Türkiye’de basın üzerindeki baskıların giderek artması üzerine bir araya gelen bir grup gazeteci “Ben Gazeteciyim” adıyla yeni bir inisiyatif başlattı.

Gazetecilere yönelik baskıların artması, televizyonların karartılmak istenmesi, çok sayıda gazetecinin yanı sıra dayanışma gösterenlerin de tutuklanması üzerine bir araya gelen gazeteciler, “Ben Gazeteciyim” adıyla bir inisiyatif başlatma kararı aldı.

Bu yılın Şubat ayında Haber Nöbeti’ni başlatarak çatışmalı bölgelerde görev yapan gazetecilerle birlikte habercilik yapan, Özgür Gündem gazetecisinin “Nöbetçi Yayın Yönetmenliği” kampanyası ile Hayatın sesi televizyonunun “Hayat kararmasın” kampanyasına destek veren, imc tv ve Can Erzincan televizyonunun yanı sıra birçok televizyonun TÜRKSAT’tan çıkarılması, ekranlarının karartılması tehlikesi ile karşı karşıya olmasını farklı seslerin susturulmasına yönelik baskıcı bir tutum olarak değerlendiren gazeteciler Özgür Gündem’in 3 Nöbetçi Yayın Yönetmeninin tutuklanmasından sonra bir araya geldi.

Gazetecilik mesleğinin etkin bir şekilde yapılması ve halkın haber alma hakkının savunulması için dayanışmanın varlığına dikkat çeken gazeteciler, ilk adım olarak da bir banner kampanyası başlattı.

“Ben Gazeteciyim” inisiyitafinin girişimiyle Kürtçe ve Türkçe dillerinde hazırlanan bannerlar günlük ve haftalık gazetelerde, internet sitelerinde, televizyonlarda 5 gün boyunca yer alacak.

Banner kampanyasının ilk destekçileri arasında imc tv’nin yanı sıra, Agos, Azadiya Welat, BirGün, Cumhuriyet, Evrensel, Halkın Nabzı, Özgür Gündem, Yurt gazeteleri ile T24, P24, Bianet, Haberdar, Diken, Sendika Org, Jiyan, ABC Gazetesi, Journo, Dağ Medya, Demokrat Haber, Solfasol ve İlke Haber gibi haber portalları var.

Ben Gazeteciyim inisiyatifi, yeni bir dayanışma ağına niçin ihtiyaç olduğuna ilişkin bir açıklama da yayınladı.

“Ben gazeteciyim! Gazetecilik suç değildir!” başlığı ile yayınlanan açıklama şöyle:

“Ben gazeteciyim!

Gazetecilik suç değildir!

Türkiye’de basın üzerindeki baskı giderek ağırlaşıyor.

Basın özgürlüğüne sahip çıkan ve işini yapmaya çalışanlar ağır bir “bedel” ödemek zorunda kalıyor.

Çatışma bölgelerinden bildiren gazeteciler, can güvenliği olmadan, her gün tehdit ve tacize maruz kalarak çalışıyor.

Muhabir, editör ve yazarlar soruşturuluyor, haklarında hakaret davaları açılıyor… Yaptıkları veya sosyal medyada paylaştıkları haberler yüzünden pek çoğu tutuklu yargılanıyor ve hapse atılıyor.

Basın çalışanları, ajanlık, terör örgütü propagandası yapmak, hakaret gibi suçlamalarla düşmanlaştırılıyor. Bu kampanyadan, Türkiye hakkında yazan yabancı gazeteciler de nasibini alıyor.

Gazetecilik, Türkiye basın tarihinde belki de ilk kez, yabancı basına dek uzanan şekilde baskı altına alınıyor, kriminalleştiriliyor.

Gazeteciler işini yapamaz hale getiriliyor ve işten atılıyor… Sık sık sansür baskısı altında çalışıyor, yaptığı habere ve çalıştığı kuruma göre damgalanıyorlar.

Gerçekler yayın yasaklarıyla kısıtlanıyor, karartılıyor. “Hoşa gitmeyen” yayınlar suç sayılıyor. Pek çoğu kapatılma tehdidi altında.

Gazetecilerle dayanışma sergileyen farklı kesimler de hedef tahtasına oturtuluyor.

Tüm bu baskılara karşı gazeteciler, cezaevlerinin önünde, adliye bahçelerinde, baskı altındaki yayınların yazıişleri masalarında, İstanbul’dan Diyarbakır’a nöbet tutup dayanışma sergiliyor…

Basın özgürlüğüne sahip çıkmak, halkın haber alma hakkına sahip çıkmak demektir!

Haber alma hakkı kısıtlanan bir toplumda demokrasiden bahsetmek mümkün olamaz.

Biz, mesleği gereği ya da basın özgürlüğüne destek verdikleri için karalanan, hapse atılan, susturulmaya çalışanların sesi olmak için var gücümüzle çalışacağız.

Biz gazeteciyiz ve haykırıyoruz:

Gazetecilik suç değildir!”