CHP Cezaevi İnceleme ve İzleme Komisyonu Üyesi Milletvekilleri Veli Ağbaba, Özgür Özel, Nurettin Demir tarafından hazırlanan "Tutuklu Milletvekilleri" raporu, TBMM Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi ve Mustafa Balbay'ın eşi Gülşah Balbay'ın katılımıyla açıklandı.
Rapora ilişkin açıklamada, "Büyük bir utanç ile söylememiz gerekir ki, tüm ziyaretlerimiz sonrasında dünyanın en çok tutuklu öğrencisini, sendikacısını, avukatını, gazetecisini, bilim insanını cezaevlerinde ziyaret eden milletvekilleri olarak tarihe geçtik. Buna ek olarak, CHP-CK üyeleri olarak, 'dünyada en çok tutuklu milletvekilini ziyaret eden milletvekilleri' olarak da ne yazık ki bir rekor daha kırdık" denildi.
Meclis'in 1 Ekim'de açıldığı anımsatılan açıklamada, "Ama bundan önceki 3 yasama yılında olduğu gibi yine eksik mevcut ile devam etmek zorundayız. Yani, Meclis'in yedi damarı tıkalı. Van Milletvekili Kemal Aktaş, İstanbul Milletvekili Engin Alan, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan, İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, Şırnak Milletvekili Selma Irmak, Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım aramızda yine yok. Çünkü onlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde olmaları gerekirken Türkiye Büyük Milletvekili Mahpushanesindedirler" ifadelerine yer verildi.
Hazırlanan raporda, 7 Milletvekilinin cezaevinde bulunmasının TBMM'nin sorunu olduğu belitilerek, "Halkın iradesini temsil eden ve tüm Türkiye tarafından tanınan ve bilinen tutuklu milletvekillerinin tutuksuz yargılanmama sebebi nedir? Parlamento çatısı altında siyaset yapmak adına halk tarafından görevlendirildiğinin bilincinde olan hangi milletvekili ülkeyi terk etmeyi düşünebilir? Bugüne kadar gizli tanık ifadeleri, ortam dinlemeleri sonucu oluşturulmuş ve ev/ortam aramalarında toplanmış delillerin, milletvekilleri tarafından karartılabilmesi mümkün müdür?" soruları yer alan açıklamada, İşte bizler, bu sorulara yanıt bulmak için, ortadaki bu büyük hukuksuzluk ile mücadele etmek adına "Tutuklu Milletvekilleri Raporunu' hazırladık. Silivri, Sincan, Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa cezaevlerini tek tek gezdik. Tutuklu Milletvekilleri ile yüz yüze görüştük. Onların ağızlarından karşılarına dikilen hukuk terörünün boyutunu gözlemledik. Raporumuz hazırlanırken halen cezaevinde olan, 2 yıl boyunca halkı temsil yetkisi gaspedilen ve ancak bu yasama yılı başında yemin ederek görevine başlayabilen Prof Dr. Mehmet Haberal'ı da dahil ettik. Raporumuzu, Sayın Cumhurbaşkanına, Başbakana, Meclis Başkanına ve parlamentoda grubu bulunan siyasi partilere göndereceğiz. Ayrıca raporun İngilizce çevirisini de uluslararası kurum ve kuruluşlara, sivil toplum örgütlerine, AB Parlamentosuna göndereceğiz" ifadelerine yer verildi.
Türkiye'nin öğrencilerden, gazetecilere, akademisyenlerden, askerlere, avukatlardan sendikacılara kadar toplumun hemen her kesimi için "dünyanın en büyük cezaevi" görünümünde olduğu vurgulanan rapor açıklamasında, bugün cezaevlerinde tutulan milletvekilleri; tutukluyken seçilen ilk milletvekilleri olmadıklarını işaret edilirken bunun örneklerine de yer verildi. Açıklamada, "Tarihimizde bu kadar örnek mevcutken, bugün hala milletvekillerinin tutuklu olması iktidarın yargıya açıkça müdahale ettiğinin göstergesidir. Ayrıca yargının da keyfi olarak hareket ettiğini göstermektedir" denildi.
Gelinen noktada kimin terörist olduğuna kimin olmadığına karar vermenin Başbakan'a kaldığı savunulan açıklamada, "Öyle ki Başbakan, cezaevlerinde tutulan belediye başkanları, gazeteciler, sendikacılar, öğrenciler, avukatlar ve bilim insanları için ortak bir söylem geliştirdi: "Onlar öğrenci/gazeteci/belediye başkanı/avukat/sendikacı/bilim insanı/milletvekili vb... değil, terörist.' Bugün polis TOMA'larının ve özel yetkili mahkemelerinin güdümünde yeşeren Akp diktatörlüğünü yaşıyoruz. Sokak ortasında gencecik insanlarımızı polis kurşunları ile gaz bombaları ile öldürülen bir iktidar karşımızda. Öyle bir iktidar ki ölülerimize bile saygı göstermiyor, cenazeleri 3 gün bekletiyor" ifadelerine yer verildi.
Tutuklu milletvekillerinin haklarındaki suçlamaların aynı olduğuna işaret edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Kemal Aktaş "siyaset akademisi sorumlusu' olmaktan, Engin Alan "Askerlik mesleğinden', İbrahim Ayhan 'İl başkanlığından', Mustafa Balbay 'gazetecilikten', Hatip Dicle 'DTK eşbaşkanlığından', Mehmet Haberal 'Bilim insanı olmaktan', Selma Irmak 'Belediye Başkanlığından', Faysal Sarıyıldız 'Belediye Meclis Üyeliğinden', Gülser Yıldırım 'ilçe yöneticiliğinden' yargılanmaktadır. Yani tüm tutuklu milletvekillerimiz, üstlenmiş oldukları görevlerden dolayı yargılanmaktadır. Tek Tek milletvekillerimiz hakkındaki iddialar ve haklarındaki deliller çok benzer ve tipik. Hepsi "özel yetkili mahkeme mantığı ve tekniğiyle' oluşturulmuş durumda. Bul birkaç tane gizli tanık, ortam dinlemesindeki sözcükleri saptır, Saçma Sapan ilişkiler ağı kur, sonrasında al polis fezlekesini savcı iddianamesine dönüştür."
MİLLETVEKİLLERİNİN CEZAEVİNDE YAŞADIKLARI HAK İHLALLERİ
Raporda, tutuklu Milletvekili ve ziyaretçilerine karşı uygulanan hak ihlalleri de şöyle sıralandı. Açıklamaya göre cezaevlerinde milletvekillerinin karşı karşıya kaldıkları sorunlar şöyle:
- Koğuşlarda kapasitelerin üstü mahpus bulunması: örneğin 8 kişilik koğuşlarda, 27 kişi, 22 kişilik koğuşta 45 kişi kalınıyor. Ayrıca 16 kişilik koğuşlarda 40'a yakın insan tutulunca kimi koğuşlarda merdiven altında, lavaboda, mutfak masası üzerinde yatmak zorunda kalınırken kimi koğuşlarda da vardiya halinde yatmak zorunda kalınıyor.
- Milletvekili yakınları taciz düzeyinde aranıyor. Rencide edici, onur kırıcı, ince arama yapılıyor. Çıplak aramalarda kadınlar iç çamaşırına kadar aranıyor.
- Banyo için yeterli miktarda su verilmiyor. Sıcak su sıkıntısı ile birlikte hijyen ciddi bir problem.
- Kışın ısınma, yazın serinleme sorunu mevcut.
- Yılda bir kez her tutukluya verilmesi gereken nevresim parayla satılıyor.
- Kürtçe yayınlar, Kürtçe yazılan mektuplar emniyete götürülüp uzun süre (bazen aylarca) el konuluyor.
-Her türlü demokratik eylem ve tepki, keyfi disiplin cezasıyla sonuçlanıyor ve sürekli soruşturma açılıyor.
- Revire çıkmak üzere verdikleri dilekçeler ya kayboluyor ya da haftalar sonra cevaplanıyor. Hastane sevklerimiz ayları bulduğu için doğru dürüst bir tedavi uygulanmıyor. Çoğu zaman Ağrı Kesici ilaçlarla geri gönderiliyorlar.
- Karavana usulü gelen yemeklerin içinden çivi, tırtıl, sinek, kıl, saç vb. çıkıyor.
- Milletvekillerine verilen "Unutmayınız' kartının cezaevine sokulmasına izin verilmiyor.
- Soda ve çiğ yumurta yasak, koğuş veya oda değiştirilmesine ise izin verilmiyor.
-Bir grip virüsünün tüm cezaevinde yayılması 2-3 günde gerçekleşebilmektedir.
-Hastaneye sevk edilen hastalar bazen 6-7 ay sonra götürülmektedir.
- Küçük bir kanal tedavisi ile kurtarılabilecek bir diş için, hastaneye aylar sonra gidilmesi sebebiyle, genelde diş çekilmek zorunda kalınmaktadır.
- Günde 1 ya da 2 sefer yarım saatliğine verilen su ihtiyacı karşılamamakta, ciddi temizlik sorunlarına neden olmaktadır.
- Sohbet hakkının sınırlanması (2,5 saat).
- 10 kitap sınırlaması dolayısıyla kitap bulundurmalarının engellenmesi
SARIYILDIZ: HASTANEYE GİTMEYİ REDDEDİYORUM
Bazı milletvekillerinin cezaevi koşullarına dair yorumlarına da yer verilen açıklamaya göre, Faysal Sarıyıldız şunları kaydetti:
"İlkel esir kampı koşullarını aratmayan Mardin Cezaevi'nde kaldığım 3 buçuk yıl boyunca her türlü gayri insani dayatma ile karşılaştık. Üç yıl boyunca gittiğimiz mahkemeler ayrıca işkenceye dönüşmektedir. Cezaevi ringlerinin standartlara göre olmayışı, 50'e yakın tutuklu veya hükümlünün her seferinde neredeyse üst üste yığılarak taşınması, en önemlisi de mahkeme günü boyunca ellerimiz kelepçeli olarak tutulduğumuz Adliye Binasındaki hücrelerin havasız, kirli ve dar olması açık bir işkenceye dönüşmektedir. Söz konusu durumu birçok kez mahkemede dile getirmemize rağmen en ufak bir çözüm geliştirilmemiştir."
Sarıyıldız, yakın dönemde yaşamış olduğu bir hastane sevkini ise şu cümleler ile anlattı:
"Hala hastaneye götürülürken tutuklu vekiller dahil, tüm siyasi tutsakların elleri kelepçeli olduğu halde ayrıca bir asker de harici bir kelepçeyle daha tutsağın koluna bağlanmaktadır. En son 17 Eylül 2013 tarihinde götürüldüğüm Diş hastanesinde hasta koltuğuna oturtuluncaya kadar ellerim kelepçeli, bir er de koluma başka bir kelepçeyle bağlı, sağımda, solumda, önümde uzman bir çavuşun emrindeki askerlerle götürüldüm. Uzman Çavuş'a ‘Ellerim zaten bağlı, ayrıca bir askeri bağlayarak rencide etmenize gerek yok. Milletvekiliyim, kaçacak değilim' dediğimde oldukça soğuk bir tavırla ‘Benim için fark etmez, bana böyle emir verildi, ben de uygulayacağım’ dedi” şeklinde cevap verdi.' Sarıyıldız bu tip muameleler ile karşılaşmamak için hastaneye gitmeyi reddettiğini de sözlerine ekledi. / dha
Güncelleme Tarihi: 22 Ekim 2013, 14:57