istanbul evden eve nakliyat eşya depolama

Cezaevinden çıktı ama…

Devlet, bugün 61 yaşında olan İsmail Arslan'ın ömründen neredeyse çeyrek asır çaldı. Sonra O'nu ölümün sınırında tahliye etti.

Cezaevinden çıktı ama…
Devlet, bugün 61 yaşında olan İsmail Arslan'ın ömründen neredeyse çeyrek asır çaldı. Sonra O'nu ölümün sınırında tahliye etti. 14 Nisan'dan bu yana ailesinin yanında. Midesine açılan bir delikten besleniyor, konuşamıyor, yutkunamıyor, boyun ve çene kaslarını kullanamıyor. Şimdi, köyüne dönme umudu ile yaşıyor. Ancak devlet köye dönüş koşullarını yaratmazsa, belki de toprağına hasret, İstanbul'un yoksul bir semtinde hayata veda edecek!


Israrla gözaltına alındığı tarihi söylemeye çalışıyor belli belirsiz; 27 Mart 1992. 

Yazdığımı söylüyorum, bir daha tekrarlıyor tarihi. Ağzından anlaşılmaz sesler çıkıyor. Konuşurken çenesini tutmak zorunda kalıyor. Bazen sadece çenesi oynuyor, hiç ses çıkmıyor. Elinde bir bez var sürekli. Yutkunamadığı için arada bir ağzının içini siliyor.

Karnının üzerinde bir hortum var. Gözüm hortuma takıldığında genç bir kadın açıklıyor: “Bu hortumla besleniyor. Mama veriyoruz.”

Kızı olduğunu sonradan öğreniyorum. 

Nefes almakta zorlanıyor.

61 yaşında İsmail Arslan. Yaşından da yaşlı gösteriyor.

Adını çok az kimsenin bildiği bir hastalığa yakalanmış; miyesterinongrakis.

Boyun ve çene kaslarını kullanamıyor. Tedavisi olmayan bir hastalık. 

Hikayesi; binlerce Kürt'ün hikayesi gibi. 

Mardin'in Nusaybin ilçesine bağlı Tekağaç Köyü'nden. 1992 yılının Mart ayında gözaltına alınıyor; kirli savaşın çok yoğun hissedildiği günler. 

O günü "Gözlerimi bağladılar, götürdüler" diye anlatıyor. Ötesini anlatmaya çalışıyor ancak olmuyor. Aklı yine tarihe takılıyor.

0 günlerde 39 yaşında. Müebbet hapse mahkum ediliyor. 

"Haksızlık yaptılar" diyor belli belirsiz. Sık sık tekrarlıyor bu cümleyi; haksızlık yaptılar. 

O, cezaevinde devletin kestiği cezayı çekerken köyü yakılıp yıkılıyor, ailesi göç yollarına düşüyor. İstanbul'un Zeytinburnu semtinde yaşama tutunmaya çalışıyorlar.

Yıllarca Mardin, Maraş, Adıyaman, Yozgat, Midyat, Kırklareli, Çanakkale, Bandırma, Elazığ ve Trabzon cezaevlerinde tutuluyor.

1,5 yıl kadar önce Trabzon Cezaevi'nde hastalığının ağır sonuçları ortaya çıkmaya başlıyor.

Oğlu Mahmut anlattı o günleri:

"Geçen yıl Ramazan ayında Trabzon Cezaevi'ne gittim, gördüm sağlığı iyiydi. Sonra görüş gününü öğrenmek için cezaevini aradım. Hiçbir bilgi verilmedi. Sonra bir gün, babamın yanında kalan bir gencin ailesinden İzmit'e nakledildiğini öğrendim. Uzun süre hangi cezaevinde olduğunu bulamadım. Sonra cezaevini öğrendim, Kandıra F Tipi Cezaevi'ne gittim. Açık görüş olmasına rağmen, açık görüş yaptırmadılar. Kapalı görüş sırasında babamın duvarlara tutuna tutuna geldiğini gördüm. Bir gözü tamamen kapanmıştı. Cezaevi müdürü ve savcı ile görüştüm. Onlar 'Baban buraya bu şekilde hasta geldi' dedi. O zaman hastaneye yatırılması gerektiğini ısrarla anlattım. Israrlarımızın sonunda Metris R Tipi Cezaevi'ne götürüldü. Burada da durumu düzelmedi. Burada da açık görüş yerine kapalı görüş yaptırıldı. Sonra bir gün, görüş gününü öğrenmek için cezaevini aradığımda, babamın 5 gün önce Samatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldığını öğrendim. Telefondaki görevliye, 'Neden bize haber vermiyorsunuz?' diye sorduğumda, 'Herkese haber vermek zorunda mıyız?' dedi. Hastaneye gittik,  durumu daha da ağırlaşınca, Kartal Yavuz Selim Hastanesi'ne sevk ettiler. 15 gün kadar orada kaldı. Sonra avukat Gülizar Tuncer'in girişimleri sonunda tahliye ettiler."

18 Nisan'dan bu yana ailesinin yanında İsmail Arslan. Evde eşi, kız ve erkek çocukları ile birlikte kalıyor. Herkes, onun rahatını sağlamaya çalışıyor. Ancak bu yetmiyor.

İsmail Arslan'ın cezaevinde geçirdiği 22 yıl ve ağır hastalığı, bütün bedensel ve ruhsal dengesini bozmuş görünüyor. 

Arada bir köyünü hatırlıyor, "Hiçbir şey kalmadı" diyor.

Oğlu Mahmut, ailecek köylerine dönmek istediklerini anlatıyor, "Eminim ki, köyümüz babama çok iyi gelecek" diyor.

Ancak kendi olanakları ile dönmeleri zor.

"Devlet dönüş koşullarını yaratmalı. Evimiz bile kalmadı orada. Yakılıp yıkıldı. Devlet yardım etmeli ki, evimizi yapalım, köyümüze, toprağımıza dönelim" diyor.

Bir şeyler anlatıyor İsmail Arslan, bazen sinirleniyor. Nefesi kesilecek gibi oluyor. Sonra küçük bir bez parçasıyla ağzında biriken tükürüğünü siliyor.

Bir bayram günü ziyaret ettiğim bu Kürt emekçilerin evinden ayrılırken kocaman bir soru yanıt bekliyor: "Bu insanlar cezaevinden çıktı. Güzel de. Şimdi ne olacak? Yoksul aileleri ile baş başa  ve yalnız mı kalacaklar yoksa toplumsal dayanışma ile hayatlarının son günlerini daha acısız ve güzel geçirmelerinin koşulu yaratılacak mı?"

Güncelleme Tarihi: 30 Temmuz 2014, 19:51
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER