PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan MED NÛÇE televizyonunda yayınlanan Politik Alan programında Ersin Çelik'in sorularını yanıtladı. Kalkan, gündemdeki gelişmelere ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
Yapılan değerlendirmelerde öne çıkan bölümler ise şöyle: "Çok ahlaksızca gerçekleştirilen 15 Şubat komplosunu lanetliyorum. Komploya karşı güneşimizi karartamazsınız şiarıyla direnen, şehit düşen şehitlerimizi, Taylan ve Rojbin arkadaş şahsında tüm şehitlerimizi saygıyla selamlıyorum. 16 yıldır komploya karşı İmralı'da insanüstü bir mücadele, direniş içerisinde olan ve komployu tekrar tekrar boşa çıkartan başarısız kılan, o büyük özgür insanlık direnişini selamlıyorum. Komploya karşı 16 yıldır Önderlikle bütünleşen, kenetlenen, Önder Apo'yu sahiplenen, bir demokratik ulus haline gelen, Önder Apo uluslaşmayı yaratan bütün mücadeleci güçleri 16. Yıldönümünde, başta Önder Apo olmak üzere, Kuzey'de, Kürdistan'ın tüm parçalarında Önder Apo komploya karşı geliştirilen protesto eylemleri şahsında selamlıyorum.
Komplonun 17. yılına halkımız bir tutumla giriyor. Artık Önder Apo komployla ve İmarlı sistemiyle birlikte yaşamak istemiyor, bu sistemi ret ediyor. Viyan yoldaşın 2006 Şubat başında ortaya koyduğu tutum bugün kadın-erkek, genç-yaşlı tüm Önder Apo halkını yediden yetmişe tutumu haline gelmiş durumda. Halk Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü istiyor. Bunun için imza kampanyası düzenlendiler ve ilgili yerlere verdiler. Bu dünyada sayılı imza kampanyalarından birisidir. 15 Şubat gününde her yerinde protesto var, miting var, Önder Apo'da uzun özgürlük yürüyüşü mitinge dönüştü. Önder Apo'daki Önder Apo halkı ve dostları, tüm demokratik güçler 15 Şubat komplosu karşısındaki tutumlarını ortaya koydular
'17 MÜCADELE YILI ÖNDER APO’NUN FİZİKİ ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SAĞLANDIĞI YIL OLACAK'
Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü sağlanmalı, bunun dışında hiçbir şey bugünü kurtarmaz, 16 yıl önce insanlığın alnına sürülmüş kara lekeyi temizlemez. Tek çare var: Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünün sağlanması” diyen Kalkan, “Artık bu İmralı sisteminin yok edilmesi, yerle bir edilmesidir. Kürt sorunun çözümü gelişmesi gerçekleşmesi her şey Önder Apo'nun fiziki özgürlüğüyle gerçekleşebilecek hususlarıdır. Bu olmadan diğer şeyler tefarruattır. 10 milyonlar protesto ediyor, yürüyüş yapıyor, miting yapıyor. Hiçbir şey yapamayan vicdanının sesini dinliyor, kendi içinde nefs mücadelesi yürütüyor, inkar ve imha sistemi sisteminin, kültürel soykırım rejiminin kendi duygu, düşünce dünyasındaki etkilerini ideolojik mücadele yürüterek, onları atıyor. Kendi içini temizliyor. Kendini demokratik ulusun özgür bireyi haline getirmeye çalışıyor. Böylece topyekûn bir ulusal duruş var, ulus iradesi var.
Yeminli Önderlik ve PKK düşmanı haline gelmiş, kültürel soykırımın Kürdistan'daki ajanları durumuna düşmüş olanlar dışında bütün ulus, dört parçada ve yurtdışında bütün Kürtler, hangi eğilimde olurlarsa olsunlar, hangi partide yer alırlarsa alsınlar, sadece PKK'li olmaları da gerekmiyor, YNK'li de olabilirler, KDP'li de olabilirler, hepsi tek bir duygu ve düşünce de birleşmişler, bu da komployu lanetleme ve Önder Apo'nun özgürlüğünü istemedir. Burada şunu söyleyebiliriz: 17. yıla özgürlük iradesiyle giriyoruz, özgürlük istemi ve tutumuyla giriyoruz ve kesinlikle başaracağız. 17 mücadele yılı Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünün sağlandığı, Kürdistan'ın özgürleşmesinin gerçekleştiği, Kürt sorunun bu temelde sağlandığı yıl olacaktır.”
'HER TÜRLÜ MÜCADELEYE HAZIRIZ'
Duran Kalkan devamla şunları belirtti: "Bu, hangi yöntemle olur, bunu sadece biz belirlemiyoruz, Kürdistan üzerinde egemenlik sürdüren güçlerin tutumu da belirleyecek, ama şunu herkes bilmeli: biz hareket ve halk olarak her mücadeleye hazırız, her türlü yöntemle mücadele edecek ve kazanacak konumdayız. Hiçbir zaman bu kadar net olamadık, kararlı olmadık, Önderlik gerçeğiyle daha yakın, onunla daha çok bütünleşen konumuna gelmedik, komployu hiç bu kadar derinliğine anlamadık ve komploya karşı öfkeli, kinli, tepkili olmadık. Komploya karşı mücadele azmimiz, kararlığımız hiç bugünkü kadar büyük olmadı. Bu bazı kişi ve kesimlerle sınırlı değil bir hareketin, bir halkın tutumudur. Dolayısıyla 17. mücadele yılı zafer yılı olacak, özgürlüğün kesin kazanıldığı yıl olacak.
Uluslararası komplo engellenemez değildi, ama onu yapamadık. Bu tarihin en büyük eksikliğidir, en büyük hatasıdır. Önder Apo dedi: "gaflet ihanetten daha tehlikelidir." 15 Şubatın gerçekleşmesiyle bunu gördük. Ne büyük bir tehlike olduğunu hareket olarak, hareketin kadroları olarak, halk olarak gördük ve anladık. Bu bizde çok önemli bir duyarlılık, bilinçlenme geliştirdi. Daha sonraki süreçte Önderlik gerçeğiyle bütünleşme daha ileri düzeyde oldu. Komplocuların "6 ayda PKK'yi biterceğiz" umutları 16 yılda gerçekleşmedi, boşa çıkartıldı. 32 tane 6 ay geçti, komplocuların hevesleri kursağında kaldı. Halen o amacı başarma iddiasını sürdürmeye çalışan çok az bir güç kalmış, diğerleri parçalanmıştır.
Önder Apo'yu imha etmek istemeleri, İmralı'ya koyup 16 yıldır böyle bir tecrit ve psikolojik işkence altında tutmaları kişisel bir kinden, düşmanlıktan kaynaklanmıyor, Önder Apo'nun zihniyetinden, düşüncesinden, politikalarından, çabalarından kaynaklanıyor. Önder Apo şahsında Kürt halkının özgürlük iradesi ve duruşu temsil ediliyor. Dolayısıyla Önder Apo'ya saldırı Kürt özgürlüğüne, demokrasisine, varlığına saldırıdır. Kürdün varlığına ve özgürlüğüne saldırmak demek insanlığa saldırmak demektir. Her türlü özgürlük ve demokrasi arayışına, demokratik yaşama saldırı demektir. Bu denli özgürlüğe, insanlığa, demokrasiye saldırı olan uluslararası komplonun en son saldırı adımı bu DAİŞ faşizminin saldırıları oldu. Bu faşist çetelerin oradan buradan semirtilerek Kürdistan'a saldırtılması bir tesadüf değil. Onların anlayışları, istekleri, planlarıyla olmuyor, tümüyle uluslararası komplo gerçeğine bağlı. Boşuna Şengal'e, Kobanê'ye, Kerkük'e, Maxmur'a saldırmadılar. Kürt soykırımını gerçekleştirmek istiyorlar. Kobani'de yapılmak istenen Kürtsüzleştirme, soykırımdı. Şengal'de soykırımı hem sürgünler hem de katliamlarla yapmak istediler. Kerkük'te yapılamak istenende aynıdır. Bunların hepsi uluslararası komplo kapsamında saldırılardır. Bunlara karşı direnişin hepsi de uluslararası komploya karşı da özgürlük, demokrasi ve insanlık direnişinin bir parçası oluyor.
DAİŞ faşizmine karşı direniş bir özgürlük, demokrasi ve insanlık direnişiydi. Dolayısıyla bu direniş etkiledi. Bütün çevresini etkiledi, Ortadoğu'yu etkiledi; İran'ı etkiledi; Azeri ve Farsları etkiledi. Irak'ı Suriye'yi etkiledi; bütün Arap alemini etkiledi. Şimdi Araplarda iki çizgi oluştu. Bir, kapitalist modernite sisteminin ajanı, tetikçisi konumunda olan kara yüzlü DAİŞ faşistleri, bir de Arap devrimciliği, özgürlükçülüğü. Bunlar ayrışıyor ve bir iç mücadele yaşanıyor."
Bu direniş en çok da yanı başında olan Türkiye'yi etkiledi. Türkiye'de sanki yeni bir devrim başlıyormuş, demokratik devrim mücadelesi ortaya çıkıyormuş gibi bir süreci başlattı. Toplum bu duyarlılığı gösterdi. Kobani direnişini desteklemek üzere Suruç'a en çok destek veren Türkiye'nin devrimci demokratları, aydınları, sanatçıları, kadınları, gençleri oldu. Bununla da yetinmediler; birçoğu Kobanê'ye geçip savaşa katıldı, şehit düştüler; Paramaz Kızılbaş gibi, Sarya yoldaş gibi. Türkiye toplumunun bir çok bilinçli-fedakar evladı Kobani'de DAİŞ faşizmine karşı savaşta yer aldı ve savaş arkadaşlığı geliştirdi Kürt halkıyla, Kürt özgürlük direnişçileriyle.
Bunun Türkiye üzerinde çok güçlü etkisi var, psikolojik etkisi var, zihniyet etkisi var. Dikkat edilirse bu geçen 4-5 aydır Türkiye'deki çeşitli ezilen toplumsal kesimlerde hareketlenme var. Bu, emekçilerde var, işçiler grev yapıyorlar, yürüyorlar. Bu, Alevilerde, diğer halk kesimlerinde var. Daha gür sesle sokaklara çıkıyorlar. Çünkü kazanacaklarına dair inançları gelişti. Yanı başlarında Kobani zafer kazandı. Bu zafer onlarda büyük bir umuda ve iradeye dönüştü, "direnirsek biz de kazanırız" diyorlar, en çok da bunu kadınlarda görüyoruz. Türkiye'de kadın hareketi gittikçe daha büyük bir ivme kazandı, erkek egemen zihniyetin bu tacizci, tecavüzcü, katliamcı saldırılarına karşı her yerde, her zamankinden fazla büyük ses veriyorlar.
KOBANÊ DİRENİŞİ VE ZAFERİ YENİ BİR DEMOKRATİK DEVRİM SÜRECİ BAŞLATTI
Şöyle bir durum açığa çıktı; Kobani direnişi ve zaferi Türkiye'de yeni bir demokratik devrim sürecini başlattı. Rojava direnişi, Şengal ve Kerkük direnişi Güney Kürdistan'da yeni bir demokratikleşme ve demokratik devrim süreci başlattı. Bu direnişler Kürdistan'da, Kürt demokrasisinin bütün parçalarda gelişmesini sağlıyor, hem de Türkiye'de, Arabistan'da, bütün Ortadoğu'da özgürlükçü demokratik bilinci, örgütlülüğü geliştiriyor.
Sonuca gitmek için eksik olan ise öncü örgütlülüktür. Bu konuda bulunan önemli bir birikim var ama, o birikim biraz yorulmuş, dinamizmini kaybetmiş, radikalliğini kaybetmiştir. İşte bu noktada gençlik ve kadın hareketine öncülük rolü düşüyor. Bu özgürlükçü, demokratik, sol, sosyalist hareketlerin tarih içinde bir gelişimleri var. Ağır baskı yemişler ve radikalizmlerini büyük ölçüde kaybetmişler. Daha çok bürokratik mücadele yürüten örgütler haline gelmişler. Bu noktada radikal öncülüklere ihtiyaç var. Gençlik ve kadın hareketine bu noktada rol düşüyor. Neden? Çünkü herkesten daha çok kadınının ihtiyacı var. Her gün katlediliyorlar.”
ÖZGECAN ASLAN’IN KATLEDİLMESİ
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Kalkan, Özgecan Aslan’ın katledilmesine ilişkin de şunları ifade etti: "Bu katliamı lanetliyorum, kınıyorum, sadece alçakça da değil, her türlü söz söylenebilir. Özgecan Aslan'ı saygıyla anıyorum. Bu Türkiye sınırları içerisindeki durumu ortaya koydu. AKP'nin durumunu ortaya koydu, bu iktidarın nasıl bir iktidar olduğunu gösterdi. Bu faşizmdir. Yöntem DAİŞ'in yöntemidir de. Faşizmin erkek egemenliği ile kopmaz bağı var ve bu çok vahşi bir durum. Bu nasıl ortaya çıktı? Canavarca bir durum. Demek ki, AKP'nin iktidar sistemi canavar yaratıyor.
Kadınlar büyük bir tepki gösterdi, hepsini selamlıyorum, azdır daha fazla tepki göstermeliler. Bilinç olarak da, örgütlülük olarak da kadınlar kendi savunmalarını gerçekleştirmeleri gerekiyor. Bu birilerinin kendini koruması değildir, bir güvenlik sağlama değil, bu insanca yaşama zeminini yaratmadır, özgür ortamı yaratmadır. Bu kadar gözle görülecek vahşice katledilecek kadar bir erkek zihniyeti ortaya çıkmışsa, burada demokrasi mi olur, özgürlük mü olur, dayanışma mı olur, ortak yaşam mı olur! Burada her zaman baskı, tecavüz, zulüm eşitsizlik vardır. Bu yıkılmadıkça hiçbir şey gerçekleşmez.
Kadın özgürlük devriminin gelişme düzeyi aslında toplumsal özgürlüğü de, demokrasiyi de, her şeyi de belirliyor. Bu nedenle bütün sol, sosyalist, devrimci akımları, özgürlükçü hareketin tutarlılıkları, gerçekçi olmaları kadın özgürlüğünü esas almalarına bağlıdır. Böyle olmayana "özgürlükçü hareket" dememek lazım. Kadınlar, AKP iktidarı altında ortaya çıkmış bu canavarlaşmaya el koymalıdır.
DAİŞ'in Şengal'de yaptığı ile Tarsus'ta olan arasında ne fark var! AKP yönetimi altında da Tarsus'ta DAİŞ'in Şengal'deki uygulamaları ortaya çıkıyor.
Demek ki AKP ondan uzak değil. Bu nedenle kadın özgürlük hareketi her yerde olduğu gibi Türkiye'de de en özgürlük-devrimci hareket olarak ortaya çıkmalı, gelişmeli. İnsan erkekliğinden utanır hale geliyor. Bu nasıl oluştu? Hangi zihniyet buna yol açtı? İşte AKP'lilerin her gün söyledikleri, okullarda eğitilenler bunu yapıyor. Bu insanlar gökten düşmediler, topraktan da çıkmadılar. O toplumun içinde, o eğitim sisteminde ortaya çıktılar. Kadını her gün aşağılayan bir iktidar olursa, AKP'liler bunu yapıyorlar, elbette ki birileri de kadına böyle saldırır, her gün kadın katliamı yaşanır.
Fiziki olarak kadın katliamı dışında bir de ruhsal, duygusal, düşünsel katledilenler var. O yaşamı, o ortamı Önder Apo "tecavüz yaşamı, ortamı" olarak değerlendirdi. Mevcut kültürü "tecavüz kültürü" olarak tanımladı. Dolayısıyla o yaşamda özgürlük olmaz. Bu durum değişmedikçe özgürlükten, özgür yaşamdan gerçekten söz edilemez. Bu bakımdan herkes aklını başına toplamalı. Böyle bir insan duruşu olmaz. Böyle bir erkeklik olmaz. Erkek cinsi böyle var olamaz. Bunun kaskatı bir faşizm olduğu, devletçi sistemdeki faşizmin prototipinin egemen erkekte nasıl bir faşist bir duygu, histeri olarak ortaya çıktığı görülüyor. Buna karşı herkes mücadele etmemeli, müsamahalı olmamalı.
KATLİAMA KARŞI MÜCADELE ETMEMEK SUÇ ORTAKLIĞIDIR
Gözlerinin önünde kadınlar taciz ediliyor, laf atılıyor, baskı oluşturuluyor. Dün diyorlardı: "Tek tek dışarı çıkmayın!" O çözüm müdür! Tek dışarı çıkmalılar, bir kadın her yere gidebilmeli, gezebilmeli, hiç kimseden ona herhangi bir engel gelmemeli. Özgür demokratik toplum böyle olur. Özgürlük ortamı böyle oluşur, yoksa bir koruma müfrezesi ile birisini çıkarmak orada ne kadar faşist baskının, şoven zulmün var olduğunu gösterir. Çare, mücadele ederek demokratik bir ortamın yaratılmasıdır. Gözlerinin önünde oluyor, göz yumuyorlar, ses çıkarmıyorlar. Gözlerinin önünde kadına saldırı oluyor, katlediliyor, bir sürü insan seyrediyor. Bu kötü bir durumdur, suç ortaklığıdır. "Belli kesimler bunu yapıyor, sayıları az" diyenler de olabilir, ama bizim içimizde yapıyor, gözümüzün önünde oluyor, sokağımızda oluyor, mahallemizde oluyor. Eğer ona karşı mücadele etmiyorsak, müdahale etmiyorsak, o zihniyeti kırmak için, o tutumu engellemek için çaba harcamıyorsak biz de suç ortağıyız.
Bu sistem devam ettikçe bu katliam devam edecek. O nedenle fırsat var, seçimler var, bu sisteme dur denilmeli. Deniyor ki: AKP'ye en çok kadınlar oy veriyor! Bu dünyada en çok kadın üyesi olan parti AKP'ymiş! Tuhaf. Bence Özgecan Aslan'ın anısına AKP'nin kadın kolları istifa etmeli. Eğer biraz onur varsa öyle yapmalılar. Kadınlar topyekun AKP iktidarına karşı durmalılar. "Bundan sadece AKP sorumlu" demek istemiyorum, ama bir tane kanun bile çıkarmadı. En ufak bir tedbir almadı, tam tersine kadını aşağılayan, zalim erkeğe hak veren kanunlar devam ediyor. Kadınlar "erkek vuruyor, devlet koruyor" diyorlar, doğru. O zaman bu devleti yıkmak lazım, bu devleti değiştirmek lazım, demokratikleştirmek lazım. Bu devleti kadını vuracak şekilde yöneten iktidarı, hükümeti değiştirmek lazım. Bu hükümet böyle kaldıkça bu katliamlar, zulüm, vahşet devam edecek demektir. O halde AKP'den kurtulmak gerekiyor.”
AKP'DEN KURTULMAK İÇİN HDP ÖNEMLİ BİR FIRSATTIR
Seçimlere ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Kalkan, “Aslında her şey seçimle izah edilemez, ifade edilemez. Her alanda her zaman mücadele edilebilir. Ama mevcut insanı devlet şekillendiriyor. Eskiden devletin etki-yetki alanı dardı. Çocukları, gençleri aileler, toplum eğitiyordu. Kendi üyelerini toplum şekillendiriyordu. Şimdi ulus-devlet toplumu yok etti. Geriye kalan sadece devlettir. Devlet 3 yaşında ele alıyor, artık devletin sindiği faşist zihniyet, ruh, bilinçle şekillendiriyor. O bakımdan devletin yönetimi ve bunun demokratikleştirilmesi önemli. Bundan dolayı önümüzdeki seçimi iyi değerlendirmek lazım. Sokak ortasında kadınları katleden bir rejimden kurtulmak için bu seçimler bir fırsattır. Hiç kimse AKP'ye oy vermeli, herkes AKP'ye karşı çıkmalı. Alternatifi yokmuş gibi gösteriliyor, öyle değildir. Demokratik güçler, alternatif oluşturmayı bilmelidir.
3 Kasım 2002 seçimlerini bugün gibi hatırlıyorum. O seçimde sol demokratik güçlerin kazanması gerekiyordu. Ecevit hükümetinin düşüşü daha sol ve demokratik ihtiyaca duyuyordu. Sol güçler bunu yapamadı. Boşluk oluştu. AKP ise sol söylemi kullandı. Avrupalılar yıllarca AKP için "Türkiye'nin sol iktidarı" dediler. Neredeyse Sosyalist Enternasyonale üye edeceklerdi. Bugün Avrupa, ABD defterinden siliyor, ama dün öyle değildi. Şimdi bu boşluktan yararlandı ve iktidara geldi. Hala boşluktan yararlanarak iktidarını sürdürüyor.
Demokratik güçlerin görev ve sorumluluklarına sahip çıkmamalarından, demokrasi alternatifini etkili bir biçimde geliştirmemelerinden, toplumu bu temelde eğitip örgütlememekten kaynaklanıyor. Artık bu duruma son vermek gerekiyor. 7 Haziran seçimlerini bunun için bir vesile olarak kullanmak gerekli. HDP bu yönlü belli bir çaba sahibi. Alternatif olmaya çalışıyor, ama daha çok halkçı olmalı ve daha çok topluma dayanmalıdır. Bürokratik duruş aşılmalı. Radikal olmak gerekli, halkçı olmak gerekiyor. Toplumla iç içe geçmek gerekiyor. Gece gündüz toplumun içinde olmak, emekçilerin, gençlerin, kadınların içinde olmak, işyerlerinde olmak, okullarda, mehellerde, evlerde olmak gerekiyor. HDP'nin başarısı da, AKP'yi geriletmesi de HDP alternatifini geliştirmesine bağlı.
Tayyip Erdoğan neredeyse kendisini tanrı vergisi gibi gösteriyor, Figen Yüksekdağ'da, Selahattin Demirtaş'da bu toplumun evladıdırlar. Oradan çıktılar ve Tayip Erdoğan'dan eksik kalan ne yanları var? Topluma kendilerini daha iyi anlatabilirler. HDP'nin kadroları herkesten daha fazladır. Ortada var olan halkın içinden çıkan, halka hizmet etmek isteyen bütün kadroları da kendi etraflarında birleştirebilir, güçlü bir demokrasi hareketini, örgütünü yaratabilirler. Daha akışkan olmaya, daha halkçı, toplum olmaya ihtiyaç var ve daha fazla kesimleri birleştiren, kucaklamaya ihtiyaç var. Birçok kesimi katabilmek gerekli, şu bu demeli, kimseyi dıştalamamalı ve "bundan bir şey olmaz" kesinlikle denmemeli. Önemli olan değer vermedir, bir kişi belki çok az olabilir, ama bir kişiye yaklaşım bir milyona yaklaşımdır, bir topluma yaklaşımdır.
'CHP'NİN SOLCULUKLA BİR ALAKASI YOK'
Bu sadece HDP’nin işi de değil, Türkiye’nin önemli bir sol demokratik birikimi var, sosyalist birikimi var. Bu noktada herkese görev sorumluluk düşüyor. Sadece HDP’ye değil, EMEP’e sorumluluk düşüyor, TKP’lilere sorumluluk düşüyor, ÖDP’ye de sorumluluk düşüyor. Dün, CHP çağrı yapıyordu “bunlar bizde birleşsinler” diye, 90 yıldır sende birleştiler ne çıktı ortaya, ne verdin, CHP ne verecek bu sola, bu topluma? Zaten AKP’yi bu hale getiren CHP oldu. O nedenle hiç kimse CHP çağrılarına aldanmamalı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ecevit çağrıları boştur. Ecevitli dönemi de biliyoruz, Ecevit’e dayanarak ayakta kalmak istiyor, DSP’yi çağırıyor, sözde sol birliğin adresi olacakmış! CHP’nin solculukla bir alakası yoktur. Yani PASOK daha solcuydu, Yunanistan’a bakalım. Ama PASOK’un etrafında birleşerek ne kazandı sol hareket, ne zamanki ondan koptuysa, işte şimdi Yunanistan’da Avrupa için yeni bir umut haline geldi. Ege’nin batısında bu oldu, doğusunda çok daha güçlü bir demokratik sosyalist devrimci hareket gelişebilir.
Türkiye’nin devrimcileri, kendilerine devrimci demekten, sosyalist demekten çok hoşlanıyorlar. Peki CHP’nin devrimciliğiyle sosyalistliği var mı! CHP’de ne arıyorlar, CHP neye güvenerek onlara çağrı yapıyor? Bence kendilerini gözden geçirseler iyi olur. Bu bakımdan şunu söyleyebilirim: Herkes tarihi bir sınavla yüz yüze, çünkü Türkiye tarihi bir dönemden geçiyor, bu seçimler öyle sıradan bir seçim değil. Demek ki bazen seçimler de çok devrimci bir eylem haline geliyor. Eğer ortam devrimci ortamsa, devrimci durum varsa, öyle bir ortamda mücadele yöntemi olarak gündeme seçim geliyorsa, o zaman seçim devrimci yöntem oluyor. Dolayısıyla 7 Haziran seçimlerini küçümsememek gerekiyor.
SOLDA İTTİFAK ARAYIŞLARI
Bir fırsat var, bunu kim değerlendirmezse tarihi sorumluluk onun omzunda olur. Çünkü her şeyi bu kadar açık yaşıyoruz. Seçimden sonra olumsuzluklar olunca şunu söyleyemeyiz: “bilmedik, anlamadık, doğru tutum takınamadık.” Her şey gözümüzün önünde, bilgimiz dahilindedir; bilelim, anlayalım. O bakımdan ben yeniden bir kere daha her kesi, içinde bulunduğumuz koşulları doğru anlamaya, AKP’nin kadını, emekçiyi, Kürdü, Alevi’yi katleden faşizminden kurtulmak için, 7 Haziran seçimlerini bir fırsat olarak görmeye, bu kurtuluşu da doğru değerlendirmeye çağırıyorum. AKP’nin bu faşist iktidarına son verecek bir devrimci demokratik siyasi gelişmeyi bu seçimlerde, sol demokratik birliği en geniş çapta yaratarak ortaya çıkartmaya davet ediyorum, çağırıyorum.
Başaramazsak tarih bizi mahkum eder. Başarının yolu da tektir: birlik olmak, sol demokratik birlik olmak, demokratik sosyalistlerin birliğini yaratmak ve bunun etrafında tüm demokratik güçlerin birliğini yaratmak. Herkes doğru değerlendirmeli, tutumunu, çizgisini net ortaya koymalı, bu kadar açık söylüyorum“ diye konuştu.
İMRALI ANKARA KANDİL GÖRÜŞME TRAFİĞİ
İmralı, Ankara ve Kandil arasındaki görüşme trafiğine ilişkin de şunları söyledi: “Bir hareketlilik var ve görüşmeler oluyor. Önder Apo ile görüşmelerin daha sık olması gerekiyordu, o olmuyor. HDP’yle AKP görüşüyor, görüşebilirler ama süreç müzakere süreci olacaktı, müzakere sürecinin tarafı da Önder Apo’dur. Bir heyet oluşuyordu müzakere yeri belirleniyordu, herhalde bu müzakere AKP-HDP görüşmesi olamaz. O da olmalı, ama diğerleri de olmalı. İşte bir süreç taslağı vardı, onun gereklerine göre hareket edilmeli, biz böyle bir hareket görmedik, şimdiye kadar değil müzakerenin başlaması aslında bitmiş olması gerekiyordu.
Görüşmeleri gözlüyoruz, açıklamalara bakıyoruz, açıklamalar tek yanlı AKP’den geliyor. AKP’de sadece güvenlik sorununu ortaya koyuyor, sanki sorun gerilla sorunuymuş, sanki sorun PKK’nin elindeki silahlar sorunuymuş gibi ortaya konuyor, bu uydurmadır, gerçek dışıdır, yalandır.
Afrin’den Kobanê’ye, Şengal’den, Kerkük’e kadar Kürde bu kadar saldıracaksın, Bakur’da, Rojhilat’ta her gün Kürt katliamı yapacaksın, bir avuç insan bir araya gelmiş, üç-beş tüfek elde etmiş “bunu da bırak senide katledeyim” diyeceksin. Kürtler ahmak değil! Bütün o konuşmalar Kürt toplumunda büyük bir öfke ve tepki yaratıyor. AKP, Türkiye’nin bazı şoven, faşist çevrelerine mesaj veriyor, ama unutmasın ki tüm Kürtlerde de büyük bir öfke ve tepki yaratıyor. Çünkü bu söylemler karşısında öfkelenmeyen, tepki duymayan Kürt, Kürt değildir! Onun Kürtlüğünden şüphe etmek lazım. Çünkü bu kadar katliam altında, şu bu örgüt değil, hareket değil, parti değil, şu bu parça değil, işte özgür parça Güney’di en büyük tehdit altında, güya en az saldırılan güç KDP sayılıyordu, şimdi en çok saldırı altında olanlardan birisi KDP değil mi! Amerika’dan yardım istiyor, o hale geldi, bu kadar zorlandı.
'Arabayı atın önüne koşmamak' lazım. Mevcut tutumlar arabayı atın önüne koşmak oluyor. Böyle olmaz. En son tartışılacak konular en başa alınıyor, biz bundan rahatsızız! Görüşmelerin içeriğini tam bilmiyorum, ama Önder Apo’nun çok rahat olmadığını, açıklamalar temelinde yaklaşmadığını, son derece ihtiyatlı olduğunu çok iyi biliyorum. Bunu Küt toplumunun hepsi de bilmeli, öyle AKP’nin açıklamalarına kimse aldanmamalı, onlar seçim vesilesiyle oy kazanmak için propaganda yapıyorlar. AKP açıklamalarının hepsi seçim propagandasıdır. Yoksa öyle net bir ortam yok, son derece riskli, karmaşık bir ortamdayız, her türlü tehlike var, tehdit var. Biz son derece duyarlı olmak, hazırlıklı olmak, örgütlü olmak durumundayız.
'PKK SİLAH BIRAKMAZ NİYE BIRAKSIN?'
Bu hazırlıklardan bir tanesi de gerilladır. Gerillanın büyütülmesi, öz savunma güçlerinin geliştirilmesidir. Herkes buna hizmet etmeli, öz savunmasız özgürlük olmaz, öz savunmasız varlık olmaz, Kürdün varlığı ve özgürlüğünün öz savunmaya bağlı olduğu açıktır. Güvenliğini bir başkasına, hatta cellâdına bırakarak 'bir toplum kurdum' diyemez. O nedenle kimse Kürdü artık kandıramaz, kandırmamaya da çalışmamalı. Öyle Türkiye toplumunu yanlış bilgilendirme olmamalı.
“PKK silah bırakıyor!” PKK silah bırakmaz, niye bıraksın? Kürt silah bırakmaz. Türk Devleti silahsızlansın, öbür devletler silahsızlansın. Niye kendilerini o kadar silahlandırıyorlar? Sen silahsızlan üzerinde her şeye yapayım! Peki, bütün faşist güçler Kürde saldırıyorlar, kendilerini neyle savunacaklar, neyle koruyacaklar? O nedenle Türkiye toplumu yanlış bilgilendiriliyor Bunlar aslında günü kurtarmak, seçimde oy koparmak için söyleniyor. Böyle olursa bu süreç devam etmez, sürmez. Herkes bu gerçeği bilmeli."
GERİLLA GÜNEY KÜRDİSTAN ŞEHİRLERİNDEN ÇEKİLECEK Mİ?
Gerillanın Güney Kürdistan’da çekilip çekilmeyeceğine ilişkin de şunları dile getirdi: "Bu gerçekten de bir yürek sızısı, böyle olmamalıydı, böyle tartışmamalıydık, konuşmamalıydık. Fakat buna mecbur edildik, zorlandık. Bu, kesinlikle bizden kaynaklanmıyor. Bu kadar hegemonik, dar milliyetçi olunmaz, demokrat olmak gerekiyor. Demokrasiye açık olmak lazım. Adını demokrat koyda, hiç demokratik davranış tutum göstermemek olmaz, bu aldatma olur, kandırma olur. Bu bakımdan o tür güçler kendilerine dikkat etmeliler. Halbuki şu ortaya çıkmıştı: Kobanê direnişi, Şengal direnişi, Kerkük, Maxmur’daki direniş bize şunu gösterdi. Kürtler birlik olurlarsa, güçlerini birleştirirlerse her türlü saldırıya karşı gücü ne olursa olsun kendilerini savunabilirler, mücadele edip direnip kazanabilirler.
Tabi biz o konuyu tartışıyoruz; biz istenmediğimiz yerde olmayız, ama biz halk için gittik, başka hiç kimse için değil. Topluma sorduk. Gerilla gitti halk için gitti. Şimdi halka soruyoruz: bizi istiyorlarsa, biz, kanımızın son damlasına kadar onların varlığı ve özgürlüğü için savaşırız. PKK gerillasının varlık nedeni, kararlılığı bu temeldedir. Yönetimimizin dediği budur. Şimdi toplum "istiyoruz" dedi. Toplum "biz gerillayı istiyoruz" diyor, KDP yönetimi "Amerikan askeri istiyoruz" diyor. Kendi gücünü birleştir, demokratik ol, özgürce ülkeni, varlığını savun. Bağımsızlık böyle olur. Kime karşı bağımsız oluyoruz o zaman? Kendi güçlerimizi birleştirseydik bağımsız olurduk, özgürlük de olurdu. Bunun şartları hala var."
Kahramanca savaşıp şehit düşen gerillanın emeği üzerinde birileri egemenlik kurmak istiyor. Bu, kabul edilir bir durum değil. İnkarcılık var, ret var. Bunun üzerine çok geç kalmış bir biçimde durumu topluma sunalım dedik. O açıklama bu temeldedir, gündemimizdedir, değerlendiriyoruz. Toplumda önemli bir tepki oluştu. Biz saygıyla yaklaşıyor, değer veriyoruz. Ama daha net olmalı, açıklık olmalı. Güney Kürdistan halkı, yerel ya da bölgesel düzeyde, tutumunu açıklamalı. Net tutum takınmalı, biz ona göre hareket edeceğiz. Gerçekten, bir çokların ifade ettiği gibi, gerillayı istiyorlarsa inkar edenlere, istemeyenlere karşı çıksın, tutum değiştirsinler. Kendilerinin meclisiyim diyen, iradesiyim diyenlere "siz yanlış politika izliyorsunuz" demeli.
Yönetimimizin açıklamaları geçerliliğini koruyor. Herkes tutumunu ortaya koyabilmeli. Biz özgür, demokratik Kürdistan'ın bağımsız iradesi ile var olacağı inancındayız. Bunun da yolunun demokrasi ve birliğinden geçtiğine inanıyoruz. Bu birliğin zemini de Kürdistan Ulusal Kongresi'dir. Herşeyden önce savunma güçlerini, dış dünya ile ilişki çalışmalarını ortaklaştırmak, içte ise herkesin kendi örgütüyle, eğilimi ile demokratik çerçevede, yan yana demokratik bir yarış içerisinde olmak, Kürt demokrasisini bu temelde gerçekleştirmek bizim parti olarak, hareket olarak tutumuzdur. Bu temelde her türlü ilişkiye, ittifaka varız. Kürt örgütlerinin, partilerinin hepsine de böyle bir tutum içinde olmaya, varlık ve özgürlüğün tehdit altında olduğu bir ortamda varlığı ve özgürlüğü garanti kılan bir tutumun sahibi olmaya davet ediyoruz. / Firatnews
Güncelleme Tarihi: 18 Şubat 2015, 12:08