İnsan Hakları Derneği (İHD), son dönemlerde yaşanan çatışma ve operasyonlara ilişkin hazırladığı bilançoyu dernek genel merkezinde yaptığı basın toplantısı ile açıkladı.
İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Türkiye’nin IŞİD’e yönelik etkili soruşturmaları başlatmamasının işin ağırdan alındığının göstergesi olduğunu belirterek bugün yapılan operasyonların 2009-2013 KCK operasyonlarını hatırlattığını açıkladı.
İHD tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
‘2013 ve 2014 yılları silahlı çatışma döneminin en az kayıpla geçen dönemi’
“Son bir haftada yaşanan gelişmeler Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt sorunundaki barış ve çözüm sürecinin ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha göstermiş ve hepimizi derin kaygılara sevk etmiştir.
“Kürt sorunundan kaynaklı silahlı çatışma döneminde İHD tarafından tespiti yapılabilen yaşam hakkı ihlallerinin çeşitliliğine ve sayısının çokluğuna bakıldığında yaşanan olayın tek başına “terör olayları” olarak nitelendirilemeyeceği uluslararası insancıl hukuk gereği olayın boyutunun silahlı çatışma olduğu ortaya çıkacaktır.
“Yaşam hakkı ihlallerine sebep olan birçok olayda ve saldırıda terör yöntemlerinin kullanılmış olması olayların tamamının terör olayları olarak nitelendirilemeyeceğini göstermektedir.
“Son ateşkes döneminde 2013 ve 2014 yıllarında ise silahlı çatışmalarda sadece 40 asker-polis-korucu ve militanının yaşamını yitirmesi silahlı çatışma döneminin en az kayıpla geçen dönemi dolmuştur.
‘Kürt sorununun terör odaklı yaklaşımlarla çözülemez’
“Devletin Kürt sorununa bakışı sürekli “terörle mücadele” eksenli olmuştur. Ancak Kürt sorununun terör odaklı yaklaşımlarla çözümlenemeyeceği, aksine siyasal bir gerçekliğin sonucu ortaya çıkan bir olgu olduğu, bu nedenle güvenlik eksenli yaklaşımlar yerine, anayasal düzenlemelerle kültürel ve siyasal varlığın ve hakların tanınması ile çözülmesi gerektiği açıktır.
“Devletin bakış açısı hak ve özgürlük eksenli olmadığı ve güvenlik eksenli bakış açısı egemen olduğu için, PKK’nin silahsızlandırılması hep öncelikli konu olarak ileri sürülmüştür. Oysa PKK Kürt sorununun bir sonucu olarak doğmuştur. Dolayısıyla Kürt sorunu çözülmediği sürece PKK gibi silahlı ya da silahsız siyasi örgütler her zaman var olacaktır.
“Bu basit gerçeklikten hareketle Kürt sorununun varlığının kabul edilmesi ve bu sorunun siyasal bir sorun olduğunun ve buna göre adım atılmasının gerekli olduğunun anlaşılması gerekir. Buna rağmen, siyasal iktidarın “önce silah bırakın sonra görüşelim” yaklaşımı karşılık bulmamıştır.
“Bu tür “önşartlar” yerine silahsızlanma/silah bırakma konularının diyalog ve müzakerelerin “hedeflerinden” birisi olarak düşünülmesi daha uygun, daha gerçekçi olacaktır. Kuzey İrlanda çözümü bunun en iyi örneklerinden birisidir.
‘Erdoğan “Kürt sorunu yoktur” diyerek süreci durdurdu’
“2015 yılının ve belki de Kürt sorununun demokratik çözüm sürecinin en önemli gelişmesi, 28 Şubat 2015 Dolmabahçe deklarasyonu olmuştur. Denilebilir ki bu deklarasyonla birlikte sorun barışçıl olarak ve demokratik zeminde çözülebilecektir. Ardından Abdullah Öcalan’ın 21 Mart 2015 Diyarbakır Newroz alanında okunan mesajı ile PKK’nin Türkiye’de silah kullanmayacağı bir sürece gidilecekti.
“Tabi ki İzleme Kurulunun ve Hakikat Komisyonunun kurulması ile bu süreç hızla ilerleyecek ve tamamen silahsız bir döneme girilecekti. Hükümet ise sürekli olarak “kamu düzeni” bahanesi ile otoriterliği pekiştirecek ve Türkiye’yi tamamen bir polis devletine dönüştürecek iç güvenlik paketini yasalaştırdı.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan İzleme Kuruluna karşı çıktı ve “Kürt sorunu yoktur” diyerek süreci durdurdu. 5 Nisan 2015 tarihinden beri HDP Heyetinin Abdullah Öcalan ile görüşmesi engellendi. Ayrıca 27 Haziran 2011 tarihinden beri Abdullah Öcalan avukatları ile görüştürülmemektedir.
“7 Haziran 2015 seçimleri ise Türkiye seçmeninin barıştan ve demokrasiden yana tutumunu ortaya koyduğu tarihsel nitelikte bir seçim oldu.
‘Seçim sonuçları siyasal iktidar tarafından yok sayıldı’
“Seçmen, Türkiye’de siyasal iktidar tarafından durdurulan barış ve çözüm sürecinin devam etmesi konusunda açık bir şekilde irade beyan etmiştir. 28 Şubat 2015 tarihli Dolmabahçe Deklarasyonu ve PKK lideri Abdullah Öcalan ile varılan mutabakatı hiçe sayan Cumhurbaşkanı ve hükümetin bu davranışı seçmen tarafından karşılık bulmamıştır.
“Türkiye seçmeni, HDP’ye verdiği %13.12’lik oy ile AKP’yi iktidardan düşürerek barış ve çözüm sürecinin Türkiye’nin en önemli ve sürdürülmesi gereken konusu olduğunu ortaya koymuştur.
“Seçim sonuçları siyasal iktidar tarafından adeta red edilerek sanki AKP iktidarı devam ediyormuşçasına geçici hükümet otoriter uygulamalara devam etmiştir.
‘Türkiye IŞİD ile mücadele etmek zorunda bırakıldı’
“20 Temmuz günü Suruç’ta IŞİD’ın gerçekleştirdiği bombalı saldırıda 31 sosyalist gencin yaşamını yitirmesi toplumu adeta sarsmış, AKP iktidarının Şii ve Kürt karşıtı yanlış ve yanlı Suriye politikasının sonuçlarının ne kadar ağır olduğu toplum tarafından daha iyi anlaşılır olmuştur.
“Bunun yanı sıra uluslararası toplumun baskısı sonucu Türkiye IŞİD ile mücadele etmek zorunda bırakılmış, ama mücadele topyekûn terörle mücadele sloganı altında etkisiz kılınarak IŞİD ile savaşan PKK ile mücadeleye dönüştürülmüştür. Bu durum oldukça vahim sonuçlar doğuracak kadar tehlikelidir.
‘Geçici hükümet güvenlik zirvesinde aldığı kararla operasyon başlattı’
“21 Temmuz 2015 tarihinden bu tarafa gerçekleştirilen polis operasyonlarında 1034 kişi gözaltına alınmış, 49 Kişi tutuklanmış, birçok kişinin ise işlemleri sürmektedir. Bu kişilerden yaklaşık 140’ı IŞİD üyesi, 22’si paralel yapı ve diğerleri KCK/PKK ve diğer sol örgütlere üyelik iddiası nedeni ile gözaltına alınmışlardır.
“Türkiye’nin Suriye ve Irak’a ana geçiş ve eleman toplama sahası olduğu Türkiye’de hala IŞİD ve buna benzer örgütlere mensup kişilere yönelik etkili soruşturmalar başlatılmaması Türkiye’nin işi ağırdan aldığını göstermektedir.
“Geçici hükümetin güvenlik zirvesinde alınan kararla başlatılan son gözaltı ve tutuklama operasyonları ile birlikte Kürt medyasına yönelik sansür kararı alınmış ve 96 internet sitesine erişim engeli getirilerek, Türkiye’de ifade özgürlüğünün ve dolayısıyla basın özgürlüğünün her an rafa kaldırılabileceğinin de örneği yaşanmıştır.
‘Taraflara sesleniyoruz’
“Devlet askeri ve siyasi operasyonlarını derhal durdurmalı, uyguladığı şiddeti sona erdirmeli; insan haklarını ihlal eden kamu görevlilerine uyguladığı cezasızlık politikasına ve uygulamasına son vermelidir.
“PKK ateşkesi muhafaza etmeli, misilleme eylemleri yapmamalı, silahlı eylemlerini sona erdirmelidir.
“Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit derhal kaldırılmalı ve acilen HDP heyeti ve avukatlar Öcalan ile görüştürülmelidir.
“Devlet kurumlarının siyasal partilere yaklaşımı eşit olmalı, ulusal güvenlik gibi bir konuda TBMM’de grubu bulunan HDP’ye bilgi verilmemesi gibi ötekileştirici ve düşmanlaştırıcı tutumlara devlet görevlileri dahil olmamalı, siyasal iktidar devlet görevlilerini parti yetkilisi haline getirmemelidir. HDP’ye yönelik düşmanlaştırıcı tutum ve tavırlar Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne yönelik tutumlar olarak algılanmalıdır.
“Türkiye, Suriye politikasını değiştirerek, Suriye/Rojava kantonları ile iyi komşuluk ilişkilerinin gereğine göre davranmalı, cihatçı örgütlere karşı etkili mücadele yürütmelidir.
“Barış ve Çözüm Süreci 28 Şubat 2015 Deklarasyonuna bağlı kalınarak devam ettirilmelidir.
“Türkiye hükümetsiz bırakılmamalı, barış ve demokrasiden yana ilkesel tutumları hayata geçirecek bir koalisyon hükümeti kurulmalı, asla bir savaş Hükümeti kurulmamalıdır.
“Otoriter uygulamalara olanak tanıyan yasalar, başta içi güvenlik paketi ile değiştirilen yasalar olmak üzere bir an önce değiştirilmeli, özellikle ifade özgürlüğü güvence altına alınarak medya üzerindeki her türlü baskı ve sansüre son verilmelidir.”
İHD tarafından yapılan açıklamanın tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
Güncelleme Tarihi: 28 Temmuz 2015, 23:43