KCK Eş Başkanlığı, 1 Haziran 2004 tarihli devrimci hamlenin 10. yıldönümü vesilesiyle bir açıklama yaptı. Açıklamada, 1 Haziran 2004’ten bu yana yaşanan gelişmeler değerlendirilirken, Kürt tarafının tüm iyiniyetli yaklaşımlarına karşın Türk devleti ile AKP iktidarının, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye'nin demokratikleştirilmesi diye bir sorunlarının ‘kesinlikle olmadığı’ ifade edildi.
“AKP’nin demagoji, yalan ve her türlü savaş hazırlıklarına karşı, hareket ve halk olarak sesiz kalmayacağımız kesindir” denilen açıklamada, yükseltecekleri mücadele ile halkın demokratik özerk sistemini inşa etmekten başka seçenek olmadığı vurgulandı.
KCK Eş Başkanlığı’nın açıklaması şöyle:
“1 Haziran 2004 tarihi devrimci hamlemizin 11. Yılına girerken, Reber Apo’nun açtığı yolda kahramanca direnen ve 1 Haziran devrimci hamlesinde öncü komuta ve savaşçı düzeyde yer alıp şehit düşen tüm yoldaşlarımızı saygı ve minnetle anıyor, anılarını zaferle taçlandıracağımızın sözünü yineliyoruz.
Kürdistan özgürlük mücadelesinde, 1 Haziran 2004 tarihinde geliştirdiğimiz devrimci hamle, 15 Ağustos şanlı çıkışı kadar tarihi önemde olan bir hamle olmuştur. 1 Haziran hamlesi tüm boyutlarıyla yeterince kavranmadan, ne AKP devletinin geliştirdiği kirli psikolojik ve özel savaş gerçekliğini, ne de özgürlük mücadelesinin gelişim diyalektiğini tam olarak anlamak mümkün değildir. 1 Haziran 2004 devrimci hamlemiz, Kürt halk Önderi Reber Apo’ya karşı uluslararası komplonun gerçekleştiği 5. Yılında başlatılmıştır. Reber Apo, 1988 yılının dünya barış günü olan 1 Eylül’de, TC devletinin ısrarları üzerine ateşkes ilan etmişti. Uluslararası hegemonik güçlerin ve sömürgeci Türk devletinin ateşkes kararımıza karşılık verdiği cevap, insanlık tarihinde örneği görülmeyen, uluslararası komplo olmuştur. Önder Apo, buna rağmen İmralı zindanında devlet yetkilileriyle yaptığı görüşmeler sonucunda, ateşkesin sürdürülmesini sağlamıştır. Kürt sorununun, müzakere ve demokratik yöntemlerle barışçıl bir şekilde çözülmesi için ısrarlı çabalarını sürdürmüştür. Bunun için Avrupa’dan ve gerilla alanlarından barış guruplarının Türkiye'ye dönüş yapmasını sağlamış, tek taraflı büyük fedakarlıklar göstermiştir. Çözümün ulus – devletçi zihniyetle değil, demokratik ulus perspektifiyle gerçekleşeceğine dair görüşlerini hareketimizle ve tüm kamuoyunla paylaşmıştır. Kürtlerin, halk olmaktan kaynaklı kendilerini yönetmesi, demokratik özerklik ve demokratik bir Türkiye esas alınmıştır.
5 yılık süreç içerisinde, hareketimiz ateşkes kararına tam bir disiplin içinde uymuş ve siyasetin önünün açılması, demokratik ve barışçıl bir çözüm için üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır. Tek taraflı sürdürdüğümüz 5 yıllık ateşkes süreci, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye'nin demokratikleşmesi için, muazzam bir fırsat yaratmıştır. Ne var ki, Ecevit’in kuşkulu ölümünden sonra, AKP iktidarı bu tarihi fırsata hiçbir biçimde olumlu yaklaşmamıştır. Önderliğimizin ve hareketimizin tek taraflı gösterdiği fedakarlık ve atığı adımlar bir zayıflık ve zafiyet olarak görülmüştür. Hareketimizin içinde ortaya çıkan kaçkıncı – tasfiyeci eğilim her fırsatta desteklenerek, tasfiyemiz ve teslim alınmamız üzerinden hesaplar yapılmıştır. Kürt sorununu tartışmak, çözüm için elverişli zemini doğru değerlendirmek ve karşılıklı adımlar atmak yerine, sürekli ve yoğun bir savaş hazırlığı içinde olmuştur. Reber Apo’nun ve hareketimizin diyalog, müzakere ve Kürt sorununun çözümü için gösterdiği irade anlamında gönderdiği barış gurupları onlarca yıllık cezalara çarptırılarak, zindanlarda tutulmuştur. Demokratik siyasetin önü tamamen tıkatılmış, Kürt legal siyaseti ve halkımızın üzerinde sürekli tutuklama, gözaltı ve sindirme operasyonları geliştirilmiştir. AKP’nin, ciddiyetten uzak, Kürtlerin varlığını ve taraf olma konumunu kesinlikle kabullenmeyen tekçi, retçi ve diktatöryal zihniyeti, sürecin tamamen bitirilmesine neden olmuştur. Türkiye devrimci hareketi ve aydınlarının süreç karşısındaki duyarsızlıkları ve tepkisizliği, AKP devletinin daha da pervazsızlaşmasına neden olmuştur.
Bu anlamda yaşanan süreç, hareketimiz ve halkımız için son derece kritik niteliktedir. Hareketimize dayatılan tasfiye ve teslim almaktan başka bir şey değildir. Uluslararası ve bölgesel birçok güçlerin hareketimizi içten fethetmeye dönük geliştirdiği politikalara ve AKP’nin sinsi, kirli ve saldırgancı tutumlarına karşı, hareket olarak süreci tek taraflı daha fazla uzatmanın yanlışlığını bir tarafa bırakıp, varlığımızı korumanın, yeniden köklerimizin üzerinde örgütlenip güç olmanın ve mücadeleyi yükseltmenin biricik yolu, gecikmiş devrimci hamleyi başlatmak olmuştur. Bu anlamda hareket olarak başlattığımız 1 Haziran 2004 devrimci hamlesi, içte her türlü yıkıcı ve tasfiyeci eğilimlere karşı olduğu kadar, dışta ise hareketimizi tasfiye ve teslim almak isteyen AKP sömürgeciliğine karşı, ölümcül bir darbedir. 1 Haziran devrimci hamlemiz, hem yurtsever direnişçi Kürdistan halkının feryatlarına tarihsel bir cevap olmuş hem de hareketimizin, Önder Apo’nun çizgisinde kendi gerçek özüyle yeniden buluşmanın adı olmuştur. Yüzlerce kahraman şehidimizin, engin ve büyük fedakarlıkları sonucudur ki, Kürdistan özgürlük mücadelesi bugün hiçbir dönemle kıyaslanmayacak kadar ideolojik, politik, örgütsel ve etkili savunma gücü itibariyle yüksek bir düzey kazanmıştır.
AKP devleti, sadece 5 yıllık ateşkes sürecine özel savaş politikalarıyla karşılık vermekle yetinmemiş, Reber Apo’nun 2009 yılında Türkiye'ye gönderdiği barış guruplarına karşı da, aynı tutumu sergilemiştir. 2010 yılında tekrar uyguladığımız ateşkes ve Oslo süreci görüşmelerine de savaşı başlatarak karşılık vermiştir.
Kürt Halk Önderi Reber Apo devletle yaptığı görüşmeler ve geliştirdiği diyalog sonucunda, 2013 yılı Nevroz’unda tarihi bir adım atarak ateşkes kararını almış, buna karşılık AKP’yle çözüm için görüşme ve müzakerenin sürdürülmesi gerektiğini belirtmiştir. Ne var ki, hareket olarak benzeri olmayan bir şekilde gösterdiğimiz fedakarlık ve tek taraflı attığımız adımlar karşılık bulmamıştır. Sürece, sürekli oyalama ve taktiksel düzeyde yaklaşılmış, Kürt sorununu çözmek yerine, PKK’nin çözülmesini hedeflenmiştir. AKP, kamuoyunda sorunu çözecekmiş gibi bir algı yaratarak, kitleleri hile ve yalana dayalı geliştirdiği propagandayla gerçekle alakası olmayan bir beklenti içine koymaya çalışmıştır. Ateşkes sürecini fırsat bilip, Kürdistan'ın hemen her tarafında yeni ve yaygın karakol ve kalekollar inşa etmiştir. 90’lı yıllarda, Kürdistan'da, katliam gerçekleştiren binlerce özel tim ve savaş guruplarını Kürdistan'a göndermiştir. Her tarafta barajlar inşa edip, Kürdistan'ın her dağı ve tepesine ulaşabileceği yollar yapmıştır. Siyasi soykırım operasyonlarını geliştirip, zindanlara doldurduğu binlerce legal Kürt siyasetçi ve seçilmişini halen cezaevlerinde tutmaktadır. Uluslararası ve bölgesel düzeyde geliştirdiği tüm politikalar ve yaptığı diploması, özgürlük hareketini boğma ve darbeleme amaçlı olmuştur. Kürdistan'da fuhuş, uyuşturucu ve kumar, bir özel savaş sektörü olarak örgütlendirilmiştir. Askeri ve siyasi stratejisini, savaş eksenli belirleyen AKP, tüm hazırlıklarını bu temelde yapmıştır. Ateşkes sürecinden istifade ederek, Rojava'ya karşı El Nusra, İŞİD vb. çete guruplarını her düzeyde örgütleyip destek vermiş, bu anlamda bizzat savaşın içinde olmuştur.
AKP iktidarının, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye'nin demokratikleştirilmesi diye bir sorunu kesinlikle yoktur. Tek amacı zaman kazanmak, başta Rojava devrimi olmak üzere, Kürt kazanımlarını tasfiye etmek ve yeni bir savaş sürecini başlatmaktır. AKP, zihnen, ret, inkar, asimilasyon ve siyasi - kültürel soykırımdan hiçbir biçimde vazgeçmiş değildir. Faşist karakterini her fırsata göstermektedir. Gezi ve Taksim serhıldanlarında bunu bir kez daha açıkça ortaya koymuştur. En son Okmeydanı’nda yurtsever Alevi halkımıza karşı geliştirdiği katliam ve operasyonlar, Gezi serhıldanının yıl dönümünde nasıl pervasızlaşacağını şimdiden göstermektedir. Bütün bunlara karşı AKP’nin yalan ve demagojilerine rağmen, demokrasi ve Kürt sorununun çözümü konusunda en ufak bir beklenti içerisinde olmak, kesinlikle gaflet olacaktır.
AKP’nin demagoji, yalan ve her türlü savaş hazırlıklarına karşı, hareket ve halk olarak sesiz kalmayacağımız kesindir. 1 Haziran 2004 devrimci hamlesi ruhuyla süreci karşılayıp; halkımızın özgürlüğüyle birlikte, kendi demokratik özerk sistemimizi yükselteceğimiz mücadeleyle inşa etmekten başka seçenek yoktur. Bunun için Türkiye'deki tüm devrimci – sosyalist demokratik güçleri, Alevileri, emekçileri, gençleri ve tüm ezilenleri, özgürlük mücadelesiyle omuz omuza mücadeleyi yükseltmeye çağıyoruz.” / anf
Güncelleme Tarihi: 01 Haziran 2014, 11:34