İkisi de tek başına sadece birer sözcük.
Yanlarına yol, ceset, evlat sözcüklerini yerleştirin.
“Ne alaka?” diyeceksiniz. Evet ne alaka?
Peki eğer babaysanız düşünün, değilseniz sadece empati kurun.
Bir evladınız var. Evladınızın cesedini bir çuvala koyuyorsunuz ve sırtınızda taşıyorsunuz. Saatlerce…İçiniz burkularak, gözyaşı dökerek, kan ağlayarak, titreyerek…Canınızın en önemli parçasını, cansız bir şekilde sırtınızda taşıyorsunuz. Yolunuzda metrelerce kar var. Adım atmakta zorlanıyorsunuz. Ama en önemlisi, içinizde büyük mü büyük ve her an çoğalan bir öfke!
Bir çocuktan bahsediyorum. Bir insandan, bir canlıdan.
Adı Muharrem TAŞ. Van’ın Gürpınar İlçesi’ne bağlı Yalınca Köyü’nde, 7 kişilik bir ailenin çocuğu. 3 yaşında. Gürpınar’a 80 km, Yalınca Köyü’ne 16 km uzaklıktaki Çéli Mezrası’nda yaşıyor(du). 1 Şubat 2014 gününde, akşama doğru rahatsızlandı. Yüksek ateşi ve öksürüğü vardı. Durumu gittikçe ağırlaşıyordu. Ailesi, doktora götürmek için seferber oldu ama mezranın yolları kapalıydı. Mezranın her tarafında telefon çekmiyordu. Mezradaki birkaç delikanlı, saatlerce yüksek yerlerde telefon çekebilen bir yer aradılar. Sonunda telefonla ilçedeki yetkililere ulaşıldı ama zaman Muharrem’in aleyhine işliyordu ve durumu gittikçe ağırlaşıyordu.
Muharrem, bir cehennem ayazının ortasında, gece yarısı can verdi.
Yetkililerinse mezraya ulaşıp ulaşmadıkları, uğraşıp uğraşmadıkları, bir şeyler yapıp yapmadıkları bilinmiyor.
Buraya kadar bilindik hikayeler…Daha önce defalarca kez tekrarlandı. Artık bu olaylardan ne yüzü kızaracak erdemli bir yetkili var bu ülkede, ne de bir çözüm bulmak için kılını kımıldatan herhangi yerel bir yetkili…
Olayın dramatik tarafı bundan sonrası…Bundan sonrasını okuyan her vicdan sahibi insanın, içinin paramparça olması gerekir. Her vicdan sahibi insanın, bir parça Muharrem olması gerekir.
Muharrem’in yakınları, Van merkezde olan yakınlarına haber verirler. Yakınları sabaha karşı köye varırlar. Köyden de yürüyerek tam 4 saatte, 16 km uzaklıktaki mezraya varırlar. O saate kadar hiçbir yetkili ya da yardım istenen hiç kimse yola çıkmamıştır.
Muharrem’in minik cesedinin otopsi edilmesi gerekmektedir. Babası, onun cesedini bir çuvala koyar ve sırtında taşır. 4 asır kadar uzun gelen 4 saatlik yolda, evladının cesedini taşır.
Baba, cesedi sırtında taşıdığı sırada yollar hala kapalıydı.
Aradan 4 gün geçti. Yollar hala kapalı!
“Hayat Güzeldir” filmini izlediniz mi bilmem. Hitler Faşizmi’nde, ölüm kamplarına yerleştirilen bir adam, 5 yaşındaki çocuğunu saklar. Saklar çünkü çocuk, görüldüğü yerde öldürülecektir. Bu arada babası çocuğuna, bunun bir oyun olduğunu, oyunun asıl kuralının saklanmak olduğunu söyler ve kabul ettirir. Bu şekilde çocuğunu, haftalarca yaşatmayı başarır. Ancak bir gün olaylar iyice kızışır. Adam öldürülecektir. Baba, çocuğunu eski bir sobaya yerleştirir ve saklanması gerektiğini yineler. Çocuk, sobadaki küçük bir delikten babasını izlemektedir. Babasının ensesine bir silah tutulur ve silah patlatılır. Baba, katledilmeden birkaç saniye önce bile çocuğuna döner ve ona gülümser. Sırf çocuk, hayata küsmesin diye.
Baba ve evlat ikileminin kutsal olduğunu ilk kez bu filmde anlamıştım.
Ama burası Hitler Almanyası değil, 1950’lerde de değiliz. Burası Türkiye ve 2014 yılındayız. “Büyük Türkiye” ülkesindeyiz! Ortadoğu liderliğine soyunan, İsrail’e kafa tutan, Modern Avrupa’ya demokrasi dersi veren, ekonomik refahıyla dünyaya örnek olduğunu iddia eden Büyük Türkiye’de yaşıyoruz.
Liderlerin her gün birbirlerine bağırma yarışı yaptıkları, ülkelerinin nimetlerini saymakla bitiremedikleri bir Büyük Türkiye Ülkesi’ndeyiz.
Şimdi sizlere soruyorum: 16 km’lik yolu açamayan bir ülke ne kadar büyük olabilir?
Muharrem’in ölümünün yanında, dünyanın devi olsanız ne yazar?
Muhtardan azaya, başbakandan cumhurbaşkanına, siyasi parti liderlerinden müdürlere, milletvekilinden belediye başkanına, validen sivil toplum kuruluşlarına, bütün yetkililerin yüzlerinin kızarması lazım, vicdanlarının sızlaması lazım.
3 yaşındaki çocuğa sahip çıkamayan bir ülke…16 km’lik yolu açamayan bir ülke…
3 yaşındaki çocuğun hayatı, 16 km’lik yolun kapalı olmasına kurban gitti.
Bir insanın hayatının yanında skorsky helikopterlerin, paha biçilemez villaların, teknolojinin son harikası uçakların, heronların, tüp geçitlerin, yeni buluşların, kalekolların, karakolların… bir önemi var mı? Hepsinin canı cehenneme!
Hepsinin değeri, Muharrem’in bir parmağı kadar değildir!
ellerine sağlık hocamm