Cemil Bayık röportajı için gittiğimiz Kandil’de, pek çok kadın gerilla ile de sohbet etme imkânımız oldu. Kürt özgürlük mücadelesi içinde kadının çok önemli bir yere sahip olduğu biliniyor. Bu açıdan bir röportajın anlamlı olacağını düşündük ve PAJK* (Partiya Azadiya Jinên Kurdistan-Kürdistan Özgür Kadın Partisi) Koordinasyon Üyesi Beritan Cudi ile röportajımız bu düşüncelerle gündeme geldi.
Beritan Cudi ile PAJK’ı ve Kürt özgürlük mücadelesi içinde kadının yerini konuştuk. Beritan Cudi bize, Kobanê’de IŞİD barbarlığına karşı feda eylemi gerçekleştiren yoldaşı Arîn Mirkan’ı da anlattı.
Öncek PAJK’ı biraz anlatsanız...
Partiya Azadiya Jinên Kurdistan. Yani Kürdistan Özgür Kadın Partisi. Bazı çevreler soruyorlar; “Neden burada Kürdistan ifadesi yer alıyor?” diye. Doğrudur, kadın aslında evrensel bir kimliktir. Hatta önderlik, ‘en eski sömürülen ulus’ olarak tanımlıyor. Ve biz kadını sadece ırkı, inancı, ulusu olarak kategorize edemeyiz. Sosyal bir varlık ve genel ele alınması gerekiyor. Ama burada Kürdistan kelimesinin partimizin isminde yer alması, biraz da kadın özgürlük modelinin bu mekanda örnek bir açılım sağlamış olmasından kaynaklanıyor. Yoksa sadece Kürt kadınını gündemine koyan, onunla ilgilenen bir hareket değil. Aslında kadının özgürlük anlamında tüm sorunlarıyla ilgileniyor. Kadının sosyal statüsünden, konumuna kadar, felsefik bakış açısından tutalım, ekonomik sorunlarına kadar kadınların karşılaştığı tüm sorunlarla birebir ilgileniyor.
KÜRT KADINI ADINI TARİHE YAZDI
Kadın mücadelesinin Kürt hareketi içindeki yeri biliniyor, ancak siz de biraz özet olarak bahseder misiniz?
Kürt özgürlük hareketinin mücadelesi ile kadın sadece evden çıkarıldı, gözü açıldı değil. Bunu inkar etmiyoruz. Ama en önemlisi bugün PKK sayesinde, kendi oluşturduğu kadın özgürlük ideolojisiyle, kendi yarattığı KCK sistemiyle kadın Kürdistan’da öncü bir konumdadır. Bu çok önemli. Kadını bir oy oranı olarak gören yaklaşımlarından farklı olarak kadının belirgin kılındığı, kadının öncü düzeyinde ele alındığı bir pozisyon söz konusudur.
Mesela benim çok hoşuma giden bir deyim vardır: “Kadınlar devrim ateşinde yandılar ve külleri bile savruldu.” Devrimin ateşini en güçlendiren, en harlandıran kadınlar olmuştur. Kürt kadınının şu anki pozisyonu ismini tarihe yazdıran konumdadır. Biz biliyoruz ki, şu anda sadece kadının kölelik tarihi yazılıp çizilmiyor, aynı zamanda kadının özgürlük tarihi de yazılıp çiziliyor. Bu çok önemlidir. Ancak, sadece kadının sorunlarından dem vuran ve ‘kadın şu kadar sömürülüyor’ diyen bir tutum da değil. Burada görülen, kadının alternatif tutumunun ne olacağı, neyi esas alacağıdır. ‘Ayıptır kadınlar dağa çıkmış, biz mi çıkamayız’ diyen bir bakış açısı da vardır ama, asıl olarak PKK içinde yetkinleşmiş erkek arkadaşlar tarafından da dile getirilen, “PKK’de kadın olmak varmış” diye bir söz de vardır.
Yine bir kitapta okumuştum ve beni çok etkilemişti. Bir yazar geliyor Kürdistan’a ve gördüklerini anlatırken diyor ki; ‘Ağa en büyük sedirde oturmuş. Kadın olarak sadece kapıda beliren eller var. Ve o eller sofrayı getiriyor. İhtiyaçları getiriyor. Ben hep merak ettim” diyor. “Acaba o ellerin sahibi kim? Acaba bu eller hangi yüze sahip? Acaba şimdi ne hissediyor? Bunları merak ettim ama göremedim. Onların kurallarını da aşamadım” diyor. Velhasıl aradan birkaç yıl geçtikten sonra o eve tekrar gidiyor. Ağa yine kendi sedirinde oturmuş. Yine o eller gidip geliyor, sofra getiriyor. Ama bir anda birisi gelip ağanın kulağını bir şeyler fısıldıyor ve ağa aşağıya inip oturuyor. O eski heybetinden eser kalmıyor, iki büklüm oluyor. Ben “Acaba ne oldu?” diyorum. Birkaç dakika geçiyor ve sonra baktım ki kadın gerillalar geliyor. O ağayı o sedirden indiriyor. O zaman o eller ile o gerilla kadını kıyaslıyor. Sonra diyorlar ki kadın gerillalar, ‘kadınlar da gelsin’. Ve geliyorlar. O da diyor ki, ‘onlar sayesinde ilk defa o ellerin sahiplerini de görmüş oldum.’
GÜÇ KADININ KENDİSİDİR
Rojava’daki süreç bir ‘kadın devrimi’ olarak da niteleniyor. Ve bugün Kobane’de de devam ediyor mücadele. Biraz Rojava gerçekliği içindeki kadın olgusuna da değinseniz...
Bizim kadın özgürlük ideolojimizin beş ilkesi vardır. Birinci ilkesi, yurtseverlik ilkesidir. Yurtseverlik ilkesi en başta kendi toprağına bağlılıktır. Kadının toprakla, doğayla olan birlikteliğidir. Ve aslında kadının kendi yurdunda, toprağında yeşermesidir. Yeşerip serpilmesidir. O anlamda tabii ki, düşmanın kıyasıya yöneldiği bir alanda, kadın da oradaydı ve öncü bir pozisyondaydı. Rojava’da yaşanılan da öyleydi. Bu bizim açımızdan bir özeleştiri vesilesidir de. Biraz da geç kaldık kendimizi dünyaya tanıtmakta. İlla ki, o kadar bedel verip mi kendimizi dünyaya tanıtacaktık! Tabii ki kadın özgürlük mücadelesine merakı olan gelip görüyordu, değerlendiriyordu. Ama Rojava gerçekten Kürt kadınının direnişini dünyaya duyurdu. Onun duruşunu, onun heybetini, onun heyecanını, onun savaştaki coşkusunu dünyaya duyurdu. Daha öncesinden biliyorsunuz, evde kadın için ‘seni koruyacak olan babandır, ağabeyindir, erkek kardeşindir’ denir. Hep kadın öyle büyütüldü. Ama Şengal’de görüldü ki, erkek de çaresizdir. Erkek de kadını koruyamadı. Birçok kadın IŞİD’in eline geçti. Erkek kendisini koruyamadı. O anlamda kadının kendisini koruyacak güç yine kendisidir. Bu da görüldü.
5 ilke dediniz ya; bu ilkeleri sıralar mısınız?
Kadın özgürlük ideolojisinin birinci ilkesi yurtseverliktir dedik, ikincisi her koşul altında özgür düşünce ve özgür iradedir. Üçüncüsü örgütlülüktür. Dördüncüsü mücadeledir. Cins mücadelesinden, ulusal mücadeleye kadar. Beşincisi de güzellik ve estetik ilkesi. Biliyoruz ki, kadın güzellik ve estetik adına çok sömürülüyor. O anlamda bir mal, mülk gibi kullanılıyor. Aslında gerçek anlamda kadın estetiği nedir, bu da beşinci ilke olarak.
KİM MAĞDUR OLMAK İSTER?
Geride bıraktığımız yılı da kadın açısından değerlendirir misiniz?
Bu son yıl kadın özgürlük mücadelesi olarak kesintisiz bir mücadeleydi. Her anlamda dopdoluydu. Her yerde kadın hazırdı. Her yerde varlığını gösterdi. Güney Kürdistan’ın en ücra köşelerinden ayak basılmamış yerlere kadar, kadın gerillalar oraya yerleşti.
Diğer yandan gerçekten insana çok acı veren şeyler de vardı. Zannedilmesin kadın gerillalar dağda ve toplumdan uzaktır. Yok, biz her şeyi çok yakından takip ediyoruz. Önderliğin bir sözü vardır ve ben bunun özellikle bu röportajda yer almasını istiyorum. Önderlik ‘Zagroslar’da o dağın başında bile gezerken kesinlikle Afrikalı bir kadının acılarını içinizde hissetmeniz gerekir. Ya da Batman’da intiharın eşiğinde olan bir kadının acılarını yüreğinizde hissetmezseniz, o zaman siz o dağlarda yürüyemezsiniz’ diyordu. Ve bu kadın için çok önemli. Gerçekten de biz sadece silahla kuşanmış, kaba ve hiçbir şeyden haberi olmayan insanlar değiliz. Kesinlikle kadının evde olsun, sokakta olsun gördüğü şiddete karşıyız. Sadece karşı olmak da değil, kendi cephemizden cevap olmak istiyoruz. Alternatif olmak istiyoruz. O kadınların da gerçekten bir kurtuluş umudu olduğunu görmelerini istiyoruz. Bir yandan bu kadar direnişçi kadın görüntüsü vardı, ama diğer yandan da mağdur edilmiş kadınların görüntüsü vardı.
Sözde özgürlükler yüz yılı deniyor, ama kölelik dönemini bile aratmayacak şeyler var, dramlar var. Niye? Toplumun bunlar karşısında sessiz kalmasını çok yadırgıyorum.
Bu yıl bir yandan direnişçi görüntüsü, bir yandan da mağdur kadın görüntüsü vardı. Ama direnişçi kadının giderek yaygınlaşan bir kitlesi vardır. İnsanlar onun gibi olmak ister, ama kimse mağdur kadın gibi olmak istemez. Direnen kadın model alınır. Herkes direnen kadın gibi olmak ister, onun gibi giyinmek ister, onun gibi gülmek ister. Bir modeldir direnişçi kadın. Kimse mağdur kadın gibi olmak istemez, kim mağdur olmak ister?
Yeni yıl için neler diliyorsunuz?
Bizde dilek, umutlarımız ve yaratımlarımızdır. Sadece diliyoruz ve bir yerden duacıyız değil yani. Bazı noktalarda bir uyanış var. Arayış gelişiyor. Bütün kadınlar el ele verdiğinde, gönül gönüle verdiğinde kazanamayacağı hiçbir şey yoktur. Nasıl ki, 1800’lerde kadın bütün engellere rağmen mücadele edip bazı haklarını kazandıysa, bugün aslında kadının avantajı daha yüksek. Kadın özgürlük yolunda ilerleyebilir diye düşünüyorum.
'ARİNLER YAŞAYAN BİR GERÇEKLİKTİR'
‘Rojava ve kadın’ derken bir de Arîn Mirkan örneği var. Gerçekleştirdiği feda eylemi ile büyük yankı yarattı. Arin Mirkan’ı ortaya çıkaran koşullar nelerdir? Onunla mücadele etmiş bir yoldaşı olarak anlatır mısınız?
Tabii fedailik bir ruh olayıdır. Her şeyden önce bunu bilmek gerekir. Öyle birdenbire düşman karşısına çıktı, birdenbire aklına geldi değil yani. Yaşayan bir ruhtur ve insan yaşarken o ruhu sezinleyebiliyor. Bunu kesinlikle abartısız olarak söylüyorum. Nadir insanlarda sen o ruhu görürsün, herkeste göremezsin. Heval Arîn’de, fedailik ruhu yaşarken de vardı.
Fedailik nedir, özverililiktir. Sorumluluk bilincidir, adanmışlık duygusudur. Bütün bunlar Heval Arîn’de yaşam içerisinde de vardı. Ve Heval Arîn’i Arîn yapan Kürdistan mücadelesi etkilenmeleri de vardır. Örneğin Heval Arin doğarken Kobenêli Dilar adında bir arkadaş şehit olur. Dilar, yüreği ateş gibi olan anlamına geliyor. Heval Arîn, Dilar öldüğü gün doğuyor. Annesi ona Dilar ismini koyuyor. Gerçek ismi Dilar’dır zaten. Annesi o ismi veriyor ona ve diyor ki, ‘Umarım benim kızım da onun gibi olur’. Öyle bir niyet de besliyor içinde. Hani kadınlar böyle şey yapar ya! Heval Arîn, çok genç yaşta katılıyor örgüte. Heval Arîn’de dediğim gibi yaşarken de fedailik ruhu vardı. Sadeliği ile, hizmet anlayışı ile coşkusuyla. İnsan ondan hep heyecan kapardı, insan ondan hep moral alırdı. Böyle çok yoldaş canlısı bir insandı.
Siz onunla ne kadar zamanı birlikte geçirdiniz?
1,5 yıl birlikte geçirdik. Daha sonra da haberini alırdım. Kimseden talimat almasına gerek yoktu, kendi kendisine ne yapacağını bilirdi. Ve Heval Arîn örgüte gelmeden önce ‘ben fedai olmak istiyorum’ diye rapor yazmıştı örgüte. Zaten ondan sonra bizim yanımıza geldi. Velhasıl ön cephelerde yer aldı. Kobane’ye ne zaman geçti onu bilmiyorum. Ama ‘Arîn diye birisi feda eylemi yapmış’ dediklerinde, içime doğdu bir an. Orada olduğunu bilmememe rağmen, hani sen dersin, bu heval Arîn’den beklenir, öyle bir insandı. Gerçekten kendisini, ruhuyla, kişiliğiyle katmış bir insandı. Her yönden kendisini bu mücadeleye yatırmış bir insandı. Öyle güçlü kişiliği olan bir insandı. Onu tanımanın şansı kadar bize yüklediği bir ağırlıkta var üzerimizde. Ona gerçekten nasıl layık olabiliriz? Arîn’ler artık doğan bebelerin ismi oldu. Arîn’ler yaşayan bir gerçekliktir. Onu bilmek bizim için ayrı bir duygu yaratıyor.
*PAJK, Yekîtiya Azadiya Jinên Kurdistan (YAJK) ve Partiya Jinên Azad (PJA) geleneği üzerinden kuruldu. PAJK, PKK içinde de kendi ismiyle özerk olarak örgütleniyor
Güncelleme Tarihi: 04 Ocak 2015, 12:13