HDP: Silopi'de yaşananlardan AKP hükümeti sorumlu

HDP Şırnak milletvekilleri Faysal Sarıyıldız, Leyla Birlik, Aycan İrmez ve Ferhat Encü, Silopi'deki devlet terörüne ilişkin hazırladığı raporu kamuoyu ile paylaştı.

HDP: Silopi'de yaşananlardan AKP hükümeti sorumlu
Polisin işlediği infazlar ve yine halka dönük terörünün anlatıldığı raporda, devletin Şırnak'ı özel olarak hedef aldığı vurgulanırken, "Şırnak’ta sadece son 8 yılda 1’i bebek, 26’sı çocuk toplam 53 sivil yurttaş kolluk güçlerinin attığı gerçek mermi, gaz fişeği, uçak saldırısı ve gördüğü işkence ile yaşamını yitirmiştir" bilgisi verildi. Raporun sonunda, Dolmabahçe Mutabakatı'nın hayata geçirilmesi ve Kürt Halk Önderi Öcalan'a tecridin sona ermesi istendi.


HDP Şırnak milletvekilleri Faysal Sarıyıldız, Leyla Birlik, Aycan İrmez ve Ferhat Encü, Silopi'deki devlet terörüne ilişkin hazırladığı raporu kamuoyu ile paylaştı.

Raporun giriş bölümünde, "Türkiye’nin yaklaşık olarak bir asırdır gündeminde olan ve giderek büyüyen, on binlerce kişinin ölümüne, milyonlarca kişinin zorla yerinden edilmesine neden olan ve bölgesel bir sorun haline gelen Kürt sorununu çözme iddiasıyla yola çıkan AKP hükümeti de tarihsel acı tecrübelerden ders çıkarmak yerine baskı ve şiddeti tercih etmiştir" denildi.

'TÜM ÖLÜMLERİN SORUMLUSU ERDOĞAN VE AKP'

Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP hükümetinin kutuplaştırıcı siyaset üzerinden oy devşirme stratejisinin bedelini, toplumun tümünün ağır bir şekilde ödediğine dikkat çekilen raporda, "Erdoğan ve AKP hükümetinin içerde toplumu kamplara bölen, farklı kesimleri dışlayan ve çıkardığı tunç yasalarıyla polis devletini inşa eden politikasının ve dışarıda radikal kökten dinci örgütler ile kurduğu kirli ittifaklarının faturası kan, ölüm ve gözyaşı olmuştur. 7 Haziran seçimleri öncesi ve sonrası HDP’ye yönelik başlatılan silahlı saldırılar, linç kampanyaları, Diyarbakır’da yüz binlerce kişinin bir arada olduğu seçim mitinginde patlatılan bomba, Suruç’ta patlatılan bomba ile 32 gencin katledilmesi, son günlerde yaşanan asker, polis, gerilla ve sivil yurttaşların ölümünün müsebbibi barışı iktidara kurban eden Erdoğan ve geçici AKP hükümetidir" ifadeleri yer aldı.

"Başbakanlık Koordinasyon Merkezinin, Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında 31 Temmuz Cuma günü 30 ilden gelen mülki ve idari erkan ile yaptığı toplantının ardından bölgenin bir çok ilinde şiddet olayları artmış bulunmaktadır" vurgusunda da bulunulan raporda, şöyle devam edildi:

"Bu stratejiye binaen iktidarın her geçen gün şiddetin dozunu arttırdığı yerlerden biri de öteden beri devletin şiddet politikalarının uyguladığı pilot bölge olan Şırnak olmuştur. Devlet, özellikle Silopi’de 7 Ağustos sabahı şafak vaktinde kar maskeli özel harekât timlerinin de içerisinde bulunduğu yüzlerce polis eşliğinde, zırhlı araçlar ile mahallelere operasyon yaparak, yurttaşları keskin nişancılar ile vurarak, hastane önünde yaralıları infaz ederek, evleri yakarak ve yakaladıkları kişilere ağır işkencelerde bulunarak yurttaşlara alenen gayrı hukuki, gayrı insani bir vahşet uygulamıştır.

Son günlerde Şırnak ve ilçelerine dönük devletin başlatmış olduğu sindirme harekâtı neticesinde 6 sivil hayatını kaybetmiş, onlarca kişi de vücutlarına isabet eden kurşun ve gaz bombaları ile ağır yaralanmıştır. Olaylar esnasında ve hemen sonrasında PKK’nin polise dönük yaptığı saldırılarda da 6 polis ve özel harekât timi hayatını kaybetmiştir.

Cizre ve Silopi’de belirli mahallelere dönük yapılan polis baskınlarının daha önceden planlandığı ve Başbakanın masasında açıkça tartışıldığı ortadadır. Dolayısı ile Silopi ve Cizre’de yaşanan sivil can kayıplarının birinci dereceden faili geçici AKP hükümetidir."

NEDEN ŞIRNAK?

Raporda, neden Şırnak'ın seçildiğine ilişkin ise şu tespitlere yer verildi:

"Kürtler için büyük toplumsal altüst oluşlara neden olan 1990’lı yıllarda devletin en çok zulmüne uğrayan,  adı toplu ölümler ve faili meçhul cinayetler ile anılan Şırnak, sürekli devlet tasallutunun kıskacı altına alınmıştır. Sahip olduğu coğrafi konum itibari ile geçmişten günümüze kadar Kürt siyasal hareketleri ile ilişki içerisinde olan Şırnak bu açıdan toplumsal muhalefet karakteri güçlü olan bir kent hüviyetine sahiptir. Özellikle 1990’lı yılların başından itibaren Kürt siyasal hareketinin kitleselleştiği ve devletin inkâr politikalarına karşı sürekli reaksiyoner olan Şırnak, bu nedenle her daim iktidarların hedefi haline gelmiştir. Özellikle 1992’de Şırnak ve Cizre’de polisin Newroz kutlamalarına saldırması ile 100’ü aşkın kişi katledildi, yüzlerce kişi de yaralandı. Aynı zamanda Şırnak il, ilçe ve köylerinde on binlerce kişi yaşam yerlerini terk etmek zorunda kaldı. Örneğin Güney Kürdistan’daki Maxmur Kampı’nda bulunan 15 bini aşkın nüfusun büyük çoğunluğu Şırnak’ta devletin baskısına dayanamayarak kaçmak zorunda kalanlardan oluşmaktadır.

Kürdistan’da ilk olarak köy boşaltma ve koruculuğun dayatıldığı, hayata geçirildiği kent yine Şırnak olmuştur. Sadece bir günde (26 Mart 1994) Türk Silahlı Kuvvetlerine ait uçakların Kuşkonar ve Koçağıllı köylerini bombalaması sonucu 38 köylünün katledildiği bu kentte 2011 yılında da Roboski’de 34 yoksul Kürt uçaklardan atılan füze ve bombalar ile katledildi. Buna benzer çok sayıda katliama maruz kalan Şırnak’ta değişmeyen tek şey devlet şiddetinin devamlılığıdır. Roboski’de planlı bir şekilde emir komuta zinciri içinde uygulanmış olan katliamdan sonra söz konusu bölge adeta ablukaya alınmış halkın can, mal güvenliği ortadan kaldırılmış, baskı, şiddet, suiistimaller ile halkın iradesi kırılmaya zorlanmıştır. En son Roboski’de akrabalarını kaybeden HDP 25. Dönem milletvekili Ferhat Encü’ye askerler tarafından fiili bir şiddet uygulanmış halkın iradesi rencide edici bir yaklaşım ile yok sayılmıştır.

Şırnak’ta sadece son 8 yılda 1’i bebek, 26’sı çocuk toplam 53 sivil yurttaş kolluk güçlerinin attığı gerçek mermi, gaz fişeği, uçak saldırısı ve gördüğü işkence ile yaşamını yitirmiştir. Yaşamını yitiren 53 kişi ile ilgili görülen soruşturma ve davaların neredeyse tümü takipsizlikle sonuçlanmış, failler aklanmıştır.

Dönemin Başbakanı Erdoğan'ın "Özel politika uygulayacağız" dediği Şırnak, yine diğer illere oranla siyasi soykırım operasyonlarına en fazla maruz kalan kent oldu. 14 Nisan 2009’an itibaren başlayan “KCK” operasyonlarında Selma Irmak ve Faysal Sarıyıldız (2011 yılında cezaevinden milletvekili seçildiler), 6 belediye başkanı, 21 belediye meclis üyesi, 5 il genel meclis üyesi başta olmak üzere 500'ü aşkın kişi 'KCK' operasyonları kapsamında tutuklanırken, kentte neredeyse seçilmiş temsilci kalmadı."

SİLOPİ'DE NELER YAŞANDI?

Raporda, Silopi’de yaşananlar ve tespit edilenlere şu şekilde değinildi:

"Polis baskınında 58 yaşındaki itfaiye çalışanı Hamdin Olaş, ateşe verilen evini söndürmek isterken keskin nişancılar tarafından kolundan vuruldu. Yaralanan Olaş, araçla götürüldüğü Silopi Devlet Hastanesi'nin kapısında polis tarafından taranarak katledilmiştir.  Celal Kanat (50) da Olaş'ı hastaneye götürürken aracın taranması sonucu yaralandı. Celal Kanat daha sonra Silopi Devlet Hastanesi’nden Şırnak Devlet Hastanesi’ne sevk edilmiştir. Kanat, olay anını şöyle anlatmıştır: (...) Arabanın kapısını üzerimize kapatıp araç içinde bizi taradılar. Getirdiğim yaralı hafif bir şekilde yaralanmıştı ama araç içinde kendisine üç kurşun daha sıkarak orada öldürdüler'. Yanında vurulan kişinin adının Hamdin Olaş olduğunu sonradan öğrendiğini belirten Kanat, ‘Her ne kadar biz vatandaşız dediysek de onlar bize bağırıp çağırdılar. Hamdin Olaş'a orada üç kurşun sıkarak öldürdüler.'

17 yaşındaki Mehmet Hıdır Tanboğa isimli genç de polisin açtığı ateş sonucu yaralandı. Yaralı halde hastaneye getirilen Tanboğa, hastaneye yakın bir sokakta, eczane önünde getirildiği aracın içinde polisin açtığı ateş sonucu infaz edildi. Aracın içinde bulunanlar ise gözaltına alındı.

Öğlen saatlerine doğru daha da şiddetlenen olaylarda polis 5 kişiyi daha yaralarken göğsünden vurulan 27 yaşındaki 3 çocuk babası Kamuran Bilin de yaşamını yitirmiştir. Kamuran Bilin’in babası Cemal Bilin oğlunun evinin kapısının önünde açılan ateşle öldürüldüğünü ifade etmiştir.

Yaralıları ziyaret eden İHD Şırnak Şube üyeleri, hastaneye getirildikleri sırada yaralıların polisler tarafından darp edildiğini aktarmıştır. Yaralılardan, Hasan Aşula'yı hastanede darp eden polisler, 'Sizler teröristsiniz, kökünüzü kazıyacağız' şeklindeki sözler ile hakaret etmiştir.

Polis doktorlara ve sağlık emekçilerine baskı uygulayıp yaralılara müdahale edilmesine engel olmuştur. Aynı zamanda hastanede sağlık emekçileri de silahla tehdit edilmiştir.  O gün acil bölümde nöbetçi olan Doktor Serdar Acar’ın başına silah dayayan polisler, yaralı polislerin tedavileri için Acar’ı  çatışma alanına götürmek istemiştir. Çatışma alanına zorla götürülmek istenen Acar’ın direnmesi üzerine yaralı polisler daha sonra hastaneye getirilmiştir.

Yaşanan olaylar ile hiçbir ilgisi olmadığı halde 9 kişiyi gözaltına alan polis, gözaltı esnasında yurttaşlara ağır işkence ve hakaretlerde bulunmuştur.  Çıkan olaylar sonrası gözaltına alınan bir gencin makatına silah sokan polisler, gence ağır işkenceler uygulamıştır."

'YANDAŞ MEDYA SAVAŞI KIŞKIRTTI; ÖZGÜR BASINA SANSÜR UYGULANDI'

Yandaş medyanın Silopi'deki vahşete 'savaş gazeteciliği' şeklinde yaklaştığının belirtildiği raporda, "Silopi’deki polis terörü ve sivillere dönük infazları da Zergele Katliamı’ndaki gibi görmezden gelen, yok sayan ve çarpıtan yandaş medya, savaşı kışkırtan ve HDP’yi hedef gösteren tahripkar bir dil kullanmıştır. Silopi’de katledilen 58 yaşındaki Hamdin Olaş’ı YDG-H üyesi olarak sunan, hastane önünde yaralıların vahşice infaz edilmesini görmeyen yandaş medya büyük bir algı operasyonu yürütmüştür" denildi.

Raporda, AKP'nin özgür basına ise sansür uyguladığı ifade edilirken, "Toplumu ayrıştıran, sürekli olarak nefret, ırkçı ve ötekileştirici bir dili tedavüle sokan savaş gazeteciliğine karşı barış gazeteciliğinin sesini daha çok yükseltmeye çağırıyoruz" denildi.

AKP ve Erdoğan'ın Dolmabahçe Mutabakatı'nı reddederek ülkeyi uçuruma sürükleyen bir politikayı devreye koymasına tepki gösterilen raporda, "Kolluk güçleri tarafından gerçekleştirilen insan hakları ihlallerinin tekrarlanmasında ve kullanılan şiddetin yüksek seviyelerde sıklıkla gerçekleşmesinde etkili olan en önemli unsur, sistematik bir hal alan 'cezasızlık politikası'dır" tespiti yapıldı.

TALEPLER

Raporun sonuç bölümünde, şu taleplerde bulunuldu: "Bu tehlikeli gidişat göz önüne alınarak, parlamentonun bir an evvel tatilden çıkıp, Kürt sorunu gibi yüz yıllık tarihsel bir sorun karşısında daha ciddi, daha samimi ve daha kararlı bir irade ortaya koyması gerekmektedir. Bu nedenle derhal, zaman kaybetmeksizin çözüm ve müzakere sürecinin temel siyasal aktörlerinden biri olan Sayın Öcalan’ın bütün cezaevi koşulları, müzakereleri yürütecek şekilde iyileştirilmeli, Dolmabahçe Mutabakatı ilkeleri etrafında bir araya gelinmeli, siyasi ve askeri operasyonlar durdurulmalı ve sivil insanlara dönük infaz ve saldırılara son verilmelidir.

Öte yandan yaşanan bu çatışmalı süreç içerisinde kolluk güçleri tarafından yapılan sivil infazlar ve diğer hak ihlalleri acilen Meclis’in ve sivil toplum örgütlerinin de içerisinde olduğu bir komisyon tarafından araştırılmalı ve sorumlular yargı önüne çıkarılmalıdır." / Firatnews

Güncelleme Tarihi: 12 Ağustos 2015, 17:42
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER