İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, 2014 yılında yaşanan hak ihlallerini ANF'ye anlattı.
CEZAEVLERİ, KARAKOLLAR VE SOKAKLARDA DEVLET TERÖRÜ
Türkdoğan, toplumsal alanda 2014 yılındaki en belirgin kötü örneğin 'siyasal iktidarın otoriterleşme eğilimini artırması' olduğunu; hükümetin bu yönlü yasal düzenleme ve uygulamalara imza attığını belirtti. Halkın jandarma ve polis eliyle sindirilmek istendiğini, toplantı ve gösterilere saldırıları işaret ederek açıklayan Türkdoğan, "Yine bununla bağlantılı olarak polisin, jandarmanın, köy korucusunun vatandaşla temas ettiği noktalardaki yaşam hakkı ihlalleri 2014'te de ortaya çıktı. Yargısız infazlar, faili meçhul cinayetler gibi birçok ihlal meydana geldi" dedi.
Türkdoğan'ın verdiği bilgilere göre; kolluk güçlerinin yargısız infazı, 'dur' ihtarına uyulmadığı gerekçesiyle veya rastgele ateş açması sonucu 39 kişi yaşamını yitirdi, 61 kişi yaralandı. Kolluk kuvvetlerinin toplantı ve gösterilere müdahalesi sonucu 21 kişi yaşamını yitirdi.
Türkdoğan, 2014 yılında en az 50 kişinin faili meçhul cinayete uğradığını, bu tablonun büyük kısmını Kobanê ile dayanışma eylemlerindeki cinayetlerin oluşturduğunu ifade etti.
İşkence ve kötü muamelede de bir iyileşmenin görülmediğine dikkat çeken Türkdoğan, 2’si Türkiyeli, biri Afgan, biri Ukraynalı, biri de Rojavalı olmak üzere toplam 5 kişinin gözaltında yaşamını yitirdiği bilgisini verdi. Türkdoğan, cezaevlerinde de çeşitli nedenlerle yaşamını yitirenlerin sayısının 40 olduğunu bildirdi.
'...SİYASİ İKTİDARIN HUKUK DIŞI KARARLARINI UYGULAYACAKLAR!'
2014'ün cezasızlık politikasının da sürdürüldüğü yıl olduğunu kaydeden Türkdoğan, şöyle devam etti:
"Roboski'de adalet olmadı, cezasızlık devam etti. Faili meçhul cinayetlerle ilgili çok sayıda dosya zaman aşımına uğradı. Davalarda etkili kovuşturma yöntemlerine başvurulmadı; sanıkların yargılanması usulen yapıldı. Kolluk tarafından yapılan müdahalelerde; polis, jandarma, asker, korucunun suçlarına yönelik açılan dava sayısı çok azdı. Gösterilere katılanlara ise çok fazla dava açıldı. 2014'ün bir özelliği de; MİT Kanununda yapılan değişiklikle MİT personelinin çok büyük koruma kalkanına alınmasıydı. Bu, cezasızlıkla mücadelede çok büyük sorundu. İstihbarat elemanlarına mutlak dokunulmazlık getirirseniz suç işlenmesini engelleyemezsiniz. Bu elemanlar siyasi iktidarın alacağı her türlü hukuk dışı kararı uygulayacaktır.
Yargılanmayacaklarını biliyorlar. MİT Kanunundaki değişikliklerle, internet ve yargıyla ilgili değişiklikler ciddi bir polis ve istihbarat devletiyle karşı karşıya olduğumuzu gösterdi."
Türkdoğan, AKP hükümetinin kontgerilla başta olmak üzere devlet içerisindeki yasadışı yapılanmaları tasfiye edemediğini de söyledi.
'10 BİN İNSAN YARALANDI; HİÇBİR DAVA AÇILMADI'
Gezi eylemlerinde 10 bin insanın yaralandığını, bunları yaralayanlarla ilgili hiçbir davanın açılmadığını aktaran Türkdoğan, "Bu insanları kim yaraladı? 2014'te bu davaların açılması gerekiyordu ama açılmadı. Tersi oldu; 6 bin 146 kişiye dava açılmış. Bu çok yüksek rakam. Gösterilere katılanlara dava açılıyor ama saldırganlara açılmıyor" diye ekledi.
İş cinayetleri sonucunda 1723 işçinin 2014'te yaşamını yitirdiğini de açıklayarak, işçilerin AKP hükümetinin liberal ekonomi politikasının ağır bedellerini ödediğini kaydetti.
ERKEKLER 294 KADINI ÖLDÜRDÜ
Türkdoğan, erkek şiddeti sonucu 294 kadının yaşamını yitirdiğini, 458 kadının yaralı olarak kurtulduğunu; 142 kadının taciz ve tecavüze maruz kaldığını da ifade ederken, şöyle dedi: "Kadına yönelik şiddette azalma yok, artış var. Siyasi irade bu konuda da hiçbir tedbir almıyor. Aslında hükümetin uyguladığı her politika ihlal üretiyor. 'IŞİD' isimli soykırımcı çete yapılanmasının kadınlara karşı işlediği suçlar bile tek başına, demokratik bir ülkenin bu çeteye karşı savaş ilan etmesi için yeterlidir. Fakat bu hükümet hala örneğin IŞİD'e karşı koalisyon içinde aktif olarak yer almıyor. Demokratik hiçbir ülke, hükümet kadına yönelik her türlü köleleştirme, soykırım uygulamalarına açıktan tavır almıyorsa vahim bir durum vardır."
2014'te insan hakları başlığının araçsallaştırıldığı eleştirisini yapan Türkdoğan, hükümetin 'insan haklarına saygılıyım', 'demokratım' söylemlerinde bulunduğunu ancak hak ihlallerine yol açtığını dile getirdi.
'MÜLTECİ VE SIĞINMACILAR ARASINDA AYRIMCILIK YAPILIYOR'
Türkiye'de mülteci ve sığınmacıların da 2014'te mağdur edildiğine vurgu yapan Türkdoğan, "Türkiye sığınmacıların sürekli olarak yaşayacağı ülke haline geldi. Sayı, 2 milyon civarında. Bu kadar çok insanı kabul ettiyseniz sorunlarıyla ilgilenmeniz gerek. Suriye vatandaşlarına uygulanan haklar Irak vatandaşına tanınmadı. Geçici Koruma Statüsünden Êzîdîler yararlanamıyor mesela. Oysa Türkiye'nin uyguladığı dış politika sonucunda bu ülkeye sığınmak zorunda kaldılar. IŞİD'in saldırılarından kaçan insanlara Geçici Koruma Statüsü tanımıyorsanız, ayrımcılık yapıyorsunuz demektir. Kaldı ki, Türkiye'de oluşturulan kampların sivil topluma açık hale getirilmemesi, yaygın iddiaların araştırılmaması başka sorunlardır. Mülteci ve sığınmacılara yönelik de öldürme, işkence, kötü muamele iddialarına çok sıklıkla tanıklık ettik" diye konuştu.
ÇÖZÜM SÜRECİ
Türkiye'nin çözüm sürecinde de Kobane direnişiyle birlikte öneminin daha iyi anlaşıldığını belirterek, sürecin müzakereye dönüşmesi gerektiğini ifade etti. Türkdoğan, tarafların ateşkesi sona erdirmemiş olmasını da "2014'ün en pozitif gelişmesi" olarak nitelendirirken; hükümetin mayınların temizlenmesi, Kürdistan'ın paramiliter güçlerden arındırılması, köye dönüşlerin sağlanması, koruculuğun kaldırılması ve yüzleşme sürecine gidilmesi gibi başlıklarda da rol üstlenmesini istedi.
'DİRENEREK KAZANILACAĞI GÖRÜLDÜ'
İHD Genel Başkanı Türkdoğan, toplumsal kesimlerin insan haklarına yaklaşımının da farkındalık düzeyinde geliştiğini kaydetti: "Toplumsal her kesimin haksızlığa uğrayabileceği görüldü ve bu bağlamda farkındalık, hak arama bilinci gelişti. Öğretici bir yıl oldu. Özellikle direnme hakkı bakımından; direnişle birlikte belirli hakların elde edileceğine dair örnekler yaşandı. Kobanê direnişi bunun örneğidir. Siyasal iktidara yakın çevrelerin ve onun örgütlediği toplumsal kesimlerin pasifliği ise toplumdaki kırılganlığı artırıyor. Toplum çeşitli kutuplara bölünmüş durumda. İhlalin olduğunun farkında ama esini çıkarmıyor; kendi siyasi iktidarına sürekli kredi açıyor. Bu, muhafazakar kesimin önemli kısmının insan haklarına bağlılığını sorgulatan bir süreç."
Güncelleme Tarihi: 31 Aralık 2014, 13:21