Diyarbakır'da iki gün boyunca devam edecek olan Demokratik Toplum Kongresi'nin 1. Olağan Genel Kuruluk, saygı duruşu ve divan başkanı HDP Kars Milletvekili Mülkiye Birtane'nin konuşmasıyla başladı. Birtane, Kürt halkının tarihi bir süreçten geçtiğini belirterek, bu sürecin başarıya ulaşması temennisinde bulundu. Daha sonra DTK Eş Başkanı Selma Irmak genel kurulun açılış konuşmasını yapmak için kürsüye çıktı. Irmak, Eylül ayının içerisinde gerçekleştirdikleri kongrenin ardından yoğun bir sürecin Kürt halkı açısında yaşandığını ve bu yüzdende kongrede planlanan çalışmalarının da yetersiz kaldığını ifade etti. Kobanê direnişi ve Kürt halkının değerlerine yönelik saldırılarına karşı çalışmaların en büyük çalışmaları olduğunu ifade eden Irmak, şunları söyledi: "Geçen 3 ay içerisinde gece gündüz Kürt halkı ve Ortadoğu halkı için geleceği çizen bir süreç oldu. Bu sürede iki çizginin savaşımını gördük. Bir çizgi iktidarın, egemenin ve devletin çizgisiydi. Ortadoğu'da özellikle Mezopotamya Kürdistan topraklarında bunların savaşını birçok kez gördük. Bu çizgi Kürdistan halkının üzerinde politikalarını sürdürdü. Ancak buna karşı da insanlık damarı olan bir direnişi var oldu. Sadece Kürt halkı için değil bütün insanlık için sadece şimdi değil geçmişten bu yana devam eden bir çizgidir."
Kobanê'de üçüncü ayını geride bırakan Kobanê direnişine de değinen Irmak, "DAİŞ egemenlerin çocuğudur, ABD ve diğer devletlerin tetikçisidir" diyerek, buna karşı başarıyı orada direnen halkların elde ettiğini ifade etti. Bu aşamadan sonra Kürdistan'ın statüsüz olamayacağının altını çizen Irmak, devletlerinde bu eksende kendilerini gözden geçirmesi gerektiğini ifade etti. Irmak, demokratik özerkliğin sadece Kürtler için değil bütün halklar ve inançlar için istediklerini belirterek, üniter devletinde bu eksende bir reforma gitmesi gerektiğini söyledi.
Ortadoğu'daki devlet çizgisi ve karşısındaki halkların birlikte yaşam çizgisinin sadece Kobanê'de çatışmadığını Kuzey Kürdistan'da da yaşandığını ifade eden Irmak, "Devlet kendisini demokratikleştirmedikçe yaşam mümkün değil. İki yıllık pratiği gözden geçirdiğimizde kandırma ve söylemlerle geçiyor. Kendini kandıran devletin kendisidir, başkası değildir. Ne kadar oyalarsa kendisi kaybeder. Müzakere ya ilerleyecek ve adım atılacak ya da müzakerenin rengi değişecek. Çünkü halk artık devletin bu tutumunu kabul etmeyecektir. Devlet 'Süreç ilerliyor, baldıran zehiri içiyoruz' diyor. Ama bizim gördüğümüz, kalekolların ve HES'lerin inşaatıdır. Gençlerin katledilmesidir ve tutuklamalardır. Biz bunların dışında bir şey duymuyoruz. Son iki yılda 60 yakın yurttaş sokak ortasında polis kurşunuyla katledildi. Bunlar samimiyet değil samimiyetsizliktir. Bu yüzden diyoruz ki son görüşmedeki taslak bizim için de esastır ve bu eksende adım atılmadır. Adım atılmazsa şartlar değişecektir" ifadelerini kullandı.
Yaşadıkları kentlerin kimliği de yansıttığını ifade eden Irmak, şunları kaydetti: "Bu yüzden kentlerimize baktığımızda sadece yoksulluk var. Amed'e bakalım sokaklarda çalışan çocuklar var. Bu bizim kimliğimizi ortaya koyuyor. Şu an Amed'de binlerce aile açlık sınırındadır. Bu yoksulluk politiktir, devlet eliyle hayata geçirilmektedir. Kentimizde politik söylemleri çok dile getiriyoruz. Ama bu tür durumları görmüyoruz. Yüzlerce köyümüz boşaltılmış diyoruz ama bu binlerce aile, yurttaşımız nereye gitti, nasıl yaşıyor görmüyoruz. Bu yüzden yeni bir duyarlılık yaratmalıyız. Komünal bir yaşamı savunuyorsak ilk olarak paylaşımı esas almalıyız. Sadece yoksulluk değil, yine çarpık kentleşme söz konusu. Bu konuda ileriki süreçte kararlaşmalara gidilecektir. Sadece Amed'te Kırklar Dağı ve Sur'da sorunlar ve sıkıntılar var. Dicle Vadisi projesi de örnektir. Bunları görmememiz gerekir. Kendi elimizde evimizi yıkıyoruz. Bu gerçeklerle yüzleşmeliyiz."
Irmak, 2015'te özerkliğin artık yaşam bulması gerektiği ve bunun içinde çaba sarf edilmesi gerektiğini söyledi. Irmak, asimilasyon politikalarına da kısaca değinerek, "Özerklik istiyorsak, geleceğimizi demokratikleştirmek istiyorsak en başta dilimizi öğrenmeli, onu konuşmalı ve yaşamın her alanında kullanmalıyız" dedi.
DİCLE: S AVAŞ VE BARIŞ İÇİN ÇOK ÖNEMLİ BİR NOKTADAYIZ
Irmak'tan sonra DTK Eş Başkanı Hatip Dicle de bir konuşma yaptı. Kobanê ve Şengal'de direnen kahramanları selamlayarak konuşmasına başlayan Dicle, "Bugün çok kıymetli bir selam getirdim Kürt halk Önderi Sayın Öcalan'ın İmralı'dan en sıcak ve en coşkulu selamlarını iletiyorum" ifadesi, salonda ayakta dakikalarca alkışlarla karşılandı.
Dicle, şunları söyledi: "Geldiğimiz tarihi kavşakta hem hükümetin hem bu süreçten sorumlu olan herkesin hatırlaması açısından yakın tarihimize biraz göz atmak istiyorum. Osmanlıca bir söz vardır. 'İnsan hafızası unutmakla engellidir' bu nedenle bu kavşağa nasıl geldik, bu günlerin kıymeti nedir? Sayın Öcalan'ın en son sunduğu KCK'nin bütün birimlerinin kelimesine dokunmadan arkasında olduğu müzakere taslağının kıymetinin hem bizler açısından hem de hükümet nezdinde iyi anlaşılması gerekir."
Dicle, içerisinden geçilen süreci, "Savaş ve barış için öyle bir noktadayız ki. Barış, elimizi uzatacağımız kadar yakın ama aynı zamanda sırat köprüsünden de geçeceğimiz bir noktadayız" şeklinde değerlendirdi.
Dicle, Kürt sorunun çözümü noktasında yaşanan tarihi dönemlere değinerek, örnekler üzerinden giderek, devletin her defasında Kürt özgürlük mücadelesinin ve Öcalan'ın sunduğu fırsatları değerlendiremediğini ifade etti. Dicle, şunları söyledi: "Bugün gelinen noktanın çok önemli olduğunu ve Sayın Öcalan görüşmede 'Hükümete söyleyin bu son şanstır. Bu taslak üzerinde en geç Nisan'a kadar mutlaka bir siyasi çözümü yakalamalıyız. Aksi takdirde sabrımın son noktasındayım. Bir hafta on gün sonra bekliyorum' dedi. Ama 14 gündür daha adaya gidip Sayın Öcalan'ın sadece Kandil'in mesajını çok şeffaf bir şekilde iletebiliriz. Hükümetin halen taslak hakkında ne düşündüğünü bilmiyoruz. Hükümeti uyarıyoruz. Bizim yapacağımız analizleri kendileri de yapabilirler ama bulunduğumuz noktanın kıymetini sadece biz değil onlarda bilmelidir. Biz özgür irademizle bu yolda yürüyoruz. Ama Sayın Öcalan'ın ortaya koyduğu taslağı boşa çıkarmaya ya da oyalamaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Kimse kabul edemez. Sorunun muhatapları bizim halklara duyduğumuz sorumluluk gereği sanı gönülden haykırdığımızı duymak sorundadırlar."
Konuşmaların ardından kurulu basına kapalı bir şekilde devam ediyor.