte olan Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin yalnızca Kürtleri özgürleştirme mücadelesi olmadığını, tüm Ortadoğu haklarını özgürleştirme mücadelesi, halklar arasında dostluk, barış ve kardeşliğin sağlanması mücadelesi olduğuna vurgu yaptı.
Qamışlo, Şengal, Haseki’de Süryani ve Ermenilerin Kürt Halkının büyük Özgürlük Mücadelesine katıldıklarına dikkat çeken Türk, 21. yüzyılının Kürtler ve Ortadoğu halkları için önemli fırsatlar sunduğunu ve bunda 30 yıldan beri süren Kürt direniş ve mücadelesinin çok önemli bir payı olduğunu vurguladı.
ORTADOĞU’DA KÜRTLERSİZ BARIŞ VE DEMOKRASİ MÜMKÜN DEĞİL
Kürt halkının mücadelesini hazmedemeyen güçlerin Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmak için her türlü kirli ilişkilerin içinde olduklarını gördüklerini belirttikten sonra, “Ortadoğu’da vahşet yaşatan DAİŞ çeteleri aslında bu kirli ilişkiler sonucunda ortaya çıkmıştır. Bugün Kürdistan’ın dört parçasında eğemen olan güçler Kürtlerin Ortadoğu’da çok önemli bir aktör olduğunu görüyorlar. Kürtsüz bir demokrasi ve barışın mümkün olamayacağını da çok iyi görüyorlar. Kürt mücadelesini zayıflatıp kendilerine bağlamaya çalışan, kendi politikalarının aleti yapmak isteyen bir anlayışla karşı karşıya olduğumuz için bugün Kobanê’de, Şengal’de Kürtlerin direnişleri karşısında suskun kalıyorlar ve DAİŞ çetelerine açıkça destek veriyor” dedi.
Türk, Kürtleri terörist ilan etmekle, terörize etmekle Ortadoğu’da barışın ve demokrasinin gelemeyeceğini herkesin bilmesi gerektiğini de dile getirdi.
TÜRK DEVLETİ HALKLARI KARŞI KARŞIYA GETİRDİ
Sosyal Demokrat İşçi Partisi Milletvekili Yılmaz Kerimo, Türkiye’nin Türklerin dışında ülkede yaşayan halkları bölerek ve parçalayarak yönetme ve asimile etme politikasını uyguladığını ama başaramadığını söyledi.
Türk devletinin dini farklılılkları kullanarak Ermeni ve Süryanilerle Kürtleri karşı karşıya getirdiklerini ve bazı Kürt aşiretlerinin bu oyuna geldiklerini söyleyen Kerimo, “Bazen Süryanilerin ‘Kürtler bizleri katlettiler’ dediklerini duyuyorum. Hayır! Kürtler değil Türk devletinin satın aldığı feodal ağalar katliama katıldı. HDP ve BDP’ye ve sayın Ahmet Türk’e soykırım konusunda yaptıkları açıklamalardan dolayı teşekkür ediyoruz” şeklinde konuştu.
Mezopotamya ve Türkiye’de dini inanç ve etnik kökenlerinden bağımsız olarak tüm insanların eşit sayılacağı bir sistemden yana olduklarını söyleyen Kerimo, soykırıma uğradıklarını söyledikleri için insanları yargılayan, 1600 yıldır Süryanilere ait olan Mor Gabriel Manastırı’nın arazilerine el koyan Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olamayacağını değişik platformlarda ifade ettiklerini söyledi.
Türkiye’de insanların Asuri- Süryani ve Kürt olduklarını söyleyebilmelerinin Türkiye’nin AB’e alınması için yeterli olmadığını söyleyen Kerimo,Asuri- Süryanilerin İsveç’te önemli gelişmeler kaydettiklerini, çok sayıda televizyon kanalları, futbol takımları, politikacıları olduğunu hatırlattıktan sonra “Biz 30 yıl içinde İsveç’te bunları gerçekleştirdiysek aynı şeyleri bin yıllar boyunca yaşadığımız topraklarda, Türkiye’de neden gerçekleştiremedik?” sorusunu sordu.
Bu süre zarfında Süryanilerin İsveç’te 50 kilise inşa ettiklerini, buna karşın İstanbul’da Taksim’de tek bir kiliseleri bulunduğunu, ikinci bir kilise açma başvuruların ise yanıtsız bırakıldığını dile getirdi.
HER SABAH UYANDIĞIMIZDA SOYKIRIMIYLA BİR DAHA YÜZLEŞİYORDUK
Mardin Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Februniye Akyol, Süryanilerin 1915 yılında soykırımına uğradıklarını ve soykırımının daha sonraki yıllarda da sürmesinden dolayı Süryanilerin topraklarını terk etmek ve dünyanın değişik ülkelerine göç etmek zorunda kaldıklarını söyledi.
Kendilerinin Kılıç (Seyfo) artıkları ve Behtnahrin’in bekçileri olduğunu söyleyen Akyol, “Her sabah uyandığımızda soykırımıyla bir daha yüzleşiyorduk. Birer birer evler boşalıyor ve binalar yıkılıyordu. Kırgın ve tedirgindik. İçimize kapanmış ve umudumuzu yitirmiştik” şekinde konuştu.
KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKETİ SÜRYANİLERE ZEYTİN DALI UZATTI
2010 yılında yapılan genel seçimlerinde Kürt Özgürlük Hareketi’nin Süryanilere zeytin dalı uzattığını ve kazanımlarını kendileriyle paylaşıp Erol Dora’yı milletvekilli seçtirdiğini söyleyen Akyol, duygu ve düşüncelerini şu cümlelerle özetledi:
“Önce şaşkınlıkla baktık. Benim seçilmemle birlikte bu umut perçinlenmiş oldu. Samimiyetlerine inanıyoruz. Topraklarımız yağmalandı, paramparça edildi. Birliğimizi yeniden gerçekleştirebilir, yeniden topraklarımıza dönebiliriz. Eşbaşkan seçildikten sonra başlangıçta gençliğimden ve Süryani olmamdan dolayı kaygılarım vardı. Halk beni nasıl karşılayacaktı? Şimdi orada yaşayan halkların ihtiyaç duydukları şeyin halkların birlikteliği olduğunu anlıyorum.”
Geçmişte akrabalarının biz Ermeni ve Süryaniyiz demeye utandıklarını, şimdi artık bu halkların gururla kendi kimliklerini söylemelerinin halkların birlikteliği projesinin başarıya ulaştığını gösterdiğini belirten Akyol, şimdi sıranın bu birlikteliği daha da ileriye götürüp kalıcı bir hale getirmede olduğunu ifade etti.
Konuşmacılar daha sonra katılımcıların kendilerine yönelttikleri soruları yanıtladılar.
Güncelleme Tarihi: 15 Aralık 2014, 13:17