BDP Genel Merkezi imzası taşıyan açıklamada 20’si tutuklu 46 gazetecinin yargılandığı davanın aslında aynı zamanda, basın özgürlüğünün ve demokrasinin de yargılanmaya çalışıldığı bir dava olduğu hatırlatılarak şunlar belirtildi: “2 yıldır haksız ve hukuksuz bir biçimde cezaevinde esir tutulan gazeteciler yalanın perdesini yırtarak bu ülke gerçeklerini yazdıkları, barışı, özgürlüğü, eşitliği ve demokrasiyi savundukları, tekçi, retçi, asimilasyoncu sisteme ve dayatmalara karşı çıktıkları için yargılanıyorlar.
Onlara yöneltilen suçlamaların hiçbir hukuki ve meşru dayanağı yoktur. Özgür basın emekçilerinin tek suçu gazetecilik yapmak, halkı aydınlatmaktır. Onlara “terör suçu” isnadıyla yaklaşanların kendisi bizzat bu ülkede bir hukuk ve demokrasi terörü işlemektedir.”
Açıklamada devamla şunlar belirtildi: “Sadece gazetecilik faaliyetlerine dayanarak terör suçu isnat edilen bu gazeteciler hükümetle ihale-propaganda takasına girmemiş patronlu gazetelerde çalışmadıkları için mi terörist ilan ediliyorlar?
Bu gazeteciler, manşetleri adı konmamış Özel Propaganda Bakanlığı tarafından dikte ettirilmediği için mi teröristler?
Hükümetin siparişle haber yaptırtması, yazılar yazdırtması ileri demokrasi örneğiyken!, bir gazetenin Genel Yayın Yönetmeninin gazetenin muhabirinden bir konunun haberini yapmasını istemesi midir örgüt hiyerarşisi?
Eğer bir örgüt ve hiyerarşi aranacaksa bunun adresi özgür basın değildir. Bu ülkeye her türlü hukuksuzluğu, baskıyı, zulmü dayatan, toplumu sindirmeye çalışarak kendi vesayet sistemini ayakta tutmaya çalışan paralel devlet yapılanması ve bu yapılanmayla koordineli hareket eden, iç içe olan devlet-hükümet-cemaat eksenindeki odaklara bakılmalıdır.
Bugün 2004’teki bir MGK kararının bazı cemaat odaklarına karşı uygulanıp uygulanmadığı tartışılıyor. Oysa Kürtler başta olmak üzere bu ülkedeki tüm demokratik toplumsal muhalefete, muhalif basına karşı yıllardır her türlü baskı ve yasak fütursuzca uygulanıyor.
İçerideki gazeteciler de tıpkı binlerce siyasetçi gibi, AKP-Cemaat-yargı paralel yapılanmasının işbirliği halinde yürüttüğü siyasi operasyonların sonucu olarak tutuklandılar. Bugün Türkiye’de özgürlükler baskı altındaysa, demokratik alan daraltılmışsa, darbe dönemlerini aratmayan uygulamalar yürürlükteyse bunun sorumlusu iktidar ve birlikte hareket ettiği demokrasi dışı odaklardır.
Bu gerçekler açığa çıkmasın, halk uyanmasın, her türlü kirli propagandayla, psikolojik savaş yöntemleriyle, yalanla, dolanla toplumsal algılar yönetilebilsin diye bugün gazeteciler cezaevinde tutukludur, muhalif basın tehdit altındadır.
Özgür basın davası aynı zamanda Türkiye’nin bir demokrasi davasıdır. Bu davadan çıkacak sonuç Türkiye’nin rotasını belirleyecektir. Dileriz ve temenni ederiz ki, çözüm sürecindeki Türkiye, gazetecileri yargılama ayıbından biran önce kurtulur ve özgür basın emekçileri özgürlüğüne kavuşur. Bu anlamda çıkacak karar aynı zamanda çözüm sürecine ilişkin bir samimiyet göstergesi olacaktır.
Bu davaya sahip çıkmak, tutuklu gazetecilerle dayanışma içerisinde olmak, onların ilkeli, kararlı ve onurlu duruşuna güç vermek demokrasiye ve özgürlüklere, özgür basına sahip çıkmaktır. Unutulmamalıdır ki, basın özgür değilse toplum da, siyaset de özgür olamaz.
Herkesi yarın başlayacak duruşmaya katılmaya ve tutuklu gazetecilerle dayanışmaya çağırıyoruz.
Hükümeti de düşünce, örgütlenme, siyaset ve basın özgürlüğünün önündeki en önemli engel olan Terörle Mücadele Yasasını ve TCK’nın özgürlükleri kısıtlayan ilgili maddelerini biran önce kaldırmaya ve artık ceberut yasalarla toplumu sindirme politikasından vazgeçmeye çağırıyoruz.” / anf
Güncelleme Tarihi: 02 Aralık 2013, 10:43