istanbul evden eve nakliyat eşya depolama

Ok: PKK'yi hala listede tutmak büyük haksızlık

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok, Şengal’de 'tüm dünyaya insanlık dersi veren' PKK’nin ‘terör listesi’nde olmasının büyük haksızlık olduğunu belirtti.

Ok: PKK'yi hala listede tutmak büyük haksızlık
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok, Şengal’de 'tüm dünyaya insanlık dersi veren' PKK’nin ‘terör listesi’nde olmasının büyük haksızlık olduğunu belirterek, “PKK başından beri terörizme karşı mücadele yürüten bir güçtür” dedi. Sabri Ok, uluslararası güçlerin politikasının da Şengal'in boşaltılmasına hizmet ettiği tepkisinde bulunurken, "Eğer isteselerdi, öncesinde bunun önünü alabilirlerdi” diye belirtti.


PKK'lilerin IŞİD vahşetine karşı Şengal ve Maxmur başta olmak üzere Güney Kürdistan'ı savunması tüm dünyanın dikkatlerini bir kez daha Kürt Özgürlük Hareketi’ne çevirdi. Şengal’de daha büyük katliamların önüne geçen yapılan savunma ardından şimdi dünya basınında PKK’nin ‘terör listesi’nden çıkarılması tartışmaları yürütülüyor.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok, bu tartışmaları olumlu gördüklerini belirterek, “IŞİD saldırılarına karşı tüm halkların, inançların özgür yaşamasının mücadelesini veriyoruz. Böyle bir hareket nasıl terör diye tanımlanabilir. PKK’nin halen terör listesinde tutulması kabul görülecek bir şey değildir. Ne ahlaki, ne vicdani, ne de hukukidir” dedi.

Şengal’deki direnişi, “YPG ve HPG güçleri en klasik silahlarla, kıleş (kaleşnikov), bilemedin bir kaç doçka (uçaksavar) ile çatışarak alana yetişti. IŞİD’e karşı hiçbir gücün başaramadığını başardı” sözleriyle özetleyen Ok, uluslararası güçlerin politikalarını da eleştirdi.

Ok, “Uluslararası güçlerin Şengal politikası boşaltılmasına hizmet eden bir politikaydı. Eğer isteselerdi, öncesinde bunun önünü alabilirlerdi. Uluslararası güçlerin eğer Şengal’e katkısı, yardımı olsaydı, belki bu kadar insan neçar ve perişan ülkesini, topraklarını ve yerini terk etmeyecekti.  Ama görülüyor ki, bu da bir politikadır” dedi.

Sabri Ok, Şengal’den göç eden Êzîdîlerin Rojava’yı terk etmemesi çağrısında da bulundu. Ayrıca Kuzey’e göç edenlerle ilgili “Türk devletinden bekleme” yaklaşımını da eleştirdi.

KCK Yürütme Konseyi üyesi Sabri Ok, PKK’nin listeden çıkarılması, IŞİD saldırıları, Şengal’deki direniş ve göç edenlerin durumu ile ve Lice’deki devlet terörünü ANF’ye değerlendirdi.

PKK TERÖRİZME KARŞI MÜCADELE YÜRÜTÜYOR

-HPG ve YJA STAR gerillalarının Şengal, Maxmur ve Güney Kürdistan’ın diğer bölgelerinde IŞİD’e karşı yaptığı savunma, uluslararası alanda da PKK’nin ‘terör listesi’nden çıkarılması tartışmalarını da beraberinde getirdi. Bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ortadoğu’daki gelişmeler, ilişkiler, çelişkiler ve güçler dengesine bakıldığında PKK’nin geliştirdiği mücadele, süreci çok etkiliyor, belirliyor. Bölgedeki son gelişmelerle birlikte PKK’nin daha çok tartışılıyor olması doğaldır. Çünkü gelişmelerin hem merkezinde hem de başındadır.

Bu gelişmelerle paralel ‘terör listesi’ de tartışılıyor. PKK’nin hiç hak etmediği halde uzun yıllardır başını ABD, Almanya ve Avrupa’nın çektiği ‘terörizm listesi’nde tutuluyor olması tamamen politik çıkarlar eksenindedir. PKK bir terörist hareket olduğundan değil, tamamen bir siyasi karardır. Uluslararası güçler,  ABD ve hegomonik güçlerin Ortadoğu üzerindeki hesapları ve NATO ilişkileri böyle bir yaklaşımı gerektiriyordu.

PKK ve terör kavramları birbirlerinden uzak ve yan yana anılmaması gereken kavramlar ve kelimelerdir. PKK başından beri bir adalet ve hakikat arayışı, bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi vermiştir. Sadece Türk sömürgeci devleti tarafından değil, bölge gerici güçleri tarafından değil, uluslararası hegomonik güçler tarafından baskılanan ve yok edilmek istenen,  PKK’nin şahsında yok sayılan Kürt halkı ve PKK’dir, Kürt Halk Önderi Önder Apo’dur. Bu yaklaşımların tümü politik ve çıkarlar gereğidir. Yoksa herhangi bir terör kriteri, ya da olay ve durumdan kaynaklı yapılan değerlendirme ve yakıştırmalar değildir. Tersine PKK dünyanın en büyük terörizmine karşı mücadele yürütmüştür.

Eğer terörden bahsedilecekse Kürt halkı ve PKK üzerinde hiç bir evrensel ve ulusal hukukta yeri olmayan bir terör Kürt halkı ve PKK üzerinde uygulanmıştır. Kürt halkının tarihi, varlığı ve kimliği ile yok sayılması, ben de varım, özgürlük istiyorum diyenlerin her türlü işkence ve baskıya maruz kalması ve yok edilmesi en büyük terördür.

Mücadelemiz başından beri terörizme karşı bir mücadeledir. Sömürgecilik ve oligarşik faşizmi ne ile yorumlayabilirsiniz.  Bu kavramların içerisinde yasal ve meşru olmayan her türlü yol vardır. PKK ve Kürtler üzerinde bunlar uygulanmıştır. Özel savaş, geride kalan mücadele yıllarında Kürdistan’da binlerce köyü yakmış, yıkmış ve yok etmiştir. Binlerce insan faili meçhul bir şekilde ortadan kaldırılmıştır. Onbinlerce insan işkencelerden geçirilip, zindanlara doldurulmuştur. Bu uygulamaların tümü terördür ve terörizmdir. Hiçbir insani yaklaşım ve hukuk normlarında bu uygulamaların yeri yoktur. Eğer PKK’ye bir isim konulacaksa bir demokrasi bir özgürlük hareketi olarak tanımlanmalı ve gerçeği de budur. Önder Apo uluslararası bir terörizmle Türk devletine teslim edildi.  Eğer PKK üzerinden bir terörizm tanımlanması yapılıyorsa IŞİD ve El Kaide nereye konulacak? PKK üzerinde yıllardır yapılan tanımlamalar vicdansız ve hukukta yeri olmayan yaklaşımlardır.

‘PKK SİYASİ ÖNGÖRÜ İLE MÜDAHALE ETMİŞTİR’

-Bu tartışmalar Şengal savunması sonrasında yoğunlaştı. Şengal’de bu süreç nasıl gelişti?

IŞİD çeteleri Şengal’de Êzîdî halkı ve toplumu şahsında bir kimlik, bir kültür, bir inancı yok etmek istiyor.

Biz hareket olarak Musul işgalinden sonra Şengal ve Maxmur’un korunmasını gündeme getirdik. Bize verilene cevap ‘merak etmeyin, hem Maxmur’un hem de Şengal’in güvenliği var, ihtiyaç duyulursa size çağrımız olur’ yönünde oldu. Yanlış politikalar bir halkı, bir kültür ve bir inancı katliamla karaşı karşıya getirdi. PKK buna karşı direndi.

YPG ve YPJ güçleri çatışarak bir güvenli koridor açtılar ve Şengal halkına ulaştılar. Daha sonra HPG ve YJA STAR güçleri Şengal’e ulaştı. Daha sonra da Şengal Direniş Birlikleri oluşturuldu. YPG ve HPG güçlerinin olduğu hiçbir yerde IŞİD çeteleri kazanamadı. Aksine YPG ve HPG güçleri, girdikleri her yerde IŞİD çetelerini püskürttü. En güçlük silah ve tekniğe karşı klasik silahlarla bunu başardılar.

HİÇBİR GÜCÜN BAŞARAMADIĞINI PKK BAŞARDI

Daha büyük donanımı olan Irak ordusu veya peşmergeler IŞİD çetelerine bıraktı gitti. Gerçek bu iken PKK çok daha uzak alandan bir siyasi öngörü ile sürece müdahale etti. YPG ve HPG güçleri en klasik silahlarla kıleş, bilemedin bir kaç doçka ile çatışarak alana yetişti. IŞİD’e karşı hiçbir gücün başaramadığını başardı.  Bunun dünya kamuoyunun dikkatini çekmesi önemliydi. Basında bazen şöyle haberler çıkıyor; ‘Şengal'de IŞİD’in saldırılarını püskürten ABD’nin saldırıları, peşmerge falan oldu’ bunların gerçekle bir alakası yoktur.

Şengal'de yetersiz belli sayıda bir peşmerge gücü vardır. Oradaki savunma güçleri ile bir diyalog içerisindedirler. Ama bunlar belirleyici bir konumda değildirler. Amerika'nın yaptığı bir insani düzeydeki katkıdır ve yetersizdir.  İnsani katkıyı aşan bir şey yapmamıştır.

HPG ve YJA-Star güçleri Maxmur ve Şengal’de IŞİD çetelerine karşı başarılı bir direniş ortaya koyunca Avrupa’da da Amerika’da da insanlarını kafasında bazı soru işaretleri doğdu. Bu nasıl oluyor ki, böyle vahşi, insanların kafasını kesen, çoluk çocuk demeden öldüren ve toplu mezarlara gömen, kadınları kaçıran, her şeyi yok eden terör örgütü IŞİD çeteleri HPG karşısında irade kırılmasına uğruyor ve püskürtülüyor, denildi. Bundan sonra Avrupa ve Amerika basınında PKK’yi terör listesinden çıkarma ve yardım etme tartışmaları gündeme geldi. Hatta ‘eğer Güney Kürdistan'da peşmergeye silah yardımı yapılırsa,  aslında direnenlere yapılmalı,  direnen de HPG’dir dolayısıyla PKK’dir.’ Bazı sol liberal parti ve demokrat şahsiyetlerde bu yönlü tartışmalar gelişti.  Bunlar doğru tartışmalardır ama yetersizdir.

PKK’NİN HALA LİSTEDE TUTULMASI NE AHLAKİ NE HUKUKİ

Gerçekten PKK daha önce terör listesine alınmakla büyük bir haksızlığa uğramıştır. IŞİD gerçeğine karşı büyük bir direniş gösterirken, hemde paradigmasının hayat bulduğu her yerde inançları, kültürleri, etnik toplulukları demokratik ve özgür bir şekilde bir araya getirip daha demokratik bir irade ortaya çıkarıyorken PKK’nin halen terör listesinde tutulması kabul görülecek bir şey değildir. Ne ahlaki ne vicdani ne de hukukidir.

Şu an IŞİD çete örgütü Hristiyanları bir etnik temizliğe tabi tutuyor, hakeza Telafer’de Şii Türkmenler bir katliama tabi tutuluyor. Biz bütün bunlara karşı kendimizi sorumlu görüyoruz. Sadece Kürtler ve Êzîdî halkımıza karşı değil. Bu anlamda IŞİD saldırılarına karşı bütün bu inanç ve kültürleri bir arada, daha demokratik ve özgür yaşamasının imkan ve olanağını, bilincini geliştirmesinin mücadelesini veriyoruz. Böyle bir hareket nasıl terör diye tanımlanabilir.  Bu büyük bir paradoks ve büyük bir haksızlıktır.

Şengal ve Güney Kürdistan’da HPG güçlerinin gösterdiği direniş ve aldıkları sonuç, aslında Kürdistan onurunu sahiplenme mücadelesidir. PKK’nin, insanlık düşmanı IŞİD çetelerine karşı geliştirdiği bu direnişin Kürt halkının yüreğinde güzel bir yer edindiğine eminim. Aynı biçimde diğer halklar ve topluluklar içerisinde de böyle olduğuna eminim.

-Aslında IŞİD bilinmeyen bir tehdit değildi. En azından son iki yıldır Rojava’da yürütülen mücadele deneyimi ortada. Ancak uluslararası güçler bunu sessizlikle izledi. Şimdi çeşitli güçlerden mücadele edeceklerine dair açıklamalar ve müdahale iddiaları var. Uluslararası güçlerin gerçekte izledikleri siyaset ne?

Ortadoğu çok müdahaleli bir alan. Uluslararası güçler müdahale ediyorlar. Tüm bunların nedenleri de anlaşılırdır. Halklar ve inançları birbirlerine boğazlatarak zayıflatmaya çalışıyorlar. Sürekli bir kaos içerisinde yaşatmak, iradelerini kırmak ve örgütsüz bırakmak aslında uluslararası hegomonik güçlerin siyasetidir. Buna karşı halkların demokrasi bilincini geliştirip, ortak yaşama kültürünü oluşturmak yerine halen maalesef mezhep eksenli birbirlerini yormaları, yıpratma ve kırmaları Ortadoğu’nun en büyük handikapı oluyor. PKK ve Önder Apo’nun bu konudaki yaklaşımları çok önemlidir.

İnanç adına ölen ve öldürenin Allahu Ekber diyerek birbirlerini yok ettiği bir coğrafyada Önder Apo’nun geliştirdiği demokratik İslam Kongresi çok anlamlı ve çok değerlidir. Etnik kimlik adına ya ulus devlet ya karşıdakini yok etme perspektifi ve zihniyeti karşısında demokratik ulus perspektifi çok anlamlıdır.  Ortadoğu'nun bütün bu sorunlarına çözüm gücü bizim demokratik usul perspektifimiz oluyor. 

AMACIN SADECE MUSUL OLMADIĞI DAHA İYİ ANLAŞILIYOR

Bu perspektif, bu demokratik çözüm modeli elbette Ortadoğu inançları kültür ve insanları tarafından anlaşılacak ve benimsenecektir.  Rojava'da yaşanan bunun örneğidir. Ortadoğu’da bu bir ilktir.  Biz Rojava’nın mücadelesini savunurken, sadece Kürtleri değil, aynı zamanda orada yaşayan tüm inanç ve kültürlerin ortak bir şeklinde iradelerini ortaya çıkararak beraber yaşamasını savunduk.  Bu açıdan PKK’nin gücü Ortadoğu’da siyasi, ahlaki ve giderek maddi bir şekilde gelişmektedir. Bunun önünde hiçbir güç duramaz.  Bilemiyoruz belki IŞİD gibi çete ve paravan örgütün arkasında Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, İngiltere ya da Amerika’nın parmağı var. Ama bazı güçler bunları oraya sürdüler. Bunların amacının sadece Musul olmadığı bugün daha iyi anlaşılıyor. 

Bunların amacı Şengal’i işgal etmekle birlikte Rojava’yı çembere alarak nefessiz bırakmaktı. Dolayısıyla bu çete örgütünün yönü Kürtleredir. Bizim bu çete örgütüne karşı geliştirdiğimiz mücadele Kürt halkı ve diğer halklara çok şey kazandırmıştır. Savaşma bilinci, cesareti, kendine güveni ve halklar arasındaki güvenin oluşması ve gelişmesine büyük hizmet etmiştir.

MUSUL’DA DA KÜRDİSTAN’DA DA SAVAŞIRIZ

IŞİD denilen çete örgütü her yerde bizim düşmanımızdır. İmkânlarımızın el verdiği ve imkanlarımızın el verdiği oranda bu IŞİD çetelerine karşı savaşacağız. Musul’da da Kürdistan’da da savaşırız. Çünkü bu örgüt her şeyden önce bir insanlık düşmanıdır.  Hiçbir moral ve manevi değeri yoktur. Hiçbir ideolojisi yoktur. Bütün güçlerin bu çete örgütüne karşı savaşması, hele hele söz konusu Kürtler olunca Kürtlerin varlığını ve özgürlüğünü korumak için gerçekten mücadele birliği yapması çok önemlidir. 

Bir diğer konu uluslararası güçlerin Şengal’e ilgisini yardımını, rollerini abartmamak gerekiyor. Uluslararası güçlerin IŞİD’e karşı Şengal’de bizim geliştirdiğimiz direniş ve mücadeleye hiçbir katkısı olmadı. Sadece kimi yerlerde Şengal halkına ölmeyecek kadar ekmek ve su verilmeye çalışıldı. Kimi yerlerde bunu da tam yaptıkları söylenemez, nitekim insanlar susuzluktan ve gıdasızlıktan hayatlarını kaybettiler. On binlerce,  yüz binlerce insan Şengal’i terk etmek zorunda kaldı.  Uluslararası güçlerin Şengal politikası boşaltılmasına hizmet eden bir politikaydı.

ULUSLARARASI GÜÇLER İSTESELERDİ KATLİAMIN ÖNÜNÜ ALABİLİRLERDİ

Uluslararası güçler eğer isteselerdi, öncesinde bunun önünü alabilirlerdi. Yani YPG ve HPG güçleri Rabia’dan Şengal’e Rojava’dan Şengal’e kadar çatışarak bir koridor açtı. Hiç bir devletin başaramadığını bu örgütler ve halk başardı. Güvenlikli bir şekilde on binlerce insanı Şengal’den çıkarabildi. Uluslararası güçlerin eğer Şengal’e katkısı, yardımı olsaydı, belki bu kadar insan neçar (biçare) ve perişan ülkesini, topraklarını ve yerini terk etmeyecekti.  Ama görülüyor ki, bu da bir politikadır ve tabii bunu eleştiriyoruz.

Uluslararası güçler daha erken ve daha hızlı daha iyi bir yardımda bulunabilirlerdi. Ama görüldü ki bir halk, topluluk eğer örgütlüyse ve gerçekten inanarak bunu yapıyorsa seferberlik düzeyinde kendisini harekete geçirebilir.  Ve hiçbir devletin yapmadığını başarabilir. Ve nitekim Kürtler ve PKK hareketi bunu başarıyor.  

ÊZÎDÎ HALKIMIZ ROJAVA’YI TERK ETMEMELİ

-Sizin de belirttiğiniz gibi onbinlerce Êzîdî Şengal’den göç etti. Bir kısmı Rojava’ya, Kuzey Kürdistan’a geçti.  Bir kısmı Güney’deki kentlerde kaldı. Bu göçlerin ardından Şengal halkını nasıl bir gelecek bekliyor?

Şengal’den Rojava’ya Newroz kampında göç eden binlerce insan var.  Bana göre Êzîdî halkımız Rojava’yı terk etmemelidir. Rojava'dan Başur’a (Güney Kürdistan), Bakur’a (Kuzey Kürdistan) oradan da Avrupa’ya göç etmemelidir.  Kendi topraklarını bırakıp başka yerlere göç etmek sonuçta sömürgecilerin çıkarlarına hizmet eden politikalardır.

Êzîdî halkı yüzyıllardır, bin yıllardır birçok fermana, birçok katliama karşı inancıyla kültürüyle kimliğiyle direnmesini ve yaşamasını bildi. Şimdi her zamankinden daha çok direnecek ve yaşamını sürdürebilecek imkanlara sahiptir. Bunun için kendi yerinde, kendi toprağında direnmesi gerekiyor. Güvenlik nedeniyle halkımız Rojava’ya taşındı. Gerekliydi, zorunluydu ama oradan da başka yerlere sürekli göç halinde olmak kendi ülkesini resmen boşaltmaktır. Yani bu objektif olarak egemenlerin sömürgecilerin yapmadığını yapmaktır. Ülkeyi boşaltmak buna hizmet eder ve burada “bu devlet bize yardım etmedi, şu devlet bize destek sunmadı. Biçareyiz bir şey yapamayız" demek de büyük bir yanılgıdır. Kendi potansiyelinin kendi cevherinin bilincinde olmamaktır.

Rojava halkı Êzîdî halkımızı barındırabilir, buna imkanları da vardır. Diğer parçalardaki halkımız örgütlü bir şekilde imkan sunarak çok rahatlıkla barındırabilir. Bunun imkanları vardır. Bu farkı görmeden kendi topraklarını, ülkesini terk etmek, sürgüne gitmek çok acı vericidir.

TÜRK DEVLETİNDEN BEKLEMEK YANLIŞ

Televizyonlardan izliyoruz; Silopi’ye Cizre’ye ve diğer yerlere yerleştirilen Êzîdî toplumu ve halkımıza karşı şüphesiz halkımızın desteği vardır, acısını yüreğinde hissetme vardır, fakat kendi gücünün bilincinde olmama da vardır. Yani hala Kuzey’de “devlet yetkilileri bize yardımcı olmuyor. Türk devleti niye ilaç vermiyor, erzak gıda vermiyor” şeklinde yanlış yaklaşımlar var. Bu yalvarış, bu çaresizlik dili ve bu iradesizlik, örgütsüzlük gerçekten neyin nesidir.  Bu yaklaşımlar yanlıştır, eleştiriyoruz.

Eğer halkımız örgütlü gücünü harekete geçirebilirse yüzlerce doktor bulabilir. Yurtsever, demokrat doktorlar ve hemşireler vardır. Bunlar seferber olup bunların ihtiyaçlarını karşılayabilirler. Halk kendi ekmeğini, kendi lokmasını ikiye bölüp, göçen, göçertilmek zorunda bırakılan Êzîdî halkımızla paylaşabilecek fedakarlığa sahiptir. Her şeye de çözüm olabilecek iradededir ve imkanları da vardır.

Hangi devletten bekliyorsun sınırdan geçmek isteyen Êzîdî halkını tarıyor bombalıyor, zorluk çıkarıyor. Mesela bir anne geçiyor, çocuğunu sınırın öbür tarafında bırakıyorlar. Bu nedir? Zalimliktir. Yani böyle bir devlete sen hangi bir yalvarışta bulunabilirsin, bu yanlıştır. Kürtler ve Kürtlerin dostları kendi sorunlarını kendi örgütlü gücüyle çok rahat çözebilecek durumdadırlar.

KÜRT HALKI HER KOŞULDA DEĞER YARGILARINA SAHİP ÇIKACAKTIR!

-Son olarak Lice’de 15 Ağustos’un yıldönümünde yapılan Mahsum Korkmaz büstü devlet güçlerince yıkıldı. Sonrasında tepki gösteren halktan bir genç katledildi. Bu olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?

On yıllardır Kürdistan’da sürdürülen savaşta Kürt halkının geliştirdiği özgürlük mücadelesinde verdiği binlerce on binlerce yiğit şehit insanı vardır. Bunların birçoklarının mezar yerleri halen bilinememektedir. Nerede kaybedildikleri halen bilinmemektedir. Kürtler bizzat kendi araştırmalarıyla kendi imkanlarıyla bulabildiği evlatlarının, kızlarının ve oğullarının cenazelerini bir yerlerden getirip bir mezarlık oluşturuyorlar. Bu Kürt halkının kutsal değerleridir ve Türk devleti her şeyden önce buna saygılı olmak zorundadır.

Mahsum Korkmaz yoldaşımızın heykeli ya da büstü orada nasıl yapıldı, kimin kararıyla yapıldı gerçekten bilmiyoruz. Bu hareketimizin bir kararı değildi. Böyle bir süreçte hareketimizin şehitler mezarlığında Egid yoldaşın böyle bir anıtının dikilmesi yönünde bir kararı olmadı. Tabii ki gün gelecek Egitlerin, Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin anıtları büstleri anıları yaşatılacak ve Kürt halkı da bunları görecektir. Ama bu gün böyle bir süreçte böyle bir kararımız yoktu. Bunu kim yaptı bilmiyoruz. Fakat AKP’nin ve Türk devletinin tahammülsüz,  gerçekten böyle inkarcı, retçi,  halkın değerlerine saygısı olmayan bir şekilde şehitler mezarlığına saldırması halkın çok değer biçtiği bir ulusal kahramanın anıtını araçlarla yere devirip çekip götürmesine kimse hak tanımaz.

Bir askerin ayağını büstün başına koyarak fotoğraflarını sosyal medyada paylaşması, ‘90’lı yıllarda şehit düşen bazı arkadaşlarımızın kafalarına özel timler ve Türk ordusu askerleri ayaklarını koyarak poz verirlerdi bunu hatırlattı. Bu çığırından çıkmış, hiç bir şekilde ahlak ve hukuk tanımayan bir zihniyettir ve tehlikelidir. Sorumluları uyarıyoruz. Uluslar, halklar ve topluluklar birbirlerinin varlıklarına, değerlerine ve özgürlüklerine saygı göstermelidir. Kürtlerin böyle hassasiyetleri vardır, Türklerin de vardır.

Biz de Türklerin, diğer halkların, inançların tarihten gelme değerlerine tabii ki saygılı olmak durumundayız. Bizim böyle hiçbir zaman vahşi tutumumuz olmadı. Ama Türk devleti de sorumluluğunu bilerek Kürt halkının değerlerine saygılı olmak durumundadır. Değerlerine saldırması Kürt halkı için tabii ki bir direniş sebebi olur. Kürler tepki gösterir. Bu güne kadar halkımız en kötü zamanlarda boyun eğmedi, bundan sonra da hiçbir zaman boyun eğmez. Değerlerine karşı bir saldırı olursa tabii ki var gücüyle bir direniş geliştirir.

Egit yoldaşın anıtının böyle bir zamanda nasıl bir kararla yapıldığının bilmemekle beraber bunu yok etmek buna müdahale etmek büyük bir haksızlık, büyük bir tahammülsüzlük ve bunun da ötesinde sömürgeci zihniyetin bir tezahürüdür. Kesinlikle bir saldırıdır bunu lanetliyoruz, kınıyoruz. Halkımızın bu haksızlığa karşı serhıldanlara kalkması ve direniş geliştirmesi, kendi değerlerine sahip çıkma kararlılığını göstermesi anlamlı ve değerlidir. Hiç kimse Kürtlerin değerlerine böyle kolay müdahale edilmeyeceğini ya da müdahale edilirse hiçbir tepki gelişmeyeceği yanlışına kapılmamalıdır. / Firatnews

Güncelleme Tarihi: 23 Ağustos 2014, 09:50
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER