Konuyla ilgili görüştüğümüz Arduç Ailesi şunları söyledi: “Bir yıl oldu Ilısu’da mahsur durumdayız. Bütün yaşamsal haklarımız gasp edildi. Bütün ilgili kurumlara Nazımiye Kaymakamlığı, Tunceli Valiliği, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, İl Özel İdaresi dâhil; Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, bütün siyasi patiler dâhil birçok kuruma defalarca müracaat etmemize rağmen sorunumuz çözülmedi. Bizlere ve bizim kutsallarımıza, doğamıza, yaşam alanlarımıza ve de anayasal haklarımız dâhil yaşam haklarımıza yapılan bu zulmü kanıyoruz. Bunu kabul etmemiz mümkün olmadığı için 5 Temmuz tarihinden itibaren süresiz dönüşümlü açlık grevine başlıyoruz. Başta basın mensupları olmak üzere bütün duyarlı kişilerin, sivil toplum örgütlerinin ve de doğası-yaşam alanları için mücadele dene yurt içi ve yurtdışındaki kurum, kuruluş ve kişilerin eylemimize duyarlı olmasını bekliyoruz.”
Limak-Bilgin ortaklığında hukuksuz ve şuursuz bir şekilde acil kamulaştırmayla insanların yüzyıllarca alın teri dökerek sahip oldukları toprakların sular altına gömüldüğünü söyleyen Arduç çifti, “Yok edemedikleri toprakları da ulaşımı keserek yok ettiriyorlar” dedi.
NE OLMUŞTU?
Dersim ile Elazığ sınırındaki Peri Çayı üzerinde LİMAK Holding tarafından mahkeme kararlarının olumsuz olmasına rağmen yapımı tamamlanan Pembelik Barajı ve HES nedeniyle Nazımiye İlçesi Dallıbahçe Köyü Ilısu Mezrası’nda yaşayan Ayhan ve Adile Arduç çifti mahsur kaldı. Suların yükselmesiyle birlikte, arka tarafı dağlık, kayalık ve engebeli olan Ilısu Mezrası'na karayoluyla ulaşım sağlanan yol ve köprü de su altında kaldı. Bu süre içerisinde Balıkesir ve Ankara'da üniversite okuyan 2 erkek çocuklarıyla, suyun iki yakasında, uzaktan uzağa görüşebildi. Ayhan ve Adile Arduç çifti açlık grevini, ulaşım imkanları sağlanana dek sürdüreceklerini söyledi.
LİMAK VERDİĞİ SÖZLERİ TUTMADI
İş kazasından ötürü kısmi felçli olan Ayhan Arduç, sorunlarının çözülmesi için Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Elazığ Valiliği dâhil pek çok yerle iletişim kurduklarını ama sonuç alamadıklarını söyledi. Arduç şunları anlattı:
“Limak Şirketi ve Bilginler Elektrik ortaklığında yapılan Seyrantepe ve Pembelik barajlarından dolayı ulaşım yollarımız kesildi. Ben engelli bir vatandaşım, 9 aydır burada sağlık sorunları yaşıyorum. Ne maaşımı alabiliyorum ne çocuklarımı görebiliyorum. Evimiz ruhsatlıdır. Köyde eşimle birlikte kalıyorum. Barajın ÇED raporlarında hem köprü projesi hem de bozulan yolların tekrar yapılması için taahhütler vardı. Ama ne yolları tamir ettiler ne de köprü yaptılar. Üstelik yapılan baraj kaçak ve şu anda enerji üretiyor. Ancak biz kendi köyümüzde mülteci duruma düştük. Bir taraftan köye geri dönüş projelerinden bahsediliyor, ama bizi buradan kaçırtmak istiyorlar. Başımıza bir şey gelirse sorumlusu bu şirketler ve devlettir.”
Başvurularına sürekli “Yazışmalar devam ediyor” yanıtına aldıklarını söyleyen Arduç sözlerini şöyle sürdürüd: “Kesinlikle evimizi terk etmeyeceğiz. Atalarımız yüzyıllarca burada yaşamış. Zaten burayı terk etmeyi düşünseydik, gelip köyümüze yerleşmezdik. Daha önce Dersim merkezindeydik, köyümüzde yaşamak için döndük.”
İNSANLIK ILISU’YA HAPSEDİLDİ
Adile Arduç ise yaşadıklarını şöyle dile getirdi: “Bir devlet düşünün ki, özel şirketler kamu yararı diye gelip barajlar yapıyor ve devletin yaptığı yolları sular altında bırakıyor, insanları köylerine hapsediyor ve herkes buna seyirci kalıyor. Benim insanlara sitemim büyük, insanlık Ilısu’ya hapsedilmiş, Ilısu sermaye güçleri tarafından açık cezaevine çevrilmiş durumda. Siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine, derneklere sesleniyorum: Neden suskunsunuz? Neden duyarsızsınız? Burada 3-4 mezranın yolu kesilmiş. Bu köyler yok olurken, bu doğa yok olurken Dersim nasıl var olacak? Bizi merkezlere mi hapsetmek istiyorlar? Biz kendi köylerimizde yaşamak, kendimiz ekip biçmek istiyoruz. Bizi sermayenin boyunduruğunun altına alamayacaklar.
Devlete ve şirkete soruyorum: Taahhüt ettiğiniz yol ve köprüleri neden yapmıyorsunuz? Amacınız ne? Eğer amaç kalan köyleri yok etmekse, yok ettiğinizi ettiniz. Buna ne kimsenin hakkı var ne de haddi var. Ben çocuklarımdan ayrıyım, bu da bir insanlık suçudur. Kimse benim anayasal haklarımdan beni mahrum edemez. Çocuklarımı göremiyorum, akrabalarıma gidemiyorum, cenazelerimiz oluyor uğurlayamıyoruz. Bu insanlığa sığmaz, bu hak değil.”
Güncelleme Tarihi: 04 Temmuz 2015, 13:44