Baluken’in adaylığının düşürülmesi ve romanın okurlarıyla buluşacağı günün hemen öncesinde ilk kez Mezopotamya Ajansı’ndan Hayri Demir’in sorularını yanıtladı.
Daha önce hiç cezaevinden fotoğrafı yayınlanmayan Baluken, bu röportajımız için bir fotoğrafı da avukatları aracılığıyla ajansımıza gönderdi.
Adaylığınız açıklanmasından çok kısa bir süre sonra hakkınızdaki 9 yıl 2 aylık hapis cezası jet hızıyla onaylandı. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
Kararın 24 saat geçmeden açıklanması, tamamen siyasi bir karar olduğunu gösterir. Bu sürecin her aşamasında kararlar hukuki kriterlere göre değil, siyasi konjonktüre göre verildi. Adaylığımın açıklanmasının hemen sonrasında cezanın onanması, başka bir yoruma yer bırakmayacak şekilde net bir tablo sunmaktadır. Hem kararın içeriği hem de zamanlaması oldukça manidardır. Fakat halkımızın 24 Haziran’da vereceği cevap da son derece manidar olacaktır. Buna şüphem yok.
Hakkınızda verilen 20 yıla yakın hapis cezası ve bu cezanın bir kısmının da onaylanmasıyla “çözüm süreci”nin de cezalandırıldığını düşünüyor musunuz?
Çözüm süreci Türkiye halklarının rahat nefes almasını sağlayan ve kamuoyunun yüzde 80’i tarafından desteklenen, onurlu ve değerli bir barış çalışmasıdır. Şahsım özelinde, Çözüm Sürecini cezalandırmak isteyenler eninde sonunda Türkiye halklarının barış iradesi ve talebini karşılarında göreceklerdir.
Türkiye’nin en yakıcı meselesiyle meşgul olduk. Kalıcı barışı sağlamak için mücadele ettik. Durmadan, yılmadan, korkmadan verdiğimiz çaba Türkiye halkları içindir. Toplum olarak ihtiyaç duyduğumuz, daha fazla ve hakiki bir demokrasi, kalıcı ve onurlu bir barıştır.
Fakat süreç iktidar eliyle bitirildi ve siyasi operasyonlar başladı. Herkes bilmelidir ki, burada tecrit koşullarında tutulan İdris Baluken değildir. Diyarbakır’da aldığımız yüzbinlerce oy ve partimin aldığı milyonlarca oyun temsiliyeti olarak burada tecrit altında tutuluyorum. 6 milyon kişinin tutulmaya çalışıldığı bir tecrit mekânıdır burası. Söz konusu siyasi karar ile, halkımızın verdiği temsiliyet ve yaptığım çalışmalar hedef alınmıştır. Çözüm süreci sadece partimize oy veren yurttaşların değil, tüm Türkiye halklarının rahat nefes almasını sağlayan ve devam ettiği süreçte kamuoyunun yüzde 80’i tarafından desteklenen, benim açımdan son derece onurlu ve değerli bir barış çalışmasıdır. Şahsım özelinde, Çözüm Sürecini cezalandırmak isteyenler eninde sonunda Türkiye halklarının barış iradesi ve talebini karşılarında göreceklerdir.
Ceza aldığınız dava dosyanız sadece konuşmalarınızdan oluşmaktaydı. Bu dosyaya böyle bir ceza verilmesinin tutuklandığınız anda başınızın bastırılma girişimine karşı sergilediğiniz tavrınızın etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
HDP’li seçilmişlere yönelik tüm operasyonlar, siyasi soykırım operasyonlarının bir parçasıdır. Her bir arkadaşımız için yürütülen siyasi operasyon sürecinde farklı bir takım siyasi kriterler önceleniyor. Şahsımla ilgili yürütülen hukuksuz ve siyasi sürecin pek çok özgün gerekçesi vardır. Bunları kısaca ifade edersem; hem İmralı Heyeti üyesi olmam hem Çözüm Sürecinde Grup Başkanvekili olarak Parlamento’da AKP’ye karşı etkin muhalefet yürütmem, hem de 6 milyon seçmenin iradesini bir polis memurunun işgüzarlığı ve intikamcı tavrına ezdirmemem şahsım ilgili süreçleri belirledi. Şahsıma karşı yürütülen bu sürecin rövanşist bir anlayışla yapıldığına şüphem yoktur. Bunu anlamak için Hukuk Fakültesi 1’inci sınıf öğrencilerinin bile dava dosyama ve hakkımda verilen karara bakması yeterlidir.
Dava süreciniz ile ilgili ne demek istersiniz? Dava dosyanız ile hakkınızda verilen karar arasındaki orantısızlık hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye tarihinde ilk kez bir Ağır Ceza Mahkemesi’nin tahliye kararına 17 gün sonra Savcılık itirazıyla tutuklama kararı verildi. Yasal ve meşru olmayan bu uygulama ilk defa dosyamda uygulanarak hukuk tarihine girmiş oldu.
Dosyamın tamamı konuşmalarım, katıldığım basın açıklamaları ve miting konuşmaları gibi tamamen demokratik siyasi çalışmalardan oluşmaktadır. Böylesi bir dosyadan bu kararın çıkarılması utanç vesikası olarak tarihe kaydedilecek, hukuk fakültelerinde okutulacaktır. Dosyamda bulunan tüm konuşmalarımı Parlamento’da da yaptım. Bu sebeple, tümü Anayasa’nın mutlak yasama sorumsuzluğu olan kürsü dokunulmazlığı kapsamındadır. Hakkımda verilen kararla Anayasa’nın mutlak yasama sorumsuzluğunu düzenleyen 83/2 maddesi de aleni bir şekilde ihlal edildi. Zaten kamuoyunun da yakından takip ettiği gibi ilk duruşmada mahkeme heyetinin oy birliği ile tahliye edilmiş idim. Tahliye kararı; tüm bu süreçler içinde hukuka atıf yapan tek karardı. Ancak bu tahliye kararını veren hâkimler derhal dosyadan el çektirildi. Yeni bir ekip oluşturularak, bu süreç sonuna kadar götürüldü. Türkiye tarihinde ilk kez bir Ağır Ceza Mahkemesi’nin tahliye kararına 17 gün sonra Savcılık itirazıyla tutuklama kararı verildi. Yasal ve meşru olmayan bu uygulama ilk defa dosyamda uygulanarak hukuk tarihine girmiş oldu. Dosyamla ilgili sayabileceğim onlarca bu şekilde hukuksuz noktalar var, ancak sadece bu saydıklarım bile adil yargılama kriterinin uygulanmadığını net şekilde ortaya koymaktadır.
HDP’nin tutuklu Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş Ankara’daki bir duruşmasına getirildiğinde bir günü birlikte geçirdiğinizi biliyoruz. Birlikte çalışma yürüttüğünüz, siyaset yaptığınız Demirtaş ile tutukluluk sonrası ilk kez dört duvar arasındaki karşılaşmanızı anlatır mısınız? Sabaha kadar süren görüşmede neler konuştunuz?
Selahattin Başkan daha önce iki defa duruşması nedeniyle Sincan Cezaevi’ne getirilmesine ve her ikisinde de Adalet Bakanlığı nezdinde girişimler yapılmasına rağmen yanıma getirilmemişti. Üzerimizde onlarca kilitli kapılar olmasına rağmen ismimizden duyulan korkunun göstergesi olarak değerlendirdik. Aynı cezaevinde olmamıza rağmen bir gün bile aynı yere getirilmememiz ikimiz için de kabul edilemez bir tutumdu. Bize karşı hukuksuzluğun pervasızca işletildiğinin göstergesiydi. Ama bunun da bir ahlakı ve düzeyi olur. Siyasi iktidar ahlaktan ne kadar uzaklaştığını bu şekilde göstermiş oluyordu. Dolayısıyla Selahattin Başkan ile bir araya geldiğimizde beklendiği üzere muazzam bir sevinçle değil, bu hukuksuzluk ve ahlaksızlığa karşı duyduğumuz öfkeyle birbirimize sarıldık. Tüm bunlara rağmen özlem dolu bir sarılmaydı. Saatler ve gece karanlığı muhabbetimiz karşısında çaresiz kaldı. Zaman ise elimizden kayıp gitti. Kendisi yol ve duruşma yorgunluğu içinde olmasına rağmen sabahın ilk saatlerine kadar hiç uyumadan konuşmuş olduk. Genel siyasi süreçten Ortadoğu’daki gelişmelere, cezaevi koşullarından ailelerimizin durumlarına kadar siyasi ve insani her konuyu konuşmuş olduk. Bir arada olduğumuz süre boyunca her konu kendiliğinden bir diğerini açmış oldu.
Seçimlere gelecek olursak, “Cumhur İttifakı” ve “Millet İttifakı” siyaseten neyi ortaya koyuyor? Bu iki çizgi dışında olan HDP neyi temsil ediyor ve nasıl bir yerde duruyor?
Cumhur İttifakı’nın otoriter tek adam rejimi ve Millet İttifakı’nın demokrasi ile uzak mesafesi göstermektedir ki, Türkiye’nin demokrasi, hukuk devleti ve toplumsal barış ihtiyacını karşılayacak tek parti HDP’dir.
“Cumhur İttifakı” 7 Haziran’dan bugüne kadar devam eden AKP-MHP ittifakının ete kemiğe bürünmüş halidir. Bu ittifaka baktığınızda siyaset, hukuk, ekonomi başta olmak üzere her alanda ülkeyi uçurumun eşiğine getiren bir pratik görürsünüz. Dolayısıyla topluma vaat ettikleri yeni hiçbir şey yoktur. Bu koalisyon bozulmuş yemeği Türkiye halklarına ısıtıp ısıtıp yeniden yedirme amacı taşımaktadır. Ama halkların buna karnı toktur.
“Millet İttifakı” ise Cumhur İttifakı’nın tek panzehiri olan demokrasi projesine sarılmak yerine, HDP şahsında Kürt halkını ve ezilen-ötekileştirilen tüm halkları dışlayarak tarihi bir fırsatı ıskaladı.
“Cumhur İttifakı”nın otoriter tek adam rejimi ve “Millet İttifakı”nın demokrasi ile uzak mesafesi göstermektedir ki, Türkiye’nin demokrasi, hukuk devleti ve toplumsal barış ihtiyacını karşılayacak tek parti HDP’dir. Bu bilinçle, HDP olarak ilkelerimiz çerçevesinde mücadele etmeye devam edeceğiz. Bizim için esas olan şey, halkımızın taleplerine, ihtiyaçlarına ve Türkiye’nin temel sorunlarına karşı getirilecek çözüm önerileridir. Bütün değerlendirmelerimizi bu yaklaşımla gerçekleştirerek Demokratik Cumhuriyet’in inşası için halkımızla birlikte tarihi rolümüzü oynayacağız.
Bu kapsamda 24 Haziran seçimlerine halkımızın yoğun katılımı ve sandıkları sahiplenmesi ile AKP-MHP ittifakına karşı demokrasinin güvencesi olan HDP’de buluşması, tarihsel sonuçlar açığa çıkaracaktır. Tarihin akışına müdahale edebilmek adına Bir Oy Demirtaş’a, Bir Oy HDP’ye.
9 Haziran’da okurlarla buluşacak olan bir roman kaleme aldınız. Yıllardır siyasetçi kimliğinizin yanında sizi edebiyata iten ne oldu?
Bir buçuk yıldır ağır bir tecrit altında tutuluyorum. Bu tecrit değersizleştirmeyi, itibarsızlaştırmayı, hiçleştirmeyi hedefleyen insanlık onuruna aykırı bir psikolojik işkenceyi esas alıyor. Bireyin üretkenliğini tamamen bitirerek çürütmeyi hedefliyor. Bu çürütme arayışına en yaratıcı yöntemle cevap vermek istedim. Düşünmenin, yazmanın, üretmenin cezaevi demek olduğunu bildiğimiz bu coğrafyada her ne olursa olsun sözüne, düşüncesine, emeğine sahip çıkanların korkmadan adaletin ve barışın yanında yer almak, yan yana durmak onurlu bir yaşam demektir. Burada bulunduğumuz her bir saat tarihi bir politik direniştir. Bu siyasi duruşumuzu bütün kamuoyu biliyor zaten. O nedenle yaşamı doğrudan kalbinden tutan bir başka alan üzerinden cevap vermek istedim. Edebiyatın düşsel gücü, büyülü dünyası ve gerçekleri yüreğinden yakalayan tarafı ile karar vermemi sağladı.
Romanın barış ve aşk temaları ile yoğrulduğunu biliyoruz. Bu iki kavram üzerinden gidersek, barış sürekli dillendirdiğiniz ve savunduğunuz bir olgu. Bunun yanında aşk için ne söylemek istersiniz?
Savaşın sarmaşığının sürekli yaydığı zehir ölümdür. Yaşam ağacının ise damarlarında gezinen öz suyu barış, meyvesi ise aşktır. Dolayısıyla barış ve aşkı yaşama dair kaleme aldığım bu çalışmada bir arada ele almam zaten doğallığında şekillenen bir süreçti. Benim yazdığım romanda da savaşa karşı barışın aşkı, aşkın ise barışı koruma çabası ön plandadır. Tüm kötülüklerin kaynağı olarak gördüğüm savaşa karşı barışın ve aşkın bir arada iyilik adına direndiğini düşünüyorum ve bu düşüncemi romana aktarıyorum. Üç Kırık Dal kitap olarak yayımlandıktan sonra söz okurlarındır. Merakla, kitap okurlarının eleştirisini bekleyeceğim.
Güncelleme Tarihi: 08 Haziran 2018, 16:11