ÖGC tarafından yapılan açıklamada, 1994 yılında Özgür Ülke gazetesinin İstanbul'daki merkez binası ile Ankara'daki bürosunun 3 Aralık gecesi bombalandığı ve Ersin Yıldız'ın şehadete ulaşarak, 23 çalışanın da yaralandığı hatırlatıldı.
'DEVLETİN SUÇLARI YAZILDIKÇA...'
Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki 20 yıl boyunca Kürt halkına uygulanan fiziki soykırım sürecinin, '90’lı yıllarda yükselen Kürt özgürlük mücadelesine karşı tekrar devreye konulduğuna ve topyekün bir saldırı konseptinin hayata geçirildiğine vurgu yapılan açıklamada, savaş koşullarında toplumun gerçeği öğrenme hakkı için mücadele veren özgür basın geleneğinin bu hakikat ihtiyacına yanıt vermek için ortaya çıktığı belirtildi. "Devletin gerek direkt gerekse kendisine bağlı savaş örgütleri olan JİTEM’i, Gladyo’su, Hizbul Kontrası ile faili meçhulleri, infazları ve toplu katliamlarını haberleştiren, topluma ulaştıran ve yaratılmak istenen karanlığa ışık tuttuğu için özgür basın geleneği devletin temel hedeflerinden biri haline geldi" diyen ÖGC, devletin karanlık işlerini, katliam ve baskısını haberleştirdikçe özgür basın geleneğine saldırıların arttığını; gazetecilerin ya sokak ortasında vurulduğunu ya da evlerinden alınarak ağır işkencelerden sonra infaz edilerek kaybedildiğini ifade etti. Devlet tarafından kaçırılan bazı özgür basın emekçilerinin akıbetinin hala öğrenilemediğine değinilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
'SORUŞTURMA BİLE AÇILMADI'
"Özgür Ülke emekçileri, baskıcı rejimlerde gerçeği yazmanın bedelinin ağır olduğu bilinciyle çalışıyordu. Kürt toplumuna ve demokrasi güçlerine yönelik saldırıların gerçeğini ortaya çıkarmanın büyük bedeller gerektirdiğinin farkındaydı Özgür Ülke emekçileri. Yanı başlarında Apê Musa’nın, Hüseyin Deniz’in, Yahya Orhan’ın, Metin Göktepe’nin Cengiz Altun’un, Hafız Akdemir’in ve nice yoldaşının Milli Güvenlik Kurulu kararına istinaden katledildiğini biliyordu. Özgür Ülke emekçileri bir yanda katliamlarla yüz yüze olan bir halkın sorunlarını insanlığa ulaştırmaya çalışırken, diğer taraftan halka ve kendilerine yönelik cinayetlerin karanlık arka perdesini de deşifre etmeye devam ediyordu. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in katliam emrini MGK toplantısında verdiğini belgeleriyle ortaya çıkarıyordu. Özgür Ülke’yi bombalayan ve Ersin Yıldız’ın katiline, 23 gazete çalışanının yaralanmasına neden olan başta Çiller olmak üzere diğer devlet yetkilileri hakkında cinayetin üzerinde 20 yıl geçmesine rağmen hala bir soruşturma bile açılmamıştır."
Açıklamada, "Devletin kendi adına cinayet işleyen cellâtlarını yargılamayacağının farkındayız. Ancak tarih bu yargılamayı yaptı. 81 şehit ve binlerce gözaltı, tutuklama, tehdit, şantaj ve sansüre rağmen Özgür Basın geleneği her geçen gün daha da güçlenerek yoluna devam etmektedir" denilerek, katliam emrini verenlerin de katliam ve cinayetten ibaret olan sicillerinden dolayı insanlık vicdanında mahkum oldukları kaydedildi.
'CİNAYET, TUTUKLAMA VE YASAKLAR SÜRÜYOR'
Özgür Basın geleneğinin bugün de benzer baskı ve uygulamalarla karşılaştığına dikkat çekilen açıklamada bir ay önce Kadri Bağdu'nun sokak ortasında infaz edildiği, Bişar Durgut'un 8 yerinden bıçaklandığı anımsatıldı. Hala 23 gazetecinin mesleki çalışmalarından dolayı cezaevinde tutulduğunun belirtildiği açıklamada, "Basın özgürlüğü yönünde dünya ölçeğinde bozuk bir sicile sahip olan Türkiye, AKP Hükümeti döneminde de dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi olma unvanını almıştır. Hala gazeteciler sokak ortasında katledilmekte, gazeteciler içerde tutulmakta ve yayın yasaklarıyla medya üzerinde yoğun bir sansür uygulanmaktadır" eleştirisi yapıldı.
Daha yaşanılır ve demokratik bir ülke için basın özgürlüğünün elzem olduğuna işaret eden ÖGC, "Dün bu uğurda toprağa düşenleri Ersin Yıldız şahsında minnetle anarken, bombalamayı yapan malum odakları da nefretle kınıyoruz" dedi.
Güncelleme Tarihi: 03 Aralık 2014, 21:40