KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanları Bese Hozat ve Cemil Bayık, Med Nuçe televizyonunda yayınlanan Özel Programa konuştu. Halkın HDP’den yana tercihini koyduğunu söyleyen KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat, “Çünkü Kürt sorununun demokratik çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini öngörüyor. Şu anda demokratik ulus projesinin temsilini yapıyor, bunu ifade ediyor” diye konuştu.
Bayık ise, Erdoğan’ın bir nevi geleceğini belirlemeye çalıştığını belirtti. Erdoğan’ın seçimin gidişatının kendisi için pek de hayırlı olmayacağını gördüğünü vurgulayan Bayık şunları ifade etti: “Çünkü AKP’nin yürüttüğü propaganda Erdoğan’ın hedeflerine hizmet eden, onu pratikte gerçekleştirecek kampanya biçiminde yürümüyor. AKP giderek kan kaybediyor. Erdoğan bunu görüyor ve bunu önlemeye çalışıyor. Çünkü Davutoğlu’nun kampanyaları güçlü gelişmiyor. AKP’yi öyle kendilerinin düşündüğü gibi tek başına iktidara taşıyacak tarzda gelişmiyor. Erdoğan giderek hedeflerinin tehlikeye gireceğini görüyor. Buna müdahale ediyor.”
Erdal Er: Sayın Bayık seçim çalışmaları aylar öncesinden başlamıştı ve halen devam ediyor. Geri sayım da başladı, az bir süre kaldı. Şimdiye kadar ortaya çıkan tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz.
Bayık: Denilebilir ki seçimlerin büyük bir kesiti arkada kaldı. Az bir zaman kaldı. Şimdiye kadar yürütülen seçim politikalarında ortaya çıkan bazı çarpıcı sonuçlar var. HDP’nin dışında yani Türkiye’ye yeni bir program sunan pek çıkmadı. Denilebilir ki hemen hemen diğer partilerin tümü sistemi nasıl koruyacaklarını ortaya koyuyorlar. Belki AKP yeni bir şey sunuyormuş gibi yapıyor. Aslında Türkiye halkına herhangi bir şey sunmuyor, aldatıyor. Başkanlık sistemi üzerinden seçim kampanyalarını yürütüyor. Esas olarak Erdoğan yürütüyor. Davutoğlu’da buna fazla değinmiyor. Tümüyle Erdoğan başkanlık sistemini gündeme getirerek sanki Türkiye’deki tıkanıklığı bununla aşacakmış gibi bir statü ortaya koyuyor. Bununla da işte Türkiye toplumu öteden beri nasıl aldatıyorsa şimdi de aynı taktiği yürütüyor. Türkiye toplumunun önüne yeni bir şey koymuyor. CHP herhangi bir şey koymuyor. Sadece HDP oylarını nasıl engelleyecek; nasıl kendi oylarını, konumunu ve sistemini nasıl koruyacak bunun programını sunuyor ve propagandasını yürütüyor. MHP’de zaten bir değişim söz konusu değil. Türkiye’deki cumhuriyeti ve siyaseti tıkanmadan nasıl çıkaracağını sadece HDP Türkiye toplumuna, kamuoyuna sunuyor. Gerçekten Türkiye’de cumhuriyet ve siyaset tıkanmıştır. Artık bu tarzda cumhuriyetin, siyasetin yürüme şansı tükenmiştir. Mutlaka cumhuriyette ve siyasette bir yenilik gerekiyor. Bu da işte HDP’nin sunduğu programla mümkündür. Çünkü HDP tıkanıklığı aşmak için tüm demokrasi güçlerini parlamentoya taşımak, o tekçi zihniyeti aşmak, yıllardan beri geliştirilen inkâr-imha siyasetini ortadan kaldırmak ve Türkiye’yi demokratikleşmeye götürmek istiyor. Yine buna bağlı olarak başta Kürt sorunu olmak üzere diğer kimliklerin sorunlarını çözmeye çalışıyor. Böyle bir programla kamuoyu önüne çıkıyor. Kamuoyu bunu görüyor ve buna desteği gelişiyor. Giderek bu destek de artıyor.
Erdal Er: Özellikle bu korku bir bakıma propagandası ile ilgili bir görüş var. Hükümet ağırlıklı olarak Erdoğan seçmene ‘Eğer siz bu defa da bizi iktidar yapmazsanız başınıza akla, hayale gelmeyecek kötülükler gelir’, yani bir bakıma da ‘özgürlüklerin ve demokrasinin güvencesi benim’ diyor. Başta Kürt meselesi olmak üzere ne dersiniz bu meseleye?
BAYIK: AKP, HEP GERGİNLİK VE KORKU ÜZERİNDEN PROPAGANDA YÜRÜTÜYOR
Bayık: Aslında yıllardır AKP bu propagandaları yürütüyor. AKP hep gerginlik ve korku üzerinden propagandalar yürüterek seçimleri kazanmaya çalışıyor. Daha önceki seçimlerde bu taktik biraz tuttu. Erdoğan ve AKP daha önceki seçimleri biraz böyle kazandığı için bu seçimleri de bu taktikle kazanacağını düşünüyor. Ve onun için sürekli böyle iç ve dış tehlikelerden bahsederek Türkiye toplumunu korkutmaya çalışıyor. Çünkü geçmişte Osmanlı imparatorluğu gibi bir imparatorluk kurmuşlardı. O imparatorluk dağılmıştı, Türkiye halkı neredeyse bir tehlikeyle yüz yüze kalmıştı. Erdoğan ve AKP sürekli ona hitap ediyor. “Eğer geçmiş gibi tehlikeler yaşamak istemiyorsanız, bize destek vermeniz gerekiyor. Bakın iç ve dış güçler el ele vermiş Türkiye’yi ve sizi yok etmek istiyorlar. Eğer bu tehlikeyi yaşamak ve Osmanlı’nın son döneminde içine düştüğüne benzer bir durum yaşamak istemiyorsanız bize oy vermeniz gerek. Ancak bize oy verirseniz bu durumları yaşamazsınız, yaşayabilir ve tehlikelerden uzak durabilirsiniz” vb. şekilde sürekli böyle Türkiye’nin milliyetçiliğine sesleniyor. Onu hep böyle ayaklandırmak ve onun üzerinden de sonuç almak istiyor. Aslında geçmişteki politikalarında bu tuttu. Şimdi ki seçim politikalarından bu tutmuyor. Çünkü artık Türkiye toplumu bu taktiğin neyi amaçladığını görmüş durumda. Esas Erdoğan’ın ve AKP’nin Türkiye’yi felakete doğru götürdüğünü anlamış durumda. Onun için Erdoğan ve AKP iç ve dış tehlikeleri sürekli işlerken toplumun çeşitli kesimlerinin de buna karşı tepkisi giderek artıyor. Çünkü HDP gerginlik ve iç-dış tehlikeler, şovenizm ve milliyetçilik üzerinden propaganda yürütmüyor. Tam tersine barış, kardeşlik, birlik üzerinden propaganda yürütüyor. AKP ve Erdoğan’ın yürüttüğü politikaların ise Türkiye’yi bir felakete götürdüğünü, uluslararası ve bölgesel alanda yalnızlaştırdığını, şovenizmi ve faşizmi güçlendirdiğini, bu gün Türkiye’yi sadece yalnızlaştırmakla kalmadığını bir savaşa da sürüklediğini, bunun önüne geçmenin ancak barış, kardeşlik, demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümüyle gelişebileceğini kitlelere anlatıyor. Bu AKP’nin gerçek yüzünü daha da iyi ortaya koyuyor. Aslında AKP geçmişte de aynı partiydi. Fakat AKP ve Erdoğan’ın gerçeğini pek de ortaya çıkarabilecek güçler olmuyordu. Ya da buna çabaları yetmiyordu. Onun için herkes o demagojiye inanabiliyordu. Fakat gelişmeler Erdoğan’ın, AKP’nin gerçek yüzünü ortaya çıkarınca artık herkes demagoji yaptığını ve aldattığını görmeye başladı, o demagojiyi biraz anlamaya başladı.
Ramazan Ölçen: O demagojiyi biraz açar mısınız? Çünkü AKP 2002’de iktidara gelen bir parti, 2002 seçim beyannamesi vardı. Sonrasında 2007 ve 2011… Bu üç beyannamede de demokratik anayasa, 12 Eylül kurumlarıyla hesaplaşma hatta bir çözüm projesiyle geldiğini iddia etti. Ama geldiğimiz aşamada belirttiğiniz üzere daha fazla iç ve dış gerilimler üzerinden kendini iktidara taşımaya çalışan bir Erdoğan görüyoruz. Kendi partisine bile güvenmeyen ki anayasayı da ihlal ederek seçim meydanlarına çıkan bir Erdoğan görüyoruz. Bu noktada bu konuyu biraz daha açar mısınız?
Bayık: Doğru iktidara geldiğinden beri işte yolsuzlukla, bilmem çeşitli sorunlarla mücadele edeceğini söyledi. Toplumun istemlerine biraz hitap etti. Türkiye’yi demokratikleştirebileceğini, Kürt sorununu çözebileceğini, Türkiye’yi çıkmazdan kurtarabileceğini söyledi. Toplum buna güvendi ve destek verdi. Ama giderek bunun bir aldatma olduğunu gördü. En çok da Kobanê’de bunu gördü. Çünkü Erdoğan ve AKP DAİŞ faşizmini destekledi. DAİŞ’in Kobanê’de Kürt halkını yok etmek istediğini gördü. Kobanê AKP ve Erdoğan gerçeğini bütünüyle ortaya çıkardı ve herkes onların gerçeğinin ne olduğunu görmeye başladı. Özellikle Kürtler AKP ve Erdoğan’ın Türkiye’yi demokratikleştirebileceğini, Kürt sorununu çözebileceğini düşünüyordu. Onun için destek de verdiler. Fakat Kobanê’de bunun böyle olmadığını, tam tersine Kürt düşmanı olduğunu, çözüme ve demokratikleşmeye karşı olduğunu gördüler. Bundan ötürü Kürtler AKP’yi, Erdoğan’ı sorgulamaya, giderek onlardan kopmaya ve Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelmeye başladılar. Yine Alevi kesimi Kobanê’de Erdoğan ve AKP’nin izlediği politikaların Aleviler açısından ne kadar tehlikeli olduğunu, DAİŞ faşizmini destekleyerek Aleviler için büyük bir tehlike yarattığını gördüler. Ve buradan yine AKP’yi hatta işte rejimi yıllarca destekledikleri sistem partilerini sorgulamaya ve onlardan kopmaya başladılar. Yine Türkiye’deki liberal, sol ve demokratik güçler Erdoğan’ın Türkiye’yi demokratikleşmeye götürmeyeceğini gördüler. Çünkü Türkiye’yi demokratikleştirmek isteyen bir siyaset Kürtleri görmek ve onların temel haklarını kabul etmek zorunda. Bugün herkes bu hakları kabul etmeden, bunları çözmeden Türkiye’nin demokratikleşmeyeceğini görmüş durumda. Bu gün artık Kürt karşıtı politika izleyen -Kobanê’de bu net olarak ortaya çıktı- Türkiye’yi demokratikleşmeyeceği gerçeğini herkes gördü. Onun için artık yavaş yavaş AKP’den kopmaya başladılar.
‘TÜRKİYE’Yİ ÇIKMAZA GÖTÜRÜYORLAR’
AKP’nin Türkiye için tehlikeli bir güç olduğunu ve aldatmaya dayalı bir politika yürüttüğünü gördüler. Çünkü sürekli iç ve dış tehditlerden bahsediyor. Hangi iç ve dış tehditlerdir, kim bunları yapıyor? Ortada herhangi bir şey yok. Tam tersine kendisi bir tehdit ve Türkiye’yi çıkmaza götürüyor. Uluslararası alanda, bölgede tecrit ediyor. İçerde halkla karşı karşıya getiriyor, antidemokratik yasalara yöneliyor. En son seçim sürecine girerken bile Türkiye parlamentosuna “İç Güvenlik Yasası” adında bir yasa getirdi ki tümüyle demokrasiyi ortadan kaldıran bir yasa paketidir. Bunu aklı başında, vicdan sahibi olan herkes bunu sorgulamaya başladı. Hem de seçime giderken neden böyle bir paket meclise getiriliyor diye sorgulamaya başladılar. Buradan AKP’nin hiç de amacında projesinde Türkiye’yi demokratikleştirme ve Kürt sorununu çözme olmadığını görmeye başladılar.
Veysi Sarısözen: Sayın Hozat deminden beri biz burada seçim üzerine konuşuyoruz, Oysa siz silahlı bir örgütsünüz. Dünyada ve Türkiye’de silahlı örgütler pek fazla bu seçim işlerine önem vermiyorlar. Fakat anladığım kadarıyla KCK seçim ve parlamento meselesine büyük önem veriyor. Demin Erdal Er arkadaşımız ‘Biz buraya seçimin nabzını tutmaya geldik’ dediği zaman bu sanki tuhaf bir fikir gibi görünüyordu. Oysa biz gerçekten gerillaların izlenimlerini de alabiliyoruz ve bütün bir gerilla seçimlerden söz ediyor. Siz silahlı bir örgüt olduğunuz halde seçime neden bu kadar önem veriyorsunuz?
HOZAT: HDP SİYASETİ EN GÜÇLÜ BİÇİMDE YÜRÜTÜYOR
Hozat: Çünkü biz Kürt sorununun demokratik siyasal çözümünden yanayız ve 1993 yılından bu yana bunun mücadelesini veriyoruz. Bu paradigma değişimi 1993’den beri başlayan bir süreç aslında. Ulus devlet paradigmasına dayalı çözüm Kürt halkı açısından da bir çözüm olarak görülmedi. Bunun üzerinden paradigma değişimi 1993’den bu yana bir arayış olarak gelişti. En son 1999 sonrası İmralı sürecinde ciddi bir demokratik çözüm ve demokratik ulus paradigmasıyla bir süreç, bizim mücadele dönemimizde de yeni bir dönem başladı. 2000 sonrası da bunun yoğun mücadelesi verildi. 1993’de başlayan ama 2000 sonrası da çok sayıda ateşkes ilan edildi, eylemsizlik kararı verildi. AKP’nin iktidara gelişiyle, 2002 sonrası süreçlerde “Kürt sorununu ben çözerim”, “Kürt sorununun yolu Amed’den geçer”, “Türkiye’yi demokratikleştirmenin yolu Kürt sorununu demokratikleştirmeden geçer” biçiminde çeşitli açıklamaları oldu. AKP’ye de bir şans tanıma, Kürt sorununun demokratik çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için çok sayıda ateşkes ilan edildi. Kürt sorununun demokratik çözümü, siyasi diyalogla çözümü temelinde bir stratejiyi esas aldık. Özellikle 2000 sonrası temel yaklaşımımız hep bu temelde oldu. Kürt sorunun demokratik çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini savunan ve bunu kendi programına koyan -önce DBP’ydi, öncesi vardı, bir gelenek olarak devam etti ve şimdi HDP. HDP’de Kürt sorununun demokratik siyasal çözümünü programına da koyan bir parti- bu partileri hep destekledik. Demokrasi güçlerinin Türkiye’de mücadelesini hep destekledik. Bu temelde Kürt sorununun demokratik çözümünden yana olan, bunun mücadele veren, demokratik siyaset yürüten tüm demokratik, sol, sosyalist güçlerden yana desteğimizi sunduk. Bir taraf olarak kendimizi ortaya koyduk. Şimdi de bunun siyasetini en güçlü bir biçimde HDP yürütüyor.
Veysi Sarısözen: Hem PKK’nin, KCK’nin hem de PKK Önderi Öcalan’ın başkanlık rejimiyle ilgili konumu hakkında kamuoyunu biraz aydınlatabilir misiniz?
Hozat: Tam anlayamadım.
Veysi Sarısözen: Tayyip Erdoğan’ın başkanlığıyla ilgili… Bu konuda şüphe yaratmak amacıyla pek çok haberler yapıldı. PKK cenahı Kürdistan’da özerklik karşılığında başkanlık sistemini desteklermiş gibi spekülasyonlar yapıldı. Bu konuda ne diyorsunuz?
Hozat: Erdoğan kafasındaki başkanlık sistemi padişahlık sistemi olduğu için hatta onun da ötesinde faşizan bir sistemi öngördüğü için bizim buna destek vermemiz mümkün değil. Baştan itibaren yani ilk başkanlık tartışmaları gündeme girdiğinde şöyle bir tartışma yürütüldü: Başkanlık sistemi batıda, Avrupa’da, bazı ülkelerde uygulanan bir başkanlık sistemi var. İşte Amerika’da en somut uygulanan bir başkanlık sistemi var. Fakat Amerika’daki başkanlık sisteminde eyaletlerin bir özerkliği var, kendi parlamentosu var. Eyaletlere dayalı kararlar parlemento da alınıyor. Seçimle başkan seçiliyor. En fazla yetki kongrededir ve başkan kongre kararları dışında bir yetki kullanamıyor. Yani kendi çapında, Amerika çapında demokrasi kriterlerini esas alan bir sistemdir ve işletiyor. Türkiye’de öngördükleri başkanlık sistemi Amerika kadar bile değil.
Erdal Er: Türk tipi başkanlık modeli diyorlar.
‘TÜRK TİPİ BAŞKANLIK MİLLİYETÇİLİĞE, FAŞİZME VE DİKTATÖRLÜĞE DAYALI’
Hozat: Türk tipi başkanlık modeli de tamamen milliyetçiliğe, faşizme ve diktatörlüğe dayalı Erdoğan’ın diktatörlüğünü ve Türkiye’deki faşizmi kurumsallaştırmayı öngören bir sistem ve model. Yani Erdoğan’ın kafasındaki model böyle bir model. Hani padişahlık, sultanlık deniliyor onun çok çok daha ötesinde faşizmi temsil eden bir model. Yani Osmanlı’da bile yaşayan çok sayıda etnik kimlik, farklılık ve inanç var. Yani bunların bile kısmi bir özerkliği var. Kürtlerde bile aşiretlere tanınan haklar var. Osmanlı’da aşiretler biraz kendi içinde özerktir, belli bir öz yönetim sistemleri, kısmi bir hakları var. Yine azınlıklara dönük belli bir düzeyde hoşgörü var. Yani Osmanlı’da bile- ki bir imparatorluk ve padişahlık sistemidir- kendi içinde padişahın yetkilerini sınırlandıran belli reform süreçleri var. Başkanlık sistemi bir padişahlık tarzı da tam değil. Yani çok böyle tanımlanmayan, tanımı da daha çok faşizmin kurumsallaşmasını öngören öyle bir tarif biçimi, yaklaşım ve anlayışla Erdoğan Türk tipi bir başkanlık sistemini öngörüyor.
Erdal Er: Bundan dolayı mı karşı çıkıyorsunuz başkanlık sistemine?
Hozat: Böyle bir başkanlık sistemini kim ister. Biz baştan beri Türkiye’nin demokratik bir sistem ve siyaseti geliştirmesini istiyor ve bu konuda mücadele veriyoruz. Demokrasi olmadan Türkiye’de Kürt sorunun demokratik çözümü, Türkiye toplumunun ve Alevi sorununun çözümü mümkün değil. Yani bir bütünen Türkiye’nin demokratikleşmesi mümkün değil. Türkiye’yi demokratikleştiren tek şey demokratik siyasettir. Türkiye’nin demokrasi ve demokratik siyaseti esas almasıdır. Faşist bir siyaset ve sistemle Türkiye’de hiçbir sorun çözülmediği gibi daha fazla inkâr-imha derinleşir. Soykırım, inkar ve imha siyaseti kurumlaşarak, derinleşerek devam eder. Bu Türkiye’yi daha büyük bir kaos ve çıkmazın içine sürükler ve onu bir felakete doğru götürür.
Rojbin Ekin: Bu süreçte bu seçimlere nasıl bir anlam biçiyorsunuz?
Hozat: Bölgenin içinde bulunduğu durum önemli tabi. Türkiye’de bu bölgede olan bir ülkedir. Bölge şu anda büyük bir yangın çemberi ve savaş içerisindedir.
Rojbin Eken: HDP’nin başarılı olmasıyla nasıl bir süreç bizi bekliyor, ya da AKP’nin başarılı olmasıyla nasıl bir süreç bekleniyor?
Mevcut durumda bu savaş Türkiye’de derin bir biçimde yaşanıyor. Suriye’de ve Irak’ta yaşanan savaş bir biçimde Türkiye’de de yaşanıyor. Türkiye bölgede yaşanan savaşın içindedir ve bu savaşın başını çekiyor. Suriye’de yaşanan savaşın bu kadar derinleşmesi, DAİŞ’in bu savaşta halkların başına bela olacak biçimde bu kadar güçlenerek çıkmasında AKP ve Türkiye’nin verdiği destek belirgin bir biçimde rol oynadı ve halen de bu destek devam ediyor. Irak’ta, genel olarak bölgede, Mısır’da, Yemen’de, Libya’da bu kadar kaosun savaşın yaşanmasında AKP hükümetinin çok belirleyici bir rolü oldu ve direk bu savaşın içerisinde yer aldı. Ve bu savaş şu anda Türkiye’de de yaşanıyor. Türkiye’de de AKP Kürt sorununa, Türkiye halklarına ve kültürel topluluklara dönük çok faşizan bir politika uyguladı. Şu anda Türkiye’de çok büyük bir kaos yaşanıyor. Ciddi bir siyasal, ekonomik kriz ve ciddi bir toplumsal bunalım var. AKP’nin Türkiye’de ve bölge de uyguladığı siyaset, genel olarak uluslararası siyaseti.
‘HDP’NİN BAŞARILI OLMASI TÜRKİYE’NİN AÇISINDAN ÖNEMLİ’
Türkiye’yi büyük bir kaosun içerisine koydu. Şimdi böyle bir süreçte yani bu seçim sürecinde AKP’nin gerilemesi başarısız olması, demokratik ulus projesini savunan halkların birliğini kardeşliğini, Türkiye’nin demokratikleşmesini, Kürt sorununun demokratik çözümünü, Türkiye’de yaşanan tüm toplumsal sorunların çözümünü öngören HDP’nin bu seçimden başarı ve zaferle çıkması Türkiye’nin geleceği açısından çok çok büyük bir öneme sahip.
Türkiye’yi bu büyük kaostan, tehlikeden AKP’nin Türkiye’ye koyduğu bu derin savaş ve krizden kurtaracak tek güç ve parti mevcut durumda HDP ve bu seçimlerde kazanacağı başarıdır. HDP Ancak Türkiye’yi kurtarabilir.
Diğer biçimde AKP bu öngördükleri biçimde bu seçimlerden başarılı çıkarsa bu Türkiye’nin de parçalanması ve büyük bir iç savaşla bölünmesi, şu anda Suriye’nin yaşadığı durumu Türkiye’nin de yaşaması demektir. AKP’nin bu savaşta başarması kesinlikle Türkiye’nin parçalanması ve bölünmesini kendisiyle birlikte gündeme getirecektir. Çünkü AKP başarırsa, bu seçimde kazanırsa topyekün bir savaş gündeme gelecektir. Bu çok açıktır. AKP bunun kararını aldı. Bu temelde uzun zamandır bunun zemini ve koşullarını hazırlıyor. Ciddi bir savaş hazırlığı içerisindedir. İç güvenlik paketi büyük bir savaş hazırlığıydı. Şu anda sundukları seçim programı da, yürüttükleri siyasette bunu ifade ediyor. AKP’nin bütün çabası HDP’yi baraj altında bırakmak ve seçime koymamaktır. Barajı da zaten şimdiye kadar demokratik siyasetin etkili olmaması için, demokrasi güçlerinin seçimi kazanmaması, yani demokrasinin Türkiye’de gelişmemesi için geliştirdiler. Zaten son derece antidemokratik bir uygulamadır. Kürtlere karşı bu uygulandı ve böylelikle Kürtlerin demokratik siyaset yapmasının önüne geçildi. Şimdi de bu antidemokratik seçim barajı ve ciddi bir antidemokratik siyaset ve seçim kampanyası yürüterek AKP, HDP’yi de baraj altında bırakıp meclis dışında bırakarak, bu topyekün savaş konseptini uygulamaya koymak istiyor. Uzun süredir de bunun hazırlıklarını yapıyor. Bu savaş da AKP’nin seçim kazanmasıyla seçim sonrası geliştireceği topyekün savaşta Türkiye’de iç savaş demektir. Bu kesinlikle Türkiye’de bir iç savaşa neden olacak. Bu iç savaşta Türkiye’yi bölecek ve parçalayacaktır. AKP çok yanlış bir hesap içerisindedir. Geliştireceği bir savaşla, bir kaosla -ki AKP’nin mevcut durumda AKP’nin varlığı bir kaos demektir- bu kaosu daha da derinleştirecek kendisini kurtaracağını, rejimi değiştireceğini ve başkanlık sistemini getireceğini hesaplıyor. Zaten AKP rejimi değiştirmek üzerinden uluslararası güçlerin bir projesiydi. Bunu gerçekleştireceğini hesaplıyor.
Erdoğan’ın seçim kampanyaları tartışılıyor. Özellikle Siirt ile başlamıştı ve Kur-an üzerinden bir propaganda yapıyor ki bu konuda sizin de görüşlerinizi merak ediyoruz. Cumhurbaşkanı olarak bunu yapmasını ve bu seçim mitinglerinde Kur-an göstermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
‘AKP GİDEREK KAN KAYBEDİYOR’
Bayık: Şimdi aslında Erdoğan bir nevi geleceğini belirlemeye çalışıyor. Erdoğan seçimin gidişatının kendisi için pek de hayırlı olmayacağını görüyor. Çünkü AKP’nin yürüttüğü propaganda Erdoğan’ın hedeflerine hizmet eden, onu pratikte gerçekleştirecek kampanya biçiminde yürümüyor. AKP giderek kan kaybediyor. Erdoğan bunu görüyor ve bunu önlemeye çalışıyor. Çünkü Davutoğlu’nun kampanyaları güçlü gelişmiyor. AKP’yi öyle kendilerinin düşündüğü gibi tek başına iktidara taşıyacak tarzda gelişmiyor. Erdoğan giderek hedeflerinin tehlikeye gireceğini görüyor. Buna müdahale ediyor. Aslında seçimi Erdoğan’ın kendisi yürütüyor. Davutoğlu yürütmüyor, silik kalıyor. Aslında Erdoğan bir anlamda Davutoğlu ve AKP’yi de boşa çıkarıyor. Sanıyorum AKP’nin tabanında da böyle bir rahatsızlık görülüyor. Çünkü kampanyayı gerçekten de Davutoğlu’nun yürütmesi gerekiyor. Çünkü AKP’nin başında olan odur. Ama Erdoğan O’nu da bir tarafa iterek kendisi yürütüyor. Amaç işte burada hedefledikleri var. Başkanlık sistemini gerçekleştirmek istiyor. Bunu yaparken de toplumun dini duygularını suiistimal ediyor ve din tüccarlığı yapıyor. İşte Kuran’ı Kerim’i alıyor, kürsüye çıkıyor ve elinde Kuran’ı Kerim’i sallıyor. Bununla aslında İslam dinine ve Müslümanlara da hakaret ediyor. Yani İslamiyet’in özünde böyle bir şey yoktur. Müslümanlar sanıyorum bunun bilincindedir. Dine saygılı olan biri kalkıp da seçim propagandalarında Kuran’ı Kerim’i propaganda aracı olarak kullanamaz. Bu Erdoğan’ın içine girdiği durumu da ifade ediyor. Ne kadar zorda ve çıkmazda olduğunu, hedeflerini gerçekleştirmeden ne kadar uzakta olduğunu gösteriyor. Elinde tek din kalmış, din tüccarlığı yapıyor.
Ramazan Ölçen: Din üzerinden manipüle ederek iktidara taşımak istiyor kendini.
Bayık: Evet elinde başka bir şey yok. Müslüman bir toplum, dini değerleri var. Halk bunu bir kültür ve yaşam biçimi olarak inanarak yaşıyor. Buna hitap ediyor, bunu suiistimal ediyor ve tüccarlığını yapıyor. Sanki din sadece Erdoğan’ın tekelinde yani başkaları dindar değil sadece kendisi dindar, başkalarını dine karşıt olarak gösteriyor. Aslında bununla da dine ve Müslüman toplumuna karşı büyük bir hakarette bulunuyor.
Kuran’ı Kerim Abdullah Varlı tarafından bundan yıllarca önce Kürtçe ’ye çevrildi. Hiçbir zaman Kuran’ı alıp propaganda yapmadı. Dinin öyle propagandası yapılamaz, siyasete araç edilemez. Erdoğan dini siyasete ve kendi başkanlık sistemine araç ediyor. Buna araç olan din, din olmaktan çıkar. Toplum, Müslüman toplum özellikle de AKP tabanı bunu gördüğü için Erdoğan’a karşı büyük bir tepki duyuyor. Yani din tüccarlığının yapılmaması gerektiğini söylüyor.
Veysi Sarısözen: Şimdi bu Erdoğan Türk usulü bir başkanlık sistemi düşünüyor. Siz ilerde demokratik bir cumhuriyet koşullarında Kürt usulü bir başkanlık sistemi ilan edecek misiniz?
Bayık: Kesinlikle Türk usulü veya Kürt usulü bir başkanlık sistemi olamaz. Biz dünyada yaşıyoruz. Dünyada başkanlık sistemleri var. Ama hiçbir ülkede Erdoğan’ın sözünü ettiği gibi bir başkanlık sistemi yoktur ve olamazda. Yani sanki Türkiye dünyada yaşamıyor bambaşka bir yerde yaşıyormuş gibi bir yaklaşımı var. Besê Arkadaş da izah etti. Aslında Türk tipi başkanlık sistemi dediği sistem kendisinin anladığı sistemdir. Yani Türkiye’de demokrasiyi ortadan kaldıran faşizmi ortadan kaldıran bir sistemdir. Tek kişinin diktatörlüğüne dayanan, ne isterse onu yapmak isteyen bir sistemdir. Onun için AKP tabanında ve ileri gelen politikacılarında bile muhalefet oldu. Bunu açıkça dile getirdiler ve buna karşı olduklarını dile getirdiler. Dikkat edilirse seçim propagandalarında hiç başkanlık sisteminden bahsetmiyorlar, sadece Erdoğan bahsediyor. Çünkü AKP tabanı buna karşı onun için Davutoğlu onun propagandasını yapmıyor.
Ramazan Ölçen: Ama bir korku da var. Sonuçta Aydın mitinginde ‘Tekrar milli iradeyi ipe gönderecek misiniz, muhasebe makamına gönderecek misiniz?’ biçimin de o korkusunu dışa da vuruyor aslında mitinglerde. AKP’nin bu seçimlerde kaybetmesi bir yerde halkın huzurunda veya demokratik siyasete karşı hesapta vereceği anlamına geldiği için böyle bir telaşta var AKP’nin çekirdek kadrosu içinde.
Bayık: Aslında bunu dile getirmesinin başka nedenleri de var. Bir belirttiğiniz yan var. Bir de Türkiye’de darbelerden bahsediliyor. Böyle bir darbenin olabileceğinden de korkuyorlar.
Ramazan Ölçen: Hareket olarak çoğu zaman dile getirdiniz darbelere karşıyız dediniz. Şu anda halkın desteğini almış ve büyük bir sinerjiyle seçim çalışmalarını yürüten bir HDP var. İler ki bölümlerde belki saldırıları da konuşacağız ama. Baraj altında bırakılması yönünde AKP çevrelerinden de bazı dönemler var. İşte HDP barajı geçmezse süper olur. Hatta aşması demokrasi açısından da bir sorundur’’ söylemleri de var. Baraj altında kaldı diyelim, tek başına başkanlık sistemi gerçekleştirdi ama muhalefet ve asker darbe gerçekleştirdi. Hareketiniz o darbe karşısında ne yapar?
‘DARBELERE KARŞI, HER KESİN, HATTA AKP’NİN DE GÜVENCESİYİZ’
Bayık: Biz kim darbe yaparsa yapsın, hangi görünüm altında hangi biçimde darbe yaparsa yapsın darbelere karşıyız. Darbelere karşı herkesin hatta AKP’nin de güvencesiyiz. Bunu AKP’nin tabanın da, Türkiye toplumunun da bilmesi gerekiyor. Önder Apo olmasaydı belki Türkiye’de çoktan bazı darbeler gerçekleşirdi. Önder Apo darbelerin gerçekleşmemesi için Türkiye’de Türkiye toplumunun geleceğini düşünerek halklara, demokrasi ve özgürlüğe saygının bir gereği olarak darbeleri hep deşifre etti ve önledi. Eğer bu gün Erdoğan cumhurbaşkanı olmuşsa, eğer AKP halen iktidarda kalabildiyse bunu Önder Apo’nun çabalarına borçludur. Bunu kamuoyunun da böyle bilmesinde yarar vardır. Onun için biz demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürüten bir hareketiz. Önder Apo böyle bir hareketin Önderliğini yapıyor. Onun için Önder Apo ve hareketimiz demokrasi ve özgürlüğe bağlılığın bir gereği olarak sürekli darbe karşıtı olmuştur ve darbelerle mücadeleye devam etmiştir. Bundan sonra da devam edecektir. Bu gün Türkiye büyük bir felaketle karşı karşıyadır. Önder Apo Türkiye’nin böyle bir felakete gitmesinin önünü almanın çabasını sürekli yürütüyor. Türkiye toplumu da giderek bunu kavrıyor ve bunu dile getirenlerde var. Bu bir gerçeğin dile getirilmesidir.
Erdal Er: HDP’nin bu seçimlerde yükselişi ve çoğulculuk meselesi ve diyanetle ilgili tartışmalar devam ediyor. Özgürlük hareketi diyanetle ilgili ne düşünüyor?
Bayık: Türkiye’de devletin iktidarın dine musallat olması söz konusudur. Türkiye tarihinde hiçbir zaman Erdoğan ve AKP’nin yaptığına benzer bir örnek bulamıyoruz. Gerçekten Erdoğan ve AKP dini oldukça devletleştirmeye çalıştı. Dinin özgürlüğünü ortadan kaldırmaya çalışıyor. Çok dindar görünüyor, güya dinden söz ediyor, dine saygılı olduğunu söylüyor. Ama dine saygılı olanlar dinin özgürlüğüne müdahale edemezler. Erdoğan ve AKP dini tümüyle kendi siyasi ve ekonomik amaçlarına alet ediyor. Sürekli dini devlete çekiyor ve özgürlüğünü ortadan kaldırıyor. Tarihte din ne zaman ki devletleşmişse din olmaktan çıkmış ve özünü kaybetmiştir. Dinin devletle bir ilişkisi olamaz, din toplumsaldır. Toplumun vicdanıdır ve onun yaşam biçimidir. AKP dini devletleştirerek bunu ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bunu yaparken de kendsini çok Müslüman gibi gösteriyor. Kendi dışındakileri de Müslüman karşıtı olarak göstermeye çalışıyor. Şimdi AKP’nin seçim propagandalarına bakalım. Hep Êzdilik’ten, Alevilikten, Zerdüştlükten bahsediyor. Tüm bunlara da hakaretlerde bulunuyor. Yani kendi dışında kim hangi inanca sahipse bütün bu inançlara saldırıyor ve hakaretlerde bulunuyor. Gerçek bir Müslüman inançlara saygılı olur. Kendi inancına gösterdiği kadar, kendi dışındaki inançlara da saygılı olur. Hazreti Muhammed İslamiyet’i geliştirirken Suudi Arabistan’daki hiçbir inanca karşı durmamıştır. O’nu yok etmek istememiştir. Onları da hak dini belirlemiş ve korumuştur. Gerçek Müslümanlarda böyle yaklaşır. Ama Erdoğan’a bakalım, kendi dışındaki Müslümanlara bile saldırıyor. Diğer inançların hepsini inanç dışı gösteriyor. İnsanların inançlarıyla oynuyor. İnsanların inançlarıyla oynayan biri inanç sahibi ve Müslüman olabilir mi, Müslümanlığa saygı gösterebilir mi? Bu kesinlikle bu doğru değildir. İnanç sahibi insanlar bunu görüyor. Hatta Müslüman kesimde olan birçok kesimde, AKP’nin içindeki bazı kesimler de bunu görüyor. Yani bu kadar dini kendi siyasi amaçlarına alet etmek, bütün inançları buna kurban etmek Müslümanlıkla bağdaşmaz. Önder Apo ve PKK’nin dine yaklaşımı vardır. Hele hele Ortadoğu gerçeği bir dinler gerçeğidir. Bunun içerisinde İslamiyet’in ağırlıklı yeri vardır. Bu temelde Ortadoğu’da büyük bir kültür oluşmuştur. Bu kültürün bugün büyük bir direnmesi söz konusudur. Bu gerçeği görmeyen ve buna doğru yaklaşmayan biri kesinlikle ne Müslüman olabilir, ne inançlı olabilir, ne de Ortadoğu’da herhangi bir sorunu çözebilir. Ancak bu gerçeği görenler ve buna doğru yaklaşanlar Ortadoğu’da demokrasi, özgürlük ve adalet sorunlarını çözerler. O’nun için Önder Apo ne dedi? Ne aranacaksa Ortadoğu kültürü içerisinde aranması gerektiğini söyledi. ‘Başka dünyanın hiçbir yerinde aranmamalıdır. Ne varsa bu topraklarda var’ dedi. ‘Biz Ortadoğu gerçeğini, kültürünü temsil ediyoruz’ dedi. Bunu açıkça söyleyebilirim PKK en iyi Müslüman’dır. Çünkü İslamiyet’in en iyi değerlerini temsil ediyor. PKK’nin değerleriyle, İslamiyet’in değerleri ortaktır. Çok az nüans farklılıkları vardır. Büyük bir kesimi ortaktır. En iyi Müslüman PKK’li olanlardır, PKK hareketidir. Bugün İslamiyet’in gerçeğini Önder Apo ve PKK temsil ediyor. Müslümanlık adına yapılan bütün sahtelikleri ortaya çıkarmaya çalışıyor. Onun için Önder Apo Demokratik İslam Kongresini geliştirdi. Medine Sözleşmesi’nin ortaya çıkarılmasını ve bu temelde tartışmalar yürütülmesini istedi. İslamiyet adı altında DAİŞ faşizmi var ve halklara kan kusturuyor. Bunun İslamiyet’le alakasının olmadığını ortaya koydu. İslamiyet’e en büyük zararı verdiğini ortaya koydu. Bunun için de gerçek İslam’ın, Medine sözleşmesinin ortaya konulmasını istedi. Gerçek Müslümanlar bunu görüyor. Erdoğan’ın ne kadar din tüccarlığı yaptığını, dini devletleştirdiğini, din olmaktan çıkardığını görebiliyor. Bu süreç daha da gelişiyor. Kim ki dini siyasi amaçlarına alet ederse dine en büyük haksızlığı yapmış olur. Giderek Türkiye toplumu bunu görüyor ve artık Erdoğan’ın aldatmalarına da fazla prim vermiyor, vermeyeceğini de 8 Haziran’da göreceğiz.
Rojbin Ekin: Sayın Hozat HDP’nin aslında diğer partilerden bir diğer farkı da çoğulculuğu ve içinde temsil ettiği barındırdığı farklılıklar. Ben şuna biraz değinmek istiyorum. HDP’nin adaylarının yüzde 48’ini kadın adaylar oluşturuyor. 268 kadın adayı var. 81 ilden 25 ilde seçilebilecek sırada kadın adaylar yer alıyor. Bu kadın adayların siyasette ve mecliste yer alması Türkiye siyasetinde ne gibi değişimlere yol açar?
‘HDP KADIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ, EŞİTLİĞİNİ SAVUNUYOR, BUNUN CİDDİ MÜCADELESİNİ VERİYOR’
Hozat: Zaten HDP’nin farkı da bu noktada ortaya çıkıyor. Kadın özgürlüğünü, eşitliğini savunuyor ve bunun ciddi mücadelesini veriyor, siyasetini yürütüyor. HDP’ye kadın katılımı nitelik ve nicelik olarak da çok güçlü. Özellikle bu son bir yılda toplum içerisinde ve kadınlarda hemen her kesimde büyük bir ilgi uyandırdı. HDP’ye ciddi bir kadın yönelimi ve katılımı var. Bu sadece Kürt demokratik kesimlerinde değil, bütün Türkiye toplumlarında her kesime dönük HDP’nin yürüttüğü kadın siyaseti, kadına dönük siyaset, kadın yaklaşımı çok ciddi bir ilgi uyandırıyor. Bu önemli. Tabi bu kadın hareketinin Türkiye’de verdiği çok ciddi mücadeleyle HDP içerisinde kadının oynadığı rolle doğrudan bağlantılı bir durum. HDP kadın eksenli bir parti. Bunu en son seçim programında da çok net bir biçimde ortaya koydu. Eşit düzeyde bir kadın temsiliyeti var. Bir de yürüttüğü siyasette baştan beri demokrasi ve özgürlükleri esas alan kadın eksenli bir siyaset. Bu tabi bütün kadın hareketlerini de etkiliyor. Kadınlarda ciddi bir bilinçlenme ve aydınlanmaya yol açtı. HDP’nin bu kadar başarılı olmasında ve demokratik siyasetin bu kadar güçlenmesinde, demokrasi güçlerinin -özellikle bu süreçte seçime de bu yansıyor- bu kadar güçlenmesinde kadın özgürlük mücadelesinin de çok ciddi bir etkisi ve payı var. AKP bunu fark etti. Gördü ki HDP’nin yürüttüğü siyaset kadınları etkiliyor, kadınlarda HDP’ye doğru çok ciddi bir akış var ve gittikçe yükselen bir kadın özgürlük mücadelesi var. Bu toplumda bir değişime yol açıyor, toplumun demokratikleşmesinde çok ciddi bir rol oynuyor. Erkek egemen zihniyeti, cinsiyetçi toplumsal şekillenmeyi parçalıyor, değiştiriyor, toplumda özgürlükçü, demokratik bir gelişime yol açıyor, siyasetin rengini değiştiriyor, demokratik siyasetin gelişmesine yol açıyor. Kadının kendi iradesiyle siyasete katılımı, örgütlenmesi, öz örgütlülüğünü geliştirmesi bu AKP’de ciddi bir korkuya yol açtı.
‘AKP İKTİDARINDA KADIN CİNAYETLERİ ÇOK FAZLA ARTTI’
Kadın üzerinde özellikle AKP iktidar sürecinde bu kadar yoğun baskının gelişmesinin temel nedeni budur. Dikkat edersek AKP’nin 13 yıllık iktidarı sürecinde kadın cinayetleri çok fazla arttı. AKP tam bir kadın kırım politikası uyguladı. Kadına karşı şiddet çok fazla gelişti. Aile içi şiddetin, toplum içindeki şiddetin, kadın cinayetlerinin bu kadar gelişmesinin temel nedeni AKP’nin kadına karşı uyguladığı kadın kırım politikasıdır. Anti kadın politikası uyguladı AKP, kadın kırım siyaseti yürüttü. Bu çok ciddi anlamda toplumsal cinsiyetçiliği besledi. Erkeği kadına düşman hale getirdi. Erkek şiddetini ve devlet şiddetini çok fazla derinleştirdi. AKP’nin yürüttüğü şiddet politikası topluma ve kadına büyük bir şiddet olarak döndü. Sonuçta kadının öfkesi AKP ve yürüttüğü siyasete karşı çok fazla arttı. Ve bu çok somut bir biçimde HDP’ye yönelimde ifadesini buldu.
Veysi Sarısözen: Biz bölgeyi geziyoruz ve şöyle bir manzara görüyoruz. HDP’li adaylar halkın arasındalar. PKK’nin ya da KCK’nin gerillalarını görmüyoruz. Buna karşılık AKP adaylarının etrafını koruyan bir sürü silahlı güvenlik güçleri var. Şimdi buna karşı Erdoğan diyor ki PKK silahla seçim kampanyası yürütüyor ve halkı tehdit ediyor. Sizin Amed’de, Batman’da ve diğer Kürdistan il ve ilçelerinde sandık başlarını kollayan gerillalarınız var mı? Ne yapıyorsunuz da AKP size bunları söylüyor?
Bayık: şimdi Türkiye’de yürütülen bir seçim süreci var. Aslında AKP bu seçimleri gerginlik ve savaş üzerinden, ölümler üzerinden yürütmek istiyor. Bunun içinde milliyetçiliğe seslenmek, milliyetçiliği geliştirip güçlendirmek ve bu temelde amaçlarını gerçekleştirmek istiyor. Artık kamuoyu gerginliği, provokasyonları, savaşı geliştirenin AKP’nin kendisi olduğunu görüyor. Hem söylemlerinde hem de pratiğinde bunu geliştiriyor. Bütün devlet güçlerini; bu asker, polis, istihbarat güçleri olur bunların tümünü harekete geçirmiş durumda. Bunlar birçok yerde toplantılar yapıyor. Açık açık HDP’lileri ve demokrasi güçlerini tehtit ediyorlar. “Siz HDP’ye oy vermeyeceksiniz. Eğer verirseniz biz üzerinizde her türlü desteği keseriz. Hatta size yaşamı zehir ederiz. Hatta fiziki olarak bile sizi yok edebiliriz.” Şeklinde tehtitlerde yöneltiyorlar. Bazı yerlerde HDP binalarına saldırılar da yapılıyor. Bunlar daha çok MHP adı altında yapılıyor. Kesinlikle bunların hepsi MHP’li değil, belki bir kısmı olabilir. Esas bu saldırıları organize eden AKP’nin, Erdoğan’ın kendisidir. Ortamı provoke ediyor, şiddete boğuyor, çatışmaya ve gerginliklere, provokasyonlara, hatta yer yer ölümlere boğuyor. HDP’nin seçim propagandalarını yürütmesini önlemek istiyor. AKP’nin bu saldırılarla amacı HDP’nin kitlelere ulaşmasını önlemek, propaganda ve örgütlenme yapmasını, programını ve Türkiye için ne düşündüğünü topluma ulaştırmasını önlemektir. İşte ne kadar önlerse güya işte demokrasi güçleri topluma kendisini taşımayacak baskıyla, şiddetle, ölümlerle, provokasyonlarla sonuç alacağını düşünmektedir.
Erdal Er: Bunu ağırlıklı olarak Türkiye’nin batısı için mi yaptığını düşünüyorsunuz?
Bayık: Evet… Kürdistan’da yapmaya çalıştı. Fakat Kürdistan’da ters sonuç yarattı. Özellikle mesela Ağrı’da orda bir çatışma yaratmak istedi. Her bir asker de bir vilayetten seçilmişti. Hem gerillayı imha edeceklerdi, “Türk devleti bu kadar güçlüdür” şeklinde bunun propagandasını yapıp şovenizmi yükseltecekti. Hem de bu askerler öldürülecek, her biri bir yere gönderilecek ve bunun üzerinden HDP’ye karşı linçler geliştirilecekti. Fakat bu sonuç vermedi, hatta tersi sonuçlar yarattı. AKP bu gördü. Bunun yerine şimdi Türkiye tarafına ağırlık vermiş durumda. Bunun için şimdi Türkiye’de her gün HDP bürolarına saldırılar ve linçler oluyor. Adamlar yaralanıyor. Yani bu tarzda HDP kriminalize edilmek isteniyor. Bununla demokrasi güçleri şiddete çekilmek ve ölümler yaratılmak isteniyor. Bununla HDP ve demokrasi güçleri topluma ters yansıtılarak seçim kazanılmak isteniyor. Çünkü Kürdistan’da Kürtler zaten demokrasi mücadelesini yıllardır veriyor ve bunun ağır bedellerini ödüyorlar, daha da ödemeye hazır olduklarını ortaya koyuyorlar ve giderek bu gelişiyor. AKP bunu görüyor. Artık Kürdistan’da eskisi gibi destek bulamadığını ve çöktüğünü görüyor. Türkiye tarafında da HDP şemsiyesi altında seçime giren demokrasi güçleri giderek gelişiyor ve HDP büyüyor. Türkiye toplumunda HDP olumlu yankı buluyor. Geçmişte çeşitli partilere; AKP, MHP, CHP’ye oy veren kesim bunlardan kopuyor, HDP’ye oy veriyor ve vereceğini söylüyor. Çünkü sadece HDP’nin Türkiye toplumunun kardeşliğini, bütünlüğünü savunduğunu, Türkiye’yi demokratikleşmeye götürdüğünü, savaşın önünü aldığını ve dağılmaktan kurtarmaya çalıştığını görüyor. Onun için HDP’ye oy vereceğini söylüyor. Türkiye toplumunda bu giderek gelişiyor.
Veysi Sarısözen: Şimdi bir sürü saldırı oluyor. Aşağı yukarı 59 yeri de aştı. Sarayda 1000 kişi birden saldırdılar HDP’ye. Şimdi siz Kürdistan toplumuna HDP bürolarına yapılacak herhangi bir saldırıya ilişkin bir çağrınız olabilir mi? Orada demokrasinin çatışmasız yürütülmesi açısından.
Bayık: şimdi seçim ortamının güvenliğini sağlayan hareketimiz, HDP ve Türkiye’deki demokrasi güçleridir. Kamuoyunun bunu çok iyi bilmesi gerekiyor. AKP ortamı provoke ediyor, herkesi savaşa ve çatışmaya çekmek istiyor. Ama Kürt Özgürlük Hareketi, Türkiye’deki demokrasi güçleri bu ortamı engellemeye çalışıyor. Ortamdaki barışçıl durumu korumaya çalışıyor. Seçimlerin güvenlikli ortamda geliştirilmesi için oldukça büyük sabır ve çaba gösteriyor. Bu sabrı Kürt Özgürlük Hareketi ve demokrasi güçleri göstermemiş olsaydı AKP çoktan ortamı savaş alanına dönüştürecekti. Gerçekten ölümler yaşanacaktı. Çünkü her yerden sürekli tahrikler, provokasyonlar var. Ortam provoke edilmeye çalışılıyor. Türkiye toplumunun bunu görmesi gerekiyor.
‘SEÇİMLERİN GÜVENLİ BİR ORTAMDA GEÇREKLEŞMESİ İÇİN ÇALIŞIYORUZ’
Biz seçimlerin güvenli bir ortamda gerçekleşmesi için çalışıyoruz. Biz kesinlikle AKP’nin saldırılarına cevap vermiyoruz ve vermeyeceğiz. Bu bir oyun. AKP savaş, çatışma ve ölümler dışında seçimleri kazanamayacağını, hatta seçimleri yaptırtmamayı bile düşünebiliyor. Türkiye’deki halkların ve demokrasi güçlerinin bunu çok iyi bilmesi gerekiyor. Onun içinde AKP’nin bu oyunlarını bozması, provokasyonları boşa çıkarması ve tahriklere gelmemesi, seçim ortamının güvenliğini koruması gerekiyor. Herkesin özgürce propaganda yapması, kendisini örgütleyip ifade etmesi, programını herkese sunması, Türkiye’deki tıkanıklığı nasıl aşmak istiyor. Bunları ortaya koyması gerekiyor. Halkın bunu görüp ona göre tercihini yapması gerekiyor. Çünkü biz demokrasi, özgürlük ve adalet mücadelesi yürütüyoruz. Bu mücadeleyi yürütenlerin kesinlikle ortamın provoke edilmesine karşı durmaları gerekiyor. Benim çağrım sadece Kürt halkına değil, bir bütün Türkiye’deki demokrasi güçlerinedir. Bu güçlerin tümünün bu seçim ortamının korunması ve seçimlerin sağlıklı bir ortamda gerçekleşmesi için bütün şiddete ve provokasyonlara karşı durması gerekiyor. Sadece herhangi bir partinin güvenlik seçim propagandası yürütmesi için değil, bütün partilerin güvenlikli seçim politikası yürütmesi için. Özgürlük hareketi başta olmak üzere bütün demokrasi güçlerinin oldukça sağduyulu ve sabırlı davranması gerekiyor. Ve nasıl ki kendilerine dönük saldırılardan rahatsız olup tepki duyuyorlarsa başkalarına da saldırı yapılmasına tepki duymalı ve onu önlemelidirler.
Erdal Er: Askeri ve siyasi operasyonlar var. Zaman zaman açıklamalarınız oluyor. Ateşkese rağmen askeri operasyonların olduğunu söylüyor ve kamuoyunu uyarıyorsunuz. Sayın Bayık’ın sözünü ettiği seçimlere yönelik provakasyonların bir parçası olarak mı bu askeri ve siyasi operasyonlar gelişiyor? Ya da başka bir mantığı var mı?
Hozat: Tabi sadece seçimlerle bağlantılı değil, seçimleri de kapsıyor. Fakat AKP’nin bir savaş kararı var. Belki diğer gündem de tartışılır, AKP’nin Kürt sorununu çözmeye dönük herhangi bir programı yoktur. AKP 100 yıllık siyaseti sürdürdü. İnkar ve imha siyasetini devam ettirdi. Bu konuda hiçbir değişiklik yapmadı. Mevcut olanı, geleneksel devlet politikasını sürdüren ve bunu daha fazla pekiştiren bir parti ve hükümet oldu. Bu operasyonlarda bunun bir parçası ve bu siyasetin bir devamıdır.
Erdal Er: Askeri operasyonlar var mı?
Hozat: Şu anda çok ciddi askeri operasyonlar var. Amed’te var. Serhat’ta çok ciddi bir askeri yığınak var. Ağrı operasyonu Ağrı’yla sınırlı kalmadı. O bir provokasyondu ve seçimlere dönük özel bir plandı. Fakat onun dışında da özellikle o alanda çok ciddi bir yığınak var. Türkiye’nin birçok kentinden o alana dönük askeri sevkiyat var. Büyük ihtimalle bu yakın süreçte de olabilir, seçim öncesi büyük ihtimalle bir şey planlıyorlar. O alana dönük kapsamlı bir operasyon gelişebilir. Amed’de ciddi bir hazırlık var. Lokal operasyonlar var. Dersim, Botan, Şırnak’ta çok ciddi bir askeri yığınak ve operasyon hazırlıkları var. Operasyonlar da yapılıyor. Böyle parça parça yapılan operasyonlar da var. Sonuçsuz geri çekiliyorlar. Gerilla çatışmaya girmemek için çok dikkat ediyor, çok özen gösteriyor ve sorumlu yaklaşıyor. Fakat çok tahrik eden gerillayı savaşa çeken bir uygulama ve tarz var.
Erdal Er: Sayın Sarısözen’de hatırlattı hükümette “PKK silahlı olarak köylere geliyor. HDP’ye zorla oy toplamak istiyor. Bundan dolayı askeri operasyonlar yapılıyor” diyor.
Hozat: Bunların hepsi demagoji, manipülasyondur. HDP’nin böyle bir şeye ihtiyacı yoktur. Halk zaten HDP’den yana tercihini koymuştur. Çünkü Kürt sorununun demokratik çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini öngörüyor. Şu anda demokratik ulus projesinin temsilini yapıyor, bunu ifade ediyor. Şu anda HDP’deki bileşimde bir çatı olarak tüm demokratik kesimleri, tüm farklılıkları, Türkiye’nin tüm farklı kimliklerini kendi bünyesinde barındırıyor ve bunları temsil ediyor. Bu anlamda biz HDP’yi doğrudan destekliyoruz bu seçimlerde. Fakat bu konuda gerillanın özel bir çabası yok. Gerillanın bütün çabası AKP’nin provokasyonlarını boşa çıkarmaktır. Çünkü AKP çok ciddi bir provokasyon peşindedir. Operasyonlarla bunu yapıyor. Çok yoğun saldırılar gerçekleştiriyor. Her gün obüs ve havan toplarıyla gerilla noktalarını vuruyor. Kobralar dolaşıyor, savaş uçakları Medya Savunma Alanları’nda dolaşıyor. Sürekli keşif uçakları dolaşıyor ve nokta tespitleri yapıyor. AKP seçimden sonra savaş kararını almış. Çünkü AKP tasfiye siyasetinden vazgeçmemiş bunu ilan etti. Yine siyasi soykırım operasyonları da bunun bir parçasıdır. 2009’da başladı siyasi soykırım operasyonları. Şu anda 10 binin üzerinde tutuklu var bu operasyonlardan. Sağlık durumu çok kötü olan, kanser hastası olan çok sayıda siyasi tutuklu var. AKP onları dahi bırakmadı. Bu operasyonlar seçim sürecinde dahi devam ediyor. Her gün onlarca insan tutuklanıyor, gözaltına alınıyor.
Ramazan Ölçen: Çok kısaca o zaman hareketiniz AKP, HDP’ye dönük silahla mesafe koyun söylemi üzerinden bir propaganda gerçekleştiriyor. O zaman hareketiniz AKP’ye “Bu seçim sürecinde silahla mesafe koy” mu diyor?
Hozat: AKP’ye hilelerden, komplolardan vazgeç diyoruz. Tasfiye siyasetinden vazgeç diyoruz. Bu iş savaşla çözülmez, demokratik siyasetle çözülür diyoruz. Fakat AKP bu politikalarında ısrar ediyor. Savaşla, soykırım politikalarıyla kendince Kürtleri ve Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye ve imha etmeye çalışıyor. Böylelikle Kürt sorununu halletmeye çalışıyor. Yani Kürt sorununu çözmek dediği şey PKK’nin tasfiyesidir ve bunun peşindedir. Bizde AKP’ye bu politikalardan vazgeç, 100 yıldır bu politikalardan bir sonuç çıkmadı, Türkiye’yi kaosa ve parçalanmaya götürmenin dışında daha fazla kutuplaştırmanın dışında hiçbir sonuç vermedi. Bütün hükümetleri de bu sonuç devirdi, yerle bir etti, esamesi şimdi okunmuyor.
Şimdi AKP’de bunu sürdürdüğü için bu noktadadır. AKP baştan beri Kürt sorununun demokratik çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini esas alsaydı şu anda Türkiye’yi dünyanın en güçlü ülkelerinden biri haline getirecek ve kendisi de çok güçlü bir pozisyonda olacaktı. Halkların sevgi ve desteğini kazanacaktı. AKP bu siyaseti reddetti, klasik devlet siyasetini yürüttü. Şu anda kendisi de bir çıkmazdadır. Türkiye’yi de bir çıkmazın içine koymuş durumdadır. Ve biz AKP’ye sürekli olarak “bundan vazgeç” dedik ve halen de bunu söylüyoruz. “Bu provokasyonlardan, tehlikeli savaş sürecinden vazgeç. Bu sana da Türkiye’ye de bir şey kazandırmaz. Türkiye’yi daha fazla bataklığa götürürüz, götürüyor” diyoruz. Ama AKP’nin bu provokasyonlardan vazgeçeceği yoktur. Zaten yaklaşımı bunu çok net bir biçimde ortaya koymuştur. / Firatnews
Güncelleme Tarihi: 19 Mayıs 2015, 13:52